Türklerde Nevruz’un Yeri

Türklerde Nevruz’un Yeri
upload.php?item=9762

TÜRKLERDE NEVRUZ’UN YERİ VE ÖNEMİ
Yusuf Ziya BİLDİRİCİ*
GİRİŞ
Toplumsal kültürün başat örneklerinden olan bayramlar millî ve dinî
özellikleriyle milletlerin yaşamlarında etkin bir şekilde kutlanmıştır. Millî
kimliğin oluşturulmasında ve sürdürülmesinde bayramların önemi
yadsınamaz. Tarih boyunca milletler millî varlıklarını ortaya koymak için
çeşitli motifler geliştirirler ve kültürel unsurlarla yerlerini alırlar. Bu
bağlamda, Türk toplumlarında baharın gelmesi olayının bayram olarak
kutlanması, millî benliğin ve millî kimliğin oluşturulmasında (Tutar, 2002, s.
611) büyük bir önem taşımaktadır.
Türkler, gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart gününü yılın ilk günü
kabul etmiş ve binlerce yıl bu günü Ergenekon, Bozkurt, Çağan, Yengi Gün,
Uluştın Uluğ Kün (Turan, 1998, s. 90) gibi adlarla yılbaşı olarak
kutlayagelmişlerdir. İnsanlık tarihinin en eski bayramlarından olan Nevruz,
dinî bir bayram olmaktan öte bir halk bayramıdır. Her dinden insanlar bu
bayramı kutlamaktadırlar. Nevruz, doğayla insan arasındaki ilişkiyi artıran
sevinç demlerinden biridir (Kafkasyalı, 2005, s. 149).
Nevruz, Türk dünyasında ortak kültürel değer olması özelliğiyle önemli
konuma sahip olup, yüzyıllardır Türk kültür zenginliğiyle kutlanmaktadır. Bu
bayram günüyle ilgili olarak Türk topluluklarında çeşitli gelenekler meydana
gelmiştir. Bu gelenek ve törenleri Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Balkan
Türklerine kadar çok geniş bir coğrafyada tespit etmek mümkündür.

  1. NEVRUZ KELİMESİNİN KÖKENİ
    Nevruz Farsça bir kelime olup nev; yeni, ruz; gün yeni gün
    anlamındadır. Yılbaşının ilk gününe yeni gün anlamında Nevruz, Nevroz
    denmiştir. Eski ön Asya kavimlerinin yılbaşı ve bahar bayramının adıdır.
    Rumî Takvim’de Mart’ın 9’u, Miladî Takvim’de Mart’ın 21’i Nevruz
    günüdür (Devellioğlu, 1997, s. 830, Sami, 2006, s. 1474).
    Nevruz toprak altındaki canlıların dış dünya ile buluşmalarının günüdür.
    Türk ve İran topluluklarında ortak bir kültür unsuru olarak görülen Nevruz,
    İran efsanelerinde M.Ö. XI. yüzyıl gibi geç bir zamana denk gelirken,
    Türklerde III. yüzyıldan itibaren kutlanan bir bahar bayramıdır. Adlandırma
    ve kutlanışında bazı farklılıklar olmakla birlikte Türk dünyasına zamanla
    yerleşen Nevruz, birbirine benzer törenlerle kutlanmaktadır (Tutar, 2002, s.
    611).
  • Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi, yziya@pau.edu.tr
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    82
    Türk dünyasında Nevruz, Novruz, Navruz, Sultan-ı Nevruz, Sultan-ı
    Navrız, Navrez, Nevris, Naorus, Novros, Navrıs, Noruz gibi ağız
    değişiklikleriyle anılmaktadır (Türkdoğan, 1996, s. 29).
    Baharın gelmesi olayının kardeş Türk toplulukları arasında
    kutlanmasıyla ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, Altay
    Türklerinde; Cılgayak Bayramı, Karaçay Türklerinde; Gutan, Sabantay, Tegri
    Toy, Başkurt Türklerinde; Ekin Bayramı, İrte Yaz, Navruz, Kazan Türkleri ve
    Karakalpaklarda; Ergenekon Bayramı, Nogay Türklerinde; Navruz, Saban
    Toy, Kumuk Türklerinde; Yazbaş, Uygur Türklerinde; Yeni Gün,
    Tatarlar/Terekemeler; Ergenekon, Bozkurt Bayramı, Doğu Türkistan’da;
    Yeni Gün, Baş Bahar, Gagavuzlarda; İlk Yaz, Kazakistan’da; Nevruz
    Bayramı, Nevruz Küce, Ulus Günü, Türkmenlerde; Teze Yıl, Kırgızistan’da;
    Noruz, Özbekistan’da Nevroz (http://devlet.com.tr/makaleler/y
    170ERGENEKON_BAYRAMI_NEVRUZ.html), Hakas Türkleri; Cılsırtı, Ulu Kün
    (Demir, 2009, s. 14) Çuvaşlar; Nartukan-Nurıs, Hakaslar; Çılpazı, Altaylılar;
    Cılgayak, Kırım Tatarları; Gündönümü-Navrez, Özbekler; Yeni KünNevrezu Sultan, Nogaylar; Sabantoy-Navruz kelimelerini, Azerbaycan,
    Türkiye Türkleri ve Tatarlar Nevruz kelimelerini kullanarak(Bayat, 2008, s.
    140) ve Babu Marta, Körklü Marta, İlkyaz Yortusu, Yeni Yıl, Mart Dokuzu,
    Mereke, Meyram Nartukan, Isıakh Bayramı, Altay Ködürgeni, Bahar
    Bayramı, Yörük Bayramı, Mevris (Tutar, 2002, s. 611) gibi farklı adlarla
    baharın gelişini kutlamaktadırlar.
    Türk dünyasında baharı kutlama geleneğinin adının Nevruz şeklinde
    anılması, Türklerin İslâm dinine intisap ettikten sonra Türkçe adların yerine
    Arapça, Farsça adlar almalarıyla açıklanabilir. Tanrı kelimesinin yerine
    genellikle Rab, Halik, Hüda; Yalvaç yerine Peygamber, Resul; gök yerine
    asuman; Yeni Gün yerine de Nevruz kelimesini almışlardır. Nevruz
    kelimesinin Farsça olmasından hareket ederek Türk milletinin çok eski
    çağlardan bu yana kutladıkları bir bayramı başka milletlere atfetmek tarihî
    gerçeklerle uyuşmamaktadır. Nevruz bayramının İran coğrafyasında
    kutlanması geleneğinin nedeni, burasının milattan 4400 yıl öncesindan Türk
    yurdu olmasından kaynaklanmaktadır. Türk milletinin en belirgin kültürel
    kimliği olan Türk halk edebiyatının paydaşlığı burada da ortaya konulmuştur
    (Kafkasyalı, 2005, s. 149-150). İran’da hüküm süren Hükümdar ailesinin,
    bütün askerî bürokrasinin ve ordunun ana dili olan Azerî Türkçesi, İran
    kültürünün ve Farsçanın eksilmeyen etkisine karşın konuşma dili olarak
    hâkim unsur vasfını ortaya koymuştur (Attar, 2008, s. 2).
    Bazı bilim adamları, Nevruz kelimesinin Farsça kökenli olmasından ve
    Firdevsî’nin Şehnâme’sinde Nevruz kutlamalarının İran Şahı Cemşid
    Dönemi’nde başladığı yolundaki mitolojik bilgilerden hareketle, Nevruzun
    İran menşeli olduğu fikrini ileri sürmüşlerdir. XI. yüzyılda yaşayan El
    Biruni’nin eserinde Nevruzun Türkler de dâhil Ön Asya ve Orta Asya
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    83
    toplulukları arasında canlı bir şekilde yaşatıldığı üzerinde durmuştur ve
    Nevruzun Türklere ait bir bahar bayramı olduğunu belirtmiştir (Tutar, 2002,
    s. 616). Hasan Tutar (s. 611) ilgili yüzyıl İran efsanelerine dayandırılan
    Nevruzun, Türklerde M.Ö. III. yüzyıldan yani Mete Han zamanından beri
    kutlanan bir bahar bayramı olduğunu belirtmektedir.
    Eski İran kültür ve medeniyetinde Nevruz Bayramı geleneği yoktur. İlk
    kez 1020 yıllarında Gazneli Mahmut’un Firdevsî’ye yazdırdığı Şehnâme’de
    görülmektedir. 999 yılından 1925 yılına kadar İran coğrafyasına hâkim olan
    Karahanlı, Gazneli, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Afşar, Kacar
    Türk devlet ve hanedanları zamanında Nevruz geleneğinin yaşatılıp yayılması
    sırasında İran kültürüne geçmişliği (Kafkasyalı, 2005, s. 150)
    değerlendirilmektedir.
    Persler Nevruzu XI. yüzyıldan itibaren kutlamaya başlamıştır.
    Parmaksızoğlu (1989, s. 218), Nevruzun Pers milliyetçisi Firdevsi’nin
    teşvikiyle kutlanmaya başladığını, Firdevsi’nin bu bayramı Perslerin bayramı
    olarak gösterdiğini, oysa Perslerin Nevruzu Türklerden öğrendiklerini ileri
    sürmektedir.
    Nevruzu Pers geleneğine bağlayan Şehnâme ve diğer kaynakların
    çarpıtıcı olduğunu öne süren Mustafayev (2013, s. 70), milattan önceki yıllara
    ait Pers metinlerinde Nevruz hakkında bir kayıt bulunmadığını, Nevruzla ilgili
    bilgilerin Perslerde XI. yüzyıldan itibaren görüldüğünü savunmaktadır.
    Mustafayev (s. 71) 1200 yıldır diğer Türk topluluklarıyla ilgisi kalmamış
    denilebilecek olan Sakalarda Nevruz geleneğinin bugün de varlığına işaret
    ederek, “Eğer Nevruz Batı ve İran kaynaklı bir gelenek idiyse, bu bayramın
    Sakalara nasıl gittiğini de kaynaklara müracaat ederek açıklamak gerekir”
    demektedir.
    Mustafa Kafalı (1995, s. 25), Türkçeyi ve Türk kültürünü Araplara
    öğretmek amacıyla Kaşgarlı Mahmud tarafından 1074’te yazılan Divan-ı
    Lügati’t-Türk adlı eserinde Nevruzun 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde
    geçtiğini, onun yaşadığı bin yıl öncesindeki duruma bakıldığında, İran-Sasanî
    Devleti’nin tarihten silineli 400 yılı geçmiş ve İranlılığı temsil edebilecek en
    küçük kültür unsuru ve siyasî gücün kalmadığını belirtmektedir. Kafalı,
    Selçuklu Sultanı Melikşah’ın hazırlattığı Celali Takvimi olarak anılan Güneş
    Takvimi’nde yılbaşının 21 Mart olarak kaydedildiğini, bu durumun dahi
    Güneş esasına dayanan Nevruz ananesinin Türk menşili olduğunun delili
    sayılması gerektiğine dikkat çekiyor.
    Ahmet Pirverdioğlu (s. 45), Nevruzun eski İran takvimine göre dört
    yılda bir gün kayarak farklı mevsimlere rastladığını, İran’da yılbaşı olarak 21
    Mart’ın sabitleşmesinin Selçuklu Hükümdarı Melik Şah ile başladığını,
    Farsların çoğunlukta olduğu güney bölgelerde Türklerdeki gibi coşkulu ve
    ihtişamlı bir şekilde kutlanmadığını, Nevruz kelimesinin Farsçaya, Türklerle
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    84
    temasın başlamasıyla yerleştiğini, o tarihlere kadar Farsların kullandığı
    terimin Ferverdegan Şenliği olduğunu, Farsça kurallarına göre Ruz-i Nev
    olması gereken Nevruzun, Kaşgarlı’da geçen Yeni Gün, Yeni Kün, Yangı Kün
    tabirinin tercümesi olarak kullanıldığını belirtmekte, Orta Asya ve diğer Türk
    topluluklarında Mart ayına “Bayram ayı” denmesinin, eskiden Nevruz yerine
    bu kelimenin kullanıldığına dikkat çekmektedir.
    Nevruzu İran geleneğine bağlayan Firdevsi’nin Şehnamesi başta olmak
    üzere, ilk kez XI. yüzyıl kaynaklarında görülmesine dikkat çeken Reşat Genç
    (1995, s. 16); “İran’da, Hunlarda olduğu gibi milattan önceki yıllarda Nevruz
    geleneği bulunmuş olsaydı, M.S. XI. yüzyıldan önceki metinlerde de bunların
    izlerinin bulunması gerektiğini” savunmaktadır.
    Dolayısıyla, Mâd-Part, Pars gelişme tarihlerine bakıldığında İranlılar
    İran coğrafyasına gelmeden önce çevre ve yerleştikten sonra hâkim kültürlerin
    etkisinde kalarak, onların dinsel ve kültürel özelliklerini kendi kültürlerine
    katarak (İdrisi, 1995, s. 137), özellikle Türk kültüründen de etkilenerek
    yeni bir kültür meydana getirmişlerdir.
    Tarihî vetireler Nevruzun, Yenisey-Orhun çevresinden Altaylara,
    buradan da Hunların Avrupa’ya yürümeleriyle Macaristan’a, Balkanlar’a
    ulaştığı, M.S. 800’lerden itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve
    Mezopotamya’ya taşındığı (Turan, 1998, s. 90) gerçeğidir.
  1. HUN VE GÖKTÜRKLERDE BAHAR BAYRAMI
    Türkler zaman değişiminin başlangıcı saydıkları, bağışlandıkları için
    Tanrılarına teşekkürlerini ifade ettikleri Yeni Kün adını verdikleri bayramda
    özel bir tören yaparlardı. Milattan sekiz yüz yıl önceye ait Çin kayıtları,
    Hunların atalarının 9 veya 21 Mart günleri, yani tabiatın dirilmeye başladığı
    günlerde hep birlikte kırlara çıktıklarını, sürülerini otlaklara saldıklarını, kırda
    ateşler yaktıklarını ve bu ateşin etrafında oyunlar oynadıklarını, çimenler
    üzerinde okçuluk, yarış, güreş gibi sporlar ile müzik eşliğinde çeşitli oyun ve
    eğlenceler yaptıklarını bildirmektedir (Genç, 2004, s. 211; Ekrem, 2016, s.
    71).
    Asya Hunları yılın birinci, beşinci ve dokuzuncu ayında olmak üzere
    yılda üç kere bayram yaparak göğe kurbanlar sunarlardı. Yılın ilk ayında,
    Ongın Nehri bölgesinde Karakurum şehri yakınında bir yerde, yapılan tören
    Tanhu’nun sarayında olurdu. Hunlara bağlı boyların başbuğları Tanhu’nun
    sarayında toplanırlar, yer-su ve gök tanrılarına kurbanlar sunarlardı (Gömeç,
    1998, s. 39). Beşinci ayda Lung-Ç’eng denilen yerde atalarına, yer-sulara, ve
    Göktanrı’ya kurbanlar sunmak suretiyle büyük bir tören yapılırdı. Bütün bu
    bayramlar sırasında bir ormanın etrafında, veya yere çakılmış işaret vazifesi
    gören dalların çevresinde at yarışı yapılması adet halinde idi (Çay, 1991, s.
    47). M. Ö. ll. yüzyılda yaşayan ünlü Çin tarihçisi Simaçen, Tarihî Hatıralar-
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    85
    Hunlar Tezkiresi adlı eserinde: “Her yıl başı günü Hun liderleri Tanrı-Kut
    sarayında yeni yılı kutlarlar ve nezirçırak verirler” ( İltebir, 1996, s. 218) diye
    yazdığını, Fenye’nin Son Han Sülâlesi Tarihi’nde, başta Nevruz olmak üzere
    yılda üç kez toplanıp Tanrı’ya kurbanlar kestikleri ve çeşitli törenler yaptıkları
    kaydedilmiştir (Ekrem, 2016, s. 71).
    Türklerde söylenilegelen olayların en önemlisi bu günün bir kurtuluş
    günü olarak kabul edilmesidir. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime
    adlı eserinde detaylarıyla naklettiği Ergenekon Destanı bu bayramla ilgili
    bilgileri içermektedir. Bu destana göre, Göktürk Hanı İlhan’ın düşmanlarıyla
    yaptığı savaşta hepsi ölürler. Sağ kurtulan küçük oğlu Kıyan/Kayan ile yeğeni
    Negüş/Tukuz Ergenekon’a sığınır ve zamanla çoğalarak buralara sığmaz
    olurlar. Atalarının eski yurtlarını almak amacıyla, dağdaki zayıf bir noktayı
    eriterek çıkış yolu bulurlar. Türk tarihinde yeni bir hayat, yeni bir başlangıç
    sayılan bu tarihi gün 21 Mart’a tekabül eder ve zamanla yeni bir yılın
    başlangıcı sayılır. Bu olay her yıl benzerine yakın canlandırılır, eğlenceler
    düzenlenir, millî şuur canlı tutulmaya çalışılırdı. O günden beri yeni yılın
    başladığı gece Göktürklerde bayram olarak kutlanmaktadır. Bir parça demiri
    ateşe salıp kızdırırlar. Önce Kağan bunu kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle
    döver. Ondan sonra beyler de aynısını yaparlardı. Türkler bu günü mukaddes
    bilirler, böylece Tanrı’ya şükretmiş olurlardı (Ögel, 1971, s. 62-64). Aşina
    ailelerinin Tabgaç darbesinden kaçıp sığındıkları yerden kurtulduktan sonra
    devlet töreni şeklinde kutlaya geldikleri Ergenekon veya Bozkurt bayramının
    (Koca, 2002, s. 53) ortaya çıkış gerçeği bu şekildedir. Chou Sülalesi Tarihi
    (557-581) adlı eserde de “Göktürkler, bitkilerin yeşerdiği zamanı yılbaşı
    olarak kutlarlar” ifadesi vardır (Turan, 1998, s. 90).
    Çin imparatorları baharın gelişini saban tutarak kutlarlarken, Türk
    hakanlarının bahar bayramında örs üzerinde kızdırılmış demir döğmeleri
    (Turan, 1978, s. 107-108), Türklerdeki demirciliğin millî sanat olması ve
    demir kültü (İnan, 1966, s. 242-244) ile açklanabilir.
    Çin kayıtlarına göre, örf ve adetleri Hunlara benzeyen (Ekrem, 2016, s.
    72) Göktürklerin biri ilkbaharda olmak üzere yılda üç defa tekrarladıkları
    törenleri vardı. Törenlere başta Kağan olmak üzere, devlet ileri gelenlerinin
    tamamı iştirak ederlerdi. Göktürklerin büyük bayramı beşinci ay olarak
    bilinen Haziran ayının ikinci yarısında olup, bu bayram Ötüken Bölgesi’nde
    Tamır Irmağı kaynağında Göktanrı’ya, yer-sulara kurbanlar sunulmasıyla
    başlardı (Kafesoğlu, 2009, s. 47). Kurbandan sonra da topluca yapılan
    eğlencelere geçilir, kızlar tepük denilen ayak topu oynarlardı. Herkes kımız
    içer, şarkılar söylenirdi (Koca, 2002, s. 54). Batılı araştırmacılar, Göktürklerde
    görülen ilkbahar bayramının taze çayırların yetiştiği ve tayların çoğaldığı
    zaman yapıldığına (Eberhard, 1942, s. 94; Turan, 1998, s. 90) dikkat
    çekmektedirler.
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    86
    Şamanist gelenekleri ve inançlarına göre, ateş bütün pislik ve kötülükleri
    temizler, kötü ruhları kovar (Erdoğan, 2003, s. 33-46). 6. yüzyılda Batı
    Göktürk Kağanı ile görüşmeye gelen Bizans elçileri huzura alınmadan önce
    iki ateş arasından geçirilmişlerdi. Bu tören elçilerle (Grousset, 1993, s. 96)
    gelmesi muhtemel kötü ruhları kovmak (İnan, 2000, s. 68) maksadıyla
    yapılırdı. Başkurtlar ve Kazaklar bir yağlı bezi yakarak onu hastanın etrafında
    “alas…alas” diyerek gezdirirler. Bu olaya Anadolu’da “alazlama” (Döğüş,
    2015, s. 89) denmekte olup, çocukluk yıllarımızda rastladığımız hasta
    odalarında kokulu bitkiler yakılarak etrafın tütsülenmesi ile alâkası vardır.
    Tabgaçlar’da (315-550, 557) ilkbaharın ilk ayında ülkenin doğu
    bölgesindeki tapınak görevini gören “Taş-ev”de Gök Tanrı’ya, ata ruhlarına
    kurbanlar sunarlardı (Kafesoğlu, 2009, s. 290).
  2. UYGUR TÜRKLERİNDE BAHAR BAYRAMI
    Uygur Kağanlığı döneminde (745-840), Gök-Türklerde olduğu gibi,
    beşinci ayda Tamır Irmağı kaynağında kurbanlar sunarak törenler yapılırdı.
    Uygur Kağanlığı dağıldıktan sonra, Turfan bölgesine yerleşen Uygur Tükleri
    ilkbahar aylarında topluluk halinde civardaki mabetlere giderlerdi (Özkan,
    1996, s. 309; Kafesoğlu, 2009, s. 289).
    840 yılından sonra Tarım Havzası’na gelip, yarı yerleşik hayata geçen
    Uygurlar, din olarak Budizm’i kabul ettikleri halde eski geleneklerini terk
    etmemişlerdi. 10. yüzyılın ilk çeyreği içinde Uygur kağanını ziyaret eden Çin
    elçisi Wang Yen-te’ye göre; Uygurlar, üçüncü ayın dokuzunda, yani 9 Mart’ta
    Soğuk Yemek Festivali düzenliyorlar, birbirlerinin üzerine su atmak suretiyle
    eğlenirlerdi (Koca, 2002, s. 51).
    923 Tarihinden önce yazılan Uygurca Mayrısimit adlı eserde Uygurların
    “Yengi Kün” bayramlarının bulunduğunu ve yılın ilk günü yapılan bu
    bayramda güreşler yapıldığı, piyesler oynandığı, canlı ve kâğıt tasvirlerle bazı
    olayların canlandırıldığı kaydedilmektedir (İmir, 2012, s. 87). Kutsal ve
    görkemli törenlerle kutlanan bu yeni yıl bayramı her yıl miladî takvime göre
    22 Mart günü kutlanır. Ünlü tarihçi Tarımşah’ın; “Her yıl yeni yılın ilk yedi
    günü Kuçar’da boğa, aygır ve buğra güreşleri yapılır ve onbinlerce kişi bunu
    seyreder” (İltebir, 1996, s. 218) ifadesi, Uygurların bu tarihi şenlik ve bayram
    ortamında kutladıklarını ortaya koymaktadır.
    Uygur Kağanlığı’nın yerine kurulan Kırgız Kağanlığı’nın (840-920) bir
    kolu olarak Yenisey Kırgızları 9 Mayıs’ta İlkbahar Bayramı’nı kutlarlardı. Bu
    mutlu gün, Kırgız takvimine göre Kükük yani Mart ayına tekabül etmekteydi
    (Çay, 1991, s. 48).
    Baharın gelişi, tabiatın yeniden canlanması olayı ile bağlantılı olarak her
    çağda Nevruz törenlerine benzer inanç ve törenlere rastlanmaktadır. Bu
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    87
    anlamda Yakut Türklerinde Göktanrı adına törenler yapıldığı, yeşil ağaçlar
    altına gidilerek kımızlar içildiği, hatta ortada yakılan bir ateşin üstünden
    atlandığı bilinir. Aynı şekilde Moğollar, Kalmuklar ve Tunguzların da buna
    benzer törenler (Güzel, 1996, s. 168) düzenlerlerdi.
    Türklerin İslâmiyetten önce Orta Asya’daki yaşantılarında kendilerine
    özgü bu bayramların oluşumunda ve doğuşunda, hiç şüphesiz onların
    yaşantılarını en çok etkileyen doğa şartları ile destanlarına konu olan olayların
    başlıca rolü bulunmaktadır. Bu da, söz konusu bayramların dinî olmaktan
    ziyade millî nitelikli (Koca, 2002, s. 51) bayramlar olduğunu göstermektedir.
    Kutlanan bahar bayramı doğayla barışık olma ve ondan yararlanma
    dileğine dayanır. Yaratılış ve türeyişe, yeniden doğuş ve doğanın canlandırma
    inancına ait inanma ve pratikleri vardır. Nevruz ateşinden atlama, günahlardan
    arınmaya yönelik davranışlardandır. Türklerde ateş kutsanır, doğanın
    uyanması ateşle kutlanırdı. Ateş kültü pek çok uygarlıkta aydınlık, kötülükten
    arınma, temizleyicilik ve bereket sembolüdür. Aynı zamanda yakılan büyük
    ateş toprağın ısınıp uyanması simgesidir.
  3. OSMANLILARDA VE DİĞER TÜRK TOPLULUKLARINDA
    BAHAR BAYRAMI
    İslâmiyetin büyük Türk kitleleri tarafından kabulünden sonra sözü
    geçen Yenigün Bayramı’ndan ilk bahseden kaynak, 11. yüzyılda Kaşgarlı
    Mahmut tarafından yazılan Divan-ı Lügati’t-Türk’tür. Eserde bayram
    “Neyruz” (Ekrem, 2016, s. 75) şeklinde kaydedilmiştir.
    Tabiatın canlanışı ve kurtuluş sembolü olarak Nevruz’u kutlayan atlıgöçebe bir yaşama biçimi sürdüren Türklerin yeryüzündeki müthiş
    değişmelerden etkilenmeleri kaçınılmazdı. Bayramın kutlandığı ayda
    bolluğun, bereketin yaşanması ve yeryüzünün yeni yeni renklerle bezenmesi
    Türkler arasında bayram olarak kutlanmıştır. Türk geleneği gereği bayram
    kutlanan günlerde yenilip içilmesi, cirit, çavgan oyunlarının oynanması, ok
    atma ve güreş müsabakalarının yapılması, İslâm öncesi devirden Selçuklulara,
    Osmanlılara ve bunlara çağdaş olan Türk devletlerinde de aynı anlam ve coşku
    ile devam ettirilen millî kültür zenginliğimizi ortaya koymaktadır.
    İlhanlılar zamanında (1220-1350) da bahar bayramı geleneğinin
    sürdürüldüğü görülür. Bu bayramın kutlanma gününün muhtemelen Mayıs
    ayının ilk haftasında olduğu söylenebilir. Söz konusu bayramda beyaz
    kısraklar takdis edilir, kımızlar dağıtılırdı (Çay, 1991, s. 48).
    Bu günü yeni yıl olarak kabul ettirerek Selçuklu devlet hayatına
    kazandıran Nizamülmülk, vergileri sözkonusu günün birincisinde toplatmıştır
    (Güzel, 1996, s. 178). Türklere ait olup, dünyanın en doğru takvimlerinden
    olan ve Sultan Melikşah zamanında malî meselelerde kullanılmak üzere
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    88
    hazırlanan ve Celalî Takvimi olarak anılan Güneş Takvimi’nde yılbaşı önce
    15 Mart kabul edilmiş, daha sonra 21 Mart olarak düzeltilmişti (Halaçoğlu,
    1996, s. 183).
    İlgili tarih Osmanlılarda Nevruz-ı Sultânî veya sadece Nevruz olarak
    adlandırılmış ve kanunnamelerde verginin ilk taksidinin alındığı zaman
    olmuştur. Türkler tarafından kutlanagelen ve genelde Ergenekon, Yeni Gün
    olarak adlandırılan bahar bayramı Osmanlılarda yeni yılın başlangıcı olarak
    kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra
    gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar ve 92 gün, 20 saat,
    4 dakika ve 27 saniye sürerek yaza ulaşır (Halaçoğlu, 1996, s. 183). Bu gün
    Anadolu’nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultânî, Mart 9’u (Çay, 1991, s. 117
    vd) olarak bilinmektedir.
    Türkler Fars kültürü ile karşılaştıklarında, en az 4-5 bin yıllık “tülüğ
    yazım” sözünü bırakıp Farsça’daki halı kelimesini aldıkları gibi, yine onun
    kadar geçmişi olan Yeni Kün sözünü zamanla bırakarak Farsça’dan Nevruz
    kelimesini kullanmaya başladılar (Genç, 2004, s. 212).
    Nevruzun Osmanlılardan başka çağdaşı olan Memlüklülerde de aynı
    şekilde malî yıl başlangıcı ve baharın ilk günü olarak kutlanıldığı görülür.
    Yine bir Türk devleti olan Safevilerde de Nevruz’un kutlandığı, III. Ahmed
    döneminde elçilikle İran’a gönderilen Dürrî Efendi’nin Sefaretname’sinde
    (Halaçoğlu, 1996, s. 187) kayıtlıdır.
    Osmanlıca metinlerde Nevruz, Nevrûz-ı Sultanî veya Sultan Nevruz
    olarak geçmektedir. Bayramla ilgili kutlamalar 21 Mart’tan önce başlar,
    insanlar evlerini genel bir temizlikten geçirir, hediyeleşir, kabir ziyaretlerine
    giderlerdi. 21 Mart günü Padişahın Nevruz tebriklerini kabul ettiği, halkın
    bayramını kutladığı bu güne Nevrûz-ı Sultani denilmiştir. Osmanlı
    Devleti’inde bu güne ait hediyeleşme, günü şiirler yoluyla anlatımdan oluşan
    nevruziye âdeti II. Meşrutiyete kadar devam etmiş (Halaçoğlu, 1996, s. 185),
    daha sonraları yerini 5 Mayıs’ta kutlanan ve eski Türk inancının İslâmileşmiş
    bir şekline bürünen Hıdırellez (Döğüş, 2015, s. 85) şenliklerine bırakmıştır.
    1938 yılında Aksu Yaylası’na 7-8 ilçeden gelip Nevruz Bayramını
    kutlamak ve bu vesile ile at ve oğlak tartış yarışları amacıyla toplanan
    300.000’den fazla Uygur Türkünün törenleri Doğu Türkistan diktatörünün
    emri ile yasaklanmasına rağmen, günümüzde kutlanmaya devam edilerek
    (İltebir, 1996, s. 218), Türk kültüründeki paralel çizgi ortaya konulmaktadır.
    Günümüzde Balkan Türkleri arasında Nevrus, Mervis, ve Sultan-ı
    Nevrus olarak 21 Mart’ta kutladıkları bayramları vardır. O gün soğan
    kabuğuyla boyanan yumurtalarla yumurta kırma, yakılan ateşin üzerinden
    gençler atlama yarışı, mani atışmaları yaparlar (Hafız, 2004, s. 255-257).
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    89
    Gagauz Türklerinde Mart ayının ilk günlerinde Babu Marta, Babu
    Evdokiya diye adlandırılan geleneksel olarak yapılan temizlikten sonra, 11
    Mart’ta ilk yaz yortusunda gençler at yarışları yaparak kutlarlar, 22 Mart’ta
    Nevroz ile baharın başladığına inanırlardı. Dağıstan’da ve Hazar Denizi’nin
    Azerbaycan ile Çeçenistan arasında kalan kısmında yaşayan Kumuk
    Türklerinde Nevruz, Navruz, Yazbaş olarak adlandırılan bahar bayramı 21-
    22 Mart’ta kutlanmaktadır. Türkmenistan’da Nowruz, Kırgız Türklerinde
    Nooruz, İdil-Ural Bölgesi Tatar Türklerinde Newruz, Güney-Batı Sibirya’da
    yaşayan Hakas Türklerinde yıl başı anlamında Çıl Pazı adlı bayramların
    kutlandığı tarih 21 Mart’a denk gelmektedir. Kazak Türklerinde Nawrız, Çıl
    Pazı olarak adlandırılan bayram 22 Mart’ta kutlanmaktadır. Baltık kıyısının
    doğu kesiminde yer alan Litvanya’da yaşayan Karay Türkleri arasında 15
    Mart’a denk gelen ve yılbaşı olarak kabul edilen günde kışın uğurlanması ve
    baharın karşılanması kutlanır (Yıldız, 2004, s. 37-42).
    Kazakistan’da bahar bayramı yaklaştığında yerleşim yerlerinde ve
    evlerde genel temizlik ile çevre düzenlemeleri yapılır, kutlamalar için ayrılan
    kapalı ya da açık alan düzenlenip süslenmeye başlar. Kutlamaların yapılacağı
    merkeze keçe çadır kurulur. Çadırların önüne mensup olanan yerleşim
    biriminin veya ailenin tamgası ya da flaması asılır. Yemeklerin yapılacağı
    ocaklar hazırlanır. Çeşitli oyun ve yarışmaların yapıldığı kutlamalar Kazak
    toplumunda dinî bir bayram gibi kabul edildiğinden ileri derecede önemsenir
    ve bayramlaşma şeklinde kucaklaşarak kutlanılır (Çetin ve Çetin, 2004, s.
    291).
    Doğanın canlanmasını içeren baharın gelişinin Türk dünyasında farklı
    tarihlerde kutlanması tamamen coğrafî nedenlere dayanmaktadır. Bahar
    Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya’da Mart, Sibirya ve Altay’da Haziran
    ayında geldiğinden yeni yıl geleneğinde kutlama yaparlar. Gece ile gündüzün
    eşitlendiği Mart ayında sadece sıcak bölgelerde yaşayan Türkler yeni yılın
    gelmesini bayram ortamında kutlarlar. Nitekim bahar kutlamalarının
    mitlerinin kökeninde takvim karakterli kış ile ilkbaharın mücadelesi vardır.
    Türk dünyasında ölen ve dirilen doğa mitleri, takvim dilinde yeni taze bir
    başlangıcın ritüelistik anlatımı (Bayat, 2008, s. 143) olarak yaşatılırken, soğuk
    kış ortamından sıcak bahara geçişin yaşanmadığı coğrafyalarda baharın
    gelmesi olayını kutlama geleneği bulunmamaktadır.
  4. KIZILDERELİLERDE BAHAR BAYRAMI
    Soy kütükleriyle ilgili çalışmalar ve tartışmalar yüzyıllardır devam eden
    Amerika yerli kızılderili kabileleri ile Sibirya, Saka, Altay-Hakas-Telvit ve
    Tuva bölgesinde yaşayan eski Türk âdetlerinin, mevsimlik dinî merasimlerin
    birbirine benzemekte ve büyük paralellikler göstermektedir. Amerika’nın
    toprakla ve ziraatle uğraşan kızılderili kabileleri arasında dinî ağırlıklı
    merasimlerle kutlanan mevsimlik bayramların başında, Mart ayında “yeni
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    90
    yılın başı” için yapılan kutlama törenleri ve şenlikleri gelir. Bu kutlamalar eski
    yıldan yeni yıla geçişi, ölümden sıyrılıp yeniden dirilişi, kısırlıktan kurtulup
    yeniden üremeye dönüşü kutlamak maksadıyla yapılmaktadır. Yeni yılın
    başlangıcı olan Mart’ta kutlanan “Diriliş” kutlamaları ile ilgili kızılderililerin
    yaptığı merasimlerde kabilenin yaşadığı köy veya kampın tam orta yerine
    uzun ve düzgün bir direk dikilir. New Mexıco, Arizona ve Kaliforniya
    eyaletlerinde yaşayan kızılderili kabileleri köyün orta yerine dikilen bu direğin
    kâinatın ekseni olduğuna ve dünyayı yaratan 1’i temsil ettiğine inanırlar.
    Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi,
    kabilenin şamanının Gök Tanrı olarak kabul edilen “Ulu Ruh”a daha çok
    yaklaşmak ve kabilesi için onun yardımını ve rahmetini talep etmek amacıyla,
    bu düzgün direğe tırmanmasıdır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya
    eyaletindeki Camella kızılderilileri arasında oldukça yaygındır (Arslan, 2006,
    s. 21-39).
    Kaliforniya eyaletinde Maidu kızılderili kabilesinin düzenlediği yakarış
    merasiminde kabilenin şamanı bu direğe tırmanır. Köyün orta yerine dikilen
    bu direk ölümlü dünya ile ahiret arasında kurulan mistik bağı ve ruhî köprüyü,
    bazen de kâinatı 1’den yaratan ve herşeyi sonunda yeniden 1’de biraraya
    toplayacak olan 1’in, yeni Gök Tanrı’nın yeryüzündeki sembolü olarak kabul
    ediliyor. Kuzey Amerıka yerli kızılderili kabilelerinden Kutenai ve Crow
    kabileleri de köyün ortasına dinî merasimler maksadıyla dikilen direği, bu
    mukaddes bağlılığın köprüsü olarak kabul ediyorlar. Büyük Ruh, ManituTanrı, Kutsal Ruh olarak adlandırılan Gök Tanrı’ya daha yakın olma, onunla
    konuşma, ondan yardım dileme maksadıyla yapılan bu direğe tırmanma
    merasimine Orta Asya, Sibirya, Altay, Hakas, Tuva şamanizmi ve bu
    bölgelerde yaşayan Türk topluluklarının ve boylarının dinî geleneğinde de
    yaygınca rastlanmaktadır (Arslan, 1995, s. 251-267).
    Sioux (su) kızılderili kabilesinde yeni yılın başlangıcı için yapılan
    merasimlerde ateşe büyük önem verilir ve bununla ilgili tören Mart ayında
    yapılır. Atlara çok önem verilen bu kızılderili kabilesinde 2 yıllık damdan
    çıkma taylara eğer vurulur. Mart ayının girmesi ve yeni yılın başlamasıyla
    Sioux kızılderili kabilesi müthiş bir hazırlığa girişirler, gelecek kış için
    hazırlıklara başlarlar. Novajo (Novaho) ve Apeche (Apaçi) kızılderili
    kabileleri, dünyanın da insanlar gibi doğup-büyüyüp gelişmesini
    tamamladıktan sonra öldüğüne inanıyorlar. Toprağın ilk nefeslenmesi,
    canlanması bu kabileleri yeni yıla ve bahara hazırlanmaya sevkeder. Baharın
    gelişi özel ve mevsimlik merasimle, ilahili, danslı şenliklerle kutlanır. Aynı
    şekilde Chilula, Hupa, Karok, Tolowa, Wiyot ve Yurok kızılderili kabileleri
    de Mart ayında baharın başlamasını yeni yılın başı olarak mevsimlik
    merasimlerle kutlamaktadırlar (Arslan, 2006, s. 23).
    Özetle, ateş ve yeni yılın, baharın kutlanması Türk mitolojisi ve kültür
    hayatında olduğu gibi kızılderili şaman hayatı ve kültürünün de en önemli
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    91
    unsurlarındandır. İslâm öncesi Türk kültür zenginliğini ortaya koyduğumuz
    bütün Türk topluluklarında yeni yılın başlamasının büyük törenlerle
    kutlanması, örs üzerinde korlu demirin dövülmesi, ateş kültü ile ilgili inanç ve
    kutlamalar millî birlik ve beraberliğin pekişmesinde, millet olmanın
    sorumluluk, gurur ve sevincinin duyulmasında büyük bir önem arzeder.
    Amerika’daki Kızılderili kabilelerinin de Mart ayını yeni yılın başı
    olarak saymaları ve Orta Asya Türklerine benzer ritüellerle kutlamaları, Türk
    dünyasının tarihi ve kültürü konusundaki bilgilerin yeniden
    değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
    SONUÇ
    Geçmiş tarihî olayların tecrübesine göre, öz değerlerine kayıtsız kalan
    milletlerin önce yabancılaştıkları, zamanla da benliklerini kaybederek başka
    bir kimliğe büründükleri bilinmektedir. Nevruz kutlamaları sırasındaki ateş
    geleneği, mecusî Acemlerin ateş kültüründen farklı olarak çok önceleri Orta
    Asya’da Türk topluluklarına kadar uzanmaktadır.
    Baharın gelişi üzerine çeşitli adlar verilerek kutlanması, geçmiş uzun
    süreçte süreklilik kazanmasına neden olmuştur. Türklerin kutlayageldikleri
    ateş kültünün başka bir versiyonu olan Nevruz, tabiatın değişmesi olayı ile
    işlev değiştirerek günümüze kadar getirilerek, şenlik şeklini almıştır.
    Orta Asya’dan başlayan tarihî yolculukta Anadolu’yu vatanlaştıran Türkler,
    göçleri sırasında çeşitli kültürlerden etkilenerek bunları Anadolu’ya
    getirmişlerdir. Anadolu’ya taşınan Orta Asya ve göç yolları kültürü, yeni
    vatan Anadolu kültürü ve İslamî kültürle yüzyıllar süren özümleme sürecinde
    kaynaşarak günümüz kültürünü oluşturmuştur.
    Bayramlar toplumsal yaşamda canlandırıcı etkisinin bulunması,
    geleneklerin sürmesine aracı olması, törelerin kökleşmesini sağlaması
    yönüyle işlevseldir. Baharın gelişinin kutlanması geleneğini sürdürenler,
    kültür taşıyıcıları olarak görev yapmaktadırlar. Bu nedenle Bahar Bayramı,
    halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getiren, Türk kültürünün korunup
    yaşatılmasında önemli yeri olan geleneklerimizdendir.
    Türk tarihinde kültür asimilasyonuna karşı Türk milletine en büyük
    uyarıyı Orhun Anıtları aracılığı ile Bilge Kağan’ın yaptığını görüyoruz.
    Geçmiş tarihi olayların tecrübesine göre, öz değerlerine yabancı kalan
    milletlerin önce yabancılaştıklarını, zamanla da benliklerini kaybederek başka
    bir kimliğe büründüklerini görüyoruz. Ateşle ilgili geleneklerimizin kökeni,
    mecusî Acemlerin ateş kültüründen farklı olarak çok önceleri Orta Asya’da
    Türk topluluklarına kadar uzanmaktadır. Bu nedenlerle Nevruz adıyla
    kutlanagelen bu günün adınının Türkçe anılması, kültür değerimize sahip
    çıkarak yaşatılması gerekmektedir.
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    92
    Dünyadaki bütün Türkler tarafından aynı gelenek ve âdetlerle ortak
    özelliklerin kutlanması, millî birlik ve beraberliğimizin daha sağlam bir
    şekilde sonsuza kadar yaşatılması, yarınımız için yapacağımız işlerde
    kendimize güveni sağlayacaktır. Bu nedenlerle, geçmiş zamanda yanlış
    şekilde Türk kültürüne giren ve kutlanması gelenekselleşen Nevruz’un, Bahar
    Bayramı veya diğer Türkçe adlarla anılarak yaşatılmasının genelleştirilmesi
    gerekmektedir.
    KAYNAKÇA
    Arslan, A. (1996). Amerika Kızılderili Kabileleri ve Türk Dünyasında “Yeni Yıl
    Başı” Merasimlerinde Paralellikler. Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası
    Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri, Haz.: Sadık Tural, Ankara: Atatürk
    Kültür Merkezi Yayınları: 100, 251-271.
    (2006). Amerikan Kızılderili Şamanizmi ile Orta Asya- Sibirya Türk
    Şamanizmi’nin Benzerlikleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma. KırgızistanTürkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (15), Bişkek: KTMÜ
    Yay.: 76, 21-38.
    Attar, A. (2008). İran’ın Farslaşma Süreci ve Bu Süreçte Farsçanın Rolü. Erdem, (52).
    1-39.
    Bayat, F. (2008). Sosyo-Kültürel ve Sosyo Ekonomik Bağlamda Yeni Kün (Nevruz):
    Mitolojik Olgudan Mitolojik Kurguya. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler
    Dergisi, 7 (1), 139-148.
    Çay, A. M. (1991). Türk Ergenekon Bayramı NEVRÛZ, Ankara: Türk Kültürünü
    Araştırma Enstitüsü Yayınları: 119.
    Çetin, İ.–Çetin, A. (2004). Kazakistan’da Nevruz. Türk Dünyası Nevruz
    Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları: 298,
    285-296.
    Demir, N. (2009), Türk Tarihinin ve Kültürünün Kaynağı Olarak Kaya Resimleri
    (Petroglifler) ve Yazılar. Journal Of World Of Turks, Volume 1 (1), 5-19.
    Döğüş, S. (2015). Anadolu’da Hızır-İlyas Kültü ve Hıdrellez Geleneği. Türk Kültürü
    ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, (74). 77-100.
    Eberhard, W. (1942). Çin’in Şimal Komşuları, (N. Uluğtuğ, Terc.). Ankara.
    Ekrem, N.-Ekrem, E.H. (2016). Çin Kaynaklarına Göre Türklerde Nevruz. Current
    Research in Social Sciences, 2, (2), 67-78.
    Erdoğan, Ö. (2003). XVIII. Yüzyıla Kadar Anadolu’daki Türkmenlerin Dinî Durumu.
    Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
    Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı.
    Genç, R. (2004). Renklerde Nevruz. Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara:
    Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları: 298, 211-215.
    __
    . (1995). Türk Tarihinde ve Kültüründe Nevruz. Nevruz, Ankara:
    Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 100, 15-23.
    Grousset, R. (1993). Bozkır İmparatorluğu, (M. R. Uzmen, Çev.). İstanbul: Ötüken
    Yayınları.
    Gömeç, S. (1998). Şamanizm ve Eski Türk Dini. PAÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, (4),
    38-51.
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
    93
    Güzel, A.(1996). Türk Kültüründe Nevruz ve Millî Birlik-Beraberlik. Nevruz ve
    Renkler, Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri,166-181.
    Hafız, N. (2004). Balkan Türklerinde Nevruz ve Bahar Bayramı. Türk Dünyası Nevruz
    Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 255-257.
    Halaçoğlu, Y. (1996). Osmanlılarda Nevruz Kutlamaları. Nevruz ve Renkler-Türk
    Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, 183-188.
    İdrisi, H. (1995). Eski İran ve Azerbaycan Eyaletinde Nevruz. Nevruz, Ankara:
    Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 100, 135-145.
    İltebir, A. (1996). Uygur Türkler’inde Eski Töreler ve Nevruz. Nevruz ve RenklerTürk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, 209-220.
    İnan, A. (2000). Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
    _ (1966). “Türklerde Demircilik Sanatı”, Türk Kültürü, S. 39 (Ocak), 542-543.
    Kafesoğlu, İ. (2009). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Yayınları: 376.
    Kafkasyalı, A. (2005). Türk Dünyasında Nevruz Geleneğine Toplu Bakış. Atatürk
    Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 06 (02), 149-172
    Koca, S. (2002). Eski Türklerde Bayram ve Festivaller. Türkler, C. 3, Ankara: Yeni
    Türkiye Yayınları, 51-57.
    Mustafayev, B. (2013). Adriyatik’ten Çin Seddine Uzanan Nevruz Geleneği, Avrasya
    Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2 (3), 60-73.
    Nerimanoğlu, K. V. (2004). Politik Süreçlerde Nevruz. Türk Dünyası Nevruz
    Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 205-210.
    Ocak, A. Y. (1999). İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara:
    Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
    Ögel, B. (1971) Türk Mitolojisi, 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
    Özkan, İ. (1996). Uygur Efsanelerinde Nevruz. Nevruz ve Renkler-Türk Dünyasında
    Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri.309-315
    Pirverdioğlu, A. (2002). Türklerde Yılbaşı ve Bahar Bayramı. Türkler, Cilt 3, 44-50.
    Turan, M. (1998). Tarihi Kaynaklar Işığında Nevruzun Menşei Meselesi. Millî
    Folklor Türk Dünyası Folklor Dergisi, 5 (37), 90-104.
    Turan, O. (1978). Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul.
    Tutar, H. (2002). Tarihte ve Mitolojide Nevruz, Türkler, Cilt 3, 611-621.
    Yıldız, N. (2004). Nevruz Adlandırmaları. Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi,
    Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 37-42.
    I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
    I. International World of Turks Symposium of Social Sciences

19-02-2022/BİLİMSEL MAKALE -Yusuf Ziya BİLDİRİCİ

36
A+
A-
REKLAM ALANI