İnsan yaş aldıkça; güneşe. toprağa, havaya, kısacası doğaya bakışı derinleşiyor, daha bir anlam kazanıyor.
Çocukluğumda ve gençliğimde genellikle bahçeli evlerde oturduk. Rahmetli annem meraklıydı. Sebze meyve yetiştirme şansımız olmasa da bahçemizde, saksılarımızda renk renk , boy boy çiçeklerimiz oldu. Yağ ve peynir tenekeleri, yoğurt tasları annemin sayesinde saksıya dönüşür renklenirdi. Toprak ve çini saksılarımız da oldu. Rahmetli babam emekli olduktan sonra çini ve topraktan yapılmış kab kacak, saksı ve objeler satan bir dükkan açmıştı. Dolayısıyla dekoratif saksılara ulaşmak annem için çok da zor değildi. Ama annem o saksıları tercih etmezdi nedense. Ben evlendiğimde doğru dürüst çeyizim olmasa da; tam kırk üç tane çiçeli saksım vardı. Sayıyı net hatırlıyorum . Çünkü annem bana, o saksıları emanet etmişti. İki artı bir evimde saksıları koyacak yer yoktu ama kocaman bir balkonum vardı. Saksıları balkona sıraladım. Düzenli olarak sulayıp bakıyordum. Eylül’ de evlendim, iki ay sonra kış bastırdı. Meğer soğukta o saksılar evin içine alınacakmış. Annem bana bu konuda birşey dememişti. Demiş olsa da; evin içinde saksı koyacak yer yoktu. Bahar geldiğinde; kırk üç saksıdan bir tane bile kalmamıştı. Hepsi donmuştu. İlk çocuğumun doğumuna gelen annem boş saksıları görünce bana birşey demedi ama ne kadar kızdığını ve üzüldüğünü tahmin edebiliyorum. İçim acıyor, kendimi af edemiyorum. Şimdi ben , annemin o yıllardaki yaşını aştım. Toprağa farklı gözlerle bakıyor, ağacı, çiçeği bir başka seviyorum. Işıklar içinde yatsın annem. Belki bir yerlerden bu halime bakıp gülüyordur. Belki de( Beter ol! ) diyordur. O, ne diyor duymuyorum ama, ruh halim hiç iyi değil…
Günlerdir saksılarıma dolduracak toprak arıyorum. İki litre toprak 25 liradan 40 liraya çıktı. Ayrıca marketlerde bulunmuyor. Çiçekçiden aldığım bir torba toprak orta boy saksıyı yarıya kadar doldurdu. Daha dolması gereken yirmi saksım iç içe bekliyor. Çiçek fidelerini iki ayrı saksıya topluca ektim. Baharda onları birbirinden ayırmam gerek. Bir arkadaşım belediyeye ait, toprak ürünleri ve fide satan yerin telefonunu verdi. Dün yirmi litre (200TL) toprak geldi. Yirmi litre toprak bir büyük saksıyı doldurdu. Yani ben o saksıları doldurmaya kalksam bir aylık maaşım yetmeyecek! Yakın çevremde yürüyüşe çıkınca etrafıma ister istemez bu gözle bakındım. Hacı Yusuf Mahallesi … Her yer taş ve moloz. Kaldırım yok. Evlerin önünde olmayan kaldırımlara topraksız saksılar konmuş. Dar sokaklarda eski parke taşlar birbirinin üstüne çıkmış, yamru yumru. Arka arkaya on adım atacağınız düzgün bir mesafe yok. Belediye bazı noktalara çöp konteyneri ve bank koymaya çalışmış ama olmadık yerlere koymak zorunda kalmış . Araba, motosiklet, bisiklet hatta sukutur koyacak uygun yer yok. İnsanlığın evrim geçirdiği söyleniyor , insan eli, git gide uzaktan kumandaya dönüşecek diyenler yakında kanatlarımızın çıkacağını, kısa ve alçak mesafelerde uçuş yeteneğimizin gelişeceğini söylerlerse hiç şaşırmayalım. Kedilerin dışkılarını toprağa gömdüğünü biliriz! Vallahi bu çevrede onlar da artık köpek gibi ortalık yere yapmaya alışmışlar. Toprak yok, ne yapsın hayvancıklar. Oturduğumuz evin arkasındaki güneş almayan minik bahçe için kurduğum hayaller uçtu gitti. Bahçede toprak yok. 10 _15 kedi ziyaretçimiz var. Kediler saksıların dibindeki topraklara göz diktiler. Saksıyı ustaca kullananlar, kakanın yarısını, saksının içine yarısını dışına bırakanlar oldu . Eee! Bu arada ben de saksımı çalıştırıp kendimce önlem aldım.
Bizim dinimizde cenazelerimiz toprağa gömülür, toprakla temas şarttır. Bir cenazenin altına üstüne konacak toprak miktarını bilmiyorum ama; bu gidişle topraksızlıktan, ölenin ayakları dışarıda kalacak diye korkuyorum. Toprak uğruna can veren şehitlerimizin ruhları şad olsun, mekanları Cennet!
Toprak deyince , bakın ne geldi aklıma; her geçen gün topraklarını okyanusa kaptıran Hollanda, yerleşim merkezlerine sıra sıra kanallar açmış, okyanusun suları yükseldiğinde su kanallara doluyor, toprak kaybı önleniyor. Görüp hayran olduğum ikinci bir ülke Lüksemburg; yanyana iki dağın birbirine bakan yamacına kurulmuş. Bu yamaçları sedir yöntemi ile düzelte düzelte ekecek alanlar açmışlar. Ulaşım teleferiklerle ile sağlanıyor. Komşular birbirlerine bu yolla gidiyorlar. Bunlar benim görebildiğim muhteşem örnekler. Daha kim bilir nerelerde ne toprak kazanma yolları deneniyor. Denizin ortasına toprak taş doldurup ada yapan, çölde vaha kuranları da duydum… Dağı, ovası, yaylasıyla dünyanın en güzel ülkesinde iki litre toprağa 40 TL vermek kanıma dokunuyor.
Toprağın kıymetini bilmeyen , sağa sola peşkeş çeken, tarım arazilerini organize sanayi için feda eden, yeşil alanları imara açan , ağaç katliamına göz yumanlara bile bile oy verenler inanın yatacak mezarınız olmayacak!
13-01-2024 / ULVİYE KARA AKCOŞ