İtibar İsrafla Değil Dürüstlükle Kazanılır

Müsrif misiniz diye sorulsa çoğu kez “Müsrif değilim!” deriz ama bu yanıtımızın doğru olmadığını da düşünürüz. Kendimizi müsrif olmadığımıza, zamanımızı, imkanlarımızı boşa harcamadığımıza, elimizdekini avucumuzdakini saçıp savurmanın hem aptalca  olduğunu  hem toplumca kınandığını biliriz. Bundan dolayı çoğu kez inkara, daha doğrusu kendimizi kandırmaya yöneliriz.

İsrafın pek çok çeşidi, yolu var! Zamanımızı, ömrümüzü israf etmek, israfın en kötüsü, en yaygınıdır gibi geliyor bana. Neden en kötüsü ve en yaygını? Çünkü  boşa harcanan zamanımızın yeniden kazanılması, geriye döndürülmesi imkansız! Örneğin bu günkü vaktimizi ve enerjimizi yararlı bir iş yapmak yerine aylaklıkla ya da amaçsız,   hedefsiz debelenmelerle geçirirsek ömrümüzü israf etmiş oluruz ve geçen zamanı  kazanmak elbet imkansız, o giti gider! Kahvehanelerde saatlerce oynadığımız tavlalar, piştiler, yaptığımız konusuz tartışmalar, maç yorumları ve benzerleri hep israf değil mi?

Zamanımızın bilinçle israfını başkaları da sağlayabiliyor! Örneğin devletçe planlanıp yürütülen eğitim süreçimizde hayatımıza olumlu hiçbir kat olmayacak pek çok hurafenin sürekli tekrarlarıyla, safsatalarla ve bunun için içi dışı karanlık pek çok tarikatın ve cemaatin de yoğun katkıları ve zorlamalarıyla yürütülen sözde eğitim ve öğretim süreci sonunda çocuklarımızın gençlikleri çarçur edilmiyor mu? Bunlar ulusal çapta devlet eliyle israf olmuyor mu?  Üstelik bu vahşi israf düzenini halkımız kendi elleriyle, oylarıyla desteklemiyor mu? Halkın kendi yaşamındaki israfın genel yaşama yansımasında şaşılacak bir yan yok sanıyorum.  Ulusça müsrif olduğumuzu düşünüyorum.

Ulusça müsrif olmamızda medyanın da büyük payı var ki bunu görmezden gelmek doğru olmaz. Müsrifliğimizi, cehaletimizi ( ki ikisi bir bütündür.) kullanan uyuşturucu medya çoğu kez bir kafadan düzenlenen, planlanıp yürütülen yazılı ve görsel yayınlarıyla, evlenme, boşanma ve güya spor programlarıyla onların sunduğu afyonla uyutulmuş, uyuşturulmuş kitlelerin vakitlerini, ömürlerini israf etmiyor mu, ettirmiyor mu?

Kötü alışkanlıklarımızla, sigara tiryakiliğiyle, alkolizmle, bilgisayar bağımlılığıyla, aptalca militanlıklarla hem bireysel yaşamımızı hem aile ve toplum yaşamımızı israf etmiyor muyuz?

İsraf kötüdür! Bütün kültürlerde kınanmış, dışlanma nedeni sayılmış, haram diye nitelenmiş ise de ne yazık ki dünyanın bütün ülkelerinde, bütün kültürlerinde, bütün toplumlarında ve bütün devletlerinde israf çok çok yaygın bir sorundur  ve eğitim programlarında bu konuya çoğu kez hiç değinilmez.

Kimi  iktidarlar ise israfı “İtibardan tarasruf olmaz!” gibi sloganlarla meşrulaştırmayı hak ve görev sayarlar. Bize düşen, bize yakışan ise israftan kaçınmak ve müsrifleri kınamak ve uyarmaktır. Unutmayalım ki itibar israfla, hele de ulusun zenginliğinin israfıyla değil, dürüstlükle kazanılır…

Müsrif misiniz diye sorulsa çoğu kez “Müsrif değilim!” deriz ama bu yanıtımızın doğru olmadığını da düşünürüz. Kendimizi müsrif olmadığımıza, zamanımızı, imkanlarımızı boşa harcamadığımıza, elimizdekini avucumuzdakini saçıp savurmanın hem aptalca  olduğunu  hem toplumca kınandığını biliriz. Bundan dolayı çoğu kez inkara, daha doğrusu kendimizi kandırmaya yöneliriz.

İsrafın pek çok çeşidi, yolu var! Zamanımızı, ömrümüzü israf etmek, israfın en kötüsü, en yaygınıdır gibi geliyor bana. Neden en kötüsü ve en yaygını? Çünkü  boşa harcanan zamanımızın yeniden kazanılması, geriye döndürülmesi imkansız! Örneğin bu günkü vaktimizi ve enerjimizi yararlı bir iş yapmak yerine aylaklıkla ya da amaçsız,   hedefsiz debelenmelerle geçirirsek ömrümüzü israf etmiş oluruz ve geçen zamanı  kazanmak elbet imkansız, o giti gider! Kahvehanelerde saatlerce oynadığımız tavlalar, piştiler, yaptığımız konusuz tartışmalar, maç yorumları ve benzerleri hep israf değil mi?

Zamanımızın bilinçle israfını başkaları da sağlayabiliyor! Örneğin devletçe planlanıp yürütülen eğitim süreçimizde hayatımıza olumlu hiçbir kat olmayacak pek çok hurafenin sürekli tekrarlarıyla, safsatalarla ve bunun için içi dışı karanlık pek çok tarikatın ve cemaatin de yoğun katkıları ve zorlamalarıyla yürütülen sözde eğitim ve öğretim süreci sonunda çocuklarımızın gençlikleri çarçur edilmiyor mu? Bunlar ulusal çapta devlet eliyle israf olmuyor mu?  Üstelik bu vahşi israf düzenini halkımız kendi elleriyle, oylarıyla desteklemiyor mu? Halkın kendi yaşamındaki israfın genel yaşama yansımasında şaşılacak bir yan yok sanıyorum.  Ulusça müsrif olduğumuzu düşünüyorum.

Ulusça müsrif olmamızda medyanın da büyük payı var ki bunu görmezden gelmek doğru olmaz. Müsrifliğimizi, cehaletimizi ( ki ikisi bir bütündür.) kullanan uyuşturucu medya çoğu kez bir kafadan düzenlenen, planlanıp yürütülen yazılı ve görsel yayınlarıyla, evlenme, boşanma ve güya spor programlarıyla onların sunduğu afyonla uyutulmuş, uyuşturulmuş kitlelerin vakitlerini, ömürlerini israf etmiyor mu, ettirmiyor mu?

Kötü alışkanlıklarımızla, sigara tiryakiliğiyle, alkolizmle, bilgisayar bağımlılığıyla, aptalca militanlıklarla hem bireysel yaşamımızı hem aile ve toplum yaşamımızı israf etmiyor muyuz?

İsraf kötüdür! Bütün kültürlerde kınanmış, dışlanma nedeni sayılmış, haram diye nitelenmiş ise de ne yazık ki dünyanın bütün ülkelerinde, bütün kültürlerinde, bütün toplumlarında ve bütün devletlerinde israf çok çok yaygın bir sorundur  ve eğitim programlarında bu konuya çoğu kez hiç değinilmez.

Kimi  iktidarlar ise israfı “İtibardan tarasruf olmaz!” gibi sloganlarla meşrulaştırmayı hak ve görev sayarlar. Bize düşen, bize yakışan ise israftan kaçınmak ve müsrifleri kınamak ve uyarmaktır. Unutmayalım ki itibar israfla, hele de ulusun zenginliğinin israfıyla değil, dürüstlükle kazanılır…

Müsrif misiniz diye sorulsa çoğu kez “Müsrif değilim!” deriz ama bu yanıtımızın doğru olmadığını da düşünürüz. Kendimizi müsrif olmadığımıza, zamanımızı, imkanlarımızı boşa harcamadığımıza, elimizdekini avucumuzdakini saçıp savurmanın hem aptalca  olduğunu  hem toplumca kınandığını biliriz. Bundan dolayı çoğu kez inkara, daha doğrusu kendimizi kandırmaya yöneliriz.

İsrafın pek çok çeşidi, yolu var! Zamanımızı, ömrümüzü israf etmek, israfın en kötüsü, en yaygınıdır gibi geliyor bana. Neden en kötüsü ve en yaygını? Çünkü  boşa harcanan zamanımızın yeniden kazanılması, geriye döndürülmesi imkansız! Örneğin bu günkü vaktimizi ve enerjimizi yararlı bir iş yapmak yerine aylaklıkla ya da amaçsız,   hedefsiz debelenmelerle geçirirsek ömrümüzü israf etmiş oluruz ve geçen zamanı  kazanmak elbet imkansız, o giti gider! Kahvehanelerde saatlerce oynadığımız tavlalar, piştiler, yaptığımız konusuz tartışmalar, maç yorumları ve benzerleri hep israf değil mi?

Zamanımızın bilinçle israfını başkaları da sağlayabiliyor! Örneğin devletçe planlanıp yürütülen eğitim süreçimizde hayatımıza olumlu hiçbir kat olmayacak pek çok hurafenin sürekli tekrarlarıyla, safsatalarla ve bunun için içi dışı karanlık pek çok tarikatın ve cemaatin de yoğun katkıları ve zorlamalarıyla yürütülen sözde eğitim ve öğretim süreci sonunda çocuklarımızın gençlikleri çarçur edilmiyor mu? Bunlar ulusal çapta devlet eliyle israf olmuyor mu?  Üstelik bu vahşi israf düzenini halkımız kendi elleriyle, oylarıyla desteklemiyor mu? Halkın kendi yaşamındaki israfın genel yaşama yansımasında şaşılacak bir yan yok sanıyorum.  Ulusça müsrif olduğumuzu düşünüyorum.

Ulusça müsrif olmamızda medyanın da büyük payı var ki bunu görmezden gelmek doğru olmaz. Müsrifliğimizi, cehaletimizi ( ki ikisi bir bütündür.) kullanan uyuşturucu medya çoğu kez bir kafadan düzenlenen, planlanıp yürütülen yazılı ve görsel yayınlarıyla, evlenme, boşanma ve güya spor programlarıyla onların sunduğu afyonla uyutulmuş, uyuşturulmuş kitlelerin vakitlerini, ömürlerini israf etmiyor mu, ettirmiyor mu?

Kötü alışkanlıklarımızla, sigara tiryakiliğiyle, alkolizmle, bilgisayar bağımlılığıyla, aptalca militanlıklarla hem bireysel yaşamımızı hem aile ve toplum yaşamımızı israf etmiyor muyuz?

İsraf kötüdür! Bütün kültürlerde kınanmış, dışlanma nedeni sayılmış, haram diye nitelenmiş ise de ne yazık ki dünyanın bütün ülkelerinde, bütün kültürlerinde, bütün toplumlarında ve bütün devletlerinde israf çok çok yaygın bir sorundur  ve eğitim programlarında bu konuya çoğu kez hiç değinilmez.

Kimi  iktidarlar ise israfı “İtibardan tarasruf olmaz!” gibi sloganlarla meşrulaştırmayı hak ve görev sayarlar. Bize düşen, bize yakışan ise israftan kaçınmak ve müsrifleri kınamak ve uyarmaktır. Unutmayalım ki itibar israfla, hele de ulusun zenginliğinin israfıyla değil, dürüstlükle kazanılır…