Antik Kaynaklarda Pontus . Mesut Kınacı

ANTİKÇAĞDA PONTOS BÖLGESİ’NİN TARİHSEL COĞRAFYASI THE HISTORICAL GEOGRAPHY OF THE PONTOS REGION IN ANTIQUITY MESUT KINACI

* MESUT KINACI Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Rize. mesut.kinaci@erdogan.edu.tr 

Öz: Antikçağda büyük bir öneme sahip olan Karadeniz (Pontos) Bölgesi, Halys Nehri’nin doğusunda, Apsarros Nehri’nin batısında, Galatia ve Kappadokia bölgelerinin kuzeyinde yer almaktaydı. Bölgedeki dağlar -doğu batı istikametinde- kıyıya paralel uzanmaktaydı ve sarp bir karakteristiğe sahipti. Çeşitli maden cevherlerini içinde barındıran bu dağlar sık ormanlarla kaplıydı. Bölge arazileriyse akarsular tarafından oluşturulan derin vadilerle bölünmekteydi. Akarsuların oluşturmuş oldukları verimli ovalar, bölgede tarım ve hayvancılık yapılmasını sağlamaktaydı. Yörede yetişen bitkiler ve doğal mahsuller antik dünyanın aranan ürünleriydi. Balıkçılığa elverişli olan kıyı bölgelerinde Hellenler tarafından kurulan koloni kentleri bulunmaktaydı. Genellikle limanları olan kıyı yerleşimleri ticari açıdan büyük bir öneme sahipti. İç kesimlerde ise ticari yol güzergâhları üzerine kurulmuş olan küçük yerleşimler ve tapınak kentleri yer almaktaydı. Bölgede ikamet eden çeşitli otokton halklar birbirleriyle mücadele halindeydiler. Esas itibariyle Karadeniz Bölgesi’nin tarihi coğrafyasını konu alan bu çalışmada, önce pontos (πόντος) kelimesinin kökeni ve anlamı analiz edilmiştir. Coğrafi sınırları belirtildikten sonra bölgenin, dağları ve akarsuları, flora ve faunası, kentleri, dini yerleşimleri ve otokton halkları antik kaynaklar, arkeolojik materyaller, nümismatik buluntular ve epigrafik belgeler ışığında ele alınmıştır.

Tribes Pontos Kelimesinin Kökeni ve Semantiği Etimolojik açıdan bakıldığında Pontos (πόντος) kelimesinin Hellence olmadığı, pont veya bent kökünden türeyerek Karadeniz havzasında yaşayan Thraklar ya da Armenialıların dilinden Hellenlerin kelime dağarcığına girmiş olabileceği düşünülmektedir. Önce yol ya da geçiş yeri manasında kullanılmış daha sonra ise deniz üzerindeki yol veya deniz anlamını kazanmış olduğu Semantik perspektiften bakıldığında ise pontos (πόντος) kelimesi birbirinden farklı anlamları içinde barındırmıştır. İlk olarak Homeros2 ’ un eserlerinde karşımıza çıkan kelime bazen açık deniz ve okyanusu ima etmek için bazen sadece deniz kelimesinin karşılığı olarak3 , bazen de Ikarios Denizi (= ὁ πόντος Ἰκάριος)4 ve Ege Denizi (ὁ Αἰγαῖος πόντος = Aigaios Pontos)5 örneklerinde olduğu gibi okyanusun bir kısmını ya da belirli bir denizi ifade etmek için kullanılmıştır. Bunun yanında bir isimle birleşerek Hellespontos6 (= Ἑλλήσποντος) ve Propontis (= Προποντίς)7 gibi birleşik isimler oluşturulurken de kullanılmıştır8 . En eski dönemlerinde bile Karadeniz ve kıyıları, yetiştirilen tarım ürünlerinin çeşitliliği ve bolluğuyla, egzotik florasıyla, maden ocaklarından çıkarılan cevherlerin kalitesiyle ve iyi işlenmesiyle, kıyılarındaki balık endüstrisiyle ve sözü edilen ürünlerin dış piyasaya açılmasını sağlayan limanlarıyla antik dünyanın ticari pazarında başat konuma erişmiştir. Fakat bölge yalnızca ekonomik avantajlarıyla anılmamış aynı zamanda denizin ters akıntılarıyla, fırtınalarıyla, kayalık ve demirlemeye imkân vermeyen kıyılarıyla, sözü edilen kıyılarda yaşayan sert mizaçlı ve alışılmadık geleneklere sahip halklarıyla da kötü bir ün kazanmıştır9 . Akdeniz havzasında yaşayan halklar coğrafyalarının doğası gereği eski dönemlerden itibaren denizcilikte ilerlemiş, sosyal ve ekonomik uğraşlarının genelinde deniz ile ilgili faaliyetlerde bulunmuşlardır. Sözü edilen halklardan biri olan Mykenlerin Geç Bronz Çağı’ndan itibaren Karadeniz’le ilişki kurdukları bilinmektedir10. Bu dönemde siyasi ve ekonomik arayışlar doğrultusunda Propontis (Marmara Denizi) ve Bosporos (İstanbul Boğazı) aşılmış Pontos’a (Karadeniz) yelken açılmıştır11. Hellenler muhtemelen bölgedeki zenginlikleri ‘hazine’ olarak algılamışlar, yörenin olumsuz koşullarının ve yöre halkının vahşiliklerinin etkisi altında kalmışlardır. Yurtlarına geri döndüklerinde ise bölge hakkındaki izlenimlerini abartılı bir şekilde anlatmışlardır. Bu anlatılar yerini zamanla sözel gelenek içindeki efsanelere bırakmıştır12. Öyle ki E. H. Minns’in tabiriyle o dönemde Hellas’ta sıradan birisine Karadeniz sorulunca, alınacak cevap:

sonrasında Ion kolonizasyon hareketi sırasında14 Karadeniz ile doğrudan tanışan Hellenler için bu denizde seyahat etmeye uygun gemilerinin olmaması, sözü edilen denizin dev dalgaları, kayalık kıyıları, ansızın oluşan fırtınaları15, adalarının ya da demirleyecek limanlarının azlığı16 ve kıyılarda yaşayan halkların düşmanca tavırları17 nedeniyle bu metaforun doğruluk payı bulunmaktaydı. Sözü edilen nedenlerden dolayı Hellenler Pontos’tan korkmuş ve onu ἄξεινος/ἄξενος = misafir sevmez olarak adlandırmışlardır18. Böylelikle bu denizin adı ῎Αξενος Πόντος (Aksenos Pontos) =Misafir Sevmez Deniz olarak anılmaya başlanmıştır19. Bu durum, gemi inşa teknolojisinde gelişmelerin yaşandığı M.Ö. VIII. yüzyıla kadar devam etmiştir20. M.Ö. VIII. yüzyılda ve VII. yüzyılın başlarında sınırlı imkânlara sahip bir coğrafyada yaşamaları, nüfus artışına paralel olarak işsizliğin artması, teknolojide yaşanan gelişmelerle endüstriyel üretimin artması, üretimin artmasıyla hammadde ve pazar ihtiyacının doğması etc. gibi nedenlerle Hellas ile Küçük Asya’da yaşayan Hellenler koloni kurma girişimlerine sürüklenmiştir21. Bu amaç doğrultusunda uzak coğrafyalara gidebilmek, büyük denizlerin dev dalgalarına ve sert akıntılarına karşı koyabilmek için gücünü içinde barındırdığı elli kürekçisinden alan pentēkontoros adlı gemileri inşa etmişlerdir22. Pentēkontoros isimli gemilerin inşasıyla birlikte bir zamanlar olanaksız olduğuna inanılan Bosporos’un akıntılarına karşı ilerleyebilmek, dev dalgalarına ve sert iklimine rağmen Karadeniz’de rahatça seyahat edebilmek mümkün olmuştur. Ayrıca Karadeniz ve kıyılarındaki zenginlikler hakkında abartılı duyumları da Hellenlerin sözü edilen bölgede koloni kurma isteğini

14 De Angelis 2010, 252. 15 Arr. periplus III. 2; IV. 4. 16 Ovid. Tri. IV. 4. 55 vdd.; Strab. VII. 3. 6; ayrıca bk. Arslan 2006, 79 vd. dn. 17. 17 Herodotos bölgede yaşayan İskitlerin ve Tauris halkının insan kurban ettiklerini (IV. 62; 103), İskitlerin düşmanlarının derilerini yüzüp teşhir ettiklerini ve onların kafataslarından yaptıkları kupayla şarap içtiklerini ifade etmiştir (IV. 64-65). Strabon (VII. 3. 6) da Herodotos’un İskitler hakkında anlattıklarına benzer tanımlamalar yapmıştır.  göre Hellen dilinde “konuk sevmez” anlamını veren “aksenos” sıfatı eski Pers dilinde kara/siyah manasına gelen axšaena sıfatından türemiştir. Bunun yanında M.Ö. 485/480-M.Ö. 406 yılları arasında yaşamış olan tragedya yazarı Euripides de (IT. 107) Karadeniz’i belirtmek için “πόντος μέλας”ı (= kara/siyah deniz) kullanmıştır. 20 Carpenter 1948, 2 vdd.; Labaree 1957, 29. 21 Sen. ad. Helv. VII; ayrıca bk. Greaves 2002, 104 vdd.; 2007, 9 vdd.; De Angelis 2010, 252-254. Buna karşı bk. Tsetskhladze 2010, 56 vdd. 22 Carpenter 1948, 7 vd.; Labaree 1957, 1; Casson 19862 , 43; 77; Boardman 19994 , 239.

Pentēkontoros olarak adlandırılan gemiler, otuz kürekli triakontoros adlı gemilerin geliştirilmesiyle ve hacminin büyütülmesiyle inşa edilmiştir. 30 metreyi aşan bir uzunluğa sahip olan bu gemiler her iki tarafında da yirmi beş kürekçinin rahat bir şekilde kürek çekmesine imkân veriyordu. Sözü edilen geminin yapılmasıyla birlikte geminin seyri için uygun rüzgârları beklemeye gerek kalmamış, kürek çeken mürettebatın arttırılmasıyla ters akıntılara karşı koyabilecek hıza ulaşılmıştır. Kürekçilerin senkronize hareket edebilmesini sağlamak sabit bir seyir hızı yakalamak için müzisyenlerin dahi gemi tayfasına dâhil edilmiş olduğu anlaşılmaktadır tetiklemiştir. Böylelikle başta Miletoslular

23 olmak üzere, Megaralılar, Khioslular ve Phokaialılar Karadeniz kıyılarına koloniler kurmuşlardır24. Tarım, maden, balıkçılık ve ticaret amaçlı kurulan Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi), Sinope (Sinop), Amisos (Samsun), Kotyora (Ordu), Kerasos (Giresun), Trapezus (Trabzon) etc. gibi koloniler genellikle bir limana sahiplerdi25. Bu sayede bölgeden elde edilen zenginlikler, limanlar vasıtasıyla Akdeniz ve Hellen coğrafyasına taşınmış, bu ticari sistem ilerleyen süreçte hem ana şehrin hem de kolonilerin müreffeh olmasını sağlamış ve Hellenler için hayati önem arz etmiştir26. Böylelikle onların zihninde tezahür eden “misafir sevmez ve korkunç” imgelemi son bulmuş, Karadeniz artık εὔξεινος (eukseinos) = misafirperver/konuksever sıfatıyla tasavvur edilmeye ve böyle anılmaya başlanmıştır27. Hellenler Karadeniz’i konuksever deniz (= eukseinos pontos [εὔξεινος πόντος]) şeklinde adlandırarak, söz konusu denizi ve tanrıları teskin etmeyi amaçlamışlar, cesaret kırıcı misafir sevmez (= ἄξεινος/ἄξενος) sıfatını kullanmaktansa misafirperver’i (= εὔξενος) yeğlemişlerdir28. Hellen yazarlar tarafından aksenos ve eukseinos sıfatlarıyla birlikte Karadeniz’i karşılamak için kullanılan pontos kelimesi, anlam genişlemesi yaşayarak sadece sözü edilen denizi adlandırmak için değil; aynı zamanda o denizin kıyılarını ifade etmek için coğrafi bir bölge adı olarak da kullanılmıştır. Herodotos eserinde pontos terimini οἱ τὸν Πόντον οἰκέοντες = Pontos’u iskan edenler29 ve οἱ ἐκ τοῦ Πόντου στρατευόμενοι = Pontos’tan sefere çıkanlar30 etc.; Ksenophon da ἐν τῷ πόντῳ = Pontos’ta31 ve τοùς περιοικοῦντας τὸν πόντον = Pontos civarını iskan edenler32 etc. gibi belirli bir coğrafyayı ifade etmek için kullanmıştır. Amaseia’lı (Amasya) coğrafyacı Strabon da bölgenin Persler tarafından iki satraplığa ayrıldığını, satraplıklardan birine asıl Kappadokia; Tauros yakınındaki Kappadokia veya büyük Kappadokia diğerine ise Kappadokia Pontika adının verildiğini belirtir. Bölge, Makedonyalılar tarafından ele geçirildiğinde ise sözü edilen iki satraplığın krallığa dönüştürüldüğünü ve Makedonyalıların Kappadokia Pontika’yı Pontos şeklinde adlandırdıklarını ifade etmiştir33. Buna göre Pontos, coğrafi bir isim olarak Küçük Asya’nın kuzeydoğu kesimini ve Karadeniz’in güneydoğu kıyılarını belirtmek için kullanılmış olsa da sözü edilen coğrafyayı ifade etmek için ἡ πρὸς τῷ Πόντῳ Καππαδοκία = Pontos önündeki Kappadokia34 ya da Καππαδοκία ἡ περὶ 23 Karadeniz kıyılarına koloni kuranlar arasında Miletosluların başat bir konumda oldukları görülmektedir. Öyle ki Yaşlı Plinius (nat. V. 21. 122) Karadeniz kıyısında 90 tane Miletos kolonisi olduğunu belirtmektedir. 24 Boardman 19994 , 241 vdd.; Greaves 2007, 9 vdd. Platon (Phaid. 109b), Hellenlerin bu faaliyetlerini “havuz kıyısında yaşayan kurbağalara ve karıncalara” benzetmiştir.

25 Drews 1976, 18 vdd.; Tsetskhladze 1994, 78 vdd. Karadeniz kıyılarındaki Hellen kentlerinin listesi ve bu kentlerin kuruluş tarihleri için bk. Atasoy 1997, 9-11. 26 Minns 1913, 439 vdd.; Işık 2001, 6; King 2008, 29. 27 Pind. Nem. IV. 48-50; ayrıca bk. FGrHist Hekat. (1.) 18a; b; Hdt. I. 6; IV. 86 etc.; Eur. Rhes. 428; IT. 125 etc.; Strab. I. 3. 4; 5; II. 5. 22; VII. 3. 6; XI. 8. 4; Mela I. 102 etc. 28 Işık 2001, 2; Avram et al. 2004, 924; Arslan 2006, 82; De Blois 2007, 1 vdd.; King 2008, 33. 29 Hdt. IV. 8; 10. 30 Hdt. VII. 95. 31 Ksen. Anab. V. 2. 2; V. 6. 15; 19 etc. 32 Ksen. Anab. V. 6. 16. 33 Strab. XII. 1. 4. 34 Strab. XII. 1. 4. Strabon yörede ikamet eden halktan, bazen Pontos’lular (XII. 3. 33) bazen Pontos Eukseinos çevresinde yaşayan yöre halkı (XI. 8. 4) ve Pontos halkı (XII. 3. 33) bazen de Pontos Kappadokialıları diye bahsetmiştir ( XII. 3. 2). Ayrıca bk. Arslan 2006, 85. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 185 Fig.

1. Pontos Bölgesi τὸν Εὔξενον = Euksenos çevresindeki Kappadokia35 terimleri de kullanılmıştır. Tarihsel Coğrafya Asya ve Avrupa’nın arasında yer alan Küçük Asya’nın kuzeyinde Karadeniz, batısında Ege Denizi güneyinde ise Akdeniz bulunmaktadır. Bölgenin topografik özelliklerine bakıldığında, kuzey ve güney kısmında denize paralel uzanan büyük sıra dağlar göze çarpmaktadır36. Dağların yüksek zirvelerinin ardında, uzun ve geniş nehirler tarafından bölünen derin vadiler yer alırken, kıyı kesiminden iç bölgelere geçiş sadece dar geçitlerle sağlanabilmektedir. Pontos Bölgesi’nin doğusu Küçük Armenia (Armenia Minor) ve Trapezus’un doğusunda yer alan Kolkhis ile sınırlanırken37; batısında bulunan Paphlagonia adlı bölgeden Halys (Kızılırmak) Nehri ile ayrılmıştır38. Güneybatı sınırı ise Galatların Trokhmoi kavminin yaşadığı yöreyle Halys Havzası ve Halys Nehri’nin kollarından olan Kappadoks (Deliceçay) ile Skylaks (Çekerek) Irmağı’nın kuzey kıyılarından oluşmuştur39. Pontos Bölgesi’nin güney sınırında ise Kappadokia Bölgesi bulunmaktaydı. Kappadokia’nın kuzey batısında bulunan Khamanene Dağları’nın en batı ucundan başlayan sınırlar, sarp bir bölgeye tahkim edilmiş olan Dasmende’ye varır, buradan ise Laviansene’nin en doğu ucuna kadar uzanırdı40. Pontos Bölgesi’nin coğrafi sınırları genel hatlarıyla bu şekilde betimlenebilir (Fig. 1). Yerleşim Tarihi: Genel Bakış Pontos Bölgesi derinlemesine incelendiğinde kendine özgü coğrafi karakteristiğe sahip dört yöreye

35 Polyb. V. 43. 1; ayrıca bk. Olshausen 2014, 40. 36 Strab. XII. 2. 10. 37 Strab. XII. 3. 17-18. 38 Hdt. I. 6; 72; Strab. XII. 1. 1; 3. 1-2; 9; 12. 39 Strab. XII. 3. 39; ayrıca bk. Arslan 2007, 16. 40 Strab. XII. 1. 1; 2. 10. 186 Mesut KINACI

ayrılabilir. Bu bölgeler: Halys’ün kuzey kısmında yer alan yüksek bölge; Iris (Yeşilırmak) ve Lykos (Kelkit Çayı) vadileri ve bu nehirlerin yan kolları tarafından oluşturulan çekirdek bölge; Halys ve Iris vadileriyle bölünmüş Kuzey Anadolu Dağlık Bölgesi ile Halys’ün ağzından Trapezus’un doğusuna ve Apsarros (Çoruh) Nehri’ne kadar olan kıyı bölgeler şeklinde sıralanabilir 41. Sözü edilen bölgelerden ilkinde, Lykos ve Iris vadileri ve onların yan kolları tarafından meydana getirilen alüvyonlu bölgede; bu araziyi boydan boya geçen nehirlerin iki tarafında da verimli topraklar bulunmaktaydı. Bölgeye dair engin bilgilerine istinaden Strabon bu yöreyi birçok kesime ayırmıştı. Bunlardan ilki adını civardaki Phazemon (Vezirköprü) yerleşiminden alan Phazemonitis kesimiydi42. Phazemonitis’in kuzeyi Gazelonitis (Bafra Ovası) ve Amisosluların topraklarıyla sınırlanmıştı. Yörenin doğusu Iris Nehri ve Phanaroia (Taş Ova) yöresiyle; batısı Halys Nehri ile çevrelenirken; güney kısmında Strabon’un da memleketi olan Amaseia bulunmaktaydı43. Phazemonitis’in güney doğusunda ise Stiphane (Ladik) Gölü yer almaktaydı. Gölün kenarında Laodikeia kenti44, Ikizari kalesi ve Mithradates Hanedanlığı’na ait bir saray vardı. Strabon (XII. 3. 38), bölgenin güneyinde, Amaseialıların teritoryumu civarında sağlığa yararlı olan Phazemonitis sıcak su kaynaklarının bulunduğunu ifade etmiştir45. Ayrıca burada sarp ve yüksek bir dağa konuşlandırılmış olan Sagylion Kalesi’ne de değinilmektedir. Su sarnıçları bakımından zengin olan bu kale savaş dönemlerinde Mithradates Hanedanlığı’na birçok avantaj sağlamıştı46. Iris Nehri’nin aşağı havzasında yer alan Gazakene kesiminin kuzeyinde Phazemonitis bulunmaktaydı. Mithradates Hanedanlığı’nın eski yönetim merkezi olan Amaseia kenti de bölgenin sınırları dâhilindeydi. Strabon (XII. 3. 15; 39), bölgenin en önemli kenti aynı zamanda doğduğu yer olan Amaseia’dan övgüyle bahsetmektedir. Iris Nehri’nin ikiye böldüğü bir vadinin üzerine kurulmuş kent, etrafını çevreleyen dağlarla ve surlarla adeta bir kaleyi anımsatmaktaydı. Amaseia’nın kuzey batısında; Tavşanlı dağlarının güneyinde ise giderek genişleyen bir vadi üzerinde Khiliokōmōn (Binköy) Ovası bulunmaktaydı47. Ardından sınırları Halys’e kadar uzanan, oldukça verimli ve 500 stadia (ca. 90 km.) genişliğinde topraklara sahip Diakopene ve Pimolisene48 yörelerine ulaşılmaktaydı. Pimolisene arazilerinin bir kısmının Halys’ün batısında bulunması nedeniyle bu yörenin bir kısmı Paphlagonia arazileri içinde yer almaktaydı49. Babanomon ve Ksimene yöreleri ise Amaseia’nın batı sınırını belirlerken, Ksimene Halys’e kadar uzanmaktaydı50. Skylaks ve Iris nehirlerinin sularıyla çevrelenmiş olan Zelitis yöresi; Amaseia’nın güneyinde; Ksimene’nin doğusunda; Dazimonitis (Kaz Ova) yöresinin ise batı kısmında yer alırdı. Yaşamaya elverişli görünen yörenin adı, sınırları dâhilinde bulunan tapınak kenti Zela’dan (Zile) gelmek-

41 Olshausen 1978, 438; Arslan 2007, 16. 42 Strab. XII. 3. 38; ayrıca bk. Olshausen 2014, 43. 43 Strab. XII. 3. 38. 44 Magie 1950, 178 dn. 6; Arslan 2007, 19 dn. 68. 45 Phazemonitis sıcak su kaynakları Havza’ya lokalize edilmektedir (Magie 1950, 1068 dn. 6); ayrıca bk. Wilson 1960, 187-192; Olshausen – Biller 1984, 15 vdd. 46 Strab. XII. 3. 38. 47 Strab. XII. 3. 39. Khliokomon Ovası günümüzde Sulu Ova olarak anılan yöreye eşitlenmektedir. Yörenin lokasyonu ile ilgili tartışmalar için bk. Magie 1950, 1067 dn. 5. 48 Anderson‘a (1903, 99 vdd.) göre yörenin adı, burada bulunan ve Strabon (XII. 3. 40) döneminde harabe haline gelmiş olan Pimolisa (Osmancık) kalesinden gelmektedir. 49 Strab. XII. 3. 25; 39-40; ayrıca bk. Ruge 1950, 1386 vd. 50 Strab. XII. 3. 39. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 187

teydi 51. Semiramis Tepesi üzerine kurulu olan Zela, etrafını çevreleyen tepeler sayesinde oldukça korunaklıydı. Burası bir kent olmaktan ziyade Pers tanrılarının kutsal alanı olarak görülmüştü52. Dazimonitis yöresi de Iris’in orta akış alanında tarıma oldukça uygun bir ovaydı. Ovanın kuzeybatısında Amaseia; kuzeydoğusunda ise Komana (Gümenek) kenti bulunmaktaydı. Strabon (XII. 3. 15), kendi döneminde terkedilmiş olan Gaziura (Turhal) adlı bir kalenin bölgedeki varlığından bahsetmektedir. Hem Dazimonitis hem de Zelitis yörelerini kontrol altında tutan etrafı surlarla çevrili kale Mithradates Hanedanlığı’na birçok fayda sağlamıştı53. Dazimonitis ovasının birkaç km. kuzeyinde; Tokat İli’nin yaklaşık 10 km. kuzeydoğusunda; Phanaroia’nın üst tarafında; Iris Nehri’nin kenarındaki bir tepe üzerine kurulmuş Komana kenti yer almaktaydı. Thermodon Nehri (Terme) kentin ortasından geçerek, yörenin su ihtiyacının giderilmesini sağlamaktaydı54. Amaseia’nın doğusunda tarım ve hayvancılık için oldukça elverişli Ebemi (Yassıçal) Kasabası bulunmaktaydı55. Strabon (XII. 3. 30) tarafından Pontos’un en iyi kısmı olarak addedilen Phanaroia ca. 215 m. rakımlıdır56. Amaseia’nın doğusunda yer alan Phanaroia’nın batısında Lithros (Baraklı) Dağı, güneyinde Ophlimos (Bel/Buyhale) Dağı bulunmaktaydı. Bölgenin doğusu ise Paryadres (Parkhal/Parkhar) dağ silsilesiyle kuşatılmıştı57. Kaynağı Armenia’da olan Lykos Nehri ile Amaseia dolaylarındaki dar geçitlerden geçen Iris Nehri yöreyi boydan boya ikiye ayırdıktan sonra vadinin orta kısmında birleşmekteydi58. Phanaroia yöresinde bulunan Kabeira (Niksar) ise Paryadres Dağlarının eteklerinde ve Eupatoria kentinin 150 stadia güneyinde yer almaktaydı59. Burada Mithradates’in sarayı, av sahaları, madenleri ve su değirmeni vardı60. Bu değirmen muhtemelen civar yerleşimlerdeki tahılı öğütmek için de kullanılmıştır61. Kabeira civarında ca. 200 stadiadan daha az bir mesafede “yeni yer” manasına gelen Kainon Khorion adlı yerleşim bulunmaktaydı. Strabon bu yörenin sarp ve mahfuz kayalıklardan ibaret olduğunu belirtmektedir. Üst tarafta bulunan kaya ise oldukça yüksek olmasına rağmen görkemli surlarla çevrelenmişti. Hem etrafının devasa duvarlarla çevrili olması hem de çevresinin ormanlarla kaplı, dağlık ve susuz olmasından dolayı buraya erişmek neredeyse imkânsızdı. Öyle ki 120 stadialık bir alan içinde düşmanın kamp kurmasına olanak sağlayacak nimetlerden mahrumdu. Fakat etrafının aksine surlarla çevrili olan müstahkem mevkinin iç kısmı oldukça zengin pınarlara sahipti. Bu nedenle Mithradates VI Eupator’un en kıymetli hazineleri burada muhafaza edilmişti

51 Strab. XII. 3. 37; ayrıca bk. Arslan 2007, 22. 52 Caes. Bell. Alex. 72; Strab. XII. 3. 37; Plin. nat. VI. 3. 10. Pompeius, M.Ö. 64 yılında yaptığı düzenlemeyle Zelitis yöresinin arazilerilerini genişletmiş, Zela’yı ise, kent statüsüne taşımıştır (Strab. XI. 8. 4; XII. 3. 37). 53 Ayrıca bk. Anderson 1903, 69; Magie 1950, 180 dn. 11; Cramer 1971, 306. 54 Strab. XII. 3. 15; 32. 55 Arslan 2007, 27. 56 Magie 1950, 178. 57 Strab. XII. 3. 30; ayrıca bk. Şaroğlu 2010, 38. 58 App. Mithr. 115; Strab. XII. 3. 15; 30; ayrıca bk. Olshausen – Biller 1984, 27 vdd.; Arslan 2005, 121; 2007, 28. Strabon’un (XII. 3. 30) anlatılarına göre: söz konusu nehirlerin birleştiği yerde Mithradates Hanedanlığı’na mensup krallardan Mithradates VI Eupator kendi adına izafeten Eupatoria adlı bir kent kurmuştur. Pompeius buraya geldiğinde kentin inşasının yarıda kaldığını görmüş, bu nedenle kentin arazisini genişletmiş ve buraya adını bahşederek Magnopolis’i inşa etmiştir. 59 Strab. XII. 3. 30; 31. 60 Strab. XII. 3. 30. 61 Magie 1950, 180 dn.11. 188 Mesut KINACI

 

62. Yakınlara konuşlanmış olan ve Ameria olarak adlandırılan mevkide Pharnakes’in Mēn tapınağı yer almaktaydı63. Pontos Bölgesi’nin diğer bir kesimi ise Küçük Armenia ile Pontos’un güneydoğu sınırını; Kappadokia’nın kuzeyinde bulunan Laviansene yöresiyle güney sınırını oluşturan Yukarı Halys bölgesiydi. Kuzeyinde Zela ve Komana tapınak kentleri bulunmaktaydı. Bölge Strabon tarafından Kamisene (Kemiş) ve Kulupene olmak üzere iki yöreye ayrılmıştır. Kamisene yöresinin adını burada bulunan ve Strabon zamanında harabe halinde olan Kamisa Kalesi’nden almış olması muhtemeldir. Kulupene yöresi ise, Akdağlar Bölgesi’nde yer almaktaydı. Eskiden Megalopolis diye adlandırılmış olan Sebasteia (Sivas) ve önceden Karana ismiyle anılmış olan Sebastopolis (Sulusaray) yörenin en önemli yerleşimlerini oluşturmuştu64. Artova kısmı ise, Sebastopolis’in doğusunda; Skylaks Irmağı’nın kuzey kesimi boyunca uzanan bir konuma sahipti. Burada eskiçağa ait birkaç küçük yerleşimin yanı sıra Bedir Kale’de konuşlandırılmış olan bir garnizon ile eskiden Boryza denilen Verisa (Balus) adlı yerleşim bulunmaktaydı. Phiara/Siara (Yenihan/Yıldızeli) ise Boryza’nın güneyinde olup Sebasteia yolu üzerinde yer alan küçük bir yerleşimdi 65. Kuzey Anadolu dağlık bölgesi Pontos’un üçüncü coğrafi kesimini oluştururdu. Karadeniz kıyısındaki Themiskyra (Çarşamba Ovası) yöresinden kıyı şeridi boyunca, Pontos’un doğu sınırını oluşturan Paryadres Dağları’nı da içine alarak, Küçük Armenia’ya kadar uzanırdı. Karadeniz sahili boyunca birbirinin ardı sıra uzanan dağlarda, nehirler tarafından bölünen vadiler bulunmaktaydı 66. Bu dağlık bölgeden bahsedilirken genellikle bölgenin yer şekilleri, flora ve fauna’sı üzerinde durulmuştur. Pharnakeia ve Trapezusia civarında bulunan Paryadres ve onun uzantısı olarak görülen Moskhika dağları doğal zenginlikleriyle Pontos Bölgesi’nin önemli yörelerindendir. Küçük Armenia’dan başlayan yöre Paryadres dağ silsilesiyle Kerasos ve Kotyora kentlerinin hinterlandını (güney kısmı) da kapsamaktadır67. Pontos Bölgesi’nin son ve belki de en önemli kesimi Halys Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü yerden Trapezus’un doğusuna; Apsarros Irmağı’na kadar ulaşan kıyılarıydı. M.Ö. ca. 750 yılında başlayan kolonizasyon hareketiyle birlikte sözü edilen kesime birçok Hellen kolonisi kurulmuştur. Böylelikle kıyı kesimindeki kent ve kasabalarda Hellenlerin, sahil şeridinin güneyindeki dağlık kesimde ise otokton halkların yaşadığı söylenebilir. Strabon (Strab. XII. 3. 28), yöre hakkındaki engin bilgilerine dayanarak, Pontos Bölgesi’nin bu kısmını da kendi içinde beş farklı yöreye ayırmıştı. Bu yörelerden ilki olan Gazelonitis, Halys’ün denize döküldüğü yerde oluşan alüvyonlu ovanın doğusundan başlayarak, Saramene yöresine kadar uzanmaktaydı. Gazelonitis yöresi düzlük olmasının yanı sıra her şeyin yetişebileceği oldukça verimli topraklara sahipti. Yörenin bir kısmı

62 Strab. XII. 3. 31. 63 Strab. XII. 3. 31. 64 Strab. XII. 3. 37; Plin. nat. VI. 3. 8; Ptol. geogr. V. 6. Strabon’a (ibid.) göre Pompeius M.Ö. 64 yılında Megalopolis, Kamisene ve Kulupene yörelerini birleştirmek suretiyle bir eyalet oluşturmuştur. Fakat daha sonraki Roma valileri tarafından bu eyaletin bir kısmı Komana rahiplerine, bir kısmı Zela rahibine, bir kısmı da Galatia tetrarkhesi Ateporiks’e verilmiştir. Ateporiks öldüğünde ise, bu yöre Romalılara ait bir eyalet haline getirilmiştir. Buradaki halk ise özel bir siyasi organizasyona sahip Karana’ya tabi kılınmış, yöre de Karanitis olarak anılmaya başlamıştır. Geri kalan kısım ise Pontos kraliçesi Pythodoris ve Komana başrahibi Dyteutos’a bırakılmıştır. 65 Ptol. geogr. V. 6; ayrıca bk. Anderson 1903, 37 vdd.; Wilson 1960, 272 dn. 112; Arslan 2007, 31. 66 Strab. XII. 3. 18. 67 Strab. XII. 3. 28. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 189

Amisoslular tarafından işgal edilmiş, geriye kalan kısmı ile Pharnakeia, Trapezus, Küçük Armenia ve Kolkhis’e kadar olan topraklar Pompeius tarafından Galat tetrarkhes’i Deïotaros’a verilmişti68. Gazelonitis yöresinden sonra Strabon’un anlatmaya değer bir yer olarak görmediği Saramene yöresine gelinmekteydi. Burası Amisene arazilerine kadar uzanmaktaydı. Adını Amisos kentinden almış olan Amisene ise Sidene ve Themiskyra yörelerini de kapsamaktaydı. Amisos kenti ise Sinope’nin ca. 900 stadia doğusunda, Saravene ve Themiskyra ovalarının arasında yer almaktaydı. Kentin kuzeyi Karadeniz’in kıyısında bulunan bir koyu da kapsamakta ve Karadeniz ile sınırlanmaktaydı69. Amisos kenti verimli topraklarının yanı sıra, Amazonların ve Sidenelilerin ülkesi olan Themiskyra’yı da kapsamaktaydı. Burası Amisos’un doğusunda yer almakla birlikte sözü edilen kente takriben 60 stadia uzaklıktaydı70. Themiskyra, bir tarafında deniz, bir tarafında sık ormanlar, diğer bir tarafında da dağlık bir araziyle çevrelenmiş, içinden nehirler geçen oldukça verimli bir ovaydı71. Themiskyra yöresinden sonra, Themiskyra gibi iyi sulanmadığı halde verimli bir ova olan Sidene’ye gelinirdi. Burası Themiskyra’nın doğusunda yer almakla birlikte aynı sözü edilen yöre gibi Amisos kentinin teritoryumu içinde yer alırdı. Yörede deniz tarafına konuşlandırılmış Khabaka (Kaleköy/Ünye), Phabda (Fatsa) ve Side (Bolaman) kaleleri bulunmaktaydı. Sidene yöresi ismini Side Kalesi’nden almıştır. Yöre verimli olmanın ve bol hasat sağlamanın yanında değerli şahsiyetler de yetiştirmişti. Bunlardan biri Strabon’a da hocalık yapmış olan gramerci Tyrannion’du72. Sidene yöresinin doğusunda Sinopeliler tarafından kurulmuş koloni kenti Kotyora yer almaktaydı73. Kotyora’nın doğusunda ise Sinope’nin kolonisi olan ve iyi tahkim edilmiş Kerasos kenti bulunmaktaydı74. Mithradates Hanedanlığı’ndan I. Pharnakes M.Ö. 183 yılında Sinope kentini ve onun Sinopitis diye adlandırılan teritoryumunu ele geçirdikten hemen sonra Kotyora ve Kerasos kentlerini de hâkimiyeti altına almıştı75. Ardından Kotyora sakinlerini Kerasos kentine taşımak suretiyle (synoikismos) 76 kendi adına izafeten Pharnakeia kentini kurmuştu77. Dar bir kıyı şeridi boyunca uzanması sebebiyle kent iyi bir şekilde tahkim edilmiştir. Pharnakeia’dan doğuya

68 Strab. XII. 3. 13. 69 Strab. XII. 3. 14; Plin. nat. VI. 2. 7. 70 Skylaks Periplous 89; Apoll. Rhod. argon. II. 101; Plin. nat. VI. 4; Ptol. geogr. V. 6; ayrıca bk. Olshausen – Biller 1984, 171 71 Strab. XII. 3. 15. 72 Strab. XII. 3. 16. Strabon (ibid.) yörenin diğer önemli şahsiyetlerinin Rhathenos’un oğlu Demetrios ve matematikçi Dionysodoros olduğunu ifade eder. 73 Ksen. Anab. V. 5. 3 vdd.; Diod. XIV. 31. 1; Arr. periplus XVI. 3. Ksenophon (ibid.) batıya doğru denize açılmadan önce askerlerle birlikte burada kırk beş gün kalmıştır ve burada bulunduğu dönemde kentin Sinopelilere vergi verdiğini gözlemlemiştir. 74 Ksen. Anab. V. 3. 2-3; Strab. XII. 3. 17; Arr. periplus XVI. 4; ayrıca bk. Hamilton 2013, 202. 75 Polyb. XXIII. 9. 2-3; XXIV. 1. 1-3; Liv. XL. 2. 6; Strab. XII. 3. 11; ayrıca bk. Olshausen 1974, 154; Kınacı 2014, 209. 76 Synoikismos (= συνοικισμός) kelimesi Hellence birlikte yaşamak veya birlikte hareket etmek manasına gelmektedir. Yakın coğrafyalarda yaşayan birbirinden farklı küçük toplululukların yerlerinin değiştirilerek, bir araya getirilmesi suretiyle yeni kurulmuş bir kentte iskân ettirilmesini böylelikle yeni bir polis/kent oluşturulmasını öngören bir iskân politikasıdır (Liddel – Scott 1996, s.v. συνοικισμός; Hansen – Nielsen 2004, 115 vdd.). 77 Strab. XII. 3. 17; Arr. periplus XVI. 3-4; ayrıca bk. Ballestor-Pastor 2000-2001, 63; Kınacı 2014, 209-210. 190 Mesut KINACI doğru gidildiğinde Tripolis (Tirebolu) kasabasına ulaşılmaktaydı78.

Tripolis’in doğusunda ise Argyria yöresi bulunmaktaydı. Tripolis yöresinden sonra ise Sinopeliler tarafından kolonize edilmiş bir Hellen kenti olan Trapezus’a ve onun Trapezusia olarak adlandırılan teritoryumuna gelinmekteydi79. Yöre doğuda Rhizaion (Rize) ile sınırlanmıştı80. Orografya Pontos Bölgesi’nin coğrafyasında en belirgin unsur kıyıya paralel uzanan ve kıyı bölgeleriyle iç bölgelerin bağlantısını kesen dağlardır. Genel olarak engebeli bir karakteristiğe sahip olduğu gözlemlenen bölgenin en dağlık kısmını doğudaki yöreler oluşturur. Zira iç bölgelerle kıyı yerleşimleri arasında iklim ve bitki örtüsünün yanında sosyo-ekonomik koşullar da farklı bir karakteristik göstermektedir. Themiskyra Ovası’nın güney sınırı Amazonios Dağı (Mason Dağ) tarafından çizilmekteydi. Armonios Dağı’ndan doğan Thermodon Nehri Amazonios dağının eteklerinde sözü edilen dağdan çıkan kaynak sularıyla birleştikten sonra Themiskyra ovasını boydan boya aşarak Karadeniz’e dökülmekteydi81. Koralla (Görele Burnu) ve Kordyle (Akçakale civarı) arasında ise Hieron Dağı (Yoros Burnu) bulunmaktaydı. Burası Sinope’ye üç bin beş yüz; Koralla’ya yüz elli; Kordyle’ye kırk stadia uzaklıktaydı82. Lithros83 ile Ophlimos84 Dağları Phanaroia bölgesinin batısında bulunmaktaydı85. Pontos Bölgesi’nin topografyasını şekillendiren Tauros ve Kaukasos dağ silsilelerinin bir uzantısı olan Paryadres Dağları86, Sidene ve Themiskyra arazilerini boydan boya aşarak Pontos Bölgesi’nin güneydoğu kesiminin yüzey şekillerini oluşturmakta ve bölgenin Armenia Minor (Küçük Armenia) ile olan sınırını çizmekteydi87. Sarp bir karakteristiğe sahip olan Skydises Dağı, Pharnakeia ve Trapezus’un güney kısmı boyunca uzanmaktaydı88. Trapezus civarında yer alan Thekhes Dağı’nın Paryadres 78 Hamilton (2013, 198) bölge coğrafyasını incelerken Tripolis kentinin Hellenistik Dönem‘ine ait kalıntılara rastlamadığını belirtir.

79 Strab. XII. 3. 17-18; Arr. periplus XVI. 6. 80 Prokop. de Bell. VIII. 2. 3; ayrıca bk. Braund et al. 2000, 1226. 81 Apoll. Rhod. argon. II. 974-983; Strab. XII. 3. 15; Mela I. 105; Plin. nat. VI. 3. 10; Amm. Marc. XXII. 8. 17; ayrıca bk. Hirschfeld 1894, 1753. 82 Strab. XII. 3. 11; Arr. periplus XVII. 5. 83 Lithros, Baraklı Dağı’na (Ruge 1926, 776); ya da Akdağ’a eşitlenmektedir (Talbert 2000, 1233). 84 Bel/Buyhale’ye lokalize edilmektedir (Arslan 2007, 27). 85 Strab. XII. 3. 30. 86 Paryadres Dağları Kuttag/Kara Bel (Smith 1854, 554); Parkhal/Parkhar (Arslan 2007, 27) ve yüksekliği 1500 m. ye kadar ulaşan Canik Dağları’yla eşitlenmektedir (Olshausen 2014, 44). Bu dağların Kotyora ve Kerasos kentlerinin güneyinde kalan kısmı ca. 3000 m. yüksekliğe ulaşmaktadır (Hind 1994, 135). 87 Strab. XI. 2. 15; 12. 4; 14. 5-6; XII. 3. 18; 28; 30; Plin. nat. V. 27; VI. 9. 11; ayrıca bk. Smith 1854, 554. 88 Strab. XII. 3. 18; Ptol. geogr. V. 6. 8.

Dağın konumu kesin olarak belirlenememiştir. Bu nedenle söz konusu dağın lokalizasyonu üzerine çeşitli araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Buna göre: Kiepert tarafından Skydises Dağı’nın, Gürlek Dağı’nın güneyinde, Euphrates’in ise kuzeyinde olduğu belirtilmiştir. Bazı araştırmacılar dağın Harşit ve Çoruh nehirleri arasında olduğunu öne sürmektedir (Ruge 1927, 617 vd.). Diğer araştırmacıların bir kısmı dağın lokalizasyonu için Kuzey Anadolu dağ silsilesinden Giresun Dağları’nı önerirken (Olshausen – Biller 1984, 167); öteki kısmı söz konusu dağın Kaçkar Dağları’yla eşitlenebileceği görüşündedir (Talbert 2000, 1236). Ayrıca bk. Arslan 2007, 34 dn. 134. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 191 Fig. 2. Pontos Bölgesi’nde Bulunan Madenler ve Skydises Dağları’nın bir uzantısı olduğu düşünülmektedir 89. Thekhes Dağı’nın zirvesine ulaşan Hellen askerlerinin, burada denizi görünce deniz deniz! (θάλαττα θάλαττα!) diye bağırdıkları Ksenophon (Anab. IV. 7. 24) tarafından aktarılmaktaydı90. Paryadres Dağları’nın bir uzantısı sayılan Moskhika Dağları Trapezus ve Rhizaion’un kıyıya yakın kesiminden Kolkhis’e doğru uzanmakta, burada Kolkhis ve Iberia arasındaki sınırı oluşturmaktaydı91. Yüksek kesimleri ormanlarla kaplı olan bu dağın engin kısımlarında üzüm yetiştirilmekteydi92. Antik yazarların anlatılarından ve sonraki dönem araştırmacılarının tetkiklerinden genel olarak Pontos Bölgesi’nde yer alan dağların zengin maden rezervlerine sahip oldukları anlaşılmaktadır. En zengin rezervler ise Paryadres Dağları’nda bulunmaktaydı93. Sözü edilen dağların Phazimonitis yöresinin güneyinde kalan kesimi gümüş94, Dazimonitis civarında uzanan kısmı ise demir95 ve bakır yatakları bakımından oldukça zengindi96. Paryadres Dağları’nın Themiskyra yöresinden Trapezus kentinin hinterlandını içine alan kesimi ise gümüş, demir, bakır97, alum (şap)98 rezervlerine sahipti99. 89 Ksen. Anab. IV. 7. 21. Lokalizasyonu kesinlik kazanmamış olan Thekhes Dağı’nın Trapezus sınırlarında yer alan ve deniz seviyesinden ca. 2000 m. yükseklikte yer alan Pontos Geçitleri’nin (Zigana) güneybatı kesimi olduğu düşünülmektedir (Ruge 1934, 1600 vd.; Talbert 2000, 1236). 90 Sicilyalı Diodoros (XIV. 29) ise dağı Khenion adıyla anmaktadır.

91 Strab. XI. 2. 15; 12. 4; 14. 1; XII. 3. 18; Mela I. 109; Plin. nat. V. 27. 99; Plut. Pomp. XXXIV. 1; Ptol. geogr. V. 6; 12. Moskhika Dağları’nın Pontos Bölgesi’nin topografyasını şekillendiren Kaçkar Dağları’yla eşitlenebileceği serdedilmektedir (Arslan 2007, 33). Bu dağlar yaklaşık olarak 4000 m. yüksekliğe sahiptir (Hind 1994, 135). 92 Herrmann 1933, 344; Talbert 2000, 1261. 93 Magie 1950, 179; Hind 1994, 135. 94 Anderson 1903, 100; Magie 1950, 179 dn. h. 95 Ksen. Anab. V. 5. 1; Strab. XII. 3. 19; ayrıca bk. Rostovtzeff 1932, 212; Peake 1933, 643; Arslan 2007, 34 vd. 96 Cumont – Cumont 1906, 239 vdd.; Magie 1950, 179 dn. g. 97 Aristot. Mir. Ausc. 62 (835a str. 9-14); Plin. nat. VII. 56. 197. 192 Mesut KINACI

Tripolis’in doğusunda yer alan Argyria, adını yöredeki zengin gümüş yataklarından almaktaydı100. Bölgede kalay, alüminyum ve gümüş101 gibi maden cevherlerinin yanı sıra beryll102, khryselektron103, panzehir taşı104, mavi ve yeşil akik105 gibi değerli taşlar da bulunmaktaydı (Fig. 2). Hidrografya Canlıların suya olan gereksinimlerinden dolayı tarih boyunca beşeri faaliyetlerin tatlı su kaynakları etrafında veya nehirlerin havzalarında meydana geldiği belirgin bir genellemedir. Bunun yanında coğrafyanın şekillenmesinde de akarsuların ve çeşitli su kaynaklarının önemi göz ardı edilmemelidir. Zira nehirlerin oluşturduğu vadiler, taşıdıkları alüvyonlarla oluşan verimli ovalar, havzalarında bulunan arazilerin sulanması etc. gibi sebeplerle akarsular, üzerinde bulundukları yöreleri biçimlendirmişlerdir. İrili ufaklı birçok ırmak, dere ve çayı bünyesinde barından Pontos Bölgesi’nin genel coğrafi karakteristiği de söz konusu akarsular tarafından oluşturulmuştur. Bölgede bulunan debileri yüksek akarsular yıl boyunca düzenli olarak akarken, özellikle doğu kesimlerde bulunan ve kaynağını yağmur ya da kar sularından alan küçük dereler sadece sonbahar ve kış aylarında şiddetli akım sağlayabilmişlerdir106. Küçük Asya sınırlarındaki nehirlerin en uzunu olan Halys, kaynağını Kappadokia’da bulunan Kamisene yöresinden almaktaydı107. Daha sonra batıya yönelen nehir, Galatia ve Paphlagonia boyunca zikzaklar çizerek uzanmakta, kuzeyde Kulupene güneyde Laviansene yörelerini baştan uca aşmaktaydı. Nehir, Saravene ve Mazaka yörelerini birbirinden ayırdıktan sonra Tatta Gölü’nün kuzeyinden Pontos Bölgesi’nin istikametine dönmekteydi. Burada Ksimene ve Babanomon yörelerinin tuzlu kayalıkları (tuzlalar [= ἅλαι]) arasından akmakta, Pimolisene yöresini geçtikten sonra Olygassys (Ilgaz Dağları) eteklerinden doğuya yönelerek sularını Karadeniz’e boşaltmaktaydı. Bu ırmağın denize döküldüğü yerin doğusunda Amisos kentinin sınırlarında yer alan Gazelonitis (Bafra Ovası) yöresi; batısında ise Sinope kenti yer almaktaydı ve nehir her iki kent arasındaki sınırı oluşturmaktaydı108. Halys Nehri antikçağda birçok coğrafi bölge arasındaki hudutları çizmenin yanı sıra çeşitli halkların imgeleminde medeniyetler arasındaki duvar olarak da algılanmıştı. Herodotos nehrin önce Lidyalılar ile Medler daha sonra ise Lidyalılar ve Persler arasındaki sınırları belirlediğini ifade 98 Plin. nat. XXXV. 42. 183-184. Plinius’a (ibid.) göre alum (şap) rengi solmuş ya da matlaşmış yünün ve altının parlatılmasında kullanılmıştır.

99 Broughton 1938, 620 vdd.; Magie 1950, 179; 1068 vdd. dn. 8. 100 Hamilton’a (2013, 199) göre gümüş madeni bu yörenin haricinde bir de Gümüşhane’de bulunmaktadır. 101 Strab. XII. 3. 19-27; Arr. periplus XVI. 4; Anonym. periplus. 36 str. 6-10. 102 Plin. nat. XXXVII. 20. 79. 103 Plin. nat. XXXVII. 43. 127. 104 Plin. nat. XXXVII. 22. 84. 105 Plin. nat. XXXVII. 37. 115 dn. b-c; ayrıca bk. Hamilton 2013, 205. Trabzon ile İstanbul arasındaki sahil şeridindeki kara taş kayalarının aşınmasıyla oluşmuş bol miktarda akik taşı bulunmaktadır. 106 Jaoshvili 2002, 12. 107 Strab. XII. 1. 4; 3. 12.

Modern araştırmacılara göre, Kızılırmak (Halys), Sivas’ın doğusundaki Zara-Refahiye arasında bulunan Kızıldağ’dan doğmaktadır ve bu nedenle Kızılırmak olarak anılmaktadır (Efe 1996, 39). Kaynağını Küçük Asya’dan alan ve ülke içinde dolaşarak denize dökülen nehirlerin en uzunu olan Kızılırmak 1355 km. uzunluğa sahiptir (Jaoshvili 2002, 12). 108 Hdt. I. 6; Strab. XII. 3. 9; 12-13; 25; 39; Arr. periplus XV. 1. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 193 etmişti109. Daha sonraki dönemlerde ise Kappadokia, Phrygia, Paphlagonia ve Pontos bölgeleri arasındaki sınır olarak da kabul edilmişti110. Gemi olmaksızın aşılması oldukça zor olan Halys yer yer iki stadiondan (ca. 355 m.) daha genişti111. Kaynağını güneydoğu Pontos’taki Anti Tauros dağlarından alan Iris, Pontos Bölgesi’ne hayat veren akarsuların en önemlilerinden biriydi  112. Pontos’taki Komana kentinin ortasından ve Dazimonitis yöresinin sonuna kadar kuzeybatı istikametinde ilerleyen nehir, sözü edilen yerleşimlerden sonra batıya yönelmekteydi113. Gaziura kentine doğru kuzeye kıvrıldıktan sonra Amaseia kentini baştanbaşa kesmekte114, Amisos’un güneyinde Skylaks Irmağı’yla birleşmekteydi. Bu birleşmenin ardından nehir, doğuya yönelmekte Ophlimos ve Lithros dağlarının oluşturdukları vadinin ortasında kurulmuş olan Eupatoria/Magnopolis kentinde Lykos Nehri’nin suları Iris’e katılmaktaydı 115. Bunun akabinde kuzey istikametine dönen Iris, Themiskyra arazisini baştan uca sulamaktaydı. Nitekim Themiskyra’dan sonra taşıdığı suları Karadeniz’e boşaltmaktaydı116. Ksenophon (Anab. V. 6. 9), nehrin genişliğinin yer yer üç plethron’a (ca. 90 m.) ulaştığını belirtmektedir. Buna göre Halys ile kıyaslandığında daha kısa117 ve küçük, siyasi bakımdan ise sınırları belirleyen bir nehir olarak görülmemiş olmasına rağmen, oluşturduğu vadiler, ovalar ve suladığı araziler açısından Halys’ten geri kalmamaktaydı. Phazemonitis yöresinin Phanaroia’ya doğru uzanan tarafında denize benzeyen Stiphane Limne bulunmaktaydı. Sözü edilen göl, balık yönünden oldukça zengin olup, etrafı otlaklarla çevriliydi118. Bu gölün yakınlarında, Amaseia’nın kuzeyinde, Phazemonitis’in sıcak su kaynakları (θερμὰ ὕδατα τῶν Φαζημωνιτζῶν) bulunmaktaydı. Söz konusu sıcak su kaynağının sağlık açısından oldukça faydalı olduğu ifade edilmekteydi119. Ayrıca her biri gaga şeklinde uzanan sarp bir dağın üzerinde Sagylion Kalesi bulunmaktaydı. Strabon (XII. 3. 38), burada zengin su rezervlerine sahip bir su sarnıcının olduğunu belirtmiştir. Bu sarnıç hem savaş hem de barış dönemlerinde Mithradates Hanedanlığı için oldukça faydalı olmuştu

120. 109 Hdt. I. 6; 28; 72-75; Strab. XII. 1. 3; Arr. periplus XV. 1; ayrıca bk. Aiskh. Per. 860-870. 110 Hdt. I. 6; 72; V. 52; Strab. XII. 1. 1; 3. 1-2; 9; 40. 111 Ksen. Anab. V. 6. 9. 112 Strab. XII. 3. 15; Ptol. geogr. V. 6. Strabon (ibid.) Iris Nehri’nin kaynağı olarak Phanaroia’yı işaret etmiştir. Modern araştırmalar nehrin kaynağı olarak Köse Dağları‘nı işaret etmektedir (Soylu – Gönlüol 2003, 17). 113 Strab. XII. 3. 15. 114 Plin. nat. VI. 3. 8. 115 Strab. XII. 3. 30; 39; Plin. nat. VI. 4. 11. 116 Apoll. Rhod. argon. II. 365-370; 960-965; Strab. XII. 3. 15; Arr. periplus XV. 3; Val. Flac. IV. 600; Amm. Marc. XII. 8. 17. Arrianus (ibid.) Iris Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü yerde Ankon (Cıva Burnu) Limanı’nın yer aldığını belirtmektedir. 117 Yeşilırmağın uzunluğu 519 kilometredir (Jaoshvili 2002, 12). 118 Strab. XII. 3. 38. 119 Strab. XII. 3. 38. Phazemonitis sıcak su kaynakları Phazemon’un ca. 25 km. güneydoğusunda yer alan bugünkü Havza’ya eşitlenmektedir. Havza’da bulunan ve M.S. II. yüzyıla tarihlenen bir yazıttan (CRAI 1925, 35) kentin astynomosunun kaplıcanın zemin taşlarını yeniden döşettiği ve su kemerini tamir ettirdiği anlaşılmaktadır. Asklepios ve Nymphe’lere ilişkin adak yazıtları da MS IV. yüzyılda dahi hastaların şifa bulmak amacıyla buraya geldiklerini göstermektedir (Anderson et al. 1910, 37 vdd. no: 24-27; ayrıca bk. Anderson 1903; 82 vd.; et al. 1910, 43 vdd. no 28-32 a; Magie 1950, 1068 dn. 6; Arslan 2007, 18 dn. 64). 120 Strabon (XII. 3. 38),

Pompeius’un M.Ö. 64 yılında yaptığı düzenlemelerin ardından haydutluk amacıyla yukarı çıkanlara faydası olmasın diye söz konusu su sarnıcının büyük kayalarla doldurulduğunu ifade etmektedir. 194 Mesut KINACI Lykos Irmağı kaynağını Küçük Armenia’dan almaktaydı. Batı istikametinde akan ırmak daha sonra kuzeye dönmekte, Nikopolis’i aştıktan sonra Magnopolis’te Iris Nehri’ne katılmaktaydı121. Strabon’a (XII. 3. 15) göre kaynağı Phanaroia civarında olan Thermodon, Amazonios Dağı’nın eteklerinde küçük kaynaklarla birleşip Themiskyra Ovası boyunca akmaktyadı122. Yer yer Iris Nehri’yle paralel uzanan nehir, Themiskyra’nın baştan uca sulanmasını olanaklı kılmakta, daha sonra ise sularını Karadeniz’e boşaltmaktaydı123. Ksenophon’dan (Anab. V. 6. 9) edinilen bilgilere göre geçilmesi oldukça güç olan Thermodon yer yer üç plethron (ca. 90 m.) genişliğe sahipti. Themiskyra’nın doğusu Beris (Miliç) adlı bir dere ile sınırlanmaktaydı. Bu akarsu Thermodon’un ca. 90 stadia doğusunda bulunmaktaydı124. Beris Irmağı’nın ca. 60 stadia doğusuna gidildiğinde ise Thoaris (Curi Deresi) ile karşılaşılmaktaydı125. Phigamos (Ceviz Deresi), Sidene/Polemonium’un ca. 160 stadia batısından Karadeniz’e dökülmekteydi. Bazı araştırmacılara göre, Oinoe’ye (Ünye); diğer araştırmacılar tarafından ise Oinoe’nin ca. 40 stadia batısına lokalize edilmektedir126. Sidenos (Bolaman Çayı) ise Paryadres Dağları’ndan kaynaklanmaktaydı ve Sidene/Polemonium yöresinin topraklarını suladıktan sonra Karadeniz’e dökülmekteydi127. Melanthios (Melet Irmağı) Nehri Kotyora’nın yaklaşık olarak 60 stadia doğusunda yer almaktaydı. Pontos Polemoniakos ve Pontos Kappadokos arasındaki sınırı oluşturmaktaydı128. Pharmatenos (Pazar Suyu) Kotyora’nın ca. 210 stadia doğusunda yer almaktaydı129. Trapezus’un ca. 180 stadia doğusunda bulunan Hyssos (Karadere) Deresi’nin Karadeniz’e aktığı yerde, adını söz konusu dereden alan Hyssos Limanı bulunmaktaydı130. Hyssos Limanı’nın yaklaşık olarak 90 stadia doğusunda Ophis (Istala) Deresi yer almaktaydı. Arrianus’a göre bu dere Kolkhisliler’in ülkesiyle Thiannike arasındaki sınırı çizmekteydi131. Ophis’in Karadeniz’e boşaldığı ağızda Opious adlı küçük bir yerleşim ve liman bulunmaktaydı. Burası Rhizios (Rize) Deresi’nin 120 stadia batısında yer almaktaydı132. Psykhros (Baltacı Deresi) ise Ophis’in 30 stadia doğusundaydı133.

121 Strab. XII. 3. 30; 39; Plin. nat. VI. 4. 11. 122 Ayrıca bk. Plin. nat. VI. 3. 10; Apoll. Rhod. argon. II. 970-980. Ammianus Marcellinus (XXII. 8. 17) ise Thermodon Nehri’nin, kaynağını Armonios Dağı’ndan aldığını ileri sürmüştür. Ptolemaios (geogr. V. 6) ise nehrin Pontos Dağları’nın güney yamaçlarından kaynağını aldığını savunmuştur. Söz konusu antik yazarlar tarafından Themiskyra yöresiyle eşleştirilmiş olan Thermodon Nehri, Pseudo-Plutarkhos (de fluv. XV. 1) tarafından Karadeniz’in kızey kıyılarında yer alan İskit topraklarına lokalize edilmiştir. İskenderiyeli Dionysios ([M.Ö. I. ya da II. yüzyıl] Perieges. 772-786) ise ırmağı Karadeniz’in güney kıyılarına yerleştirirken Iris ve Thermodon nehirlerini karıştırarak Thermodon yerine Iris Nehri‘ni betimlemiştir (bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Bekker-Nielsen – Jensen 2015, 231-242). Fakat modern araştırmalar nehrin kaynağının Küçük Asya’daki Pontos Dağları’nın kuzey tarafa bakan eteklerinde olduğunu göstermiştir (Poellauer 2000, 3). 123 Strab. XII. 3. 15. 124 Arr. periplus XVI. 1; ayrıca bk. Talbert 2000, 1230. 125 Arr. periplus XVI. 1. 126 Arr. periplus XVI. 1; ayrıca bk. Arslan 2005, 122 dn. 126. 127 Plin. nat. VI. 4. 11; Arr. periplus XVI. 3. 128 Plin. nat. VI. 4. 11; Arr. periplus XVI. 3. 129 Arr. periplus XVI. 3. 130 Arr. periplus VII. 1. Hyssos Limanı günümüzde Araklıçarşı veya Sürmene Limanı’na eşitlenmektedir. Bahsi geçen limanın yakınlarındaki Canayer Platosu üzerinde -muhtemelen bölgenin ve limanın gözetlenerek güvenliğinin sağlanması amacıyla inşa edilmiş olan- bir kale yer almaktadır (Arslan 2005, 54 vd.). 131 Arr. periplus VII. 1. 132 Ptol. geogr. V. 6.

Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 195 Kalos (İyidere), Psykhros Irmağı’nın ca. 30 stadia doğusunda, Rhizios Irmağı’nın ise ca. 120 stadia batısındaydı134. Rhizios Irmağı da adını havzasında bulunan Rhizaion yerleşiminden almıştı135. Rhizios Irmağı’ndan ca. 30 stadia sonra Askouros (Taşlıdere), oradan da ca. 60 stadia sonra Adienos adlı ırmaklara gelinmekteydi. Adienos’un ca. 180 stadia doğusunda Athenai (Pazar) Irmağı bulunmaktaydı. Athenai Irmağı’nın ca. 7 stadia batısında ise Zagatis (Hemşimdere) yer almaktaydı136. Adienos (Kıbledağ Deresi) Deresi Athenai Kenti’nin (Pazar) ca. 180 stadia batısında akmaktaydı137. Prytanis (Fırtına Deresi) Moskhika Dağları’nın kuzey yamaçlarından kaynağını almakta, Abgabes yerleşiminin yanından dolanarak Karadeniz’e dökülmekteydi. Athenai ile Prytanis arasında ca. 40 stadia mesafe vardı. Prytanis’in kıyısındaki arazilerde ise Ankhilaos’un sarayı bulunmaktaydı138. Pyksites (Değirmen Dere) de sularını Karadeniz’e boşaltan derelerden bir diğeriydi. Prytanis Irmağı’nın ca. 90 stadia kuzeydoğusunda yer almaktaydı139. Prokopios’a (de Bell. VIII. 2. 1-9) göre, kaynağını Armenia ve Trapezus civarındaki Paryadres Dağları’ndan alan Akampsis (Çoruh) Nehri birçok dağlık ve ormanlık alan boyunca akmaktaydı. Athenai kentinin ca. 250 stadia ötesinde Apsaros Irmağı’yla birleşmekte, ardından Karadeniz’e dökülmekteydi. Arrianus’un (periplus VII. 4-5) anlatılarından Akampsis Nehri’nin gemilerin yüzmesine oldukça elverişli olduğu anlaşılmaktadır. Flora ve Fauna Antik kaynaklar ilk başlarda Karadeniz’in ve onun kıyılarının olumsuz hava koşullarını vurgulamışlardır. Fakat söz konusu olumsuz iklim koşulları Karadeniz’in kuzey kıyılarında olduğunun aksine güneydoğu kıyılarında biraz daha ılıman ve elverişlidir. Kıyıya paralel uzanan sıradağlar bölgenin iklimi üzerinde oldukça etkili olmuştur. Öyle ki hem iç bölgelerden gelebilecek soğuk hava dalgalarının Pontos Bölgesi’ne ulaşmasını engellemiş hem de denizin taşımış olduğu ılıman ve nemli havanın muhafaza edilmesini sağlamıştır. Kıyıdan esen rüzgârlar ise nemli havanın yüksek bölgelere taşınmasını sağlarken dik yamaçlardaki soğuk hava kütlesiyle karşılaşan nemli hava yağmur olarak yöreye dökülmüştür. Sonuç olarak, söz konusu şartlar dâhilinde Pontos Bölgesi, mevsimsel sıcaklık farkının az olduğu, yıl boyunca bol yağış alan, ılıman -yer yer subtropikal- bir iklime sahiptir140. Bu klimatik özelliklerinin yanı sıra bölgede bulunan irili ufaklı birçok akarsu hem bölge arazilerinin sulanmasını olanaklı kılmış hem de taşıdıkları alüvyonlarla pek çok mahsuldar ova meydana getirmiştir. Söz konusu elverişli iklimsel koşullar sayesinde yöre oldukça zengin ve egzotik flora’yı, dolayısıyla da çeşitli türleri ihtiva eden bir fauna’yı da bünyesinde barındırmıştır. Arazileri Lykos ve Iris nehirleriyle sulanan Phanaroia, Pontos’un en verimli yöresi olarak görülmekteydi. Zeytin ağaçları ve üzüm yetiştiriciliğiyle ön plana çıkmasının yanında bir bölgede

133 Arr. periplus VII. 2. 134 Arr. periplus VII. 2. 135 Arslan 2005, 66. 136 Arr. periplus VII. 2-3. 137 Arr. periplus VII. 3. 138 Arr. periplus VII. 3. 139 Plin. nat. VI. 4. 12; Arr. periplus VII. 3. Bazı araştırmacılara göre Değirmendere (Talbert 2000, 1235) ile bazılarına göre ise Piskala Deresi’yle eşitlenmektedir (Bryer – Winfield 1985, 336 dn. 9). Ayrıca bk. Arslan 2005, 67. 140 Jaoshvili 2002, 11. 196 Mesut KINACI

bulunabilecek nimetlerin tümüne sahipti141. Stiphane Gölü’nün çevresi ise her türden hayvana ev sahipliği yapmaya elverişli otlaklarla kaplıydı. Bunun yanında İkizari kalesinin etrafı genellikle ağaçsız ve ekime elverişli olarak tasvir edilmişti142. Strabon (XII. 3. 15; 39), doğduğu yer ve aynı zamanda Mithradates Hanedanlığı’nın eski yönetim merkezi olan Amaseia’dan övgüyle söz etmekteydi. Iris Nehri’nin ikiye böldüğü bir vadinin üzerine kurulmuş kentin tarıma elverişli arazilerinin bir kısmı ağaçlarla, diğer kısmı ise atların ve diğer hayvanların yaşamasına elverişli otlaklarla kaplıydı. Halys’ün denize döküldüğü yerin doğusundan Saramene yöresine kadar uzanan Gazelonitis, düzlük olmasının yanı sıra her şeyin yetişebileceği oldukça verimli topraklara sahipti. Otlakların bol olmasıyla birlikte burada, Kappadokia ve Pontos’ta yaygın olmayan küçükbaş hayvancılık gelişmiş, yumuşak yünlü hayvanların bolluğu nedeniyle de koyunyünü endüstrisi oluşmuştu. Ayrıca bu yörede diğer bölgelerde ender rastlanan ceylan da bulunmaktaydı143. Bitek arazilere sahip Dazimonitis yöresinde bulunan Komana kentinin her yanı üzüm bağlarıyla doluydu144. Komana yakınlarında bulunan Naspercene’de de üzüm yetişmekteydi145 Amisos kenti ise verimli topraklarının yanı sıra, Amazonların ve Sidenelilerin ülkesi olan Themiskyra’yı da kapsamaktaydı. Themiskyra, bir tarafında deniz, bir tarafında sık ormanlar, diğer bir tarafında da dağlık bir araziyle çevrelenmiş, içinden nehirler geçen oldukça verimli bir ovaydı. Bunun sebebi ise, Iris ve Thermodon nehirlerinin ovayı boydan boya dolaşmasıydı. Sürekli nemli kalan, rahatlıkla sulanabilen arazileriyle ve otlaklarıyla ova, sığır ve at sürülerinin kolaylıkla beslenmesine olanak sağlamaktaydı. Bu kadar çok sulanmasından dolayı burada bir kere dahi kıtlık olmamıştı, akdarı, süpürge otu, ayçiçeği146, üzüm, armut, elma, ayva147, ceviz148 ve fındık gibi sebzeler-meyveler bol miktarda yetişmekteydi. Öyle ki yılın herhangi bir günü ormana giden bir kimse bol miktarda meyve bulabilirdi. Meyveler bazen ağaçlardan sarkar bazen de dökülen yaprakların altında bulunur ve bu sayede korunmuş olurdu. Otlakların ve meyvelerin bolluğu birçok vahşi hayvanı da bölgeye çekmiş, bu sebeple yöre avcılık için oldukça cazip olmuştu149. Themiskyra yöresinden sonra, Themiskyra gibi iyi sulanmadığı halde oldukça verimli bir ova olan ve bol hasat sağlayan Sidene’ye gelinmekteydi150. Dar bir kıyı şeridi boyunca uzanması sebebiyle iyi tahkim edilmiş olan Pharnakeia verimli topraklara sahipti. Yöre, topraklarında yetişen kiraz (= ceresia) ile ünlüydü. Bu meyve, Romalı 141 Strab. II. 1. 15; XII. 3. 30. Bölgede araştırma yapan yerbilimci Hamilton (2013, 261), söz konusu bölgede hiç zeytin ağacına rastlamadığını, bölgenin konumu ve yüksekliğinden dolayı burada zeytin ağacının yetişmesine uygun ortamın olmadığını ifade etmektedir. Buna karşın bölgede incelemelerde bulunmuş olan gezgin Anderson (1903, 55), Taşova yakınlarında zeytin preslerine rastladığını ifade etmiştir.

Ayrıca bk. Munro 1901, 54; Broughton 1938, 607 vdd.; Magie 1950, 178; Arslan 2007, 28 dn. 108; Olshausen 2014, 44. 142 Strab. XII. 3. 38; ayrıca bk. Magie 1950, 178. 143 Strab. XII. 3. 13. 144 Strab. XII. 3. 36. 145 Plin. nat. XIV. 9. 76. 146 Plin. nat. XIV. 102. 165. 147 Plin. nat. XV. 18. 66. 148 Plin. nat. XV. 24. 88; Ath. Deip. II. 54 b. 149 Strab. XII. 3. 15. 150 Strab. XII. 3. 15. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 197 general Lucullus tarafından Kerasos civarından İtalya’ya ithal edilmiş ve Avrupa’ya yayılmıştır151. Strabon (VII. 6. 2; XII. 3. 11; 19),

yörede yaşayan halkların oldukça şanslı olduklarını belirtmektedir. Çünkü karada tarım ve hayvancılık; denizde ise, envai çeşitte balığın bol oluşu burada yaşayanlar için nimetti. Trapezus kentini kapsayan Trapezusia teritoryumu ise dağlık olmasına rağmen birçok hayvan türüne ev sahipliği yapmıştı. Yaklaşık olarak otuz günlük bir süre boyunca orduyla birlikte burada ikamet etmiş olan Ksenophon (Anab. IV. 8. 23), kendilerine sunulan şaraptan, arpa unundan ve sığırlardan bahsetmektedir. Bunun yanında, civardaki yerleşimlerden erzak temin etmek için yaptıkları yağma girişimleri esnasında yörede domuz ve bol sayıda davarın bulunduğuna şahit olmuşlardı152. Antik kaynaklar Pontos Bölgesi’nin verimli topraklarında ve sarp yamaçlarında yetişen birçok bitkiden bahsetmişlerdir. Söz konusu bitkilerden başta sağlık olmak üzere çeşitli alanlarda yararlanılmıştı153. Bu bitkilerden biri olan absinthium (pelin otu) tatlandırmak amacıyla şaraplara belirli oranlarda karıştırılmıştır154. İnsan sağlığına yararlı etkileri görülen bu bitki mideyi güçlendirmek, Suriye’de yetişen sümbül ile kaynatılarak midenin gazını almak, şarapla karıştırılarak göğüs ağrılarını dindirmek, vücuttaki kaşıntıyı gidermek etc. gibi amaçlarla da kullanılmıştır. Cato (agr. CLIX) seyahat esnasında oluşan kaşıntının önlenmesi için absinthium bitkisinin küçük yapraklarının anüsün altına serilmesini tavsiye etmiştir155. Bunun yanında tahıl tüccarları veya tahıl üreticileri, tahıllarını muhafaza ettikleri ambarlara absinthium serpmişlerdir. Acımsı bir tadı bulunan bitki fareleri ve diğer haşereleri tahıllardan uzak tutmanın yanı sıra tahılların diri kalmasını sağlamıştır156. Genellikle Mısır’da yaygın olan ve oldukça hızlı büyüyen acacia (akasya) antikçağda oldukça ünlüydü. Pontos’ta yetiştirilen acacia da Mısır’daki ile aynı türdeydi fakat daha geç büyümekteydi157. Mısırlılar yeterli uzunluğa erişen acacia ağaçlarını keserek 2 cubit158 boyunda tomruklar haline getirirlerdi. Dayanıklı olması sebebiyle bu tomruklar, iskeleti ve direği oluşturmak için gemi yapımında kullanılırdı. Ağacın özünden elde edilen zamk ise, mumyalama dâhil birçok alanda özellikle de göz kapağı ve cilt hastalıklarının tedavisinde uygulanırdı159. Kekremsi bir tada sahip olan acorusun (sazlık) köklerinin keskin bir kokusu vardı. Genellikle sulak alanlarda yetişmesi sebebiyle Galatia, Phasis, Krete (Girit) ve Pontos’ta bol miktarda bulunurdu. Göz rahatsızlıklarının giderilmesi amacıyla kullanılan bitkinin suyu içildiğinde yılan ısırığına karşı iyi geldiğine inanılırdı. İdrar yolları ve böbrek rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan bitki, ağrı kesici ve antidot olarak da işlev görürdü160. Diğer bir adı da kardamum/kardamomom (bir tür baharat bitkisi) olan amomum bazıları tara-

151 Plin. nat. XV. 30. 102; Ath. Deip. II. 51 a.; Amm. Marc. XXII. 8. 16; ayrıca bk. Arslan 2005, 128; Hamilton 2013, 195. 152 Ksen. Anab. V. 2. 4. 153 Broughton 1938, 614 vd. 154 Plin. nat. XI. 75. 194; XIV. 19. 109; XXVI. 58. 91; XXVII. 28. 45-46. 155 Ayrıca bk. Dioscor. I. 8. 3; 16. 2 vdd. 156 Varro rust. LVII. 2. 157 Hdt. II. 96; Dioscor. I. 101. 1-4. 158 Eski bir ölçü birimi olan cubit ca. 6 karış/46 cm. uzunluktadır (Hdt. II. 149). 159 Hdt. II. 86; 96; Dioscor. I. 101. 4. 160 Plin. nat. XXV. 100. 157-158; Dioscor. I. 2. 1-2; 18. 198 Mesut KINACI

fından Hintlilerin yabani asması olarak tanımlanırken; bazıları da onu bir el boyunda, buruşuk bir ağaççık olarak betimlemekteydi. India, Media, Arabia ve Bosporos (İstanbul Boğazı) civarında da yetişen bitkinin en iyi türleri Kommagene, Armenia ve Pontos bölgelerinde üretilmekteydi. Plinius’a (nat. XII. 28. 48-49; 48-50) göre çeşitli türleri olan bu bitkinin bir destesinin fiyatı kalitesine göre 3 ile 60 denarii arasında değişmekteydi. Güzel kokusundan dolayı parfüm karışımlarında, kekremsi ve kendine has acı tadıyla ise şarabı aromalandırmak için kullanılmaktaydı. Tıpta ise uyuz gibi ağır cilt hastalıklarının tedavisinden panzehir yapımına kadar birçok alanda değerlendirilirdi161. Plinius’a (nat. XXV. 54. 95-97) göre Hellen yazarlar tarafından “lohusa kadınlar için ideal (= ἀρίστη λεχούσαις)” olarak adlandırılan aristolochia’ya (lohusa otu) Latin yazarlar “yer elması (= malum terrae)” demişlerdir. Bitkinin en önemli kısmı köküydü ve en değerli kökler Pontos’tan gelmekteydi. Theophrastos (hist. plant. IX. 13. 4) dağlık yörelerde yetişen bitkinin çok güzel koktuğunu fakat tadının oldukça acı olduğunu belirtmektedir. Bitki çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılırdı. Hippokrates’in (Nous. III. 16. 148; Ent. Path. VII. 23. 227) tedavi kürlerinde yer alan aristolochia, doğumu kolaylaştırmakta, rahim hastalıklarına, açık yaralara, sürüngenlerin ısırıklarına, titremeye etc. iyi gelmekteydi162. Glykyrrhiza (meyan kökü) ise köklerinin oldukça tatlı olmasından dolayı tatlı kök (= γλυκύρριζα /liquorice) olarak anılmaktaydı163. Yaklaşık olarak 2 cubit uzunluğa ulaşabilen bitki dikenliydi ve yaprakları yapışkandı. Bitkinin en iyileri Kilikia’da, biraz daha düşük kalitede olanları ise Pontos’ta yetişmekteydi. Sadece kökünden faydalanılan bitkinin kökleri pleiades (= 11 Kasım) ayında toprağın kazılmasıyla elde edilmekteydi164. Söz konusu kökler astıma, her türden göğüs hastalıklarına, genital rahatsızlıklara, soğuk algınlığına ve susuzluğa iyi gelmekteydi165. Plinius (nat. XIX. 16. 82), armoracianın (bayır turpu) Pontos’ta yetişen türünün yapraklarının dikenli, buruşuk ve kökünden daha büyük olduğunu ifade etmektedir. Acı bir tada sahip olmasına rağmen bitki oldukça değerliydi. Mide için faydalı değildi fakat kaynatılıp suyu içildiğinde kronik öksürüğü kesmekteydi. Bunun yanında gıda zehirlenmesinin tedavisinde de kullanılmaktaydı166. Birçok türü olan melampodion’un (siyah çöpleme) en önemli iki türü siyah ve beyaz olanıydı. Siyah türünün en kalitelisi Pontos’ta yetişmekteydi ve melampodion olarak anılmaktaydı. İçinde zehirli bir madde barındırması nedeniyle at, öküz ve domuz gibi hayvanların zehirlenerek ölmesine sebep olmaktaydı. Buna rağmen insanların çeşitli rahatsızlıklarına şifa olmaktaydı. Zihinsel rahatsızlıkların-özellikle deliliğin- tedivisindeki olumlu etkileri nedeniyle antik dünyada oldukça ün kazanmıştı. Bunun yanında melankoli, diş ağrısı ve cüzam gibi hastalıkların iyileştirilmesinde faydaları görülmüştü167. Köküyle ün salmış, kokusuz ve acı bir bitki olan rhecoma (çobandeğneği) Pontos Bölgesi’nin önemli ihraç ürünlerindendi168.

161 Ayrıca bk. Theophr. hist. plant. IX. 7. 2; Dioscor. I. 6; 15. 1-2. 162 Ayrıca bk. Theophr. hist. plant. IX. 13. 4; Dioscor. III. 4. 1-5; Gal. Terap. Meth. III. 2. 163K; 3. 177-178K. 163 Theophr. hist. plant. IX. 13. 2 dn. 2. 164 Plin. nat. XXII. 11. 24-26 dn. b. 165 Theophr. hist. plant. IX. 13. 2; Plin. nat. XXII. 11. 24-26; Dioscor. V. 63. 166 Dioscor. II. 112. 1-2; ayrıca bk. Theophr. hist. plant. VII. 4. 2. 167 Theophr. hist. plant. IX. 10. 1-4; Plin. nat. XXV. 21. 47-53; 22. 54-55; 23. 56-58; 24. 59-60 etc.; Dioscor. IV. 162. 1-4. 168 Plin. nat. XXVII. 105. 128; Amm Marc. XII. 8.

28. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 199 Scordotis/scordion (yerpalamudu/meşecik) bir cubit boyunda, dört köşeli olan bir köke, dallı gövdeye ve tüylü yapraklara sahipti. Pontos’ta ve orası gibi dağlık, nemli ortamlarda bol miktarda bulunurdu. Göğüs ve cilt hastalıkları üzerinde olumlu etkileri olan bitki daha çok antidot yapımında kullanılmaktaydı169. Asarum (yabani zencefil) ise yaprakları fildişine benzemesine rağmen oldukça yumuşak ve narin bir bitkiydi. Çiçekleri mor olan bitki çok güzel bir kokuya ve hafif acı bir tada sahipti. Solunum rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan bitkinin sindirimi kolaylaştıran bir etkisi vardı170. Pontos Bölgesi ihtiva ettiği bitkilerin yanı sıra doğal ürünlere de sahipti. Bunların başında bal - özellikle de Moskhika Dağları’ndaki deli bal- ve balmumu gibi mamuller gelmekteydi. Pontos’ta evcil arıların tüylü, eşek arısına benzeyen ve oldukça tehlikeli olan bir türü yaşamaktaydı. Beyaz renkli olan bu arılar ayda iki kez bal yapmaktaydı. Thermodon Nehri kıyısında ise iki tür arı yaşamaktaydı bunlardan biri ağaçların kovuklarına, diğeri ise çamurdan inşa etmiş olduğu üç katlı peteklere bal yapardı171. Antik yazarlar genellikle dağlık kesimlerde görülen arı kovanlarından ve arıların yaptığı balın etkilerinden bahsetmişlerdir. Ksenophon (Anab. IV. 8. 19-21) sözü edilen baldan yiyenlerin kendinden geçtiğini, kusup ishal olduğunu, az yiyenlerin sarhoş gibi hareket ettiklerini, çok yiyenlerin ise bazılarının aklını yitirmişe benzediğini bazılarının da can çekişen insanlara benzediğini ifade etmiştir. Fakat bu durum üç-dört gün sonra normale dönmüştür. Strabon (XII. 3. 18) da benzer ifadeler kullanarak sözü edilen balın adının “deli bal” olduğunu ve bu balı yiyenlerin bilinçlerini kaybettiklerini ifade etmiştir172. Plinius (nat. XXI. 45. 77; 49. 83; XXVII. 5. 18) da söz konusu bala maenomenon (çıldıtan/delirten) denildiğini, arılar tarafından zakkum çiçeğinin zehirli özünden çıkarılan madde ile yapıldığını belirtmiştir. Ormanlık alanlarda bol miktarda bulunan bu balın ölümcül doğasından ötürü rağbet görmediği anlaşılmaktadır173. Pontos’ta üretilen balmumu ise antik dünyanın aranan ürünlerindendi. Öyle ki antik dünyada kalitesiyle ün yapmış, en iyi balmumu Kartaca’da üretilirken, Pontos ikinci sırada gelmekteydi. Bu balmumu oldukça sarı olmakla birlikte bal gibi kokmaktaydı174. Bütün bu ürünlerin dışında amomum/balsam (parfümler)175 ve mastix (türlü sakızlar)176 Pontos’ta bol miktarda bulunmaktaydı. Pontos Bölgesi bol yağış alan nemli iklimi sayesinde ağaç türleri yönünden de zengindi. Bölgenin kıyıları ve dağlık kesimleri ormanlarla kaplıydı. Genellikle meşe, kayın, karaağaç, dişbudak, köknar, akçam, kestane, ıhlamur, çam etc. gibi türler yörenin iklimine uyum sağlayarak bölgenin gür ormanlarını meydana getirmişlerdi177. Bu ormanlardan elde edilen kereste hem bölgesel olarak gemi ve donanma inşasında kullanılmış hem de Akdeniz’in ağaçtan yoksun bölgelerine ihraç edilmiştir178. Fakat Mithradates Hanedanlığı’na mensup kralların söz konusu kaynaklarla yetinmedikleri görülmektedir. I. Pharnakes’in Sinope kentini ele geçirmesinin hemen ardından

169 Plin. nat. XXV. 27. 63; Dioscor. III. 111. 1-2. 170 Plin. nat. XII. 47; Dioscor. I. 10. 1-2; Gal. de san. tuend. VI. 12. 4. 171 Plin. nat. XI. 19. 59; XV. 18. 65; XXVII. 5. 18. 172 Ayrıca bk. Aristot. Mir. Ausc. 18 (831b. str. 20-25). 173 Ayrıca bk. Aristoteles (Mir. Ausc. 831b. str. 18) ve Aelian (Anim. V. 42) ise deli balın şimşir ağacından çıkarılan özle yapıldığını belirtmiştir. 174 Plin. nat. XXI. 49. 83. 175 Plin. nat. XII. 28. 48-49 c; Dioscor. I. 15. 1. 176 Plin. nat. XII. 36. 72; XIV. 25. 128. 177 Theophr. hist. plant. IV. 5. 1-6; ayrıca bk. Cumont – Cumont 1906, 237 vdd.; Magie 1950, 179. 178 Plin. nat. XVI. 76. 197; Hor. Odes I. 14. 11; ayrıca bk. Magie 1950, 1068 dn. 7. 200 Mesut KINACI

Kolkhisliler179 ile Mithradates Hanedanlığı arasında ticari bağların kurulduğu anlaşılmaktadır. Özellikle I. Pharnakes Dönemi’nde Kolkhis’in, Amisos ve Sinope kentlerinin ticari partneri olduğu, Kolkhislilerin meşhur kereste ve ketenlerinin bu ticari bağ sayesinde hanedanlığın hüküm sürdüğü topraklara getirildiği görülmektedir180. Mithradates VI Eupator ise, Kolkhis Bölgesi’ni ele geçirmesinin181 ardından burayı donanma inşa merkezi haline getirmişti182. Zengin bitki örtüsü ve ılıman ikliminden dolayı bölge, çeşitli hayvanlar için barınma ve beslenme bakımından cazibe merkezi haline gelmiştir. Özellikle Paryadres dağlarındaki ormanlar birçok türde av hayvanına ev sahipliği yapmıştı183. Genel olarak Pontos Bölgesi’nde besi hayvanlarının yanısıra katır184, öküz185, at186, yaban domuzu187, ceylan188, ayı189, kunduz190, ördek191, turna192 etc. gibi hayvanlar yaşamıştı. Antik kaynaklara göre irili ufaklı birçok ırmağın Karadeniz’e dökülmesi, bu denizin suyunun diğer denizlerinkinden daha tatlı olmasını sağlamıştı193. Bu sayede her türden balık sözü edilen denizde kolaylıkla beslenebilmekte ve hızlıca büyümekteydi. Plinius’a (nat. IX. 18. 47) göre buradaki balıklar, bir günde gözle görülebilecek derecede irileşmekteydi. Palamutun yanı sıra orkinos (ton balığı)194 adlı balık türü de Karadeniz’de yoğun şekilde yakalanmaktaydı195. Orkinos sürüleri ilkbaharda Karadeniz’e girer ve her yere yumurtlardı. Plinius’a (nat. IX. 6-7. 18-20) göre orkinoslar sağ gözleriyle daha iyi görmekteydiler, bu sebeple sağ kıyılardan sol kıyılara doğru hareket ederlerdi ve erkek orkinosların karınlarının altında yüzgeçleri yoktu196. Trapezus ve Pharnakeia sahillerinde yapılan palamut ve yunus avı ise doğanın bir lütfu olarak görülmüştü. Palamut sürüleri Maiotis 179 Zengin bir floraya sahip olan Kolkhis gemi yapımı için uygun kerestenin sağlanabileceği ormanlarıyla ünlüdür. Özellikle Kaukasos (Kafkas) Dağları deniz filosu inşa etmek için zaruri olan gereçlerin temin edilebileceği önemli bir merkezdir

(Strab. XI. 2. 15-17; Verg. georg. II. c. 440; Amm. Marc. XXVII. 12. 11; ayrıca bk. Magie 1950, 196; Braund 1994, 53 vd.; 198). Bölgede çam, servi ve sedir ağaçlarının bol miktarda bulunması kereste ticareti yapılmasını da olanaklı kılmıştır (Strab. XI. 2. 17; Plin. nat. VI. 4. 16; Arr. periplus V. 2; ayrıca bk. Arslan 2000, 32). 180 Lordkipanidze 1983, 131; 141; Todua 1990, 45 vdd. 181 Strab. I. 2. 1; XI. 2. 18; XII. 3. 1; Memnon XXX. 2; App. Mithr. 15. Mithradates VI Eupator M.Ö. 111 yılının kışında Kolkhis Bölgesini ele geçirmiştir. Fakat Iustinus (XXXVIII. 7. 10), Pompeius Trogus’tan (prolog. 37) aktardığı bilgilere istinaden: Mihradates VI Eupator’un bölgeyi miras yoluyla elde ettiğini belirtmiştir. 182 Strab. XI. 2. 18. 183 Strab. XII. 3. 30. 184 Plut. Luc. XVII. 4-6. 185 Plut. Luc. XIV. 1; App. Mithr. 78. 186 Strab. XII. 3. 15; 39. 187 Ksen. Anab. V. 2. 3. 188 Strab. XII. 3. 13. 189 App. Mithr. 78. 190 Plin. nat. VIII. 47. 109; XXXII. 36. 110; ayrıca bk. Verg. georg. I. c. 59. 191 Varro rust. III. 6. 1-6; Plin. nat. XXV. 3. 6; XXIX. 33. 104; Gell. XVII. 16. 1-3. 192 Plin. nat. X. 30. 60. 193 Aristot. hist. an. VII(VIII). 13; Sallust. Hist. III. 65; Plin. nat. IX. 6-7. 19-20; Val. Flac. IV. 717-725 dn. 3; Arr. periplus VIII. 3-4; Opp. hal. I. 590-610; Philostr. de Imag. I. 13. 6-7; Amm. Marc. XXII. 8. 46. 194 Ayrıca bk. Aristot. hist. an. VII(VIII). 13; Ael. Anim. IX. 42; Philostr. de Imag. I. 13. 7. 195 Broughton 1938, 626; Magie 1950, 1075 vd. dn. 20. 196 Ayrıca bk. Aristot. hist. an. VII(VIII). 12. 597a; 13. 598a; Ath. Deip. VII. 301 e; 303 c; d. dn. 7 g; Opp. hal. I. 590- 610; ayrıca bk. Arslan 2010, 407 vdd.

Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 201 bataklıklarına yumurtalarını bıraktıktan sonra Karadeniz’in güney kıyılarında -doğudan batı istikametine doğru- göç ederdi. Bu nedenle ilk olarak Trapezus ve Pharnakeia ahalisi tarafından yakalanırdı. Fakat balıklar burada avlandıklarında henüz tamamen olgunlaşmamış durumda olurlardı197. Yunus balıkları ise, aynı cinsten olan kordyles, orkinos ve palamutu kovaladığından dolayı bunları yiyerek şişmanlardı. Aynı zamanda karaya yaklaşmaktan çekinmedikleri için kolaylıkla yakalanırlardı198. Orkinos, palamut ve yunusun haricinde kalkan, tekir199, mersin200, torik, dilbalığı, mürekkep balığı, kaya balığı, lapina (çırçır balığı), sardalya ve istiridye etc. gibi deniz canlıları Karadeniz’de yaşamışlardı. Küçük yunusların ve fokların dışında balıklar için tehlike oluşturubilecek deniz canlıları ise Karadeniz’e girmezlerdi201. Farklı balık türlerinin Karadeniz’de bolca bulunması, Pontos Bölgesi’nde balık endüstrisinin de oluşmasını sağlamıştı. Öyle ki burada işlenen balıkların bir kısmı salamura yapılmış, bir kısmı kurutulmuş, hem yerel pazarlarda satılmış hem de Hellen coğrafyasına ihraç edilmiştir202. Kentler/Urbanizasyon Denize paralel olarak -doğu-batı istikametinde- uzanan dağlar nedeniyle kentleşme açısından Pontos Bölgesi iç ve kıyı olmak üzere iki kesime ayrılabilir. Bölgedeki akarsuların taşıdığı alüvyonlarla oluşan birçok delta ovasının ve kıyılarda bulunan burunların doğal korunaklı liman özelliklerine sahip olması kıyı kesimlerini kentleşme açısından daha cazip hale getirmiştir. Aksine iç kesimlerin de dağlık ve sarp bir karakteristikte olması bu kesimdeki kent sayısının kıyıya nazaran daha az olmasına neden olmuştur. Bunun yanında bölgenin antikçağdaki ticari potansiyeli nedeniyle de büyük kolonizasyon döneminden itibaren kıyı kesimlerinde -özellikle de bir limana sahip arazilerde- Hellenlerin kentler kurduğu, ya da hâlihazırdaki otokton kentlere göçmenler gönderdiği düşünülür. Bu kentlerin başında Miletoslular tarafından Paphlagonia topraklarında kurulan Sinope gelmektedir. Daha sonra kurulan kentlerin de Sinope’ye bağlı koloni kentler olarak teşekkül ettiği 197 Strabon’a (VII. 6. 2; XII. 3. 11; 19; ayrıca bk. Ath. Deip. III. 118 c; VII. 307 b; Opp. hal. IV. 505-515) göre özellikle palamut avıyla ün kazanmış olan Sinope sözü edilen balığın yakalanmasında ikinci sırada yer almıştır. Strabon (ibid.) palamut sürülerinin Sinope’den sonra Byzantion’a hareket ettiğini, bu balık türünün üçüncü kez fakat en yoğun şekilde avlandığı yerin burası olduğunu ifade etmiştir. Yolda avlanması nedeniyle sayılarının giderek azalmış olması gereken palamutlar elle bile yakalanabilirdi, yakalamak için girişimde bulunulmamasına karşın karaya vururlardı (Dion. Chr. Orat. XXXIII. 24). 198 Strab. XII. 3. 19. Strabon (ibid.) yunus balıklarının oltayla dahi tutulabildiğini ve bu balıkların yağlarının her türlü maksat için kullanıldığını belirtir. Ayrıca bk. Ksen. Anab. V. 4. 28. Antikçağda Pontos Bölgesi’ndeki balıkçıların avlanma teknikleri ve avlanırken kullandıkları araç-gereçler için

Philostr. de Imag. I. 13. 6-8; Ael. Anim. XV. 5; ayrıca bk. Bursa 2007, 78 vd. 199 Ath. Deip. III. 87; VII. 77. Tekir, balık salamurası endüstrisinde oldukça rağbet gören bir tür olarak ön plana çıkmakta ve Karadeniz’in aranan mahsulleri arasında yer almaktadır (Curtis 2001, 317 vdd.; Wilkins 2005, 24 vdd.). 200 Hdt. IV. 53. 201 Aristot. hist. an. VII(VIII) 13. 24-33 598a; 1-5 598b; Polyb. IV. 50. 3; Plin. nat. IX. 18-20; Ael. Anim. IX. 42; Opp. hal. I. 590-610; Amm. Marc. XXII. 8. 47; Philostr. de Imag. I. 13. 6-10; ayrıca bk. Broughton 1938, 626; Magie 1950, 1075 vd. dn. 20; King 2008, 38; Arslan 2010, 412 vdd. 202 Diodoros (XXXI. 24. 1) Pontos balığı salamurasının bir kavanozunun Roma’da 300 drahmai civarında bir fiyata alıcı bulduğunu ifade eder. Balık işleme endüstrisini, balıkçılık ekipmanlarını, salamura sanayisini ve balık ticaretinin canlılığını belgeleyen arkeolojik materyallere de sıkça rastlanmaktadır (Højte 2005, 135 vdd.; Bursa 2007, 73 vdd.; Lund – Gabrielsen 2007, 164; Opait 2007, 106 vdd.; ayrıca bk. Curtis 2001, 317 vdd.; Ghita 2010, 44). 202 Mesut KINACI

söylenebilir. Pontos Bölgesi’nin önemli kentlerinden olan Amisos, doğuda Iris; batıda ise Halys nehirleri tarafından oluşturulmuş iki bitek ovanın arasında kurulmuş olan liman kentidir. Kent Sinope’den yaklaşık olarak 900 stadia uzaklıktadır. Amisos Limanı kuzeybatıdan esen sert rüzgârlara karşı korunaksız olmasına ve yeterince büyük olmamasına rağmen kente büyük avantaj sağlamakta, kentin gelişmesine katkıda bulunurken aynı zamanda Pontos Bölgesi’ne ve Karadeniz’e ait ürünlerin dış pazarlara açılmasını sağlamaktaydı203. Kentin kuruluşu ve adıyla ilgili birçok görüş antik yazar tarafından ileri sürülmüştür. Buna göre Ps.-Scymnus (915-920), Beyaz Suriyelilerin arazilerinde uzanan Amisos’un Herakleia’nın kurulmasından dört yıl önce Phokaialılar tarafından kurulduğunu belirtmiştir. Strabon (XII. 3. 8; 14) önce Zenodotos’un, Homeros’tan alıntılayarak ifade ettiği kentin adının “Enete” olduğu ve burada “Enetler204” in yaşadığı görüşünü aktarır205. Daha sonra ise Theopompos’tan alıntıladığı bilgilere göre kentin ilk defa Miletoslular206, daha sonra Kappadokialı bir lider tarafından, üçüncü kez ise Athenokles ve Atinalılar tarafından kolonize edilerek adının Peiraieus olarak değiştirilmiş olduğunu söyler207. M.Ö. V. yüzyılda Amisos’ta darbedilmiş sikkelerin ön yüzünde taç takmış Hera görülürken; arka yüzünde bir kalkanın üzerinde kanatlarını açmış vaziyette duran baykuş ve ΠΕΙΡΑ lejandı bulunmaktadır208. Söz konusu sikkelerin ikonografisi Amisos’un M.Ö. V. yüzyılda Atina’nın klerukhiası (= κληρουχία/κληροῦχοι)209 olabileceğine işaret etmektedir210. M.Ö. V. yüzyılda Atina klerukhiası olarak görülen Amisos, IV. yüzyılın birinci yarısında Pers 203 Olshausen 2014, 45. 204 Enetler hakkındaki bilgiler Homeros'a değin uzanmaktadır. Homeros (Il. II. 850-853; V. 576-588) Troialıların tarafında savaşan mert Paphlagonialılara Pylaimenes’in komuta ettiğini aktarmaktadır. Ona göre Paphlagonialıların gelmiş oldukları Kytoros ve Sesamos adlı yerleşimler Enetlerin vatanıdır. Strabon (XII. 3. 8-10) da Homeros’un bu ifadelerine istinaden kendi dönemindeki yazarların bir kısmının Enetlerin artık Paphlagonia’da yaşamadığını; diğerlerinin ise Aigialos yerleşiminde bulunan bir köyün adının Eneti/Enete olduğunu iddia ettiklerini söylemektedir. Anlatılarına devam eden Strabon, Zenodotos’tan alıntıladığı bilgilere dayanarak, Homeros’un Eneti/Enete olarak işaret ettiği yerin Amisos olduğunu belirtmektedir. Bazı yazarlar da Kappadokia sınırında Eneti adlı bir kabilenin yaşadığını ve bunların Kimmerialılarla bir sefer düzenledikten sonra Adriyatik Denizi’ne nefyedildiklerini ortaya atmıştır. Fakat Pylaimenes komutasında savaşa giden Enet kabilesinin Paphlagonia’daki en saygın kavim olduğu, Troia’nın ele geçirilmesinin hemen ardından Thrakia’ya geçip şimdi Enet Ülkesi (Strab. III. 2. 13; V. 1. 4) olarak anılan yere ulaşmış oldukları iddiası genel olarak kabul görmüştür. Bir kısım yazar da çocuklarıyla birlikte Antenor’un da bu sefere katıldığını, Strabon’un (V. I. 4) Italia hakkındaki ifadelerinde olduğu gibi Adriyatik kıyılarına yerleştiklerini öne sürmüştür. Bu doğrultuda Enetlerin artık Paphlagonia’da görünmediği fikri oldukça makuldur. Cornelius Nepos’un bu konudaki görüşünü aktaran Plinius (nat. VI. 2. 5) ise, Kromna yakınlarında yaşayan Enet kavmi ile İtalya’da bulunan Veneti kabilesi arasındaki isim benzerliğinin kanıt olarak gösterildiğini ve sözü edilen kavmin Venetilerin atası olduğuna inanıldığını ifade etmiştir

(Ayrıca bk. Liv. I. 1. 1-3; Curt. III. 1. 22). 205 Ayrıca bk. Hom. Il. II. 852; Amisos için ayrıca bk. Atasoy 1997, 34. 206 Strab. XII. 3. 14; ayrıca bk. FGrHist Theopomp. (115.) 389. 207 Strab. XII. 3. 14; kentin Atinalılar tarafından kurulduğuna ilişkin ayrıca bk. Plut. Luc. XIX. 6; App. Mithr. 8; Arr. periplus XV. 3. 208 SNG IX. 1 Pl. XL no: 1053-1055. 209

Artan nüfusu düzenleyebilmek, ele geçirilen yerleri bağımlı kılabilmek gibi amaçlarla Atinalılar tarafından kurulan ve askeri garnizonla desteklenen kolonilerdir. 210 Erciyas 2001, 145 vd. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 203 hâkimiyetine geçmiştir211. Perslere karşı doğu seferine girişmiş olan III. Aleksandros (Büyük İskender) tarafından M.Ö. ca 333 yılında Pers boyunduruğundan kurtarılmış ve özgür bir kent statüsüne kavuşturulmuştur212. Daha sonra Mithradates Hanedanlığı’nın yöneticilerinden Ariobarzanes (M.Ö. ca 266/5-ca 250) kenti ele geçirmiştir. Mithradates VI Eupator döneminde kentte birçok yeni yapı inşa edilmiş ve kent sınırları genişletilmiştir213. Fakat Üçüncü Mithradates-Roma Savaşı esnasında M.Ö. 72/71 yılında Romalı komutan Lucullus tarafından kuşatıldığında ve ele geçirildiğinde kent büyük ölçüde tahribata uğramış, vatandaşlarının çoğu öldürülmüştür214. Daha sonra Lucullus bu katliama son vererek, kentin tekrardan inşa edilmesi için çabalamış ve kent sınırlarını 120 stadia genişletmiştir215. M.Ö. 48 yılına gelindiğinde ise Mithradates VI Eupator’un oğlu II. Pharnakes tarafından kuşatılmış ve tahrip edilmiştir216. M.Ö. 47 yılında Caesar tarafından bağımsız ilan edilen kent, Antonius zamanında tiran Strato’nun hâkimiyetine verilmiş ve kötü duruma düşürülmüştür. M.Ö. 31 yılındaki Actium Savaşı’ndan sonra Octavianus sözü edilen kente özgürlüğünü yeniden bahşedip, kenti tekrardan bayındır hale getirmiştir217. Sahip olduğu verimli ovalarla ve işlek limanıyla Amisos giderek büyümüş Pontos Bölgesi’nin önemli limanlarından biri haline gelmiştir. Pontos Bölgesi’nde üretilen malların dış dünyaya açılması kentin gelişimini hızlandırırken bölgenin de zenginleşmesine vesile olmuştur. Sidene yöresinin doğusunda Sinopeliler tarafından kurulmuş koloni kenti Kotyora yer almaktaydı. Genellikle engebeli bir yapıya sahip olmasına rağmen toprakları özenle işlenmiş olan kentte Tibarenoi kavmi ikamet etmiştir. Ksenophon batıya doğru denize açılmadan önce askerlerle birlikte burada kırk beş gün kalmış ve burada bulunduğu dönemde kentin Sinopelilere vergi verdiğini gözlemlemiştir. Bunun yanında Kotyora’dan oldukça etkilenen Ksenophon burada yeni bir kent kurmayı düşünmüştür218. I. Pharnakes M.Ö. 183 yılında Sinope kentini ele geçirdikten hemen sonra Kotyora’yı da Mithradates Hanedanlığı’nın sınırlarına eklemişti219. Kral bunun akabinde Kotyora sakinlerini Kerasos’a taşımak suretiyle kendi adına izafeten Pharnakeia’yı kurmuştu220. Bu tarihten sonra Kotyora kentinin giderek zayıfladığı ve önemini yitirdiği görülmüştür. Öyle ki Arrianus (periplus XVI. 3) kendi zamanında (M.S. ca. 131) kentin küçük bir köy olduğunu belirtmiştir. Kotyora’nın doğusunda, Trapezus’un ise üç günlük yürüme mesafesi batısında yer alan Kerasos kentinin Khalybes kavminin yaşadığı coğrafyada Sinope kolonisi olarak kurulduğu düşünülür221. Skylaks (Periplous 89), kenti bölgedeki Hellen kentleri arasında sayarken Strabon yerleşimin orta

211 Polyain Strat. VII. 21. 1; Aristot. Oecon. 1350b str. 16-33; ayrıca bk. Arslan 2007, 39 dn. 159. 212 App. Mithr. 8. 213 Cic. Leg. Man. VIII. 21; Strab. XII. 3. 14; Plin. nat. VI. 2. 7; App. Mithr. 78. 214 Strab. XII. 3. 14; Memnon XLV. 3; Plut. Luc. XIX. 1-5; Eutr. VI. 8. 2. 215 Memnon XLV. 3; Plut. Luc. XIX. 5-7; XXXII. 4-5; Appian. Mithr. 83. Lucullus tarafından Amisos kentine sağlanan haklar değiştirilmemiş ve Pompeius tarafından da korunmuştur. Lucullus ve Pompeius’un Pontos Bölgesi’nde yaptığı düzenlemelere ilişkin bk. Oktan 2008, 48 vdd. 216 Strab. XII. 3. 14; Cass. Dio XLII. 46. 2-4. 217 Strab. XII. 3. 14; ayrıca bk. Arslan 2007, 39 dn. 159. 218 Ksen. Anab. V. 5. 3 vdd.; Diod. XIV. 31. 1; Arr. periplus XVI. 3. 219 Olshausen 1974, 154. 220 Strab. XII. 3. 17; Arr. periplus XVI. 3-4; ayrıca bk. Magie 1950, 193; Kınacı 2014, 209. 221 Ksen. Anab. V. 3. 2; Diod. XIV. 30. 5; Ps.-Scymnus 911-913; Arr. periplus XVI. 4; ayrıca bk. Hamilton 2013, 202. 204 Mesut KINACI

büyüklükte olduğunu ifade etmektedir222. M.Ö. 183 yılında Kotyora sakinlerinin Kerasos topraklarına taşınmasıyla Pharnakeia adlı kent kurulmuştu. M.S. 64 yılından sonra ise kent tekradan Kerasos adıyla anılmaya başlanmıştı223. Pharnakeia kenti’nin doğusunda yer alan Trapezus, M.Ö. VIII. yüzyılda Sinopeliler tarafından olduça stratejik bir bölgede kurulmuştu224. Ksenophon (Anab. IV. 8. 1-24; V. 5. 10), Trapezus’a geldiğinde kentte Trapezusluların yanı sıra Kolkhoi ve Makronlar adlı kavimlerin Sinopelilere vergi vererek yaşadıklarına tanık olmuştu. Mithradates VI Eupator döneminde Mithradates Hanedanlığı’nın topraklarına katılan Trapezus225, M.Ö. 64 yılından itibaren Romalıların hâkimiyetine girmiştir. Üst kesimleri sıra dağlarla çevrili olan kent226, önemli bir limana sahipti. Söz konusu limanın, kuzeybatı istikametinden esen sert rüzgârlara karşı korunaksız olması nedeniyle genellikle yaz aylarında kullanıldığı zannedilmektedir. Kentin, sarp dağ kütleleri arasında yer alan dar geçitler sayesinde iç bölgelerle ticari bir yol ağı bulunmaktaydı. Böylelikle kentten ve hinterlanttan elde edilen ürünlerin yanı sıra iç bölgelerden gelen malların dış pazarlara gönderilmesi Trapezus Limanı sayesinde sağlanmıştı227. Pontos Bölgesi’nin iç kesimlerine konuşlanmış küçük bir köy olan Phazemon, Phazemonitis yöresinde yer alırdı. Verimli ve geniş ovaların yanında bulunuyor olmasına rağmen gelişememişti. Pompeius, M.Ö. 64 yılında Phazemon yerleşimini genişleterek, burada Neapolis adlı bir kent kurmuştur, böylelikle yörenin adı Neapolitis olmuştur228. Pontos Bölgesi’nde bulunan Amaseia, İris Nehri’nin havzasında bulunan Phazemonitis yöresinin sınırlarına dâhildir. Strabon (XII. 3. 39), bölgenin en önemli kenti aynı zamanda doğduğu yer olan Amaseia’dan şöyle bahsetmektedir: “Benim kentim içinden Iris Irmağı’nın aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği ve doğa buraya hem kent hem de kale karakterini olağanüstü bir şekilde sağlamıştır. Çünkü burası çok yüksek ve çok sarp bir kaya olup dimdik ırmağa doğru iner ve ırmak tarafında, kentin kurulmuş olduğu yerde, kıyıda bir duvar ve her iki tarafta sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde birbirlerine bağlıdırlar ve görkemli birer kule halinde yükselmektedirler”. Mithradates Hanedanlığı’nın kurucusu addedilen Mithradates I Ktistes (M.Ö. ca. 301-266) zamanında ele geçirilen Amaseia, Sinope kentinin alınmasına kadar hanedanlığın başkenti olmuştu. Bu nedenle Mithradates Hanedanlığı’na mensup kralların sarayları ve mezarları Sinope’nin başkent

222 Ayrıca bk. Strab. XII. 3. 17. 223 Jones 19712 , 170. 224 Ksen. Anab. IV. 8. 22; Skylaks Periplous 85; Diod. XIV. 30. 3; Tac. hist. III. 47; Arr. periplus I. 1; Euseb. chron. II. 80; Prokop. Aed. III. 7. 1. Eusebios (ibid.) Trapezus’un M.Ö. 756 yılında kurulduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bk. Curtis 1911, 29 vd. 225 Strab. XII. 3. 1. 226 Plin. nat. VI. 4. 11. 227 Olshausen 2014, 45. 228 Strab. XII. 3. 38. Olshausen (2014, 43) sözü edilen yörenin yaklaşık olarak 1000 km2 ’lik bir alanı kapsadığını belirtmiştir. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 205

ilan edilmesinden önce Amaseia’da yer almaktaydı229. Bunun yanında kentte kanallar, biri kentten varoşlara diğeri de varoşlardan kent dışına olmak üzere iki köprü bulunmaktaydı. Surlarla çevrili müstahkem bir mevki ve başkent olmasının yanı sıra kent sınırlarında bulunan verimli araziler de kentin yaşamaya elverişli bir merkez olmasını sağlamıştı230. Amaseia, Sinope’nin başkent olmasından sonra bile önemini yitirmemiştir. Üçüncü Mithradates-Roma Savaşı sırasında M.Ö. 70 yılında Lucullus önderliğindeki Romalılar tarafından kuşatılmış, bir süre direndikten sonra ele geçirilmiştir231. Özellikle sınırları dâhilinde yer alan verimli araziler sayesinde yöre ekonomisinde başat rol oynayan Amaseia, ticari güzergâhlar üzerinde bulunması nedeniyle de bölgenin önemli kentleri arasında sayılmıştı. Stratejik konumu ve merkezi bir lokasyona sahip olması Amaseia’yı hem idari hem de askeri açıdan ön plana çıkarmış, kent bu sayede yıllarca Mithradates Hanedanlığı’nın başkentliğini yapmıştı. Mithradates VI Eupator tarafından kendi adına izafeten kurulmuş olan Eupatoria kenti Pontos Bölgesi’nin iç kesiminde, Iris ve Lykos nehirlerinin birleştiği noktada yer almaktaydı. Eupatoria kentinin inşası VI. Mithradates zamanında tamamlanamamış ve kent sikke basmamıştı. Kral bu yerleşimi kent statüsüne eriştirerek Pontos’un iç kesimlerinde kentleşme sürecini hızlandırmaya çalışmış olabilir232. Fakat Eupatoria kenti M.Ö. 71 yılında -Üçüncü Mithradates-Roma Savaşları sırasındaRomalılara karşı savaşmadan teslim olmuş, bu nedenle dört yıl sonra Mithradates Eupator tarafından tekrar ele geçirilince tahrip edilmişti. M.Ö. 65 yılında Pompeius tarafından alınınca kentin adı Magnopolis olarak değiştirilmiş ve teritoryumu genişletilmişti233. Kabeira kenti ise, Paryadres Dağları’nın güney yamaçlarında yer almaktaydı. Burada Mithradates’in sarayı, av sahaları, madenleri ve su değirmeni bulunmaktaydı. Bu değirmen muhtemelen civar yerleşimlerdeki tahılı öğütmek için de kullanılmıştı234. Önemli geçiş güzergâhları üzerinde yer alması Kabeira’nın önemini artırmıştı. Kabeira Pompeius’un yaptığı düzenlemelerle kent haline getirilerek Zeus’un kenti anlamında kullanılan Diospolis adını almıştı. Daha sonra ise, Pontos kraliçesi Pythodoris sözü edilen kenti bayındırlaştırarak kentin adını Sebaste olarak değiştirmiştir. Ardından burasını krali ikametgâh olarak kullanmıştır235. Kulupene yöresinde Skylaks Nehri’nin kenarında önceden Karana ismiyle anılmış olan Sebastopolis kenti bulunmaktaydı236 ve eskiden Megalopolis diye adlandırılan Sebasteia ile birlikte yörenin en önemli yerleşimlerini oluşturmuşlardı237. 229 Mithradates Hanedanlığı’na mensup kralların Amaseia’da bulunan kaya mezarlarına ilişkin olarak

bk. Fleischer 2009, 109 vdd. 230 Strab. XII. 3. 15; 39; ayrıca bk. Lindsay 2005, 180 vdd. 231 Memnon LIV. 3. 232 Erciyas 2001, 137 vd. 233 Strab. XII. 3. 30; Plin. nat. VI. 2. 7; App. Mithr. 78 dn. 1; 115. 234 Magie 1950, 180 dn. 11. 235 Strab. XII. 3. 30; 31; ayrıca bk. Magie 1950, 180; Arslan 2007, 28; Şaroğlu 2010, 39. 236 Strab. XII. 3. 37; ayrıca bk. Marek 1993, 54 vdd. 237 Strab. XII. 3. 37.

Strabon’a (ibid.) göre, Pompeius M.Ö. 64 yılında Megalopolis, Kamisene ve Kulupene yörelerini birleştirmek suretiyle bir eyalet oluşturmuştu. Fakat daha sonraki Roma valileri tarafından bu eyaletin bir kısmı Komana rahiplerine, bir kısmı Zela rahibine, bir kısmı da Galatia tetrarkhesi Ateporiks’e verilmiştir. Ateporiks öldüğünde ise, bu yöre Romalılara ait bir eyalet haline getirilmiştir. Buradaki halk ise özel bir siyasi 206 Mesut KINACI Dini Yerleşimler Hellenistik Dönem’de Pers (Doğu) ve Hellen (Batı) tanrıları arasındaki benzerliklerden dolayı söz konusu tanrıların birbirine eşitlenmesi ve mevcut tanrılara yeni bir karakter yüklenmesi gibi dinsel mefhumların ortaya çıktığı görülmektedir. Pontos Bölgesi’nde de Küçük Asya’ya özgü yerel dini unsurların (Hitit, Paphlagonia, Kappadokia, Phrygia) yanında diğer kültürlere (Pers ve Hellen) ait dini motiflerin kaynaştığı ve tapınım gördüğü anlaşılmaktadır. Böylece bölgenin, farklı etnik grupları ve farklı kültürleri içinde barındıran demografik yapısının ayrımlarını hafifletmek ve birliği sağlamak amaçlanmıştır. Mithradates Hanedanlığı’nın yöneticilerinin de soylarını bir taraftan Perslere diğer taraftan Hellenlere dayandırıyor olması, söz konusu kralların da kendilerini tanrısal bir karaktere büründüren bu dinsel mefhumu siyasi propaganda aracı olarak kullanarak insanların dini inançları üzerinden siyasi erklerini kuvvetlendirmeye çabaladıklarına işaret etmekteydi. Özellikle tapınak kentlerinde ikâmet eden rahiplerin krallarla olan kan bağı bu görüşü güçlü kılmaktadır238. Genel olarak Zeus Stratios, Anaïtis, Men Pharnakou (Pharnakes’in Men’i) ve Ma kültlerinin yaygın bir şekilde tapınım gördüğü anlaşılmaktadır. Birçok inancın yaşandığı Pontos Bölgesi’nde genel olarak büyük tapınak kentleri dini yerleşimin temel unsuru olarak ön plana çıkmaktaydı. Söz konusu kentlerden ilki Zelitis yöresine adını veren Zela kentiydi239. Semiramis Tepesi üzerine kurulu olan bu kent, etrafındaki tepeler sayesinde oldukça korunaklıydı240. İdari açıdan burası da aynı Komana’da olduğu gibi rahipler tarafından yönetilmekteydi. Mithradates Hanedanlığı’nın bölgeye hâkim olduğu dönemde Pers tanrılarının kutsal alanı olarak görülen bölge, bu dönemde önemli bir yerleşim haline gelmiş olsa da ancak M.Ö. 64 yılında Pompeius tarafından kent statüsüne eriştirilmişti241. Pontos halkı için oldukça önemli olan Zela, Armenialıların da saygı gösterdiği tanrıça Anaïtis (Anahita)242’in Küçük Asya’daki en organizasyona sahip Karana’ya tabi kılınmış, yöre de Karanitis olarak anılmaya başlamıştır. Geri kalan kısım ise Pontos Kraliçesi Pythodoris ve Komana başrahibi Dyteutos’a bırakılmıştır.

Pompeius, Zelitis’in teritoryumunu oldukça büyük araziler ekleyerek genişletmiştir. 242 Anaïtis ile ilgili bilgi alabildiğimiz en eski kaynaklardan biri Zerdüştlüğe ait olan ve onlar tarafından kutsal kabul edilen Avesta (=Kutsal Yazı) dır (Wiesehöfer 2003, 148). Pers pantheonuyla ilgili geniş bilgiler sunan Avesta’nın Yeşt (Avesta’nın sözü edilen kısmının M.Ö. 404-359 yılları arasında hüküm süren Artakserkses II Mnemon döneminde oluşturulduğu sanılmaktadır) adlı bölümünde tanrıçayla ilintili şümullü bilgilere ulaşılabilmektedir (Avesta’nın çevirisi için bk. Malandra 1983). Tanrıça Küçük Asya’da Anaïtis olarak tanınmış olmasına rağmen, farklı coğrafyalarda değişik isimlerle anılmıştır. Tanrıçanın adı, kültünün oldukça yaygın olduğu Armenia bölgesinde Anahid/Anahit; Arap kaynaklarında Anahud; Hellen kaynaklarında Anaïtis olarak geçmektedir (Ricl 2002, 198; Kellens 2002-2003, 317). Avesta’da ise “arəduuī sūrā anāhitā” ismiyle tanrıçadan bahsedilmektedir. Epistemolojik açıdan incelendiğinde ise tanrıçanın adı onun çeşitli vasıflarına işaret etmekteydi. Buna göre: arəduuī = nemli, ıslak; sūrā = güçlü, ulu; anāhitā = saf ve lekesiz anlamına gelmekteydi. Böylelikle tanrıçanın doğası nemli güçlü ve saf olarak karakterize edilmektedir (Cumont 1894, 2030; Ghirsman 1951, 103; Malandra 1983, 117; De Jong 1997, 104; Saadi – Nejad 2013, 255-256). Kökeni tam olarak saptanamayan tanrıçanın, Zerdüştlük öncesinde de bölgede hâkim bir tapınmaya sahip olduğu, Zerdüştlük tarafından bastırılamamış olması nedeniyle Mithra ile birlikte Zerdüştlüğe dâhil olduğu düşünülmektedir (Gray et al.1930, 211; Kellens 2002-2003, 317). Persler, Anaïtis’e su ve ay tanrıçası olarak tapınmanın yanında onun savaş tanrıçası olduğuna inanmışlardır (Plut. Artax. X. 130-131; ayrıca bk. Malandra 1983, 120-130; Eliade 2003, 171). Anaïtis sahip olduğu özellikler açısından Hint Vedalarında geçen su tanrıçası Sarasvati’ye ve Mezopotamya’nın bereket tanrıçası İştar’a benzetilmiştir (Shepherd 1980, 51; De Jong 1997, Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 207 önemli kült merkezlerinden biriydi243. Zela’daki bu yerleşimin Küçük Asya’da tanrıça onuruna inşa edilmiş en eski tapınak olduğu düşünülmekteydi244. Burası bir efsaneye göre Semiramis; gerçekte ise M.Ö. VI. yüzyılın ikinci yarısında, sözü edilen yerde Sakalara karşı zafer kazanan Pers generaller tarafından kurulmuştu. Zaferden sonra Persler ovada gördükleri büyük bir kayanın etrafına toprak yığarak bir tepe oluşturmuşlar ve sözü edilen tepenin üzerine tanrıça Anaïtis adına bir tapınak inşa etmişlerdi. Ayrıca tapınağın önüne sadece Anaïtis için değil, aynı zamanda Pers tanrılarından Omanes ve Anadates için de birer sunak kurmuşlardı. Sözü edilen tanrılar için yılda bir kez kutlanan Sakaia adlı festivaller düzenlemişlerdi245. Bu festivallerde yöre halkı Sakalara özgü kıyafetlerden giyinerek, Dionysos ritüellerinde olduğu gibi, içki içip dans ederlerdi246. Strabon, Anaïtis ile Omanes için yapılan ritüellerin ve kurban törenlerinin tanığı olduğu için sözü edilen seremonileri detaylı olarak aktarmaktadır. Ritüelleri, kafasına kulaklarının yanından sarkıp, dudaklarını da örten bir külah (tiara) takmış olan rahip yönetmekteydi. Seremoninin başlangıcında rahip sunağın üzerine kuru odun parçalarını istifler, Hellenlerin anlayamayacağı dilden ilahiler söyleyerek, sunaktaki odunları ateş olmaksızın yakardı. Daha sonra ise Anaïtis ve Omanes’in tahtadan yapılmış kutsal heykelleri gezdirilir, kurban olarak sunulan hayvanlar kesilmeden sopalarla öldürülürdü247. Aynı Pontos Komana’sındaki Ma kültünde olduğu gibi Anaïtis kültünde de vücutlarını tanrıçaya adayarak kurtesanlık yapan kadınlardan söz edilmekteydi. Strabon (XI. 14. 16), Armenia Krallığı’nın kuzeybatı kısmında bulunan Akilisene’deki Anaïtis tapınağında seçkin ailelerin kızlarının evlenmeden önce tanrıça için kurtesanlık yaptıklarını ifade etmişti248. Bu kutlamalar bölgenin Roma hâkimiyetine geçtiği yıllarda dahi aralıksız devam etmiş görünür249. Mithradates Hanedanlığı’nın yöneticileri Zela’yı kent olarak değil de Pers tanrılarının kutsal alanı olarak idare etmişlerdi. Bölge, krallara bağlı olmasına rağmen rahipler tarafından yönetilmişti. Burada bulunan çok sayıda tapınak hizmetkârı rahibin emrindeydi, kutsal araziler ve toplanan tüm gelirler de rahip tarafından kontrol edilirdi250. Dazimonitis Ovası’nın birkaç km. kuzeyinde; Tokat İli’nin yaklaşık 10 km. kuzeydoğusunda; Phanaroia’nın üst tarafında; Iris Irmağı’nın kenarındaki bir tepe üzerine kurulmuş Komana kenti yer almaktaydı. Burası Büyük Kappadokia’daki kentle aynı ismi taşıyan ve sözü edilen kentteki gibi 104). Bazı araştırmacılar (Ricl 2002, 198.) Anaïtis’in sözü edilen tanrıçaların kompoze edilmiş hali olduğunu ileri sürerken; bazıları (Gray et al. 1930, 211) da tanrıçanın Babil kökenli olduğunu ve menşeinin Zerdüştlükten daha erken dönemlere tekabül ettiğini düşünmektedir. Corsten (1991, 163-180) da Herodotos’un Historiai (I. 131) adlı eserinden yola çıkarak Anaïtis’in ana tanrıça Kybele ile eşitlenebileceğini ileri sürmüştür.

Günümüzde ise Zela’da henüz tanrıça Anaïtis’e ait tapınak kalıntıları tespit edilememiştir (Anderson 1903, 41 vdd.; Sökmen 2009, 281-282). Yalnızca Roma İmparatoru Traianus zamanında (M.S. 98-117) Zela’da darp edilen sikkeler üzerinde tanrıçaya ait tasvirlere rastlanmıştır (Waddington et al. 1976, 159). 250 Strab. XII. 3. 37. 208 Mesut KINACI Tanrıça Ma kültü ile özdeşleşmiş bir yerdi251. Komana kenti tanrıça için yapılmış büyük bir tapınak ve sözü edilen tapınağın etrafına konuşlanmış yerleşimlerden oluştuğu için tapınak kenti niteliğindeydi252. Kalabalık bir nüfusa sahip olan kentin yerli halkı oldukça zengindi ve lüks bir yaşam sürmüşlerdi. Strabon (XII. 3. 36), kent sakinlerine ait arazilerin üzüm bağlarıyla dolu olduğunu ifade etmekteydi. Bunun yanında kentin tanrıça Ma kültünü içinde barındırıyor olması Komana’nın zenginlik sebeplerinden bir diğeriydi. Öyle ki zaten Armenialıların emporiumu konumunda olan kent, inanç turizmi açısından da farklı coğrafyalardan birçok insanın uğrak noktası olmuş görünür. Strabon’un (XII. 3. 32; 36) anlatılarına istinaden edindiğimiz bilgilere göre: belirli dönemlerde tanrıça onuruna festivaller düzenlenirdi253, değişik yörelerden gelen birçok kadın ve erkek festival zamanlarında kentte toplanırdı. Bunlardan bazıları adak adayarak daima orada yaşamaya ant içerler ve tanrıça için kurban keserlerdi. Bazıları da vücutlarını tanrıçaya vakfedip ve bedenlerini pazarlayarak tapınağa gelir kazandırırdı. Bu nedenle Strabon (XII. 3. 36) Komana kentini “küçük Korinthos” olarak nitelemiş ve sözü edilen kent için söylenen “Korinthos’a yolculuk etmek her adamın harcı değildir” sözünü Pontos’taki Komana’ya uyarlamıştı254. Komana kenti idari olarak Pontos krallarına bağlı olarak görünse de kent halkı aynı Kappadokia Komana’sında olduğu gibi -de facto- yaşamı boyunca hüküm süren rahiplere bağlıydı. Bunun yanında rahip tanrıça için düzenlenen kutsal prosesyonlar sırasında kralî soyluluğun temsili olarak taç giyer ve onur sırasında kraldan sonra gelirdi. Halk tarafından da rahiplere oldukça çok saygı gösterilirdi255. Amaseia’nın doğusunda tarım ve hayvancılık için oldukça elverişli Ebemi kasabası bulunmaktaydı. Kasabanın kuzeyinde bulunan bir tepede orduların başarılı olmasını sağlayan ve onları koruyan Zeus Stratios onuruna inşa edilmiş, etrafı duvarlarla çevrelenmiş daire şeklinde bir kült merkezi 251 Strab. XII. 3. 32; Caes. Bell. Alex. 66; ayrıca bk. Çapar 1995, 583 vdd. Kappadokia’daki Komana (Şar) kentinde yöre halkının Ma dediği Enyo Tapınağı bulunmaktaydı. Strabon (XII. 2. 3) Artemis Tauropolos onuruna yapılan ayinlerin Orestes ve kız kardeşi Iphigenia tarafından Tauros’lar civarındaki İskit topraklarından getirildiğini ve kente adını veren yas saçının (Hellence “kome” kelimesi saç anlamına gelmektedir) buraya sözü edilen kişiler tarafından getirildiğine inanıldığını ifade eder. Strabon’a (ibid.) göre Komana çok önemli bir kent konumundadır. Çoğunluğu dindar kişilerden ve tapınakta yaşayan hizmetkârlardan oluşan kent halkı Kataonialılardır ve krala tâbi olarak sınıflandırılmışlardı. Fakat kent halkı gerçekte, tapınağın ve sayıları yaklaşık altı bin olan kadın ve erkek tapınak hizmetkârlarının ruhani başkanı olan rahibe bağlıydı. Genellikle krallarla aynı soydan olan rahipler, kraldan sonra en yetkili kişilerdir ve tapınağa ait arazilerin gelirleri de onların tasarrufundadır. Sözü edilen tapınak kentlerinde domuz etinin yenilmesi hatta domuzun kente sokulması bile yasaktır (Strab. XII. 8. 9). M.Ö. 88 yılında Mithradates VI Eupator’a karşı sefere çıkan Sulla tanrıçanın kültünü Roma’ya taşımıştır. Romalılar tanrıçayı Bellona adıyla anarlardı (Plut. Sull. VII. 6). 252 Tapınak ve tapınak kenti arasında üç tane ayırt edici özellik vardı. Buna göre bir yerin tapınak kenti olarak adlandırılabilmesi için rahip olarak adlandırılan bir dini lidere, tapınağın teritoryumunda yaşayan ve tapınağa hizmet eden kölelere (hierodouloi) ve tapınak yakınlarında tapınağa gelir getiren arazilere (tapınak arazisi) sahip olması gerekiyordu (Sökmen 2005, 10). 253 Strabon (XII. 3. 32), tanrıça için yılda iki kez kutsal prosesyonlar düzenlediğini belirtmektedir. 254 Korinthos’ta kendisini tanrıça Aphrodite’ye adayan birçok hayat kadını bulunmaktaydı. Bu nedenle Korinthos birçok yabancı tüccarın ve askerin uğrak yeri olmuştu ve buraya gelenler genellikle tüm paralarını harcarlardı. Ayrıca bk. Dunbabin 1948, 66; 66 dn. 62. Tanrıça bu özelliğiyle Mezopotamyalı tanrıça İştar’a benzetilmiştir. bk. Marcovich 1996, 49. 255 Strab. XII. 2. 6; 3. 32. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 209 ve tapınak vardı256. Mithradates Hanedanlığı’na mensup krallar buraya özen göstermiş ve Zeus Stratios adına kurbanlar sunmuşlardı257. Phanaroia yöresinin bir diğer kenti Kabeira ise Paryadres Dağı’nın eteğinde ve Eupatoria kentinin güneyinde yer almaktaydı258. Burada Mithradates VI Eupator’un sarayı, av sahaları, madenleri ve su değirmeni vardı259. Yakınlara konuşlanmış olan ve Ameria olarak adlandırılan mevkide Pharnakes’in Mēn tapınağı yer almaktaydı260. Pers menşeili261 olan Men kültü buraya I. Pharnakes tarafından getirilmiş ve bu tanrı, Mithradates Hanedanlığı’nın hamisi olarak tapınım görmüştü262. Öyle ki Mithradates Hanedanlığı’na mensup krallar sözü edilen tanrıya oldukça saygı duymuşlar, bununla birlikte kraliyet yeminini “Kralın kaderi ve Pharnakes’in Mēn’i (= Τύχην βασιλέως καὶ Μῆνα Φαρνάκου)” olarak değiştirmişlerdi263. I. Pharnakes Men kültünü buraya taşıyarak hem Perslerin selefi olduklarını göstermeye hem de Komana’daki rahiplerin giderek güçlenen konumunu otorite altına almaya çalışmıştı264. Ameria’daki tanrının kutsal alanı da tıpkı Zela ve Komana tapınaklarında olduğu gibi çok sayıda tapınak hizmetkârı ile kutsal araziye sahipti. Bu arazilerin gelirlerinden ve hizmetkârlarından, atanmış olan bir rahip sorumluydu. Strabon buranın haricinde Albania’nın Iberia sınırı yakınlarında265, Pamphylia’daki Side’de ve Kilikia’daki Antiokheia’da Mēn266; Phrygia’nın Laodikeia ve Karura yöreleri civarında Mēn Kares267; Pisidia Antiokheia’sında Mēn Askaenos tapınaklarının olduğunu belirtir. Bu tapınaklar aynı zamanda ay tanrıçası Selene’nin de tapınağıydı268. Pharnakeia kentinin karşısında savaş tanrısı Ares’e adanmış Khalkeritis adası yer almaktaydı. 256 Cumont – Cumont 1906, 172-173; 271; Cook 1914, 641; Kind 1931, 258-259. Zeus Stratios’a ait tapınağın kalıntıları Amaseia kentinin doğusu ve Ebemi kasabanın arasında, günümüzde Büyük Evliya adıyla anılan 1350 m. yüksekliğe sahip bir mevkide yer almaktadır. 257 App. Mithr. 66; 70; Appianos (ibid.), Mithradates VI Eupator’un Romalı general Lucius Licinius Murena’yı savaşta yenilgiye uğratmasının ardından Zeus Stratios’a sunularda bulunduğunu aktarır. Buna istinaden Pers geleneklerine göre tanrının kutsal alanında büyük bir odun yığını oluşturulur. Bu odun yığının yanına ise küçük bir yığın daha oluşturulup ateş yakılır. Yanan küçük yığının üzerine süt, bal, şarap ve yağ dökülür. Daha sonra ise büyük yığın tutuşturulur, alevlerin büyüklüğünden ve etrafa yaydığı ısıdan dolayı birkaç gün hiç kimsenin sununun yapıldığı yere yaklaşamadığı ifade edilir.

Ayrıca bk. Cumont – Cumont 1906, 171-182; Cook 1914, 641; French 1996, 75; Şahin 2001, 178 vdd.; tapınakla ilgili detaylı bilgi için bk. Williamson 2014, 175 vdd.; Summerer 2014, 207 vdd. 258 Strab. XII. 3. 30; ayrıca bk. Magie 1950, 180; Arslan 2007, 28; Şaroğlu 2010, 39. 259 Strab. XII. 3. 30. 260 Strab. XII. 3. 31. 261 Persler arasında ay tanrısı olarak tapınım gören Men (Hardie 1912, 118 vdd.; Lane 1964, 5 vdd.;1968, 94 vdd.; 1990, 2170 vd.) kültünün Küçük Asya’ya Perslerle birlikte girdiği, aynı Anaïtis (Anahita) kültünde olduğu gibi Artakserkses II Mnemon zamanında yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Fakat bu görüşe karşı tanrının Küçük Asya’ya özgü yerel bir tanrı olduğu ve Perslerin Küçük Asya’ya gelişinden daha önce de tapınım gördüğü ileri sürülmüştür (Drexler 1896, 2688; Perdrizet 1896, 55; Lesky 1931, 91; Erzen 1953, 1 dn. 1). 262 Olshausen 1990, 1888; McGing 2014, 27. Buna karşı olarak Drexler (1896, 2752) II. Kyros’un teyzesi Atossa’nın kocası olan Pharnakes’in kültün kurucusu olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca bk. McGing 2014, 27 dn. 66. 263 Strab. XII. 3. 31. 264 Olshausen 1987, 198 vd. 265 Strab. XI. 4. 7; XII. 3. 31. 266 Strab. XII. 3. 31. 267 Strab. XII. 3. 31; 8. 20. 268 Strab. XII. 3. 31; ayrıca bk. Hardie 1912, 118 vdd.; Olshausen 1990, 1887 vd.; Lane 1990, 2162 vd. 210 Mesut KINACI

Adada Ares’e adanmış bir tapınak ve siyah bir kayadan yapılmış bir sunak bulunmaktaydı269. Bu altarda koyun ya da boğaların kurban edilmesi yasaktı. Sadece efsanevi Amazonların en az bir yıl boyunca besledikleri atları Ares için kurban ettikleri, adada yaşayan kuşların ise buraya gelen yabancılara saldırdıkları tasavvur edilmişti270. Hanedanlık sınırları dâhilinde tapınım gören tanrı/tanrıçaların yerel unsurlarla kaynaşan dış mefhumların birbirine eşitlenmesi sonucunda synkretistik bir karaktere büründükleri görülmekteydi. Söz konusu tanrıların kültlerinden Zeus Stratios ve Pharnakes’in Men’inin Mithradates Hanedanlığı’nın hamisi ve resmi ritüelleri olduğu sonucuna ulaşılabilir. Özellikle hanedanlığa ait sikkeler üzerinde bulunan ay ve güneş motiflerini söz konusu kültlerle bağdaştırmak mümkündür271. Demografik Yapı Küçük Asya kıtalar arası bir koridor, Pontos Bölgesi ise zengin bir floraya ve faunaya sahip olması sayesinde birçok etnik grup tarafından yaşamaya elverişli görülmüştür. Bu nedenle çeşitli halklar tarafından iskân edilmiştir. Fakat coğrafi yapısının engebeli olması ve yöre içerisindeki iletişimin güçlükle sağlanabilmesi, burada yaşayan farklı küçük toplulukların kaynaşmasına engel teşkil etmiş, güçlü bir siyasi oluşumun gerçekleşmesini önlemiştir. Belirtilen sebepler netincesinde güçlü bir siyasi otorite altında dahi söz konusu kabileler doğal yaşamlarına ve kendi aralarındaki mücadelelerine devam ederek otoritesi altında yaşadıkları Perslerin ya da Hellenlerin geleneklerinden uzak, kendi ilkel adetleriyle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu nedenle antikçağda yöre, etrafında yaşayan otokton halkların vahşilikleriyle ün kazanmıştır. Antik yazarlar bölgede; Beyaz (Leuko) Syrialılar, efsanevi Amazonlar, Tibaranoi/Tibarenoi, önceleri Makronlar denen Sannos/Sanlar, eski devirlerde Kerkitesler diye anılan Appaïtesler, önceden Khalybes olarak adlandırılan Khaldaioi, Mossynoikoi (Heptakometesler), Makrokephaloslar, Bekhires ve Driller gibi kavimlerin yaşadığından bahsederler (Fig. 3)272. Paphlagonia’da bulunan Parthenios (Bartın)273 Nehri ile Pontos Bölgesi’nde bulunan Thermodon Nehri arasında Hellenler tarafından Beyaz (Leuko) Syrialılar olarak adlandırılan halkın yaşadığı Assyria yöresi bulunmaktaydı274. Rhodoslu Apollonios (argon. II. 946) Sinope’nin ötesinde bulunan kıyıları Assyria sahilleri olarak nitelerken Ps.-Scymnus (915-920), Amisos’un Beyaz Syria-

Skylaks Periplous 86-89; Strab. XII. 3. 18-19; Plin. nat. VI. 4. 11; Amm. Marc. XXII. 8. 21; ayrıca bk. Arslan 2005, 83 vdd. Herodotos (III. 94), sözü edilen otokton halkların Pers kralı Dareios’un on dokuzuncu satraplığını teşkil ettiğini ve bu halkların Persler’e 300 talanta vergi verdiklerini ifade etmiştir. 273 Ksenophon (Anab. V. 6. 9) Parthenios Nehri’nin taşıtsız geçilemeyeceğini belirtirken Strabon (XII. 3. 8) da nehrin geçtiği arazilerin çiçeklerle kaplı olmasından dolayı bu isimle anıldığını vurgulamaktadır. Rhodoslu Apollonios (argon. II. 936-939) ise tanrıça Artemis’in bu ırmakta yıkanmayı sevdiğini ifade etmektedir. Ayrıca bk. Q. Smyrn. VI. 465-470. 274 FGrHist Hekat. (1.) 200-201; Hdt. I. 6; 72; Skylaks Periplous 89-90; Apoll. Rhod. argon. II. 960-964; Diod. II. 43. 6; Strab. XII. 3. 9; App. Mithr. 10; Dion. Perieges. 772-779. Assyria kelimesinin etimolojisine ve kullanımına ilişkin olarak bk. Frye 1992, 281 vdd. krş. Rollinger 2006a, 73 vdd.; 2006b, 283 vdd. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 211 Fig. 3. Pontos Bölgesi’nde İkâmet Eden Otokton Halkların Konumu. lıların topraklarında yer aldığını belirtmiştir275. Strabon (XII. 3. 9) da Pindaros’tan yaptığı alıntıya istinaden: Amazonların “mızraklarıyla uzaklara erişen bir Syria ordusunu sevk ettiğini”, böylelikle onların Themiskyra yöresinde yaşadıklarını ifade etmiştir276. Beyaz Syrialıların kökenine dair bilgiler veren Herodotos (I. 6; 72), Hellenlerin Kappadokialılara Syrialılar dediklerini öne sürmüştür. Ona göre Syrialılar Pers egemenliğine girmeden önce Medlerin hâkimiyetinde Halys Nehri’nin sağ kıyısında ikamet etmekteydiler277. Bu halk sünnet olma âdetini benimsemiş topluluklar arasında gösterilmişti ve bu geleneği Kolkhislilerden öğrenmişlerdi278. Hellenler tarafından Amazonlar (Ἀμαζόνες)279 olarak adlandırılan, savaş tanrısı Ares ile nympha Harmonia’nın soyundan geldiği varsayılan efsanevi halkın Thermodon Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü Themiskyra yöresinde yaşadığına inanılmaktaydı280. Antik yazarların Amazonlarla ilgili anlatılarının farklı versiyonları bulunmaktadır. Bu anlatıların birinde Herakles’in ve Theseus’un Amazonlara karşı bir sefer düzenlediği281; bir diğerinde ise Amazonların Troia Savaşı’nda Troialıla- rın safında Akhalara karşı savaştıkları aktarılmıştır

275  Ayrıca bk. Strab. XII. 3. 9. 276 Ayrıca bk. App. Mithr. 10. Miletoslu Hekataios’a (FGrHist Hekat. (1.) 200-201) göre Beyaz Syrialıların ülkesinde Khadisia ve Teiria adlı kentler bulunmaktaydı. 277 Ayrıca bk. Strab. XII. 3. 9. 278 Hdt. II. 104-105. 279 Meme (= μαζός/μαστός)” sözcüğünün olumsuzluk ön eki olan “ἀ” ile birleşmesi sonucunda memesi olmayan anlamına gelen Amazon (= Ἀμαζών) kelimesi türemiştir (Liddell – Scott 1996, s.v. “Ἀμαζών”). Amazonlar daha iyi yay kullanabilmek amacıyla sağ memelerini kestiklerinden dolayı bu isimle anılmışlardır

282. Herodotos’a (IV. 110-117) göre Hellenlerle yaptıkları Thermodon Savaşı’ndan sonra sağ kalan Amazonlar üç gemiye bindirilmiştir. Gemideki erkekleri öldüren Amazonlar gemi kullanmayı bilmediklerinden ötürü İskit topraklarına sürüklenmişlerdir. Burada İskit erkekleriyle evlenmiş daha sonra Palus Maiotis’in (Azov Denizi) kuzeyine yerleşerek Sarmatlar olarak anılmışlardı283. Amazonların ata bindikleri ve at sırtında avlandıkları, çok iyi yay kullanabildikleri, çift ağızlı savaş baltası (bigennis) taşıdıkları, hilal şeklinde küçük kalkanlarla savaşlarda kendilerini korudukları, erkekler gibi giyinip, erkekler gibi savaştıkları rivayet edilirdi284. Evlenmeyen bu kadınlar doğan çocuklarından erkek olanların kollarını ve bacaklarını sakatlayarak onların savaşma yetilerini ellerinden almış, kız çocuklarının ise daha iyi yay kullanabilmelerini sağlamak için sağ memelerini dağlamışlardı285. Komşu topraklarda bulunan halkları boyundurukları altına alarak Tanais (Don) Nehri’ne kadar ulaşan bölgelere egemen oldukları, hatta Attika’ya bile sefer düzenledikleri düşünülmüştür286. Strabon (XI. 5. 4; XII. 3. 21; XIV. 1. 4), Kymeli tarihçi Ephoros’tan (M.Ö. ca. 400-330) yaptığı alıntıya istinaden Ephesos, Smyrna, Kyme ve Myrina kentlerinin adının Amazonlardan geldiğini ifade etmekteydi287. Savaşçı yapılarından ve soylarını ona atfetmelerinden dolayı savaş tanrısı Ares’e ve Artemis Tauropolus’a taparlardı288. Pharnakeia’nın karşısında bulunan Ares Adası’nı kutsal addettikleri ve burada en az bir yıl besledikleri atları tanrıları için kurban ettikleri ifade edilirdi289. Flavius Arrianus (anab. VII. 13. 3-5) Amazonların Küçük Asya topraklarında yaşadıkları dönemin sanıldığı kadar uzun sürmediğini ifade eder. Ona göre, Ksenophon’un Kunaksa Savaşı’nın (M.Ö. ca. 401) ardından Karadeniz sahillerinde rastladığı garip gelenekleri olan otokton halkları anlatırken karşılaşmadığı Amazonlara değinmemiş olması ve güvenilir yazarların onlardan bahsetmemiş olması Amazonların bir efsaneden ibaret olduklarını göstermekteydi290. Tibaranoi/Tibarenoi (= Τιβαρηνοί) kavmi Kotyora’nın doğusunda -güneyinde Khalybes, doğusunda ise Mossynoikoi kavimlerine komşu olan topraklarda- ikamet etmekteydi. Deniz kıyısındaki yöreleri daha az tahkim edilmiş olmakla birlikte bu bölge biraz daha düzlüktü. Bundan dolayı denizcilik, tarım ve hayvancılık -özellikle koyun besiciliği- için oldukça elverişliydi291. Strabon (VII. 4. 3; XII. 3. 18) Tibarenoi kavmine ait verimli arazilere Tibarania denildiğni ve söz konusu toprakların Trapezeus’a değin uzandığını belirtmektedir292. Sözü edilen halkın, Mossynoikoi kavim-lerine göre daha ılımlı, neşeli ve son derece yalancı mizaçlı oldukları anlaşılmaktadıR.

293. Rhodoslu Apollonios (argon. II. 1010-1014), eşleri çocuk doğurduğunda bu kavmin erkeklerinin yatağa uzanarak, başlarını örtüp inlediklerini, ancak eşlerinin yemeği ve banyoyu hazırlamalarıyla teskin olduklarını ifade ederdi. Tibaranoi/Tibarenoi halkı da Perslerin on dokuzuncu satraplığına tabi olup 300 talanta vergi vermiş ve Kserkses’in ordusunda görev yapmıştır. Mossynoikoi kavimlerinin kullandıkları savaş aletlerine benzer silahlar kullanmışlardı294. Küçük Armenia’nın doğusundan başlayıp Paryadres dağ silsilesini içine alan, Kerasos ile Kotyora kentlerinin hinterlandını da kapsayan ve Themiskyra yöresine kadar uzanan coğrafyada Khalybes (= Χάλυβες/Χάλυβοι)295 kavmi ikamet ederdi296. Sadece bu coğrafyayla sınırlı kalmamış ilerleyen süreçte Karenitis (Erzurum civarı) yöresine kadar yayılmışlardı297. Rhodoslu Apollonios (argon. II. 373-376), söz konusu bölgeyi oldukça dağlık ve direngen, bahsi geçen insanları da oldukça sefil olarak betimlemekteydi298. Çok kalabalık olmayan bu kavim önceleri Lidya kralı Kroisos’un hâkimiyeti altında299, daha sonraları ise Mossynoikoi kavimlerinin boyunduruğu altında madencilik yaparak hayatlarını idame ettirmişti. Ne tarımsal faaliyetlere girişip tatlı meyveler yetiştirmişler ne de hayvancılıkla uğraşmışlardı. Toprağı kazarak maden çıkarır, elde ettiklerini de ihtiyaçları karşılığında takas ederlerdi. Genellikle erzaklarını da korudukları müstahkem yerlerde yaşayan halk, Ksenophon (Anab. IV. 7. 15; V. 5. 1) tarafından göğüs göğüse çarpışmaktan korkmayan, oldukça savaşçı bir kavim olarak betimlenmiştir. Savaş zamanlarında kimi zaman oldukça saldırgan tavırlar sergileyerek düşmanlarını tahrik eder, kimi zaman da müstahkem mevzilere gizlenip düşmanlarına arkadan saldırırlardı. Karınlarının altına kadar inen keten zırh, etek yerine ise sık örülmüş ip eteklikler giyerlerdi. Demir rezervlerine yakın olmaları ve sözü edilen cevheri iyi işlemeleri sayesinde miğfer, bacak zırhı, kılıç ve tek taraflı uzun mızraklarla donanmışlardı300. Doğanın kendilerine sunduğu nimetleri iyi değerlendiren Khalybes kavmi yörede zengin rezervleri bulunan demir madeninin kâşifleri olarak ve demir işçiliğindeki üstün meziyetleriyle ün kazanmışlardı301. 293 Ksen. Anab. V. 5. 2; FGrHist Ephor. (70.) 43; Ps.-Scymnus 914-916; Mela I. 106. Brown (1971, 15) Tibarenoi kavminin M.Ö. ca. 721-715 yılları arasında hüküm süren Asur kralı II. Sargon zamanına ait kil tabletlerde geçen Muşki/Muski kavmi olduğunu ileri sürmüştür. 294 Hdt. III. 94; VII. 78. 295 Strabon (XII. 3. 20-27) barbar kavimler arasında isimlerin çok çabuk değiştiğini vurgulamaktadır. Homeros’a (Il. II. 857) atıfta bulunarak, ozanın kullandığı “Alybe” kelimesinin aslında “Khalybe” olarak anlaşılması gerektiğini, gümüşün çıktığı yerde yaşayan Halizon’ların aslında Khalybes kavmi olduğunu ve kendisinin (Strab. XII. 3. 19) yaşadığı dönemde bu kavimin Khaldai adıyla anıldığını ifade etmiştir.

İlerleyen süreçte işledikleri demir cevheri buradan deniz aşırı coğrafyalara ihraç edilmişti302. Bu sebeple sertleştirilmiş demir/çelik (= Khalyps [χάλυψ]) onların adıyla anılmıştı303. Strabon’a (XII. 3. 18) göre Karadeniz’in güneydoğu kıyılarında yaşayan halklardan en tehlikelisi ağaçlarda ve seyyar ahşap kulelerde yaşayan304, vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek hayatlarını idame ettiren Heptakometes (Mossynoikoi [= Μοσσύνοικοι]) kavimleriydi305. Sözü edilen kavmin bir kısmı da Byzeres olarak anılmıştı306. Mossynoikoi kavimleri, Kotyora ile Kerasos dağlarından Tripolis ve Trapezusia teritoryumunun başladığı Philokaleia (Görele) civarındaki dağlara kadar olan Paryadres dağ silsilesi boyunca ikâmet ederdi307. Ormanlarla kaplı olan bu dağların müstahkem mevkilerinde inşa ettikleri kalelerde ve etrafında pastoral bir yaşam sürerlerdi. Kabile reisleri ahşaptan imal edilmiş kulelerde yaşamış, halkı ise kendisine bakmakla yükümlü kılınmıştı. Sözü edilen halkın kadınları ve erkekleri beyaz tenliydi. Vücutlarının ön kısmı çiçek ya da çeşitli motiflerle dövmeli; sırtları ise boyalıydı. Ceviz lapasıyla büyüttükleri için neredeyse enleri ve boyları birbirine eşit gürbüz çocuklara sahiplerdi. Kendileri de kaplıca buğdayı308, ceviz, vahşi hayvanların etleri ve salamura yapılmış yunus etleriyle beslenmişlerdi. Bunun yanında yunus yağını da tıpkı Hellenlerin zeytinyağını kullandıkları gibi değerlendirirlerdi. Ayrıca sek içildiğinde çok sert ve acı ama su ile karıştırıldığında hoş kokulu ve tatlı kıvamlı bir tür şarap içerlerdi. Genellikle tuhaf gelenekleriyle ve savaşçı karakteristikleriyle tanınmış olan bu kavimler kendi aralarında bile sürekli mücadele halindeydiler309. Herodotos (VII. 78) Mossynoikoi kavimlerinin savaşta ahşap başlıklar taktıklarını, kalkanlarının küçük olduğunu, kullandıkları mızrakların kısa saplı olup, mızrak uçlarının ise uzun ve sivri olduğunu belirtir310. Bahsi geçen insanlar genellikle üzerinde yaşadıkları kulelerden atlayarak yolculara saldırırlardı. Bu kavimlerle karşılaşan Hellenler onları “gördükleri en barbar ve Hellen geleneklerine ters düşen kişiler311” olarak nitelemişlerdi. Öyle ki diğer insanların ulu orta yaptıkları işleri onlar evlerinde gizlice yapar; buna karşın mahremiyet içinde yapılması gereken işleri alenen yaparlardı. Evliliğe pek önem vermez, cinselliği ise utanılacak bir şey olarak görmeyip ulu orta ifşa ederlerdi. Tek başlarına kaldıkları zaman başkalarıyla berabermişçesine hareket ettikleri 302 Drews 1976, 26. Roebuck (1985, 82) Khalybes kavminin işlemiş olduğu demirin M.Ö. ca 550 yılında Ionia Bölgesi’ne ihraç edildiğini ifade etmektedir.

Ayrıca bk. Maxwel – Hyslop 1974, 152 dn. 59. 303 Peake 1933, 644; Arslan 2007, 35. 304 Strabon’a (XII. 3. 18) göre sözü edilen ahşap kulelere mossyn (= μόσσυν) adı verildiğinden ötürü bu halk Mossynoikoi olarak anılmıştır. Kelimenin kökeni ve semantiğine ilişkin bk. Halliday 1923, 105 vdd. 305 Ayrıca bk. Ksen. Anab. V. 4. 27-29. 306 Strab. XII. 3. 18. M.Ö. ca 66 yılında Pompeius’un ordusu bölgeden geçerken, Heptakometesler ağaç sürgünlerinden elde ettikleri deli balı kâselerle yol üzerine bırakmış, askerler balı yiyip bilinçlerini kaybettikleri zaman onlara saldırmışlardır. Böylelikle Pompeius’un komutasındaki üç Roma bölüğünü kolaylıkla imha etmişlerdir. 307 Ksen. Anab. V. 4. 11-13; Skylaks Periplous 86; Anonym. periplus. 35 str. 1-7. 308 Taneleri ufak olan bu buğday türü Yakındoğu ve Küçük Asya’da yetiştirilen en eski buğday çeşitlerindendir. Genellikle siyez (triticum monococcum) olarak da adlandırılır. 309 Ksen. Anab. V. 4. 26-32; Strab. XII. 3. 18; Diod. XIV. 30. 5-7; Plin. nat. VI. 4. 11. 310 Mossynoikoi kavimleriyle bizzat karşılaşmış olan Ksenophon (Anab. V. 4. 12-14) da bahsi geçen kavimlerin kıyafetleriyle ilgili Herodotos ile benzer ifadeler kullanmıştır. Buna göre: Mossynoikoi kabilelerinin Paphlagonia miğferini andıran, ortasında tuğ bulunan deri miğferleri, sarmaşık yaprağını anımsatan beyaz tüylü öküz derisiyle kaplı hasır kalkanları, ön tarafında mızrak ucu arka tarafında ise topuz bulunan mızrakları vardır. Bunun yanı sıra demir baltalar taşımışlardır. Genellikle dizlerinin üzerinde kalan, sık örülmüş tunikler giymişlerdir. Tomruktan oymuş oldukları kanolar ile seyahat etmişlerdir (Anab. V. 4. 11). 311 Ksen. Anab. V. 4. 34. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 215 söylenirdi. Kendi kendilerine konuşup, güler ve sanki başkalarına sergiliyorlarmış gibi durduk yere dans etmeye başlarlardı

312. Makronlar (= Μάκρωνες) olarak anılan kavim de yörenin diğer otokton halkları gibi Perslerin ondokuzuncu satraplığına bağlıydı ve Trapezus’un güney batı kesiminde ikâmet ederdi313. Bu kavmin insanları sorgun ağacından yapılma kalkanlar ve mızraklar kullanır, kıldan yapılmış elbiseler giyer ve çocuklarını sünnet ettirirlerdi314. Strabon (XII. 3. 18) Makronlara daha sonra Sanlar (= Σάννοι) denildiğini belirtmektedir. Plinius (nat. XXI. 45. 77) ise Pontos’ta yaşayan Sannilerin Roma’ya vergi olarak balmumu verdiğini ifade etmiştir. Makronların yaşadığı coğrafyada Makrokephaloi (= Μακροκέφαλοι [= Büyükkafalılar]) adlı vahşi bir halktan da bahsedilmiştir315. Bazı kaynaklarda ise, Makronlar ile Makrokephaloi kavminin aynı halk olduğu belirtilmektedir316. Ksenophon (Anab. V. 2. 1) Makronlara oldukça yakın bir coğrafyada Driller (= Δρῖλαι) adlı son derece cengâver ve Trapezuslulara düşman olan bir kavmin yaşadığını belirtmiştir317. Arrianus (periplus XI. 1-2) ise söz konusu kavmin Sanlar olabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre bu kavim müstahkem mevkilerde kralsız bir şekilde yaşardı. Önceleri Romalılara vergi vermelerine rağmen Arrianus’un döneminde haydutluk/korsanlık yaparak geçinmekte ve vergi vermek istememekteydiler. Makronların yaşadığı yörenin güneyinde, Paryadres Dağları ve Küçük Armenia arasındaki kesimde ise önceleri Kerkitesler (= Κερκῖται) olarak adlandırılan Appaïtesler (= Ἀππαῖται) yaşamaktaydı318. Ksenophon’un (Anab. IV. 8. 8; 19-24; V. 2. 1) anlatılarında Trapezuslulara sınır olan Kolkhoi (= Κόλχοι) kavminden söz edilmektedir319. Trapezus’un doğusunda Ophis, Psykhros, Kalos, Rhizios ve Askouros derelerinin suladığı arazilerde Bekheires (= Βέχειρες) adlı halk yaşamaktaydı. Söz konusu halkın, Makronların doğusunda, Taoi/Khaoi kavminin kuzeyinde ve Ekekheirieis kavminin batısında yaşadığı aktarılmaktadır. Bunun yanında Skylaks (Periplous 84), Bekheires halkının Hellen kenti Bekheirias ve Bekheirikos Limanı’nın yanında yaşadığını belirterek Rhizaion kenti ve kıyılarına işaret etmektedir320. Rhodoslu Apollonios (argon. II. 394; 1241) ise söz konusu halkın sayısız kabileden oluştuğunu ve oldukça geniş bir araziye yayılmış olduğunu belirtmektedir. Bekheires halkının hemen doğusunda ise Ekekheirieis (= ᾿Εκεχειριεῖς) ve Byzeres (= Βύζηρες) kavimleri yaşamaktaydı321. Strabon (XII. 3. 18) Byzeres kavminin Heptakometes kabilesinin bir kolu olduğunu belirtmektedir. Valerius Flaccus (V. 150-153) da Byzeres kavminin göçebe bir topluluk olduğunu ifade etmektedir. Sonuç olarak Pontos Bölgesi’nde bulunan Halys, Thermodon, Iris, Lykos ve Skylaks gibi akarsu-lar yalnızca tarım arazilerini sulamakla kalmamış aynı zamanda denize döküldükleri yerde oldukça verimli alüvyonal ovalar oluşturmuşlardı

312 Ksen. Anab. V. 4. 1-34; Apoll. Rhod. argon. II. 1015-1029; 1117; Diod. XIV. 30. 5-7. 313 FGrHist Hekat. (1.) 206; Hdt. III. 94; Ksen. Anab. IV. 7. 27-8. 1; Plin. nat. VI. 11. 29; Amm. Marc. XXII. 8. 21. 314 Hdt. II. 104; Ksen. Anab. IV. 8. 3. Herodotos (ibid.) sünnet geleneğine sahip halkları; Mısırlılar, Kolkhisliler ve Etiyopyalılar olarak sıralar. Fenikeliler ve Suriyeliler bu âdeti Mısırlılardan, Thermodon ve Parthenios (Bartın) Nehirleri kıyısında yaşayan ve Hellenler tarafından Beyaz Suriyeliler olarak adlandırılan Kappadokyalılar (I. 72) ile onların komşuları Makronlar ise Kolkhislilerden öğrenmişlerdir. 315 Skylaks Periplous 85; Mela I. 107; Plin. nat. VI. 4. 11. 316 Anonym. periplus. 37 str. 1-4. 317 Ayrıca bk. Steph. Byz. Ethnika s.v. Δρῖλαι=Drilai. 318 Strab. XII. 3. 18. 319 Ayrıca bk. Arr. periplus XI. 1. 320 Ayrıca bk. FGrHist Hekat. (1.) 207; Mela I. 107; Plin. nat. VI. 4. 11; Dion. Perieges. 765. 321 Skylaks Periplous 82-83; Apoll. Rhod. argon. II. 396; 1244-1245; Mela I. 107; Plin. nat. VI. 4. 11; Dion. Perieges. 765; Amm. Marc. XXII. 8. 21. 216 Mesut KINACI

. Bölgede yer alan Themiskyra, Khiliokomon, Phanaroia, Gazelonitis, Dazimonitis etc. gibi ovalarda her türlü tahıl, meyve-sebze bolca üretilmiş, Hellen perspektifinde medeniyetin işaretleri olan zeytin ve üzüm yörede yetiştirilmiş, bu üzümden şarap imal edilmişti322. Ayrıca bölgedeki zengin otlaklar buranın envai çeşitte hayvana ev sahipliği yapmasını sağlamıştı. Bölgede bulunan dağlar gemi yapımında kullanılan kerestenin üretildiği ormanları ve zengin maden rezervlerini ihtiva etmiş, burada işlenen madenler Hellen coğrafyasında büyük ün kazanmıştı. Farklı balık türlerinin Karadeniz’de bolca bulunması, Pontos Bölgesi’nde balık endüstrisinin de oluşmasını sağlamıştı. Öyle ki burada işlenen balıkların bir kısmı salamura yapılmış, bir kısmı kurutulmuş, hem yerel pazarlarda satılmış hem de Hellen coğrafyasına ihraç edilmişti. Söz konusu ekonomik potansiyeliyle Pontos Bölgesi, erken devirlerde ve Hellenistik dönemde ticari açıdan pivot konumuna gelmişti. Bunun yanında bölge, madenleri işleyebilen ve savaş becerileri gelişmiş kavimleri bünyesinde barındırmaktaydı. Bu sebeple pronoia (öngörü) sahibi yetenekli yöneticiler, bölgenin iç dinamiklerini etkili bir şekilde kullanarak hem ekonomik hem askeri hem de siyasi yönden yakın coğrafyalardaki gelişmelere tesir edebilecek zenginliğe ve siyasi erke erişebilmişlerdi.

322 Ksen. Anab. IV. 8. 23; V. 4. 26-32; Strab. II. 1. 15; XII. 3. 30; 36; ayrıca bk. Anderson 1903, 55; Hamilton 2013, 261. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 217

MESUT KINACI

BİBLİYOGRAFYA

Antik Kaynaklar Ael. Anim. (= Aelianus, Peri Zōōn Idiotēros) Kullanılan Metin ve Çeviri: Aelianus, On the Characteristics of Animals. Trans.: A. F. Scholfield, vols. I-III. Cambridge, Massachusetts - London 1958 - 1959 (The Loeb Classical Library). Aiskh. Per. (= Aiskhylos, Persai) Kullanılan Metin ve Çeviri: Aiskhylos, Suppliant Maidens, Persians, Prometheus, Seven Against Thebes. Trans.: H. W. Smyth. Cambridge, Massachusetts - London 1956 (The Loeb Classical Library). Aiskh. Pr. (= Aiskhylos, Prometheus Desmotes) Kullanılan Metin ve Çeviri: Suppliant Maidens, Persians, Prometheus, Seven Against Thebes. Trans.: H. W. Smyth. Cambridge, Massachusetts - London 1956 (The Loeb Classical Library). Amm. Marc. (= Ammianus Marcellinus, Rerum Gestarum Libri) Kullanılan Metin ve Çeviri: Ammianus Marcellinus. Trans.: J. C. Rolfe, vols. I-III. Cambridge, Massachusetts - London 2000 (The Loeb Classical Library). Anonym. periplus (= Anonymos, Anonymi [Arriani, ut Fertur] Periplus Ponti Euxini) Kullanılan Metin: Anonymi Periplus Ponti Euxini. Ed. C. Müller, Geographi Graeci Minores I. Paris (19902 ) 402-423. Apoll. Rhod. argon. (= Apollonios Rhodios, Argonautica) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Apollonios Rhodios, The Argonautica. Trans.: R. C. Seaton. Cambridge, Massachusetts - London 1967 (The Loeb Classical Library). App. Mithr. (= Appianus, Mithridateios) Kullanılan Metin ve Çeviri: Appian’s Roman History. Trans.: H. White, vols. I-IV. Cambridge, Massachusetts - London 1912-1913 (The Loeb Classical Library). Aristot. hist. an. (= Aristoteles, Historia Animalium) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Aristoteles, Historia Animalium. Trans.: A. L. Peck, vols. I-III. Cambridge, Massachusetts - London 1965 (The Loeb Classical Library). Aristotle, History of Animals. Trans.: D. M. Balme, vols. VII-X. Cambridge, Massachusetts - London 1991 (The Loeb Classical Library). Aristot. Mir. Ausc. (= Aristoteles, Mirabilium Auscultationes) Kullanılan Metin: Aristoteles, Mirabilium Auscultationes. Ed. I. Bekker, Aristotelis Opera, vol. II. Berlin (1831) 830a5-847b10. Aristot. Oecon. (= Aristoteles, Oeconomica) Kullanılan Metin: Aristoteles, Oeconomica. Eds. B. A. van Groningen – A. Wartelle, Aristotle Economique. Paris (1968) 1-35. Arr. anab. (= Arrianus, Anabasis) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Arrian, Anabasis Alexandri. Trans.: P. A. Brunt, vols. I-II. Cambridge, Massachusetts - London 1976 - 1983 (The Loeb Classical Library). 218 Mesut KINACI Arr. periplus (= Arrianus, Periplus Ponti Euxini) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Arrian, Periplus Ponti Euxini. Ed. - Trans.: A. Liddle. London 2003. Arriani Periplus Ponti Euxini. Arrianus’un Karadeniz Seyahati. Çev. - Yor.: M. Arslan. İstanbul 2005. Ath. Deip. (= Athenaios, Deipnosophisticarum Epitome) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Athenaios, The Deipnosophists. Trans.: C. B. Gulick. London - New York 1928 (The Loeb Classical Library). Av. Or. Ter. (= Avienus, Descriptio Orbis Terrae) Kullanılan Metin: Rufus Festus Avienus, Descriptio Orbis Terrae. Ed. C. Müller, Geography Graeci Minores II Paris (19902 ) 177-199. Caes. Bell. Alex. (= Caesar, De Bello Alexandrino) Kullanılan Metin ve Çeviri: Caesar, Alexandrian, African and Spanish Wars. Trans.: A. G. Way. Cambridge, Massachusetts - London 1955 (The Loeb Classical Library). Cato agr. (= Marcus Porcius Cato, De Agri Cultura) Kullanılan Metin ve Çeviri: Marcus Porcius Cato, On Agriculture. Trans.: W. D. Hooper – A. M. Litt. Cambridge - Massachusetts 1934 (The Loeb Classical Library). Catull. (= Catullus) Kullanılan Metin ve Çeviri: Catullus. Trans.: F. W. Cornish. Cambridge, Massachusetts - London 1988 (The Loeb Classical Library). Cic. Leg. Man. (= Cicero, Pro Manilia or Oratio de Imperio Cn. Pompei) Kullanılan Metin ve Çeviriler: The Speech on the Appointment of Gnaeus Pompeius. Trans.: H. G. Hodge. London - New York 1927 (The Loeb Classical Library). Marcus Tullius Cicero, Pompeius’un Yetkisi Hakkında. Çev.: Ü. F. Telatar. İstanbul 2002. Curt. (= Quintus Curtius Rufus, Historiarum Alexandri Magni Macedonis) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Quintus Curtius Rufus. Trans.: J. C. Rolfe. Cambridge, Massachusetts - London 1946 (The Loeb Classical Library). Cass. Dio (= Cassius Dio, Rhomaika) Kullanılan Metin ve Çeviri: Cassius Dio, Roman History. Trans.: E. Cary –H. B. Foster, vols. I-IX. London 1914 - 1927 (The Loeb Classical Library). Diod. (= Diodorus Siculus, Bibliotheke Historike) Kullanılan Metin ve Çeviri: Diodorus of Sicily. Trans.: R. M. Geer. London - New York 1947 (The Loeb Classical Library). Dion. Chr. Orat. (= Dionysos Chrysostomos, Orationes) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Dio Chrysostom. Trans.: W. Cohoon - H. L. Crosby. London - New York 1932 - 1953 (The Loeb Classical Library). Dion. Perieges. (= Dionysios, (Oikoumenes Periegesis) Kullanılan Metin ve Çeviri: A Commentary on Dionysius of Alexandria’s Guide to the Inhabited World 174-382. Trans.: Y. Z. N. Khan. Yayınlanmamış Doktora Tezi, University College London. London 2002. Dionysii, Orbis Descriptio. Ed. K. Müller, Geographi Graeci Minores, vol. II. Paris (19902 ) 103-176. Dioscor. (= Pedanius Dioscorides, De Materia Medica) Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 219 Kullanılan Metin ve Çeviri: Pedanius Dioscorides of Anazarbus, De Materia Medica. Trans.: L. Y. Beck, vols. I-V. Zürich - New York 2005. Eur. Alc. (= Euripides, Alcestis) Kullanılan Metin ve Çeviri: Alcestis. Ed. – Trans.: D. Kovacs. Cambridge, Massachusetts - London 1994 (The Loeb Classical Library). Eur. Andr. (= Euripides, Andromache) Kullanılan Metin ve Çeviri: Euripides, Andromache. Ed. – Trans.: D. Kovacs. Cambridge, Massachusetts - London 1995 (The Loeb Classical Library). Eur. IT. (= Euripides, Iphigenia in Taurica) Kullanılan Metin ve Çeviri: Iphigenia in Taurica. Trans.: A. S. Way, Cambridge, Massachusetts - London 1978 (The Loeb Classical Library). Eur. Rhes. (= Euripides, Rhesos) Kullanılan Metin ve Çeviri: Euripides, Rhesus. Trans.: Cambridge, Massachusetts - London 1966 (The Loeb Classical Library). Euseb. chron. (= Eusebios, Chronicorum) Kullanılan Metin: Eusebios, Chronicorum (Liber Prior). Ed. A. Schoene. Berlin 1875. Eutr. (= Eutropius, Brevarium ab Urbe Condita) Kullanılan Metin ve Çeviri: Roma Tarihinin Özeti. Çev.: Çiğdem Menzilcioğlu. İstanbul 2007. FGrHist (= Die Fragmente der Griechischen Historiker) Kullanılan Metin: Die Fragmente der Griechischen Historiker. Ed. F. Jacoby, vols. I-XV. Berlin - Leiden 1923 - 1958. Gal. Terap. Meth. (= Galenos, Terapeutikes Methodou) Kullanılan Metin ve Çeviri: Galenos, On Method of Medicine. Trans.: I. Johnston – G. H. R. Horsley, vols. I-III. London - New York 2011 (The Loeb Classical Library). Gell. (= Aulus Gellius, Noctae Atticae) Kullanılan Metin ve Çeviri: The Attic Nights of Aulus Gellius. Trans.: J. C. Rolfe, vols. I-III. London - New York 1927 - 1928 (The Loeb Classical Library). Hdt. (Herodotos, Historiai) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Herodotus, The Persian Wars. Trans.: A. D. Godley, vols. I-IV. London - New York 1975 (The Loeb Classical Library). Herodotos, Herodot Tarihi. Çev.: M. Ökmen – A. Erhat. İstanbul 19912 . Hippokr. Ent. Path. (= Hippokrates, Peri ton Entos Pathon) Kullanılan Metin ve Çeviri: Hippocrates. Trans.: P. Potter, vol. VI. Cambridge, Massachusetts - London 1988 (The Loeb Classical Library). Hippokr. Nous. (= Hippokrates, Peri Nouson) Kullanılan Metin ve Çeviri: Hippocrates. Trans.: P. Potter, vol. VI. Cambridge, Massachusetts - London 1988 (The Loeb Classical Library). Hom. Il. (= Homeros, Ilias) Kullanılan Metin ve Çeviri: Homeros, İlyada. Çev. A. Erhat – A. Kadir. İstanbul 19937 . 220 Mesut KINACI Hom. Od. (= Homeros, Odysseia) Kullanılan Metin ve Çeviri: Homeros, Odysseia. Çev. A. Erhat – A. Kadir. İstanbul 19886 . Hor. Odes (= Quintus Horatius Flaccus, Odes) Kullanılan Metin ve Çeviri: Horace Odes. Trans.: D. West, vols. I-III. Oxford 1995-2002. Iust. (= Marcus Iulianus Iustinus, M. Iuliani Iustini Epitoma Historiarum Philippicarum Pompei Trogi) Kullanılan Metin ve Çeviri: Epitome of the Philippic History of Pompeius Trogus. Trans.: J. C. Yardley. Intr.: R. Develin. Atlanta 1994. Ksen. Anab. (= Ksenophon, Anabasis) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Ksenophon, Onbinlerin Dönüşü. Çev.: T. Gökçöl. İstanbul 19982 . Ksenophon, Anabasis. Trans.: C. L. Brownson, vols. I-VII. Cambridge, Massachusetts - London 1968 (The Loeb Classical Library). Liv. (= Titus Livius, Ab Urbe Condita) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Titus Livius, Roma Tarihi: Şehrin Kuruluşundan İtibaren. Çev.: S. Şenbark. İstanbul 1992 vdd. Livy, From the Founding of the City. Trans.: A. C. Schlesinger, vols. I-XIV. London - New York 1967 (The Loeb Classical Library). Mela (= Pomponius Mela, De Chorographia) Kullanılan Metin ve Çeviri: Pomponius Mela’s Description of the World. Trans.: F. E. Romer. Ann Arbor 1998. Memnon (= Memnon) Kullanılan Metin ve Çeviri: Memnon, Herakleia Pontike Tarihi. Çev.: M. Arslan. İstanbul 2007. Opp. hal. (= Oppianos, Halieutika) Kullanılan Metin ve Çeviri: Oppian, Collothus, Tryphiodorus. Trans.: A. W. Mair – D. Litt. London - New York 1928 (The Loeb Classical Library). Ovid. Tri. (= Ovidius, Tristia) Kullanılan Metin ve Çeviri: P. Ovidius Naso, Tristia. Trans.: A. L. Wheeler, vol. I. Cambridge, Massachusetts - London 1939. Paus. (= Pausanias, Periegesis tes Hellados) Kullanılan Metin ve Çeviri: Pausanian Description of Greece. Trans.: W. H. Jones, vols. I-V. London - New York 1918-1935 (The Loeb Classical Library). Philostr. de Imag. (= Philostratus “Yaşlı”, Imagines) Kullanılan Metin ve Çeviri: Philostratus, Imagines. Trans.: A. Fairbanks. London - New York 1931 (The Loeb Classical Library). Pind. Nem. (= Pindaros, Nemeian) Kullanılan Metin ve Çeviri: Pindaros, Nemeian Odes. Trans.: W. H. Race. Cambridge, Massachusetts - London 1997 (The Loeb Classical Library). Pind. Pyth. (= Pindaros, Pythian) Kullanılan Metin ve Çeviri: Pindaros, Pythian Odes. Trans.: W. H. Race. Cambridge – Massachusetts - London 1997 (The Loeb Classical Library). Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 221 Platon Phaid. (= Platon, Phaidon) Kullanılan Metin ve Çeviri: Platon, Phaedo. Trans.: H. N. Fower. Cambridge – Massachusetts - London 1966 (The Loeb Classical Library). Plin. nat. (= G. Plinius Secundus “Yaşlı”, Naturalis Historia) Kullanılan Metin ve Çeviri: Pliny, Natural History. Trans.: H. R. Rackham, W. H. S. Jones – D. E. Eichholz, vols. I-X. Cambridge, Massachusetts - London 1938 - 1971 (The Loeb Classical Library). Plut. Artax. (= Plutarkhos, Bioi Paralleloi, Artaxerxes) Kullanılan Metin ve Çeviri: Plutarch’s Lives. Trans.: B. Perrin, vols. I-XI. London - New York 1959 (The Loeb Classical Library). Plut. Luc. (= Plutarkhos, Bioi Paralleloi, Lucullus) Kullanılan Metin ve Çeviri: Plutarch’s Lives. Trans.: B. Perrin, vols. I-XI. London - New York 1959 (The Loeb Classical Library). Plut. Pomp. (= Plutarkhos, Bioi Paralleloi, Pompeius) Kullanılan Metin ve Çeviriler: Plutarch’s Lives. Trans.: B. Perrin, vols. IXI. London - New York 1959 (The Loeb Classical Library). Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Agesilaos & Pompeius Giriş, Değerlendirme ve Açıklayıcı Notlar. Çev.: N. Tüner Önen. Antalya 2015. Plut. Sull. (= Plutarkhos, Bioi Paralleloi, Sulla) Kullanılan Metin ve Çeviri: Plutarch’s Lives. Trans.: B. Perrin, vols. I-XI. London - New York 1959 (The Loeb Classical Library). Plut. Thes. (= Plutarkhos, Bioi Paralleloi, Theseus) Kullanılan Metin ve Çeviri: Plutarch’s Lives. Trans.: B. Perrin, vols. I-XI. London - New York 1959 (The Loeb Classical Library). Polyain Strat. (= Polyainos, Strategemata) Kullanılan Metin ve Çeviri: Polyainos, Stratagems of War. Trans.: R. Shepherd. Chicago 1974. Polyb. (= Polybios, Historiai) Kullanılan Metin ve Çeviri: Polybios, The Histories. Trans.: W. R. Paton, vols. I-VI. Cambridge – Massachusetts - London 1922 vd. (The Loeb Classical Library). Pomp. Trog. prolog. (= Pompeius Trogus, Prologues) Kullanılan Metin ve Çeviri: Prologues to the Philippic History of Trogus. Trans.: J. C. Yardley. Intr.: R. Develin. Atlanta 1994. Prokop. Aed. (= Prokopios, de Aedificiis) Kullanılan Metin ve Çeviri: Prokopios, On Buildings. Trans.: H. B. Dewing – G. Downey. Cambridge - Massachusetts 1940 (The Loeb Classical Library). Prokop. de Bell. (= Prokopios, de Bellis) Kullanılan Metin ve Çeviri: Prokopios, History of the Wars. Trans.: H. B. Dewing. London - New York 1928 (The Loeb Classical Library). Ps.-Scymnus (= Pseudo-Skymnos, Fragmenta Periegeseos Ad Nicomedem Regem) Kullanılan Metinler: The Tradition of the Minor Greek Geographers. Ed. A. Diller. Lancaster - Oxford 1952. Sub Titulo Orbis Descriptio. Ed. C. Müller, Geographi Graeci Minores I. Paris (19902 ) 196-237. Ps-Plut. de fluv. (= Pseudo-Plutarkhos, de Fluviis) 222 Mesut KINACI Kullanılan Metinler: Pseudo-Plutarchus, De Fluviis. Ed. K. Müller, Geographi Graeci Minores II. Paris (19902) 637-665. Ptol. geogr. (= Claudios Ptolemaios, Geographika Hyphegegis) Kullanılan Metin: Claudius Ptolemy, The Geography. Trans.: E. L. Stevenson. New York 19912 . Q. Smyrn. (= Quintius Smyrnaeus, The Fall of Troy) Kullanılan Metin ve Çeviri: Quintius Smyrnaeus, The Fall of Troy. Trans.: A. S. Way. London 1984 (The Loeb Classical Library). Sallust. Hist. (= Sallustius, Historiae) Kullanılan Metin ve Çeviri: Sallust. Trans.: J. C. Rolfe. London - New York 1921 (The Loeb Classical Library). Sen. ad Helv. (= L. Annaeus Seneca, De Consolatione ad Helviam Matrem) Kullanılan Metin ve Çeviri: L. Annaeus Seneca, Annem Helvia’ya Teselli. Çev.: R. Kayapınar – A. Sönmez. İstanbul 2014. Sen. Med. (= L. Annaeus Seneca, Medea) Kullanılan Metin ve Çeviri: L. Annaeus Seneca, Seneca’s Tragedies, Trans.: F. J. Miller. London - New York 1917 (The Loeb Classical Library). Skylaks Periplous (= Skylaks, Periplus Scylacis) Kullanılan Metin: Skylax, Periplus Scylacis. Ed. C. Müller. Geographi Graeci Minores I. Paris (19902 ) 15-96. Pseudo-Skylaks, Periplous. Çev.: M. Arslan. MJH II/1 (2012), 239-257. Steph. Byz. Ethnika (= Stephanos Byzantios, Ethnika) Kullanılan Metin: Stephani Byzantii, Ethnikon: A Geographical Lexicon on Ancient Cities, Peoples, Tribes and Toponyms. Ed. A. Meineke. Chicago 1992. Strab. (= Strabon, Geographika) Kullanılan Metin ve Çeviriler: The Geography of Strabo. Trans.: H. L. Jones, vols. I-VIII. London - New York 1917-1932 (The Loeb Classical Library). Strabon, Coğrafya. Çev.: A. Pekman. İstanbul 2000. Tac. hist. (= Tacitus, Historia) Kullanılan Metin ve Çeviri: Tacitus, The Histories. Trans.: C. H. Moore – J. Jackson, vols. I-III. Cambridge, Massachusetts - London 1962 (The Loeb Classical Library). Theophr. hist. plant. (= Theophrastos, Historia Plantarum) Kullanılan Metin ve Çeviri: Theophrastus, Enquiry into Plants. Trans.: A. Hort, vols. I-II. London - New York 1916 (The Loeb Classical Library). Val. Flac. (= C. Valerius Flaccus, Argonauticon) Kullanılan Metin ve Çeviri: C. Valerius Flaccus, Argonautica. Trans.: W. J. H. Mozley. Cambridge – Massachusetts - London 1939 (The Loeb Classical Library). Varro rust. (= Marcus Terentius Varro, Rerum Rusticarum) Kullanılan Metin ve Çeviri: Marcus Terentius Varro, On Agriculture. Trans.: W. D. Hooper – A. M. Litt. Cambridge - Massachusetts 1934 (The Loeb Classical Library). Verg. Aen. (= Vergilius, Aeneis) Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 223 Kullanılan Metin ve Çeviriler: Virgil, Eclogues, Georgics, Aenid, the Minor Poems. Trans.: H. Fairclough, vols. I-II. Cambridge, Massachusetts - London 1966 - 1967 (The Loeb Classical Library). Vergilius, Aeneas. Çev.: İ. Z. Eyuboğlu. Ankara 1995. Verg. Georg. (= Vergilius, Georgica) Kullanılan Metin ve Çeviri: Virgil, Eclogues, Georgics, Aenid, the Minor Poems. Trans.: H. Fairclough, vols. I-II. Cambridge, Massachusetts - London 1966-1967 (The Loeb Classical Library). Modern Kaynaklar Allen 1947 W. S. Allen, “The Name of the Black Sea in Greek”. CQ XLI (1947) 86-88. Anderson 1903 J. G. C. Anderson, Studia Pontica I: A Journal of Exploration in Pontos. Bruxelles 1903. Anderson et al. 1910 J. G. C. Anderson – F. Cumont – H. Gregory, Studia Pontica III: Recueil des inscriptions grecques et latines du Pont et de l’Arménie. Bruxelles 1910. Arslan 2000 M. Arslan, “Kolkhis Bölgesi’nin Tarihi Coğrafyasına İlişkin Bazı Notlar”. Arkeoloji Sanat 97 (2000) 26-40. Arslan 2005 M. Arslan, Arriani Periplus Ponti Euxini= Arrianus’un Karadaeniz Seyahati. Çev. - Yor. M. Arslan. İstanbul 2005. Arslan 2006 M. Arslan, “Pontos’tan Karadeniz’e Bir Adlandırmanın Ardındaki Önyargılar, Varsayımlar ve Gerçekler”. Olba XIV (2006) 75-92. Arslan 2007 M. Arslan, Mithradates Eupator VI: Roma’nın Büyük Düşmanı. İstanbul 2007. Arslan 2010 M. Arslan, İstanbul’un Antikçağ Tarihi: Klasik ve Hellenistik Dönemler. İstanbul 2010. Atasoy 1997 S. Atasoy, Amisos: Karadeniz Kıyısında Antik Bir Kent. Samsun 1997. Avram et al. 2004 A. Avram – J. Hind – G. Tsetskhladze, “The Black Sea Area”. Eds. H. M. Hansen – T. H. Nielsen, An Inventory of Archaic and Classical Poleis. Oxford (2004) 924-974. Ballestor-Pastor 2001-2002 L. Ballestor-Pastor, “Pharnaces I. of Pontus and the Kingdom of Pergamum”. Talanta XXXII-XXXIII (2000-2001) 61-66. Bekker-Nielsen – Jensen 2015 T. Bekker-Nielsen – M. Jensen, “Two Pontic Rivers”. Cedrus III (2015) 231-242. Bisset 1971 K. A. Bisset, “Who Were the Amazons?”. Greece & Rome 18/2 (1971) 150-151. Boardman 19994 J. Boardman, The Greeks Overseas. London 19994 . Braund – Braund 2000 D. Braund – D. Braund, “Map 88 Caucasia”. Ed. R. J. A. Talbert, Barrington Atlas of Greek and Roman World. New Jersey (2000) 1255- 1267. Braund 1994 D. Braund, Georgia in Antiquity: A History of Colchis and Transcaucasian Iberia 550 BC-AD 562. Oxford 1994. Braund et al. 2000 D. Braund, T. Sinclair – D. Braund, “Map 87 Pontus-Phasis”. Ed. R. J. A. Talbert, Barrington Atlas of Greek and Roman World. New Jersey (2000) 1226-1242. Brosius 1998 M. Brosius, “Artemis Persike and Artemis Anaitis”. Eds. M. Brosius – A. Kuhrt, Achaemenid History Vol. XI. Leiden (1998) 226-238. Broughton 1938 T. R. S. Broughton, An Economic Survey of Ancient Rome. Baltimore 224 Mesut KINACI 1938. Brown 1971 J. P. Brown, “Peace Symbolism in Ancient Military Vocabulary”. Vetus Testamentum 21/1 (1971) 1-23. Bryer – Winfield 1985 A. Bryer – D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos I-II. Washington 1985. Budin 2008 S. L. Budin, The Myth of Sacred Prostitution in Antiquity. New York 2008. Bursa 2007 P. Bursa, Antikçağ’da Anadolu’da Balık ve Balıkçılık. Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi. İstanbul 2007. Carpenter 1948 R. Carpenter, “The Greek Penetration of the Black Sea”. AJA 52/1 (1948) 1-10. Casson 19862 L. Casson, Ships and Seamanship in the Ancient World. Princeton 19862 . Cook 1914 A. B. Cook, Zeus: A Study in Greek Religion I. Cambridge 1914. Corsten 1991 T. Corsten, “Herodot I. 131 und die Einführung des Anahita in Lydien”. IA 26 (1991) 163-180. CRAI Comptes Rendus de l’Académic des Inscriptions et Belles Lettres. Paris 1857-2013. Cramer 1971 J. A. Cramer, A Geographical Description of Asia Minor Vol. I. Amsterdam 1971. Cumont – Cumont 1906 F. Cumont – E. Cumont, Studia Pontica II: Voyage d'exploration Archéologique dans le Pont et la Petite Arménie. Bruxelles 1906. Cumont 1894 F. Cumont, “Anaitis”. RE I (1894) 2030-2031. Cumont 1908 F. Cumont, “Anahita”. Ed. J. Hastings, Encyclopaedia of Religion and Ethics Vol. I. Edinburgh (1908) 414-415. Curtis 1911 W. E. Curtis, Around the Black Sea. New York 1911. Curtis 2001 R. I. Curtis, Ancient Food Technology. Leiden – Boston - Köln 2001. Çapar 1995 Ö. Çapar, “Yerli Bir Anadolu Tanrıçası: Ma”. DTCFD XXXVII 1/2 (1995) 583-599. Danoff 1962 M. Danoff, “Pontos Euxeinos”. RE Suppl. IX (1962) 866-1175. De Angelis 2010 F. De Angelis, “Colonies and Colonization, Greek”. The Oxford Encyclopedia of Ancient Greece and Rome II. Oxford (2010) 251-256. De Blois 2007 F. De Blois, “The Name of the Black Sea”. Eds. M. Macuch – M. Maggi – W. Sundermann, Iranica: Iranian Languages and Texts from Iran and Turan. Wiesbaden (2007) 1-8. De Jong 1997 A. De Jong, Traditions of the Magi: Zoroastrianism in Greek and Latin Literature. New York 1997. Drews 1976 R. Drews, “The Earliest Greek Settlements on the Black Sea”. JHS 96 (1976) 18-31. Drexler 1896 W. Drexler, “Men”. Eds. M. L. Roscher – W. H. Roscher, Ausführliehes Lexikon der Griechischen und Römischen Mythologie II/2. Leipzig (1896) 1894-2270. Dunbabin 1948 T. J. Dunbabin, “Early History of Corinth”. JHS 68 (1948) 59-69. Efe 1996 R. Efe, “Kızılırmağın Akım ve Rejim Özellikleri”. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Öneri 4/1 (1996) 39-60. Eliade 2003 M. Eliade, Dinler Tarihine Giriş. Çev.: L. Arslan. İstanbul 2003. Erciyas 2001 D. B. A. Erciyas, Studies in the Archaeology of Hellenistic Pontus: The Settlements, Monuments and Coinage of Mithradates VI and his Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 225 Predecessors. Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of Cincinnati. Cincinnati 2001. Erzen 1953 A. Erzen, “Ay Tanrısı Men’in Adı ve Menşei Hakkında”. Belleten XVII/65 (1953) 1-14. Fleischer 2009 R. Fleischer, “The Rock-Tombs of the Pontic Kings in Amaseia (Amasya). Ed. J. M. Højte, Mithridates VI and the Pontic Kingdom. Gylling (2009) 109-119. French 1996 D. H. French, “Amasian Notes 5. The Temenos of Zeus Stratios at Yassıçal”. EA 27 (1996) 75-192. Frye 1992 R. Frye, “Assyria and Syria: Synonyms”. Journal of Near Eastern Studies 51/4 (1992) 281-285. Ghirsman 1951 R. Ghirsman, Iran, From the Earliest Times to the Islamic Conquest. Boston 1951. Ghita 2010 C. Ghita, Achaemenid and Greco-Macedonian Inheritances in the SemiHellenised Kingdoms of Eastern Asia Minor. Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of Exeter. Exeter 2010. Gray et al. 1930 B. Gray, M. Cary – D. Litt, “The Later Influence of the Zoroastranism”. CAH. IV. Cambridge (1930) 211-212. Greaves 2002 A. M. Greaves, Miletos: A History. New York 2002. Greaves 2007 A. M. Greaves, “Milesians in the Black Sea: Trade, Settlement and Religion”. Eds. J. Lund – V. Gabrielsen, The Black Sea in Antiquity. Regional and Interregional Economic Exchanges. Aarhus (2007) 9-21. Halliday 1923 W. R. Halliday, “Mossynos and Mossynokoi”. The Classical Review 37/5- 6 (1923) 105-107. Hamilton 2013 W. J. Hamilton, Küçük Asya. Çev.: K. Toraman. Ankara 2013. Hansen Nielsen 2004 H. M. Hansen – T. H. Nielsen, An Inventory of Archaic and Classical Poleis. Oxford 2004. Hardie 1912 M. M. Hardie, “The Shrine of Men Askaenos at Psidian Antioch”. JHS XXXII (1912) 111-140. Hardwick 1990 L. Hardwick, “Ancient Amazons – Heroes, Outsiders or Women?”. G&R 37/1 (1990) 14-36. Herrmann 1933 A. Herrmann, “Μοσχικά ὄρη”. RE XVI.1 (1933) 344. Hind 1994 J. G. F. Hind, “Mithridates”. CAH. IX. (1994) 129-164. Hirschfeld 1894 G. Hirschfeld, “Amazoneion”. RE I (1894) 1753-1754. Højte 2005 J. M. Højte, “The Archaeological Evidence for Fish Processing in the Black Sea Region”. Eds. T. Bekker-Nielsen, Ancient Fishing and Fish Processing in the Black Sea Region. Aarhus (2005) 133-161. Işık 2001 A. Işık, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi. Ankara 2001. Jaoshvili 2002 S. Jaoshvili, The Rivers of the Black Sea. Copenhagen 2002. Jones 19712 A. H. M. Jones, The Cities of the Eastern Roman Provinces. New York 19712 . Kellens 2002-2003 J. Kellens, “Le problème avec Anāhitā”. Orientalia Suecana LI-LII (2002- 2003) 317-326. Kınacı 2012 M. Kınacı, “Eski Yunan Dünyası’nda Müzik ve Müzisyenler”. Doğu Batı 62 (2012) 11-27. Kınacı 2014 M. Kınacı, “I. Pharnakes’in Pergamon Krallığı’na Karşı Savaşı”. Cedrus II 226 Mesut KINACI (2014) 203-223. Kind 1931 E. Kind, “Stratios”. RE IV.1 (1931) 256-263. King 2008 C. King, Karadeniz. Çev.: Z. Kılıç. İstanbul 2008. Koromila 1991 M. Koromila, The Greeks in the Black Sea: From the Bronz Age to the Early Twentieth Century. Athens 1991. Labaree 1957 W. B. Labaree, “How the Greeks Sailed into the Black Sea”. AJA 61/1 (1957) 29-33. Lane 1964 E. N. Lane, “A Re-Study of the God Men, Part I: The Epigraphic and Sculptural Evidence”. Berytus XV (1964) 13-47. Lane 1968 E. N. Lane, “A Re-Study of the God Men, Part II: The Numismatic and Allied Evidence”. Berytus XVII (1968) 13-47. Lane 1968 E. N. Lane, “A Re-Study of the God Men, Part III: Conclusion”. Berytus XVII (1968) 81-106. Lane 1990 E. N. Lane, “Men: A Neglected Cult of Roman Asia Minor”. ANRW II 18/3 (1990) 2161-2174. Lesky 1931 A. Lesky, “Men”. RE XV.1 (1931) 689-697. Liddell – Scott 1996 H. G. Liddell – R. Scott, Greek-English Lexicon, with a Revised Supplement. Oxford 1996. Lindsay 2005 H. Lindsay, “Amasya and Strabo’s Patria in Pontus”. Eds. D. Dueck – H. Lindsay – S. Pothecary, Strabo’s Cultural Geography. New York (2005) 180-200. Lordkipanidze 1983 O. D. Lordkipanidze, “The Greco-Roman World and Ancient Georgia (Colchis and Iberia)”. de l’École Française de Rome 67 (1983) 123-144. Lund – Gabrielsen 2007 J. Lund – V. Gabrielsen, “A Fishy Business. Transport Amphorae of the Black Sea Region as a Source for the Trade in Fish and Fish Products in the Classical and Hellenistic Periods”. Eds. J. Lund – V. Gabrielsen, The Black Sea in Antiquity. Regional and Interregional Economic Exchanges. Aarhus (2007) 161-169. Magie 1950 D. Magie, Roman Rule in Asia Minor to the End of the Third Century after Christ, Volumes I-II. Princeton 1950. Malandra 1983 W. W. Malandra, An Introduction to Ancient Iranian Religion. Minneapolis 1983. Marcovich 1996 M. Marcovich, “From Ishtar to Aphrodite”. Journal of Aesthetic Education 30/2 (1996) 43-59. Marek 1993 C. Marek, Stadt, Ara und Territorium in Pontus-Bithynia und NordGalatia. Tübingen 1993. Maxwel-Hyslop 1974 K. R. Maxwel-Hyslop, “Assyrian Sources of Iron. A Preliminary Survey of Historical and Geographical Evidance”. Iraq 36 1/2 (1974) 139-154. Mayor 2014 A. Mayor, The Amazons: Lives and Legends of Warrior Woman across the Ancient World. Princeton 2014. McGing 2014 B. McGing, “Iranian Kings in Greek Dress? Cultural Identity in the Mithradatid Kingdom of Pontos”. Ed. T. Bekker-Nielsen, Space, Place and Identity in Northern Anatolia. Stuttgart (2014) 21-38. Minns 1913 E. H. Minns, Scythhians and Greeks: A Survey of Ancient History and Archaeology on the North Coast of the Euxine from the Danube to the Caucasus. Cambridge 1913. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 227 Mitchell 2002 S. Mitchell, “In Search of the Pontic Community in Antiquity”. Proceedings of the British Academy: Representation of Empire, Rome and the Mediterranean World 114 (2002) 35-64. Moorhouse 1940 A. C. Moorhouse, “The Name of the Euxine Pontus”. CQ XXXIV (1940) 123-128. Moorhouse 1948 A. C. Moorhouse, “The Name of the Euxine Pontus Again”. CQ XLII (1948) 59-60. Munro 1901 J. A. R. Munro, “Roads in Pontus, Royal and Roman”. JHS 21 (1901) 52-66. Oktan 2008 M. Oktan, “Roma Cumhuriyet Dönemi’nde Pontos’da Yapılan Düzenlemeler”. Anadolu (Anatolia) 34 (2008) 47-75. Olshausen – Biller 1984 E. Olshausen – J. Biller, Historisch-Geographische Aspekte der Geschichte des Pontischen und Armenischen Reiches. Teil I: Untersuchungen zur Historischen Geographie von Pontos unter den Mithradatien. Beihefte zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients 29/1 Rehie B (Geisteswissenschaften). Wiesbaden 1984. Olshausen 1974 E. Olshausen, “Zum Hellenisierungsprozess am Pontischen Königshof”. Ancient Society 5 (1974) 153-170. Olshausen 1978 E. Olshausen, “Pontos (2)”. RE Suppl. XV (1978) 396-442. Olshausen 1987 E. Olshausen, “Der König und die Priester. Die Mithradatiden im Kampf um die Anerkennung ihrer Herrschaft in Pontos”. Ed. E. Olshausen, Stuttgarter Kolloquium zur Historischen Geographie des Altertums 1 (Geographica Historica 4). Stuttgart (1987) 187-205. Olshausen 1990 E. Olshausen, “Götter, Heroen und ihre Kulte in Pontos: Ein Erster Bericht”. ANRW II 18/3 (1990) 1865-1906. Olshausen 2014 E. Olshausen, “Pontos: A Profile of a Landscape”. Ed. T. Bekker-Nielsen, Space, Place and Identity in Northern Anatolia. Stuttgart (2014) 39-48. Opait 2007 A. Opait, “A Weighty Matter: Pontic Fish Amphorae”. Eds. J. Lund – V. Gabrielsen, The Black Sea in Antiquity. Regional and Interregional Economic Exchanges. Aarhus (2007) 101-122. Papanghelis 1982 T. D. Papanghelis, “A Note on Catullus 68, 156-157”. Quaderni Urbinati di Cultura Classica 11 (1982) 139-149. Peake 1933 H. Peake, “The Origin and Early Spread of Ironworking”. Geographical Review 23/4 (1933) 639-652. Perdrizet 1896 P. Perdrizet, “Men”. BCH XX (1896) 55-106. Poellauer 2000 G. Poellauer, Latest Investigations in the Homeland of the Amazons at the River Thermodon. Klagenfurt 2000. Ricl 2002 M. Ricl, “The Cult of the Iranian Goddess Anahita, Before and After Alexander”. Antiquite Vivante 52 (2002) 197-210. Roebuck 1985 C. Roebuck, Ionian Trade and Colonisation. New York 1985. Rollinger 2006a R. Rollinger, “Assyrios, Syrios, Syros und Leukosyros”. Eds. H. Halm – W. Röllig, Die Welts des Orients. Göttingen (2006) 73-83. Rollinger 2006b R. Rollinger, “The Terms Assyria and Syria Again”. Journal of Near Eastern Studies 51/4 (2006) 281-285. Rostovtzeff 1932 M. I. Rostovtzeff, “Pontus and Its Neighbours: The First Mithridatic War”. CAH. IX. (1932) 211-236. Ruge 1926 W. Ruge, “Lithros”. RE XIII.1 (1926) 776. 228 Mesut KINACI Ruge 1927 W. Ruge, “Skydises”. RE III.1 (1927) 617-618. Ruge 1934 W. Ruge, “Theches”. RE V.2 (1934) 1600-1601. Ruge 1950 W. Ruge, “Pimolisa”. RE XX.2 (1950) 1386-1387. Ruge 1985 W. Ruge, “Appaitai”. RE II.1 (1895) 191. Saadi-Nejad 2013 M. Saadi-Nejad, “Arəduuī Sūrā Anāhitā”. AI IV-V (2013) 253-274. Shepherd 1980 D. Shepherd, “The Iconography of Anᾱhitᾱ”. Berytus 28 (1980) 47-86. Smith 1854 W. Smith, Dictionary of Greek and Roman GeographyI-II. London 1854. SNG Sylloge Nummorum Graecorum. London. Soylu – Gönülol 2003 E. N. Soylu – A. Gönülol, “Phytoplankton and Seasonal Variations of the River Yeşilırmak, Amasya, Turkey”. Turkish Journal of Fisheries and Aquatic Sciences 3 (2003) 17-24. Sökmen 2005 E. Sökmen, Temple States’ of Pontus: Comana Pontica and Zela. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi. Ankara 2005. Sökmen 2009 E. Sökmen, “Characteristic of the Temple States of Pontos”. Ed. J. M. Højte, Mithradates VI and Pontic Kingdom. Gylling (2009) 273-283. Sümmerer 2014 L. Sümmerer, “Topographies of Worship in Northern Anatolia”. Ed. T. Bekker-Nielsen, Space, Place and Identity in Northern Anatolia. Stuttgart (2014) 189-214. Şahin 2001 N. Şahin, Zeus’un Anadolu Kültleri. İstanbul 2001. Şaroğlu 2010 G. Şaroğlu, Kappadokia, Pontos, Paphlagonia ve Kilikia Bölgeleri’nin Dağları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi. Antalya 2010. Talbert 2000 R. J. A. Talbert, Barrington Atlas of the Greek and Roman World. Princeton 2000. Todua 1990 T. Todua, Colchis in the System of the Kingdom of Pontus. Tbilisi 1990. Tsetskhladze 1994 G. R. Tsetskhladze, “Colchians, Greeks and Achaemenids in the 7th-5th Centuries BC: A Critical Look”. Klio 76 (1994) 78-102. Tsetskhladze 2002 G. R. Tsetskhladze, “Ionians Abroad”. Eds. G. R. Tsetskhladze – A. M. Snodgrass, Greek Settlements in the Eastern Mediterranean and the Black Sea. Oxford (2002) 81-96. Tsetskhladze 2010 G. R. Tsetskhladze, “Arkaik ve Klasik Dönemlerde Karadeniz’de Ticaret: Bazı Gözlemler”. Eds. H. Parkins – C. Smith, Ticaret, Tüccarlar ve Antik Kent. Çev.: Ö. Harmanşah. Oxford 2002. Ünal 2013 A. Ünal, “Amazonların Eski Anadolu Kökenleri Hakkında Yeni Kaynak ve Gözlemler”. Cedrus I (2013) 21-32. Waddington et al. 1976 W. H. Waddington, E. Babelon – T. Reinach, Recueil Général Des Monnaies Grecques D’Asie Mineure. New York 1976. West 2003 S. West, “The Most Marvellous of All Seas; The Greek Encounter with the Euxine”. G&R L/2 (2003) 151-167. Wiesehöfer 2003 J. Wiesehöfer, Antik Pers Tarihi. Çev.: M. A. İnci. İstanbul 2003. Wilkins 2005 J. Wilkins, “Fish as a Source of Food in Antiquity”. Ed. T. Bekker-Nielsen, Ancient Fishing and Fish Processing in the Black Sea Region. Aarhus (2005) 20-30. Williamson 2014 C. G. Williamson, “Power, Politics, and Panoramas: Viewing the Sacred Landscape of Zeus Stratios near Amaseia”. Ed. T. Bekker-Nielsen, Space, Place and Identity in Northern Anatolia. Stuttgart (2014) 175-188. Antikçağda Pontos Bölgesi’nin Tarihsel Coğrafyası 229 Wilson 1960 D. R. Wilson, The Historical Geography of Bithynia, Paphlagonia and Pontos in the Greek and Roman Periods: A New Survey with Particular Reference to Surface Remains still Visible. Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of Oxford. Oxford 1960.

28-12-2020-BANDIRMA GERÇEK