Covit-19 nedeniyle ikinci ‘sokağa çıkma’ kısıtlamasının başlamasından önceki Pazar günüydü.
Kahvelerde tavla, kâğıt ve okey oynanması ilk kısıtlama sonrasında yasak edildiğinden sohbetler dönüp dolaşıp güncel olaylara kilitleniyordu.
Serin havaya rağmen pencere kenarında bir masaya oturmuş kah gazete okuyor, hak yoldan gelip geçenlere bakıyordum.
Rasin Ağabey, o güne kadar kahvede görmediğimiz, ceketinden çorabına kadar uyumlu renkler seçerek giyinmiş; iri yarı denebilecek, yanaklarında kırmızı kılcal damarlar olan sakin görünümlü bir adamla geldi. Ortaya, “Herkese merhaba!” dedi ve her zaman oturduğu masaya doğru yürüdü, arkadaşı da onu takip ederken göz göze geldiklerine gülümseyerek başıyla selam verdi.
“Rasin Baba, hoş geldin” dedim.
“Ne haber” anlamında göz kırparak, eliyle yanlarına çağırdı.
Toparlandım, gazeteleri ikiye katladıktan sonra kenara itip, çayımı elime aldım. Hareketlendiğim anda; Rüştü Bey, davudi sesiyle “Merhabalar” diyerek içeri girdi.
Rasin Ağabey, Rüştü Bey’e ‘mal bulmuş mağribi gibi’ sevinen birinin tonlamasıyla seslendi:
“Hoş geldin! Tam zamanında buradasın,” dedi.
Böyle bir karşılamayı beklemeyen Rüştü Bey:
“Hayırdır?”
“Hayır, hayır… Gel şöyle karşıma otur.”
Sonra bana döndü, “Sen de, yanıma gel.”
Çayımı masaya koyduğumu görünce, Vedat’a:
“Bize üç sade kahve yap, eskiden tabela olarak kullandığımız kâğıtlardan, bir de kalem getir,” dedikten sonra yanındaki arkadaşı işaret ederek:
“Tanıştırayım, Durmuş İşleten. Bizim apartmana yeni taşındı. Konya’da edebiyat öğretmeni imiş, emekli olunca Balıkesir’de oturan kayınpederinin önerisi ile Bandırma’ya yerleşme kararı almış,” dedi.
Bizi de övgü dolu sözlerle arkadaşına tanıttıktan sonra,
“Bana öyle bir şey sordu ki, işin içinden çıkabilene aşk olsun.”
Rüştü Bey,
“Daralma yahu, işin içinden beraber çıkarız. Hele anlat bakalım seni zorlayan şey neymiş?”
Rasin Ağabey’in rahatladığı yüz hatlarından belli oluyordu.
“İyi dinleyin:
Dere kıyısında bir sandal, bir kuzu, bir kurt ve bir balya ot varmış.
Kurdu, kuzuyu ve otu karşı kıyıya geçirmek gerekiyormuş.
Ancak:
Kurtla kuzuyu, kuzuyla otu bir arada bırakmadan ve sandala yalnızca birini alarak karşı sahile geçirmek gerekiyormuş.”
Rüştü Bey, bir süre düşündükten sonra kağıda dereyi simgeleyen birbirine paralel iki uzun çizgi çekti, bu kağıt üzerindeki dereye bir de sandal kondurup anlatmaya başladı:
“Önce kuzuyu alır karşıya bırakırım.
Kurtla ot kalır.
Döner kurdu alıp kuzunun yanına getirirken, kuzuyu karşı sahildeki otun yanına götürürüm ve kuzuyu bırakıp otu kurdun yanına getiririm.
Son olarak da dönüp kuzuyu getiririm.”
Rasin Ağabey, arkadaşına dönerek,
“İşte bu kadar” dedi.
Durmuş İşleten, çözüme bu kadar hızlı ulaşılmasına şaşırmış görünüyordu. Kağıdı alıp inceledi ve
“Tamam, çözüm bu” dedi.
Rasin Ağabey, kahvesinden bir yudum alıp,
“İyi de, bu taşımanın kime ne faydası oldu?” sorusunu masaya bıraktı.
Ben, “Bilmece işte…” dedim.
İtiraz etmekte kararlıydı,
“Tamam ama dere kenarında kuzu ve bir balya ot varsa, yakında çoban olmalı. Kurdu kuzunun yanına sokmamak çobanın işi değil mi?
Rüştü, bilmecenin şartlarını yerine getirerek üçünü karşıya geçirdi ama çoban karşı kıyıda kaldığından kuzu otu, kurt kuzuyu yiyebilecek.
Temel sorun olan konuları ‘es’ geçip sadece faiz arttırarak dövizin düşmesini beklemek, termik santral bacalarına filtre takmadan çevreci olmak, siyanür kullanarak altın aramak gibi bir durum bu… Kısaca boş iş!”
Rüştü Bey, pası almıştı,
“Ben de, izni olursa Durmuş Bey’e sormak isterim.”
“Ne demek, buyurun sorun.”
“Lütfen söyleyin:
-Anayasa mahkemesi kararını uygulamayan hâkimi terfi ettirerek hukukta,
-Yasama, yargı ve yürütmeyi bir elde toplayıp demokraside,
-Maliye bakanı değiştirerek ekonomide,
-İthalata ağırlık vererek üretimde, tarımda, sanayide,
-İşgal edilmiş adalarda direnmeden dış politikada,
-Habur’da mahkeme kurarak, Milli Güvenlik Kurulu Kararlarına ‘yok hükmünde’ diyerek terörle mücadelede,
-Covit-19 vaka sayılarını gizleyerek salgın kontrolünde,
-İhale sisteminde yüzlerce kez değişiklik yaparak ve Sayıştay raporlarını gizleyerek kamu kaynaklarının kullanımında,
REFORM yapabilir misiniz?”
Durmuş İşleten, iç çekerek,
“Mümkün değil, ancak: ‘–mış’ gibi ‘-muş’ gibi yaparak, kendimi maslahat-şinâs (1) biri olarak gösterebilirim.” dedi.
Rüştü Bey, konuya damardan girmiş, ucu açık bir sohbet başlamıştı.
İzin isteyerek kalktım ama aklım konuşmalarında kaldı.
1-Maslahat-şinâs: İş bilen, elinden iş gelen, eli işe yatkın olan