Bölgede ve Dünyada Öne Çıkanlar 22-Eylül-2020

Bölgede ve Dünyada Öne Çıkanlar
 Türkiye

• Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Türkiye-Yunanistan askeri
heyetleri arasında ayrıştırma usullerinin ele alınacağı teknik toplantıların
5’incisinin NATO Karargahı'nda tamamlandığı bildirildi. MSB'den yapılan
açıklamada, Türkiye ve Yunanistan askeri heyetleri arasında "Ayrıştırma
Usullerinin" ele alındığı NATO Karargahı'ndaki teknik toplantıların 5'incisinin
sona erdiği belirtilerek, "Müteakip toplantının önümüzdeki hafta yapılması
planlanmaktadır" ifadesi kullanıldı.
• Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy'dan "Türk diasporası" açıklaması: "Son 10 yılda
Türkiye'nin yakaladığı gelişme ivmesi, yurt dışındaki Türklerin hayatına da
yansımıştır. Kamu diplomasisi ve farklı dış politika imkanlarının daha etkin
kullanılması ile Türk diasporasını güçlendirmek ve Türkiye ile bağlarını en üst
seviyede muhafaza etmek için çeşitli önlemler art arda hayata geçirilmiştir" - "Türk
diasporasının yeni nesillerini asimilasyondan korumak ve ana vatanla bağlarını
güçlendirmek bütüncül bir strateji ile mümkündür"

Terörle Mücadele
• Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Barış Pınarı bölgesinde terör örgütü PKK/YPG'nin
saldırı girişiminin önlendiğini ve 4 teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirdi.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, kahraman komandoların, Barış Pınarı
bölgesindeki Suriyelilerin huzur ve güvenliği için her türlü tedbiri almaya devam
ettiği vurgulandı.
> Ortadoğu
• Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Twitter hesabından
yaptığı açıklamada, Subrata ve El-Hums'tan 2 lastik botla ayrılan 119 mülteci ve
göçmenin Libya sahil ekiplerince kurtarıldığı kaydedildi. Göçmenlerin Libya'ya
geri gönderildiği belirtildi.
• Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ülkesindeki Suriyeli mültecileri vatanlarına
geri göndermek için uluslararası destek talebinde bulundu. Lübnan resmi haber
ajansı NNA'da yer alan habere göre, Avn, Birleşmiş Milletlerin (BM) 75. yıl dönümü
kapsamında düzenlenen yüksek düzeyli etkinliğe gönderdiği videolu mesajda, BM
kuruluşunun çalışma planlarına gerekli reformların eklenmesi çağrısında bulundu.
BM ve dost ülkelerin, geçen ay Beyrut Limanı'nda meydana gelen büyük
patlamadan sonra yaraları sarma ve ülkedeki ekonomik krizi aşma konusunda 
verdikleri destekten övgüyle söz eden Avn, BM'yi muhtaç ülkelere daha iyi bir
gelecek sunma yolunda yardım çabalarını artırmaya davet etti.
> Avrupa
• Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Avrupa Birliği'nin (AB) Belarus'a yaptırım
kararını engellemesi Avrupa'da tepkiye yol açtı. Letonya Dışişleri Bakanı Edgars
Rinkevics Twitter hesabından yaptığı açıklamada, GKRY'nin yaptırım kararını
engellemesini eleştirerek "Belaruslulara, toplumlarımıza ve tüm dünyaya yanlış
sinyal gönderiyor." ifadesini kullandı. Rinkevics ayrıca GKRY'nin Belarus
konusunda AB'yi adeta rehin aldığına dikkati çekerek, "Ne yazık ki bugün bir üye
devletin rehin alması nedeniyle Belarus'taki insan hakları ihlallerine yönelik
yaptırımlara karar verememiş olmamız üzücü." paylaşımında bulundu.
• Almanya Başbakanı Angela Merkel, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyi'nde reform çağrısında bulundu. BM'nin 75. yıldönümü vesilesiyle
yayınladığı videolu mesajında Merkel, 21. yüzyılın küresel zorluklarıyla başa
çıkabilmek için BM'nin daha da gelişmesi gerektiğini vurgulayarak, "Net kararlar
alınması gerektiğinde BM Güvenlik Konseyi çok sık engelleniyor. Reformlara
ihtiyacımız var." dedi.
• Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi, ekibinden bir kişinin yeni tip koronavirüs
(Kovid-19) testi pozitif çıkan AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in karantinaya
girmesi nedeniyle 1-2 Ekim'e ertelendi. Michel'in Sözcüsü Barend Leyts, Michel'in
geçen hafta yakın temas içinde olduğu güvenlik ekibinden bir görevlinin Kovid-19
testinin pozitif çıktığını duyurdu.
Kuzey Amerika
• ABD'nin serbest ticaret anlaşması müzakereleri yürüttüğü Kenya'ya, İsrail'le
ilişkileri geliştirme şartı koştuğu ileri sürüldü. Nairobi merkezli The East African
gazetesinin haberine göre ABD, Kenya'yla anlaşma imzalamak için İsrail'e karşı
yapılan tüm uluslararası boykot hareketlerini desteklememe ve İsrail'in ekonomik
çıkarlarını zedelememe şartı koydu. Filistin meselesinde iki devletli çözümü
destekleyen Nairobi hükümetinin, öne sürülen şartlardan ötürü zor durumda
kalabileceği belirtiliyor.

2. Ulusal Makamlardan Resmi Açıklamalar

• Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN:
(BM 75. Genel Kurul Konuşması)
o Bu zor dönemde, Birleşmiş Milletlerde yürüttüğü başarılı çalışmalar dolayısıyla
Muhammed Bande'ye teşekkür eden Erdoğan, Genel Kurul Başkanlığını
devralan Büyükelçi Volkan Bozkır'a da tebriklerini iletti.
o Erdoğan, Büyükelçi Bozkır’ın ülkelerin ezici çoğunluğunun desteğiyle bu göreve
seçilmesinin, tecrübeli bir diplomat ve siyasetçi olarak şahsi meziyetlerinin yanı
sıra Türkiye'ye duyulan güvenin de işareti olduğunu söyledi.
o Birleşmiş Milletler sistemindeki en üst düzeyli görevi üstlenen ilk Türk
vatandaşı olarak Büyükelçi Bozkır'ın, uluslararası toplumun sesi ve vicdanı
olacağına inandığını belirten Erdoğan, kendisinin görevini adil ve şeffaf bir
şekilde yürüteceğinden şüphe duymadığını vurguladı ve Bozkır'a başarılar
diledi.
o Genel Kurul'un "Kovid-19'la mücadele ve çok taraflılık" temasıyla
düzenlenmesini, isabetli bulduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin bu konudaki
taahhütlerine bağlı ve Kovid-19'la mücadeleye destek vermekte kararlı
olduğunu söyledi.
o Salgının, dünyayı çeşitli sınamalarla baş etmekte zorlandığı bir dönemde
yakaladığını ifade eden Erdoğan, zaten tartışılan küreselleşme, kurallara dayalı
uluslararası sistem ve çok taraflılığın, salgının etkisiyle şimdi daha da çok
sorgulandığını dile getirdi.
o Bardağın dolu ve boş taraflarının doğru ve samimi şekilde değerlendirilmesi
gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
o "Bardağın boş kısmında, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, çok taraflı
örgütlerin reform ihtiyacı bulunuyor. Mevcut küresel mekanizmaların, bu
krizde ne kadar etkisiz kaldığını gördük. Öyle ki, Birleşmiş Milletlerin en temel
karar alma organı olan Güvenlik Konseyinin salgını gündemine alması haftalar,
hatta aylar sürdü. Salgının başlarında, ülkelerin kendi hallerine terk edildiği bir
manzara ortaya çıktı. Böylece, yıllardan beri bu kürsüden ısrarla dile getirdiğim
'Dünya Beşten Büyüktür' tezinin haklılığını bir kez daha görmüş olduk.
İnsanlığın kaderi sınırlı sayıdaki ülkenin keyfine bırakılamaz. Uluslararası
örgütlerdeki itibar kaybının önüne geçmek için öncelikle zihniyetimizi,
kurumlarımızı ve kurallarımızı gözden geçirmeliyiz. Etkin çok taraflılık, etkin
çok taraflı kurumların varlığını gerektirir. Güvenlik Konseyinin yeniden 
yapılandırılmasından başlayarak, kapsamlı ve anlamlı reformları süratle
uygulamaya sokmalıyız. Konseyi, daha etkin, demokratik, şeffaf, hesap verebilir
bir yapıya ve işleyişe kavuşturmalıyız."
o Aynı şekilde, uluslararası toplumun ortak vicdanını yansıtan Genel Kurulun da
güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, bardağın dolu tarafında ise
BM'nin insanlığın barış, adalet ve refah arayışında bir dönüm noktası olma
potansiyelini sürdürmesinin bulunduğunu söyledi.
o "Henüz salgın krizinin üstesinden gelemediğimizi de göz önünde bulundurarak,
çok taraflı iş birliği için elimizdeki kurumları ve mekanizmaları en etkin şekilde
kullanmaya çalışmalıyız." diyen Erdoğan, sorunların küresel olduğu
durumlarda, yerel çözümlerin ancak günü kurtaracağını ifade etti.
o Uzun vadeli çözümler için uluslararası dayanışmanın şart olduğunu vurgulayan
Erdoğan, Türkiye'nin salgın krizinin ilk günlerinden itibaren, tüm uluslararası
platformlarda iş birliği çağrısında bulunduğunu, G-20'de, Türk Konseyinde,
MİKTA'da, İslam İşbirliği Teşkilatında ve diğer platformlarda salgınla mücadele
amaçlı çalışmaların en önünde yer aldığını aktardı.
o Erdoğan, Türkiye'nin "Dost kara günde belli olur" anlayışıyla tıbbi malzeme
yardımı talep eden 146 ülkeye ve 7 uluslararası kuruluşa elini uzattığını,
yürüttüğü tahliye operasyonlarıyla, 141 ülkedeki 100 binden fazla vatandaşın
evlerine dönüşünü sağladığını, aynı seferlerle 67 ülkeden 5 bin 500'den fazla
yabancıyı da vatanlarına kavuşturduğunu kaydetti.
o Tüm bunları koronavirüs diplomasisi niyetiyle yapmadıklarını dile getiren
Erdoğan, "Yardım ve tahliye çalışmalarımız için kimseden herhangi bir karşılık
beklemedik, beklemiyoruz. Mağdurların ve mazlumların yanında olmak,
milletimizin mayasında ve girişimci ve insani dış politikamızın özünde vardır.
Buradan bir kez daha, tıbbi malzeme ve ilaç tedariki ile aşı geliştirme
çalışmalarının rekabet konusu yapılmaması çağrısında bulunuyorum. Hangi
ülkede üretilirse üretilsin, kullanıma hazır hale getirilecek aşılar, insanlığın
ortak istifadesine sunulmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
o Salgınla birlikte, devlet kapasitesi, etkin yönetişim ve dayanıklılık gibi
unsurların ne kadar hayati role sahip olduğunu hep birlikte bir kez daha tecrübe
ettiklerini belirten Erdoğan, Türkiye'nin başarı hikayesinin arkasında,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tesis ettiği etkin yönetişim
mekanizmaları, sağlık alanındaki altyapı yatırımlarının geliştirdiği yüksek
kapasite ve yetişmiş insan kaynağının bulunduğunu anlattı.
o Bununla beraber, salgının dünya genelindeki çatışma dinamiklerini olumsuz
etkilediğini ve kırılganlıkların arttığını ifade eden Erdoğan, "BM Genel
Sekreteri'nin, bizim de desteklediğimiz, küresel insani ateşkes çağrısının somut
sonuçlar doğurmamış olmasından üzüntü duyuyoruz. Türkiye olarak, ülkemize
ve insanlığa yönelen tehditleri, gerektiğinde her türlü inisiyatifi alarak, bertaraf
etmenin yollarını arıyoruz." dedi.
o Suriye'de 10'uncu yılına giren ihtilafın, bölgenin güvenlik ve istikrarı için tehdit
oluşturmaya devam ettiğini de belirten Erdoğan, şunları söyledi:
o "Bölgede DEAŞ'a karşı ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke olarak, PKK/YPG terör
örgütüyle de mücadeleyi sürdürüyoruz. Uluslararası toplum olarak, tüm terör
örgütlerine karşı aynı ilkeli tutumu takınmadan ve kararlı duruşu göstermeden,
Suriye meselesine kalıcı çözüm bulamayız. Bu yaklaşım, Suriye'ye güvenli ve
gönüllü geri dönüşlerin temin edilmesi için de şarttır. Suriye'de terör
örgütlerinden kurtardığımız bölgelere 411 binin üzerinde Suriyeli kardeşimizin
dönmesi bunun en açık göstergesidir."
o Aynı şekilde, Türkiye'nin güvenli hale getirdiği bölgeler sayesinde, İdlib başta
olmak üzere, ülkenin çeşitli yerlerinden milyonlarca Suriyelinin de
vatanlarından ayrılmalarının önüne geçtiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini
şöyle sürdürdü:
o "Türkiye, yıllardır 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıyı, tüm ihtiyaçlarını
karşılayarak kendi topraklarında barındırıyor. Bir o kadar Suriyelinin
ihtiyaçlarını da sınırımıza yakın yerler başta olmak üzere, kontrol altında
tuttuğumuz bölgelerde, yerinde karşılıyoruz. Son olarak bu kardeşlerimiz için
İdlib'de ve diğer yerlerde onbinlerce briket konut inşa ediyoruz. Bütün bu
faaliyetleri, uluslararası toplumdan ve uluslararası kuruluşlardan kayda değer
bir destek almadan, kendi imkanlarımızla ve halkımızın desteğiyle
yürütüyoruz. Suriye'deki ihtilafın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2254
sayılı kararındaki yol haritası temelinde çözülmesi, hepimizin önceliği
olmalıdır. Bunun için özellikle Birleşmiş Milletlerin himayesinde başlatılan,
Suriyeliler tarafından da sahiplenilen ve yönlendirilen siyasi sürecin başarıyla
sonuçlandırılması gerekiyor. Suriye'nin, toprak bütünlüğü ve siyasi birliği
korunmuş olarak kalıcı bir barışa ulaşabilmesi, ancak bu şekilde mümkündür.
Bu hedef gerçekleşene kadar, Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü ile
milli güvenliğimize kasteden terör örgütlerini engellemekte kararlıyız."
o Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi
dışlama amaçlı nafile adımların başarı şansının kesinlikle olmadığını söyledi.
o Erdoğan, bugün dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye gibi
ülkelerin, yaptıkları fedakarlıkla tüm insanlığın onurunu kurtardığını, buna
karşılık aralarında bazı Avrupa ülkelerinin de yer aldığı kimi devletlerin,
sığınmacıların ve göçmenlerin haklarını ihlal ettiğini kaydetti.
o "Cenevre Sözleşmesi'ni ve uluslararası insan hakları sistemini aşındıran bu
ihlaller karşısında Birleşmiş Milletlerin güçlü bir tavır almasının vakti
gelmiştir." ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
o "Libya'da, darbecilerin geçen yıl meşru Milli Mutabakat Hükümeti'ni devirmek
için başlattığı saldırılar, bu ülkeye sadece acı ve yıkım getirmiştir. Uluslararası
toplum, yapılan katliamların, insan hakları ihlallerinin ve özellikle Tarhuna
şehrinde bulunan toplu mezarların hesabını, ne darbecilerden, ne de
destekçilerinden sorabilmiştir. Libya'nın meşru hükümetinin yardım çağrısına
somut cevap veren ve destek sağlayan tek ülke Türkiye olmuştur. Libya’da
kalıcı siyasi çözümün, Libyalılar tarafından yürütülecek kapsayıcı ve kapsamlı
diyalog yoluyla tesis edilebileceğine inanıyoruz."
o Yemen’de beş yılı aşkın süredir akan kanın durdurulması ve insani krizin önüne
geçilmesinin de uluslararası toplumun sorumluluğunda olduğunu vurgulayan
Erdoğan, "Bölgede nüfuz kazanma niyetiyle Yemen’in egemenliğine, siyasi
birliğine ve toprak bütünlüğüne göz dikenleri ve Yemenlilerin ızdırabının
sürmesine göz yumanları tarih affetmeyecektir." diye konuştu.
o Irak’ın dış güçlerin çatışma sahasına dönüşmemesi, bölge için istikrar ve refah
üreten bir konuma gelmesinin samimi arzuları olduğunu dile getiren Erdoğan,
"Komşumuz Irak’a her alanda destek olurken, özellikle terörle mücadelede daha
yakın işbirliği yapmak istiyoruz. Tıpkı DEAŞ gibi, Irak’ta yuvalanan PKK terör
örgütünün kökünü kazıma konusunda, uluslararası toplumdan ve bu ülkeden
samimi işbirliği bekliyoruz. Bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi,
insanlığın en kadim coğrafyasına ev sahipliği yapan Irak’ın geleceğinin
aydınlanmasına katkı sağlayacaktır." ifadesini kullandı.
o İran’ın nükleer programıyla ilgili hususların uluslararası hukuk dikkate
alınarak, diplomasi ve diyalog yoluyla çözülmesinden yana olduklarını belirten
Erdoğan, "Tüm tarafların, bölgesel ve küresel güvenliğe ciddi katkılar sağlayan
Kapsamlı Ortak Eylem Planındaki yükümlülüklerine riayet etmeleri çağrımızı
tekrarlıyorum." dedi.
o Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlığın kanayan yarası olan Filistin’deki işgal ve
zülüm düzeninin, vicdanları acıtmaya devam ettiğinin altını çizerek, sözlerini
şöyle sürdürdü:
o "Üç büyük dinin kutsallarına ev sahipliği yapan Kudüs’ün mahremiyetine
uzanan kirli el, cüretini giderek artırıyor. Filistin halkı, İsrail’in tüm baskı, şiddet
ve yıldırma politikalarına yarım asırdan uzun bir süredir göğüs geriyor. 'Asrın
Anlaşması' adı altında Filistin tarafına dayatılmaya çalışılan teslimiyet belgesi
reddedilince, İsrail bu kez işbirlikçilerinin yardımıyla kaleyi içeriden fethetme
girişimlerine hız vermiştir. Türkiye olarak Filistin halkının rıza göstermediği
hiçbir plana destek vermeyeceğiz. Kimi bölge ülkelerinin bu oyuna ortak olması,
İsrail’in temel uluslararası parametreleri aşındırma çabalarına hizmet etmenin
ötesinde anlam taşımıyor. Birleşmiş Milletler kararları ve uluslararası hukukun
hilafına Kudüs’te Büyükelçilik açma niyetini beyan eden ülkeler, bu tavırlarıyla
sadece ihtilafın daha da çetrefil hale gelmesine hizmet ediyor. Filistin meselesi,
ancak 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve
coğrafi devamlılık içinde bir Filistin Devleti’nin kurulmasıyla çözülebilir. Bunun
dışındaki çözüm arayışları beyhudedir, tek taraflıdır, adaletsizdir."
o Temmuz ayında Azerbaycan topraklarına saldıran Ermenistan'ın, Güney
Kafkasya'da kalıcı barış ve istikrarın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez
daha ispatladığını ifade eden Erdoğan, Yukarı Karabağ sorunu başta olmak
üzere bölgedeki ihtilafların, Azerbaycan ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve
egemenliği ile Birleşmiş Milletler ve AGİT kararları doğrultusunda bir an evvel
çözülmesinden yana olduklarını söyledi.
o Güney Asya’nın istikrar ve barışı için de kilit önem taşıyan Keşmir sorununun
da halen çözüm beklediğine işaret eden Erdoğan, Cammu-Keşmir’in özel
statüsünün ilgasının ardından atılan adımların sorunu daha da karmaşık hale
getirdiğini söyledi. Erdoğan, bu meselenin diyalog yoluyla, Birleşmiş Milletler
kararları çerçevesinde ve özellikle Keşmir halkının beklentileri doğrultusunda
çözülmesinden yana olduklarını kaydetti.
o Doğu Akdeniz konusuna da değinen Erdoğan, "Doğu Akdeniz’de bir süredir
yaşanan gerilimin gerisinde, 'kazanan hepsini alır' anlayışıyla hareket eden
ülkeler bulunuyor. Ülkemizi dışlama amaçlı nafile adımların başarı şansı
kesinlikle yoktur." dedi.
o Türkiye'nin Doğu Akdeniz’de de başka bir bölgede de kimsenin hakkında,
hukukunda, meşru çıkarlarında gözünün bulunmadığını ifade eden Erdoğan,
şöyle konuştu:
o "Ancak, ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnenmesine, çıkarlarının
yok sayılmasına da göz yumamayız. Bölgede bugün yaşanan sıkıntıların sebebi,
Yunanistan ile Kıbrıs Rum kesiminin 2003’ten beri maksimalist taleplerle
attıkları tek yanlı adımlardır. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki her türlü olumsuz
gelişmenin yükünü tek başına omuzlamak durumunda bırakılan bir ülkedir. 
Buna karşılık, bölgedeki doğal kaynaklar söz konusu olduğunda ülkemizin yok
sayılması, ne akıl ve vicdanla, ne de uluslararası hukukla izah edilebilir.
Anlaşmazlıkların samimi bir diyalogla, uluslararası hukuk temelinde,
hakkaniyete uygun biçimde çözümü öncelikli tercihimizdir. Ancak aksi yöndeki
hiçbir dayatmaya, tacize, saldırıya asla müsamaha göstermeyeceğimizi de
açıkça ifade etmek istiyorum. Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeler arasında
diyalog ve işbirliğini tesis etmeye yönelik çağrımızı burada tekrarlamak
istiyorum. Bu amaçla tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının göz önünde
bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bölgesel bir konferans
düzenlenmesini teklif ediyoruz."
o Bölgedeki krizin sebeplerinden birinin de 1968 yılından bu yana aralıklarla
devam eden müzakerelerde Kıbrıs meselesine adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm
bulunamaması olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: "Çözümün
önündeki yegane engel, Rum tarafının uzlaşmaz, hak tanımaz, şımarık
yaklaşımıdır. Uluslararası anlaşmaları hiçe sayan Rum tarafı, Kıbrıs Türklerini
kendi yurtlarında azınlık yapmayı, hatta tümüyle adadan tasfiye etmeyi
amaçlıyor. Garantör ülke sıfatıyla, Kıbrıs Türk halkını haklı davasında hiçbir
zaman yalnız bırakmadık, bundan sonra da bırakmayacağız. Kıbrıs
meselesinde çözüm, ancak Kıbrıs Türk halkının Ada’nın ortak sahibi olduğu
gerçeğinin kabul edilmesiyle mümkündür. Kıbrıs Türk halkının güvenliği ile
Ada’daki tarihsel ve siyasi haklarını kalıcı biçimde teminat altına alacak her
çözümü destekleyeceğiz."
o Bu sene Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atılmasının 75’inci yılı
olduğunu anımsatan Erdoğan, silahsızlanmanın, küresel barış ve güvenliğin
sağlanması bakımından hayati önem taşıdığını vurguladı.
o Buna karşılık silahların kontrolü mimarisinin, son yıllarda önemli hasarlar
aldığını aktaran Erdoğan, uluslararası toplumun bu konuda eşitlik ve adalet
temelinde ilerleyerek kitle imha silahlarının tamamını ortadan kaldırması
gerektiğini söyledi.
o Hep birlikte hareket etme mecburiyetinin bulunduğu bir diğer önemli konunun
iklim değişikliği olduğunu belirten Erdoğan, insanoğlunun tabiatın dengelerine
müdahale etmesinin nasıl ağır bedellere yol açabileceğinin görüldüğünü ifade
etti.
o Bu kötü gidişatı durdurmak ve tersine çevirmek mecburiyetinde olduklarını
kaydeden Erdoğan, "Türkiye olarak gelinen noktadaki tarihi mesuliyetimiz yok
denecek kadar az olmasına rağmen, bu mücadeleye samimiyetle destek veriyor
ve yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz. Yakın geçmişte Birleşmiş Milletler
Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yaptık. 
Afrika başta olmak üzere pek çok bölge ve ülkeyle verimli bir işbirliği yürüttük.
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 2022’de yapılacak 16’ncı Taraflar
Konferansının da ev sahipliğini üstlendik." dedi.
o İnsanlığı tehdit eden ancak nedense görünmez sayılan bir soruna dikkati
çekmek istediğini belirten Erdoğan, ırkçılık, yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığı
ve nefret söyleminin vahim boyutlara ulaştığını ifade etti.
o Salgın sürecinde yabancı düşmanlığı ve ırkçılık iyice artarken göçmenler ve
sığınmacılar başta olmak üzere savunmasız kişilere yönelik şiddet eylemlerinin
hız kazandığını aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
o "Önyargılardan ve cehaletten beslenen bu tehlikeli eğilimlere en çok da
Müslümanlar maruz kalıyor. Bu tehlikeli gidişin en önemli sorumluları, oy
uğruna popülist söylemlere yönelen siyasetçiler ile ifade özgürlüğünü suistimal
ederek nefret söylemini meşrulaştıran marjinal kesimlerdir. Tüm uluslararası
kuruluşları acilen bu zihniyete karşı mücadelede daha somut adımlar atmaya
davet ediyorum. Yeni Zelanda’da Müslümanlara yönelik terör saldırısının yıl
dönümü olan 15 Mart tarihinin, Birleşmiş Milletler tarafından 'İslam
Düşmanlığına Karşı Uluslararası Dayanışma Günü' olarak ilan edilmesi çağrımı
tekrarlıyorum. Birleşmiş Milletlerden sonra en büyük ikinci uluslararası kuruluş
olan İslam İşbirliği Teşkilatı, bu günü resmen kabul etmiştir."
o Salgın ve onunla bağlantılı olarak tırmanan ekonomik krizin, sürdürülebilir
kalkınma ve 2030 hedefleri bakımından da olumsuz etkilere yol açtığına işaret
eden Erdoğan, gelişmekte olan ülkeler ile düşük gelir düzeyine sahip ülkelerin
bu krizden daha fazla etkilendiklerini belirtti.
o "Esasen, salgın döneminde yaşananlar bize sürdürülebilir kalkınma
hedeflerinin her türlü küresel krizle mücadelede önemli bir yol gösterici
olabileceğini gösterdi." diyen Erdoğan, krizden çıkışın ekonomik reçetelerini
tasarlarken dijitalleşmenin dönüştürücü gücünden de yararlanılması
gerektiğini bildirdi.
o Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Dijital İşbirliği Haritasını
desteklediklerini belirten Erdoğan, "Küresel ve bölgesel meseleleri ele almak
üzere tasarladığımız ilk 'Antalya Diplomasi Forumu'nun temasını da dijital
çağda diplomasi olarak belirledik. Ayrıca, En Az Gelişmiş Ülkeler için Birleşmiş
Milletler Teknoloji Bankası'na da ev sahipliği yapıyoruz. En doğudaki Avrupalı
ve en batıdaki Asyalı olmak üzere, her alanda Türkiye’nin özgül ağırlığını
artırdığımızı bilmeniz lazım. Tarihin sarkacının yeniden Asya’ya doğru kaydığı
bu dönemde, 'Yeniden Asya' girişimimizle, ilişkilerimize yeni bir dinamizm
kazandıracağız." diye konuştu.
o Türkiye'nin, coğrafi yakınlığı perçinleyen beşeri ve tarihi bağlara sahip olduğu
Afrika ile ilişkilerinde de ciddi bir ivme yakaladığını aktaran Erdoğan, gelecek
yıl Türkiye’de düzenlemek istedikleri Türkiye-Afrika Birliği Ortaklık Zirvesi’nin
üçüncüsünde, Afrika’nın kapasitesini güçlendirmeyi amaçlayan projeleri
hayata geçirmeyi planladıklarını söyledi.
o "Sözlerime son verirken, içinden geçtiğimiz bu hassas dönemde çok taraflılığa
verdiğimiz güçlü desteğin süreceğini belirtmek istiyorum. Salgına karşı elbette
mesafeyi korumalıyız. Ancak uluslararası toplumu tehdit eden tüm imtihanlara
karşı ortaklaşa mücadele ve işbirliğinde safları sıklaştırmak mecburiyetindeyiz.
Tarih boyunca dünyanın en gözde şehirlerinden olan İstanbul’un Birleşmiş
Milletler merkezi haline gelmesi yönündeki gayretlerimizi sürdüreceğiz. 75’inci
Genel Kurul çalışmalarının başarılı geçmesini diliyorum."
• AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik
o AK Parti’nin MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada,
o Keçiören'de sağlık çalışanlarına yönelik saldırıya ilişkin, "Adli süreci takip
edeceğiz ve sağlık çalışanlarımıza titizlikle sahip çıkmaya devam edeceğiz.".
o BM Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi Virgina Gamba, terör örgütü
PYD/PKK'nın kamuflajı olan SDG örgütünün yöneticileriyle video konferans
yoluyla görüştü. Bu bir teröre destek verme girişimidir, bunu bir BM yetkilisi
gerçekleştirmiştir. Şiddetle kınıyoruz.
o Doğu Akdeniz'deki gelişmelerle ilgili; “Biz çatışma arayan devlet değiliz
müzakere, diplomasi devletiyiz. Bölge barışından kendimizi sorumlu hisseden
köklü bir devletiz, bu sorumluluk içerisinde hareket ediyoruz." dedi
o Yunanistan'la istikşafi görüşmelere ilişkin: “Türkiye için görüşmelere başlamak
açısından hiçbir sorun yoktur. Birileri getirip maksimalist taleplerini masaya
koyup 'kendi hak ve menfaatlerinizden vazgeçin' derse orada müzakere olmaz.
Türkiye burada koşulsuz bir müzakereden yana."

• Dışişleri Bakanlığı:
(AB Dış İlişkiler Konseyi Toplantısı Sonucunda Libya Bağlamında Bir Türk Denizcilik
Şirketinin Yaptırım Listesine Alınması Hk.)
o AB Dış İlişkiler Konseyi’nin bugünkü toplantısı sonucunda Libya bağlamında
bir denizcilik şirketimizin de yaptırım listesine alınmasının bizim nazarımızda
hiçbir değeri yoktur.

AB’nin İrini Operasyonu korsan Hafter’i ödüllendirmekte, BM tarafından
tanınan Libya Hükümetini ise cezalandırmaktadır. Ülkemizin meşru hükümete
yaptığı yardımlar ambargo ihlali olarak nitelenirken, BAE başta olmak üzere
darbeci Hafter’e BMGK kararları hilafına karadan ve havadan silah gönderen
ülke ve şirketlerin görmezden gelinmesi AB’nin taraflı tutumunun açık bir
göstergesidir.
Bu tutumuyla AB’nin, uluslararası meşruiyetten yana bir tavır takınmak yerine,
saldırganı mükafatlandıran İrini Harekatı'yla ortaya koyduğu çifte standartlı
tutumunu sürdürmekte ısrar ettiği görülmektedir.
Doğu Akdeniz’de tansiyonun düşürülmesi için gayret gösterilen bir zamanda
böyle yanlış bir karar alınması ise son derece talihsizdir.
AB bölgede güvenlik ve istikrar istiyorsa bu taraflı tutumundan vazgeçmeli,
Türkiye ile istişare ve işbirliği içinde hareket etmelidir.
• Milli Savunma Bakanlığı
o Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid
el-Meşri ile görüştü. Millî Savunma Bakanlığındaki görüşmede, Libya’daki son
duruma ilişkin görüş alışverişinde bulunuldu.
Görüşmede Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından, Türkiye ve Libya
arasındaki 500 yıllık tarihi dostluk, kardeşlik bağlarına vurgu yapıldı,
Türkiye’nin Libyalı kardeşlerine verdiği askeri ve güvenlik alanlarındaki eğitim
ve danışma faaliyetlerine devam edeceği belirtildi.
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Libya'daki meşru hükümetin yanında
olduklarını ifade eden Bakan Akar tarafından Türkiye’nin "Libya
Libyalılarındır" anlayışıyla bölgenin istikrar kazanması için elinden gayreti
göstermeyi sürdüreceği, istikrarlı, bağımsız ve egemen bir Libya'yı desteklediği
ifade edildi

• İletişim Başkanlığı
o Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı
Charles Michel ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ile üçlü formatta bir video
konferans görüşmesi gerçekleştirdi.
Üçlü zirvede, Türkiye-AB ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alındı. Doğu
Akdeniz’deki gelişmelerin de değerlendirildiği zirvede, Türkiye ve
Yunanistan’ın istikşafi görüşmelere başlamaya hazır olduğu ifade edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmede, Doğu Akdeniz’de gerginliğin azaltılması
ve diyalog kanallarının işletilmesi için yakalanan nispi ivmenin karşılıklı
adımlarla korunması gerektiğini belirterek, Türkiye’nin daima diyaloğa ve
müzakereye vurgu yaptığını, onca tahrike rağmen sağduyulu ve soğukkanlı
tavrından taviz vermediğini ifade etti. Almanya’nın arabuluculuk çabalarını
takdirle karşıladıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, istikşafi
görüşmelerin ve diğer diyalog kanallarının canlandırılması noktasında
sağlanan mutabakatın nasıl ilerleyeceği hususunda Yunanistan’ın atacağı
adımların önemli olacağını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz‘de Kıbrıs Türkleri dahil, tüm tarafların
katılımıyla düzenlenecek bölgesel bir konferanstan herkesin yararına olacak
olumlu ve yapıcı kararlar çıkacağına inandığını söyledi. Perşembe günü
başlayacak AB Liderler Zirvesinin Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir soluk
getirmesini umduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, iyi niyetle Gümrük
Birliği anlaşması, vize serbestisi ve göç mutabakatı konularında somut adımlar
atılması halinde Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden olumlu bir mecraya
taşınabileceğinden şüphe duymadığını ifade etti. AB’nin Türkiye ile sağlıklı bir
iş birliği geliştirilmesinin bölgesel sorunların çözümüne katkı sağlayacağını
belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkel ve Michel’in Türkiye-AB ilişkilerine
pozitif gündem kazandırma gayretlerinden memnuniyet duyduğunu dile
getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Michel ve Merkel ile gerçekleştirdiği üçlü zirvede,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Milli
İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı
Metin Kıratlı, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan da hazır
bulundu.
o İletişim Başkanlığınca 24 Eylül’de “Uluslararası Doğu Akdeniz Konferansı”
düzenlenecek.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hakkaniyet ve iş birliği vizyonu ile bunun
uluslararası sisteme etkilerinin ele alınacağı video konferansın açılış
konuşmasını İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun yapacak.
Konferansın "Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin Hakkaniyet ve İş Birliği Vizyonu"
başlıklı ilk oturumunda, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar ile Cumhurbaşkanlığı
Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Prof. Dr. Çağrı Erhan söz alacak. İlk
oturumun moderatörlüğünü gazeteci Meryem İlayda Atlas üstlenecek. İkinci
oturumda da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, Hudson 
Institute Kıdemli Araştırmacısı Mike Doran, Jamestown Foundation Başkanı
Glen Howard ve Sunny Maritime College'dan Prof. Dr. Mark Meirowitz "Doğu
Akdeniz'de Hakkaniyetli Bir İş Birliğinin Uluslararası Sisteme Yansımaları"
üzerine değerlendirmelerde bulunacak. Bu oturumun moderatörlüğünü ise
SETA Washington DC Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat yapacak.

3. Uluslararası Basın Yansımaları

ÇİN
Xinhua – Çin: Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, Türk mevkidaşı Recep Tayyip
Erdoğan’dan, Filistinlilerin seçim gerçekleştirmelerine, birliklerini sağlamalarına ve iç
bölünmeleri sonlandırmalarına yardım etmelerini istedi.
WAFA’nın haberine göre Abbas ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesinde,
Filistin’deki gruplar arasındaki diyaloğa dair son durum ele alındı.
Abbas’ın Erdoğan’a bölgedeki son siyasi gelişmeler ve ABD’nin Arap ülkelerine İsrail
ile ilişkilerini normalleştirmeleri için yaptığı baskılar hakkında bilgi verdiği aktarıldı.
Abbas, 3 Eylül’de Filistin’deki 14 grup arasında düzenlenen online toplantıya
başkanlık etti. Tarafların mevcut siyasi zorluklar karşısında birleşme konusunda
mutabık kaldığı bildirildi. Filistin’de en son devlet başkanlığı seçimi 2005’te yapılmıştı.

İNGİLTERE
Reuters: Filistin Dışişleri Bakanı, salı günü yaptığı açıklamada, ülkesinin şu an
yürüttüğü Arap Birliği toplantılarının başkanlık görevini bıraktığını söyledi ve İsrail ile
resmi ilişki kurmaya dönük Arap anlaşmalarını onursuz şeklinde niteleyerek kınadı.
Filistin; Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in geçen hafta Washington’da yaptıkları
anlaşmayı davalarına ihanet ve İsrail’in işgal ettiği topraklarda bağımsız devlet kurma
isteklerine karşı bir darbe olarak görüyor.
Bu ayın başlarında Filistin, Arap Birliği'ni İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ülkeleri
kınamaya razı edemedi.
Filistin’in gelecek altı ay boyunca Arap Birliği toplantılarına başkanlık etmesi
gerekiyordu ancak Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki Batı Şeria’da yaptığı bir basın
toplantısında ülkesinin artık bu görevi istemediğini söyledi.
El Maliki, “Filistin, Birliğin (dışişleri bakanları) konseyine başkanlık etme hakkından
feragat etmiştir. Başkanlığı sırasında Arapların normalleşme peşinde koştuklarını
görmek onurlu değil.” dedi.

1. Yorum & Analiz
Son dönemde Doğu Akdeniz üzerinden yaşanan uluslararası tartışmaların en önemli
temelini Türkiye topraklarına yakın konumlanmış bazı Yunan ada ve adacıklarının
deniz alanlarına dair anlaşmazlık oluşturmaktadır. Türkiye, Ege Denizi'nin özel
statüsü dolayısıyla tezlerini sunarken Yunanistan, Ege'nin adaletsiz bir şekilde
bölüşümünü oldubittiye getirmek istemekte Avrupa Birliği ise bu adaletsiz tutumu
desteklemektedir. Öte yandan sömürgeci tarihini yeniden hayata geçirmeye çalışan
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan'a sınırsız
desteğini yinelemekte adeta sorunun bir tarafıymış gibi hareket etmektedir. Ancak
hukuki olarak bakıldığında Fransa'nın yakın geçmişinde Türkiye'nin Doğu Akdeniz
tezlerine çok benzer tezleri kullandığı görülmektedir.
Fransa, 1970'lerde İngiltere ile Manş Denizi’nde yaşadığı kıta sahanlığı sınırlandırması
sürecinde adalara dair benzer bir uyuşmazlığın tarafı olmuştur. Türkiye’nin hukuki
görüşleri ile benzer bir şekilde deniz alanlarının sınırlandırılmasında hakça çözüm
kuralını savunan Fransa ada ve adacıklara özellikle de karşı devletin kıyılarına yakın
konumlanmış olanlara büyüklükleri ve önemleri ne olursa olsun çevreleme yöntemi ile
oldukça sınırlı miktarda kıta sahanlığı verilmesinin doğru savunmuştur. Geçmişteki
bu hukuki tutum bağlamında Fransa'nın Yunanistan'dan ziyade Türkiye'nin tezlerine
daha yakın bir deniz yetki alanı anlayışı olduğu söylenebilirken mevcut durumda bu hukuki gerçekler Türkiye'ye karşı yürütülen ikiyüzlü siyasetin gölgesinde kalmaktadır.

22-09-2020/CUMHURBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI- ÇANAKKALE BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ