Bandırma Kent Konseyi

Yerel Demokrasinin Temsili ve “Katılımcı” Araçları: Stratejik Planlar ve Kent Konseyleri …

Bandırma kent gündeminde gözüme takılan iki duyuru var: bir kurumsal stratejik plan anketi, bir de kent konseyi genel kurul duyurusu. Her yerel seçim sonrası tekrar eden bu duyuruların ortak yönü kaynağını “katılımcı yerel yönetim”, “yerel demokrasi”, “yerindenlik” gibi kavramlardan alması Diğer yandan bu ideallerin giderek içinin boşaltıldığınıı, “-mış gibi yapmanın” araçlarına dönüştüğünü düşünür olanların sayısı benle birlikte bir hayli fazla.

Neden bu fikirde olduğumu açıklamadan önce bu katılım ve yerel demokrasi meselesine girmek istiyorum. Ardından stratejik plan ve kent konseyi meselesine dair tartışmayı sürdüreceğim.

Yerel demokrasi oy vermenin ötesinde bir şey olmalı diye düşünüyorum. Yaşadığımız yere dair söz hakkımız demokrasinin içselleştirilmesi açısından hayati. Yerel dediğimiz şeyi yaşadığımız yer olarak tarif edersek, yerelde demokrasiye dair en önemli ölçüt, yerel halkın yerel nitelikteki kararların biçimlenmesine yaptığı katkı olabilir. Bu bir anlamda oy vererek dahil olduğumuz temsili demokrasinin, söz hakkımızı kullandığımız katılımcı demokrasi ile desteklemesi anlamına geliyor. Bu hakkımızı kullanmanın dünyada çeşitli yolları deneniyor. Ortak görüş, bu katkının sağlanması için tanınan olanakların ve bu olanakların kapsayıcılığının ne kadar fazla ise, yerel demokrasinin de o oranda gelişebileceği yönünde. Olanaklar derken yerel yönetimlerin yapmış oldukları toplantıların halka açık olması, kent konseyi kurulması, belediye hizmetlerine gönüllü katılım, meslek kuruluşları, vakıf ve derneklerle ortak projeler gerçekleştirilmesi gibi yerel halkın katılımını artırıcı nitelikte olanaklardan  bahsediyoruz. Kapsayıcılık derken ne kastediyoruz? sayılan tüm bu paydaşların “seçilerek” değil çeşitliliği gözeterek dahil edilmesini. Bu olanaklar ve kapsayıcılık ile bir Belediye yönetimi oy vermenin ötesinde bir yerel demokrasiyi geliştirebilir.

Peki belediyelerin neden böyle bir sorumluluğu olsun?

Uluslararası boyuta bakarsak; 1992’de Rio de Jenario BM Yeryüzü Zirvesin’nin sürdürülebilir kalkınma perspektifli temel çıkıtılarından biri olan Yerel Gündem 21, merkezi yönetim - yerel yönetim ilişkilerinin “yerinden yönetim” kapsamında yeniden ele alınması ve “katılım” meselelerine vurgu yapan, sorun çözümünde “küresel  ortaklıkları” önemseyen eylemler içeriyor. 1996’daki BM İstanbul Habitat II Konferası ardından Türkiye’de Yerel Gündem 21’e ilişkin pilot uygulamalar başlıyor ve Kent Konseyleri ile karşılaşıyoruz. Ayrıca 2001’deki Dünya Sosyal Forumu ya da Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konan Sürdürülebilir Küresel Amaçlar gibi pek çok uluslarası politika etkinliği bu konuya eğiliyor.

Bu uluslararası eğilimler Türkiye’de hemşehrilerin kent yönetimine katılım hakkının tanınması ve güvence altına alınması ile ilgili Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına göre ele alınan yasal düzenlemelerde izlenebiliyor. Şöyle ki, 5393 sayılı Belediye Kanunun 13. maddesinde tanımlanan katılım hakkı hemşehriliğe dayanır: “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır”. Bu maddeye göre belediye yönetimi hemşehrilerinn katılımını sağlayacak gerekli önlemleri almakla yükümlüdür: “Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.”

Peki hemşehrilerin ve sayılan bu sivil örgütlenmelerinin yerel yönetime kapsayıcı bir şekilde katılabilmesi için Belediyeler nasıl önlemler alabilir? Yukarıda özetlediğimiz çerçevede Kent Konseyleri bu amaçla geliştirilmiş birer araç. Bunun dışında katılımın farklı düzeyleri var, nedir bu katılm düzeyleri derseniz, google bile hemen karşınıza çıkarıyor: bilgilendirme, danışma ve istişare etme, dahil etme, iş birliği yapma, birlikte karar verme. Belediyeler kendi eylem planlarını, icraatlarını  planlarken bu düzeylere göre hemşehrileri sürece dahile edecek özgün araçlar da geliştirmelidir. Ve tabi ki dolayısıyla tüm planlama çalışmalarında bu araçları kullanmalıdır.

Şimdi bakalım yasal sorumluluğu gereği yeni dönemde Bandırma Belediyesi hemşehrilerin kent yönetimine katılımını ve kapsayıcılğı sağlayacak gerekli önlemleri aldı mı ve nasıl araçlar geliştirdi?

Araç 1: Bandırma Kent Konseyi

Yerel yönetimlerde bu katılım meselesinin temel aracı Kent Konseyleri, malum Bandırma’da da bir tane var. Türkiye’de Kent Konseyleri yasal çerçevesi yine 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesi ve 6 Haziran 2009 tarihli Kent Konseyi Yönetmeliği ile belirlenmiştir. Bakın yasa Kent Konseyini nasıl tanımlıyor: 5393 Sayılı Yasa Madde 76 : “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır. Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar. Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir. Kent konseyinin çalışma usûl ve esasları İçişleri Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”

Bandırma Kent Konseyi resmi web sitesindeki ifadeye göre “ülkemizdeki Kent Konseylerinin örgütlenmesinde öncülük eden Bandırma Kent Konseyi; yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde katılımcılığı ve demokrasiyi geliştirmek için çalışan bir yapıdır.” Ne yazık ki bu öncülük başarılı bir deneyime dönüşemedi. Neden mi? Web sitesine bakmaya devam edelim, ne bir faaliyet raporu, ne bir kentsel politika önerisi var! Çalışma gruplarının sadece ismi yazıyor. Çalışma gruplarında oluşturulan herhangi bir görüş Belediye Başkanlığına ya da Meclise gönderildi mi bilmiyoruz.

Oysa Kent Konseylerinin en önemli olanaklarından biri de, Belediye Meclisi’ne önerge sunabilmesidir. Bu sivil toplumun bir kentin yönetiminde söz söyleyebilmesi için çok önemli bir olanak olduğu halde, Türkiye’de buna cesaret edebilen bir Kent Konseyi var mıdır emin değilim, umarım vardır. Yerel basında çıkan haberlerde Bandırma Kent Konseyi için afet çalıştayı gibi önemli etkinlikler dikkat çekiyor, ama bu çalıştayın bir raporu var mı? Bu çalıştaydan deprem bölgesindeki şehrimiz için nasıl öneriler geliştirildi, kimlere iletildi? Diğer yandan, Konseyin çalışmaları arasında Edincik Merasına ilişkin Bandırma Belediyesi’ne haklı ve önemli desteği desteği dikkat çekiyor.

Ama ilçe belediyesinin zaten öncü olduğu bir konu olduğunu unutmayalım. Konseyin Web sitesinde bir de kurslar diye bir başlık var: Ahşap yakma, dikisyon, dikiş nakış, tiyatro(drama)… Bu kurslar da kamusal alanı güçlendirmek için çok çok önemli. Ama herhalde bu kursların katılımcı demokrasiyle bir ilgisi olmadığını açıklamaya gerek yok! Bu kurslar önemsiz demiyorum, önemlidir, ihtiyaç vardır ve Belediye desteklemelidir. Ama kent konseyi eşittir belediye demek değildir. Kent konseyleri hizmet üretmek değil toplumsal ağları güçlendirmeye odaklanırsa daha iyi olmaz mı?

Hadi faaliyet raporlarını bulamadığımız için Kent Konseyinin sosyal medyasına bakalım, web sitesinden farklı olarak “belirli gün ve haftalar” hakkında mesajlar, bazen de sergiler, paneller, başka kurumların etkinliklerine katılan temsilciler, ziyaretler, açılışlar görüyoruz. İşte sorun tam da bu! Kent Konseyleri çoğu yerde belediye imkanları ile suya sabuna dokunmayan etkinlikler yapma alanı haline geliyor. Kente dair söz üreten, yerel yönetimlerde katılımın önünü açan kentin hak ve hukukunu koruyan yapılar olarak çalışamıyor. Bizim ülkemize bir kaç beden fazla geliyor! Neden mi? Çünkü Belediyelerin iktidarları, ya kent konseylerini sadece bürokratik bir zorunluluk olarak görüp sessiz sedasız bir köşede bırakıyor, ya da kendi güdümlerinde kalacak şekilde dizayn ettikleri listelerle katılımcılık vurgulu PR çalışmaları ile gürültülü bir şekilde işlevsiz etkinliklerle etkin gösterip, kendi çıkarlarına göre kullanıyorlar. Bu sayede zaman içinde konseyin bileşeni STK’lar bir anlamda kontrol altına alınmış oluyor. Böylece, sivil toplumun kente dair sesini duyuracağı bir alan olması gereken kent konseyleri, belediye başkanlarının arka bahçesine ya da icraat alanına dönüşüyor. Bu durumda Kent Konseyleri arada paneldir, sergidir vs. yapılabilir ama örneğin bir imar planı tadilatında ses çıkarabilir mi, gerekirse Belediye’ye karşı görüşleri açıklıkla bildirilebileceği tarafsız bir müzakere ortamı oluşturabilir mi?

Bandırma Kent Konseyi 9 Mayıs tarihli sosyal medya paylaşımında Türkiye Kent Konseyleri Platformuna ait bir gönderiyi paylaşmış. Bu gönderinin içeriği ilgili yönetmelikten derlenmiş. Gönderi şunu diyor: Kent Konseyleri Genel Kurulları kurulmuş olan kent konseylerinde 2+3 yıllık seçim dönemine göre görev yapar, Genel Kurul yapma yetkisi Kent Konseyindedir. İlk kez kurulacak Kent Konseylerinde ise ilgili yönetmelik gereği yerel seçimleri takip eden 3 ay içerisinde Belediye Başkanı’nın çağrısı ile ilgili yönetmelik çerçevesinde kurulur.”

O halde, Bandırma Kent Konseyi bu dönem ilk kez kurulmadığına göre Kent Konseyi genel kurul çağrısı neden Belediye Başkanı imzası ile yayınlanıyor?

Bu koşullarda Belediye Başkanı’nın Kent Konseyi genel kurulundaki etkisi olacağına dair kaygılarımız yersiz mi olur? Bandırma Belediyesi iktidarı demokrasiyi içselleştirip Kent Konseyi bileşenlerinin kendi başkan ve yürütme kurullarını seçmesine herhangi bir kulis yapmadan, partiler üstü bir düzlemde kalabilecek mi? Geçmişte hiç olmadı gelecekte göreceğimiz farklı olmayacak. Umarız yanılırım da yerel demokrasinin özerk mecrası olarak Bandırma Kent Konseyi kendini yeniler; inşaat ve toprak baronlarının çirkinleştirdiği, sanayinin kirlettiği şehrimizi ve  denizimizi iyileştirmek için ilçe belediyesinde, büyükşehirde, bakanlıklarda her yerde sesimizi çıkarır. Ama kabul edelim böyle bir kent konseyine kavuşabilmemiz için sadece Belediye Başkanı’nın Konsey seçimlerindeki etkisinden vaz geçmesi yeterli olmaz. Demokrasiyi içselleştirmiş bir belediye başkanı kadar, aynı zamanda bunu talep edecek etkin bir sivil topluma ihtiyacımız var. Peki Bandırma’da bunların hangisine sahibiz!

Araç 2: “Bandırma’nın Geleceğini Birlikte Tasarlıyoruz” Stratejik Plan

Bandırma Belediyesi’nin hemşehrilerin katılımı için öne sürdüğü ikinci araç Stratejik Plan hazırlığına katılımcılığı sağlama iddiası olan bir anket. Her yerel seçim sonrası ilk 6 ay için Belediyeler, gerçekleştirecekleri eylem ve projeleri ve bunları ilişkin bütçe dağılımını belirleyen, hedefler ortaya koyan stratejik planlarını hazırlamak zorundadır. Bu planlar, bir Belediye’nin yapacaklarının yol haritası, kente neler katacağının izahati niteliğindedir. Dolayısıyla bu planı hemşehrilerle birlikte hazırlamak, Bandırma’nın önümüzdeki 5 yılına birlikte karar vermektir. O halde Stratejik Plan hazırlığı, Belediyenin hemşehrilerin kentin geleceğine dair karar süreçlerine katılımı sağlaması için önemli bir araca dönüşebilir. Nitekim, Bandırma Belediyesi de “Bandırma’nın Geleceğini Birlikte Tasarlıyoruz” diyerek stratejik plan hazırlığında katılım sürecine yerinde bir vurgu yapmış. Peki, bakalım Bandırmalılar kentlerinin 5 yıllık kısa vadeli geleceğinin planlanmasına nasıl katılacak?

Belediyemiz şöyle açıklamış:

“Bandırma Belediyesi 2025-2029 Stratejik Planı’nın hazırlanması kapsamında sizlerin de değerli katılımı için bir anket oluşturduk. Bu anket ile sizlerin beklentilerini anlamak ve analiz etmek, gelecek 5 yıllık stratejik planlamamızı buradan elde edilecek verilere göre hazırlamak istiyoruz. Şeffaf, hesap verebilir, dengeli ve adaletli, tam katılımcı bir yönetim anlayışı ile Bandırmamızı

hep beraber ortak akılla yönetmek, öncü ve marka bir kent yapmak istiyoruz.” Bandırma Belediyesi sosyal medya duyurusu (erişim tarihi 19.07.24)Evet, iddialı bir tam katılım vaadi ile dijital bir anket ortaya atılmış. Peki anket bir katılım aracı mıdır? Hepimizin çeşitli hizmetlerini satın aldığı onlarca kurum ve kuruluş sürekli telefon araması ile bizleri memnuniyet anketlerine dahil etmeye çalışıyorlar. Bu anketleri yanıtladığımızda o şirketlerin yönetimine katılmış olmuyoruz değil mi? 

Sadece o kurumların toplumsal algı, görüş tespiti için kişisel fikirlerimizi toplayarak veri oluşturmalarını sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla anketler katılım için sadece küçük bir adım olabilir, ama kabul edelim Belediye’nin “tam katılımcı” dediği bir yönetim anlayışının araçları olamazlar! Anketler yanıtlarının toplamıyla elde edilecek bir takım genellemeler, yuvarlamalar sayısal verilere dönüşür. Buna “kapama” diyorlarmış anketçiler ve sonuçta malumun ilanı sonuçlar çıkar ortaya. Ancak bu verinin de tek başına kentin geleceğine nasıl bir katkısı olabilir? Hemşehri ile önündeki anketi dolduruğu bilgisayar arasında bir diyalog, bir katılım sürecinin olmazsa olmazı belediye ile hemşehri arasındaki müzakere ve iletişimi sağlayamaz. Eğer bu ikisi olmazsa da bence katılım olmaz. Bu durumda girişte açıkladığım katılımın evrensel düzeylerinin neresini karşılıyor bir anket ya da bu anket?

Anketler, ancak yönelttikleri sorular çerçevesinde yanıtlar derleyebilir. Örneğin anketteki bir soruya bakalım:“Size göre kent hangi alanlarda Marka Şehri olmalı? (Sanayi, turizm, tarım,

yenilenebilir enerji vb.)”“Marka Şehir” meselesini başka zaman tartışırız, ankette kalalım. Belediye bize ne soruyor sizce? Öncelikle burada katılımcı bir yaklaşım yok çünkü bir yaklaşıma tepeden inme karar verilmiş ve soruya şekil vermiş: Bandırma marka şehir olacak, ama hangi alanda olsun? Ne mi var bunda? Diyelim ki bir grup Bandırmalı bu demode ve neoliberal “marka şehir” kavramına karşı ve tartışmaya değer gerekçeleri var 1* Ama anketin bu çerçeveli sorusu bu durumu nasıl tespit edebilir. Hadi tespit etti diyelim, Belediye ve hemşehriler bunu nasıl tartışacak? Çoğunluğun fikrini belirleyip onu azınlığa kabul ettirmekle, birlikte karar alıp müşterek çözümü bulmak aynı değildir, bunlar bir anketin kapasitesinin üstünde işlerdir.

1* Gerçekten artık kimse bu neoliberal “marka şehir” böbürlenmeleri ile ilgilenmiyor, bunları ihraç fazlası ürün gibi bizim gibi gündemi takip edemeyen büyüklük kompleksli şehirlere kent bilimcileri değil de siyasal iletişim stratejistleri ve PR satıcıları tarafından yutturulmaya çalışıyor. Eşitlik, adalet, demokrasi, yaşanabilir bir çevre marka stratejileri ile gelmez, aksine tükenir.

Diğer yandan diyelim ki marka şehir meselesi tartışmaya değer bir konu; ama bu 5  yılda gerçekleştirilemeyecek bir hedef olduğuna göre bu plandan çok daha uzun vadeli  bir Vizyonun konusu olması gerekmez mi, dolayısıyla şişirme bir soru olduğu,  gerçeklikten uzaklığını da not edelim. Gerçeklikten uzak sorular anlamlı bir katılım  sağlama iddiasının samimiyetini haklı olarak sorgulatmalı.

Eğer katılım sürecinde bir anketin yeri varsa ve bunu Belediye duyurusunda denildiği  gibi “şeffaf, hesap verebilir” bir yönetim çerçevesinde yapıyorsak, o zaman bu anketin  sonuçlarını da, ayrıca bu sonuçların stratejik planda neye dönüştüğünü de 

Belediyemiz açıklasın… Bu öneriyi aslında anlamlı bir katılım aracı olmayan bu anket  yöntemine yapıcı bir katkı olarak ele alsın Belediyemiz. 

Peki, stratejik planda gerçek anlamda bir tam katılım sürecini Belediye nasıl sağlasın? 

Bunun pek çok yöntemi var, benim anladığım önemli olan katılımı bir süreç olarak  katılım düzeylerine hemşehriler arasındaki ilgi ve uzmanlık gruplarına göre doğru  planlamak, hemşehriler ve belediyenin bir araya gelebileceği sağlıklı müzakere ve  iletişim ortamları yaratmak gerekiyor. Londra, New York, Viyana son dönemde birazcık  da İstanbul (“azmanbüs” gibi uygulamaları tartışmalı da olsa) gibi dünyanın büyük  metropolleri kalabalık nüfuslarına olabildiğince kapsayıcı bir şekilde ulaşıp stratejik plan süreçlerine dahil etmeye çalışıyor. Bu şehirlerin yanında ölçeği göz önüne  alındığında Bandırma için gerçek anlamda bir katılımcı demokrasiyi hayata geçirmek  çok daha kolay olmalıydı. Nasıl mı? Önce küçük kasaba hesaplarından vaz geçmeli tabi, kodamanlarımızın çıkarını, arazisini, inşaatının katlarını, iş yerini, fabrikasının  atığını özgürce salmasını değil de bir bütün olarak Bandırma’yı önceliklendirecek bir  bakış lazım, ama Bandırma’nın ekonomi politik  ilişki ağı ile bu şimdilik  zor biraz, geçelim!  İnanmıyorsanız  mendirekten Bandırma’ya bakın da görün kim ne yapmış, kim ne diyebilmiş? 

Stratejik plan hazırlığına dönecek olursak, konumuz özelinde her halde önce stratejik  planın neye yaradığını, nasıl bir belge olduğunu tüm hemşehrilere anlatarak işe  başlamalı. Çünkü ortada sadece bir anket var. Ardından plan hazırlığının aşamaları  bir takvim ile duyurulmalı. Bir önceki dönemin stratejik planı ile hangi hedefler  gerçekleştirilmiş, hangi hedefler neden gerçekleştirilememiş bunları da baştan  duymak önemli. İş öğretmeyelim tabi herhalde Belediyenin emekçileri önceki stratejik  planın izlenmesi konusunda yönetimi bilgilendiriyordu da, madem fikrimizi  söyleyeceğiz bu bilgilendirmenin biz Bandırmalılara yapılması da önemli. Katılımın  farklı düzeylerine yönelik olarak; sorunları, öncelik ve beklentileri belirlemek, çözüm önerilerini birlikte geliştirileceği buluşmalar düzenlemeli belediye. Mahalle toplantıları  ile dijital dünyadan gerçek sokağa inmeli, iletişim noktaları ile Cumhuriyet Meydanı gibi  kamusal alanlarda geleceği tartışacağımız, stratejik planlar hakkında bilgi veren  alanlar oluşturmalı, forumlar düzenlemeli. Meslek örgütleri, dernekler, dezavantajlı  kesimlerle derinlemesine görüşmeler yapmalı. Sürecin bütün raporlarını, toplantı  tutanaklarını yayınlayıp geri bildirim almalı. En nihayetinde stratejik planın da taslağını  paylaşıp geri bildirim almalı ve nihai stratejik planın hedeflerine nasıl ulaşacağını da  yine hemşehrilerle birlikte 5 yıl boyunca katılımcı bir şekilde izlemeli.

Yoksa bakın CHP belediyelerine yurdun dört bir yanını “ortak akıl” vb. laflarla  süslenmiş bir birine benzer genel geçer ifadeler içeren metinlerle dolduruyorlar. Bu bir ortak politika mıdır, yoksa  PR mı? Eğer gerçek bir politikaysa neden katılımı monolog bir formdan ibaret dijital  anketlere indirgiyorlar? Belki de, stratejik planın katılım sürecine ilişkin anket dışında  da geliştirdiğiniz araçlar var ve ben size erken bir eleştiri yöneltiyorum. O zaman  stratejik plan hazırlık ve izlemesine dair tüm iş planınızı bir an önce açıklamalarını dileyelim!

Sonuç olarak, iki katılım aracı üzerinden Bandırma’da yerel demokrasiye göz atmayı  denedim. İktidar partisinin otoriter yönetim anlayışı sivil alanı yıllarca öyle baskıladı ki  CHP’nin yerel yönetimlerindeki “geleceği birlikte tasarlama”, “katılım”, “ortak akıl” vb.  sözleri çoğu örnekte sadece "performatif " yani kısaca bilinenin tekrarı yada kendisinden zaten beklenen bir söyleme dönüştüğü halde yalan yok içimizi  bir nebze rahatlatıyor. Peki rahatlamalı mıyız, yoksa iktidarın yerelde ya da ulusalda  kimde olduğuna bakmaksızın, katılımcı bir yerel demokrasiyi sürekli daha güçlü talep  etmeli, yukarıdan aşağı değil aşağıdan yukarı bir yönetim anlayışı için elimizdeki  araçların farkına mı varmalıyız?

Bu vesileyle ilgili yönetmelikten Kent Konseylerinin görevleri ile ilgili bölümü de yazının  sonuna ekleyelim ki, talebimizin ütopyaların ötesinde yasal bir gerçekliği olduğu,  yaklaşan genel kurul öncesinde Konseyin görevleri hatırlansın.

Kent konseyinin görevleri     

MADDE 6 – (1) Kent konseyinin görevleri;

a) Yerel düzeyde demokratik katılımın yaygınlaştırılmasını, hemşehrilik hukuku ve ortak yaşam bilincinin geliştirilmesini, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamak,

b) Sürdürülebilir gelişmenin sağlanması ve bu konuda ortaya çıkan sorunların çözümüne yönelik planların hazırlanması ve uygulanmasını

sağlamak,

c) Kente ilişkin temel stratejiler ve faaliyet planlarının belirlenmesinde, uygulama ve izleme süreçlerinde tüm kenti kapsayan ortak bir aklın

oluşturmasına katkıda bulunmak,

ç) Yerellik ilkesi çerçevesinde katılımcılığın, demokrasiyi ve uzlaşma kültürünü geliştirmek,

d) Kentin kimliğine ilişkin tarihi, kültürel, doğal ve benzeri değerlere sahip çıkmak ve geliştirmek,

e) Kent kaynaklarının etkili, verimli ve adil kullanımına katkıda bulunmak,

f) Sürdürülebilir kalkınma anlayışına dayalı kentin yaşam kalitesini geliştiren, çevreye duyarlı ve yoksulluğu giderici programları desteklemek,

g) Sivil toplumun gelişmesine ve kurumsallaşmasına katkıda bulunmak,

ğ) Çocukların, gençlerin, kadınların ve engellilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklerini arttırmak ve yerel karar alma mekanizmalarında aktif rol almalarını sağlamak,

h) Kent yönetiminde saydamlık, katılım, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik ilkelerinin uygulanmasına katkıda bulunmak,ı) Kent konseyinde oluşturulan görüşlerin değerlendirilmek üzere ilgili

belediyeye gönderilmesini sağlamaktır.

26-07-2024 / BANDIRMA GERÇEK YAZI KURULU./ edit: M.LEVENTOĞLU