Büyük İskender'in Doğu Seferi ve Anadolu Mirası..Oğuz Tekin

Büyük İskender: Doğu Seferi ve Hellenistik Çağ

OĞUZ TEKİN  * Koç Üniversitesi, Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AKMED

II. Philippos ile Olympias’ın oğlu olan Aleksandros, modern literatürde Büyük İskender (MÖ 336-323) olarak bilinir . Ancak kendisinin veya döneminde yaşayanların onun için
“Büyük” sıfatını kullandığına ilişkin bir kanıt yoktur. Bu sıfat daha sonraki yüzyıllarda, muhtemelen Geç Hellenistik veya Roma İmparatorluğu dönemlerinde kendisine yakıştırılmış olmalıydı. On dört yaşındayken başkent Pella yakınındaki Mieza’da Aristoteles’ten felsefe ve siyaset bilimi dersleri almaya başlayan İskender, genç yaşta olmasına karşın büyük bir
komutan, zeki ve ileri görüşlü bir kişiydi. Hellen edebiyatını iyi biliyordu; Homeros’un destanlarını yastığının altından hiç eksik etmediği, Euripides’in dramalarını ezbere bildiği söylenir. İskender, babasının ölümünden sonra, 20 yaşında bir delikanlıyken Makedon Krallığı tahtına geçti. İskender’in Pers
İmparatorluğu’na son verdiği MÖ 331 yılı ile son Hellenistik krallık olan Ptolemaiosların Aktion Savaşı sonrası tarih sahnesinden silindikleri MÖ 30 yılı arasındaki yaklaşık 300 yıllık
dönem “Hellenistik Çağ” olarak adlandırılır.

İskender Anadolu'da 

İskender, babasının bıraktığı yerden devam etmek istiyordu; doğudaki en büyük tehlike Perslerdi ve bu güç ortadan kaldırılmalıydı. Bu düşünceyle MÖ 334 yılı baharında Anadolu’ya
geçti. İlk iş olarak Ilion’a (eski Troia) gidip Homeros’un Ilias (İlyada) destanının ana konusunu oluşturan Troia Savaşı kahramanları için kurban kesti, adaklar sundu. Perslerle ilk karşılaşma ise Granikos (Biga Çayı) yakınında oldu.
İskender’in uyguladığı taktik sonucu Persler kesin bir yenilgiye uğradılar (MÖ 334). Granikos Savaşı ile Anadolu’nun kapısı İskender’e açılmış oldu.
İskender güneye inerek Sardeis’e doğru yürüyüşe geçti. Kente yaklaştığında Lydia Satrabı Mithrines ve beraberinde bulunan kentin ileri gelenleri İskender’i
karşıladılar ve kentin teslim olacağını bildirdiler. İskender, Pers dönemindeki yerel yönetim mekanizmasını bozmadı; sadece idarecilerini
değiştirdi ve daha sonra Ephesos’a geldi. Sürgünleri geri çağırdı; oligarşik
idareye son vererek tekrar demokrasiyi kurdu. Bu sırada Magnesia (Ortaklar) ve Tralleis’ten (Aydın) elçiler gelerek
kentlerini İskender’e teslim ettiler. Ertesi gün Miletos’a doğru yola çıkan İskender,
direnişi kırarak kenti ele geçirdi. Daha sonra, kalabalık bir Pers ordusunun satraplık merkezi Halikarnassos’ta (Bodrum) bulunduğunu
haber alarak, Karia’ya doğru yola çıktı. Yolu üzerindeki kentleri ele geçirdi. Halikarnassos’a
yaklaştığında kentin dışında kamp kurarak kuşatma hazırlıklarına başladı. Halikarnassos uzunca bir direnişten sonra İskender’e teslim oldu.
İskender daha sonra güneye, Lykia’ya yöneldi. Lykia’ya girdiğinde önce Telmessos (Fethiye) teslim oldu; sonra Pınara (Minare), Ksanthos (Kınık) ve Patara (Ovagelemiş) ile 30 kadar ufak yerleşmeyi ele geçirdi. Kış bastırdığında, o zamanlar Lykia’nın bir parçası olarak kabul edilen Milyas’a girdiğinde Phaselis’ten (Tekirova) elçiler gelip İskender’e iyi dileklerini sundular ve kendisine altın bir taç
armağan ettiler. Bunu duyan diğer kentler de ona elçilerini gönderdiler. İskender onlara, göndereceği komutanlara kentlerini
teslim etmelerini buyurdu. Sonra Phaselis’e gelerek onların da arzusu ve yardımı ile yakınlardaki güçlü bir kaleyi ele geçirdi.
Çünkü Pisidialılar tarafından inşa edilmiş olan bu kale, Phaselisliler için bir tehlike arz ediyordu. Orada yuvalanan yerliler, Phaselislilerin ekip biçtikleri toprakları yağmalıyorlardı.
Phaselis’ten ayrılan İskender, ordusunun bir kısmını dağ geçitleri (Klimaks, bugünkü Kesme Boğazı) arasından Perge’ye
gönderdi. Kendisi de kıyıyı izleyerek Perge’ye (Aksu) geldi.
Perge’den ayrıldıktan sonra yolda kendisini karşılayan Aspendos (Belkıs) elçileri kentlerini teslim edeceklerini bildirdiler fakat kente bir garnizon yerleştirilmemesi ricasında da bulundular. İskender şartlı olarak Aspendosluların isteğini kabul
etti ancak Aspendoslular daha sonra İskender’in ileri sürdüğü şartları yerine getirmek istemediler. Bunun üzerine İskender Aspendos’a girdi ve ağır şartlarla kenti teslim aldı. Sonra
Side’ye gelerek orada bir muhafız birliği bıraktı ve doğruca Sillyon’a (Yanköy Hisarı) hareket etti. Sillyon istihkâm edilmiş bir şehirdi. İskender, burada vakit kaybetmek istemediğinden olacak, yoluna devam etmek istedi. Önce Perge’ye ve oradan da kuzeye, Phrygia’ya yöneldi. Yolunun üzerinde önemli bir Milyas kenti olan Termessos’un (Güllük Dağı) direnciyle karşılaşan İskender, dağlık bir arazi üzerinde kurulu bulunan bu kenti ele geçirmesi çok zaman alacağından burayı fethetme düşüncesinden vazgeçti ve Sagalassos’a (Ağlasun) doğru
yola çıktı. Kent olanca gücüyle karşı koymaya çalıştıysa da sonunda İskender’e teslim oldu.
Askania Gölü’nün (Burdur Gölü) kıyısını izleyerek Phrygia’ya giren İskender, birkaç günlük yolculuktan sonra
Kelainai’a (Dinar) vardı. Burası bir Pers satrabının garnizonu ile istihkâm edilmiş bir kentti. Kente bir işgal ordusu bırakarak on gün kadar burada dinlendi. Daha sonra, Pers satraplık merkezlerinden biri ve eski Phrygia Krallığı’nın başkenti olan Gordion’a (Yassıhöyük) geldi. Arrianos’tan  öğrendiğimize göre kral, Gordion’da Midas’ın sarayına giderek Gordios’un efsanevi arabasını ve boyunduruğundaki  kayışları görmek istemişti. Biliyordu ki efsaneye göre, arabanın boyunduruğundaki kayışı çözen kimse “Asya’nın hâkimi”  olacaktı. Söylendiğine göre, düğümü çözemeyeceğini anlayınca kayışı kılıcıyla kesmiş, böylece çözdüğünü ilan etmişti!
Ertesi gün İskender, Galatia’nın en önemli kenti Ankyra’ya  (Ankara) geldi; kendisini Paphlagonialılardan oluşan bir  heyet karşıladı. Heyet, İskender’in egemenliğini tanıyacaklarını fakat ordusuyla topraklarına girmemelerini istedi.
İskender onlara, yeni atadığı Phrygia satrabına itaat etmelerini söyleyerek Kappadokia’ya doğru yola çıktı. Böylece Küçük
Asya’nın Halys’e (Kızılırmak) kadar olan önemli bir bölümü İskender’in egemenliğine girmiş oldu. İskender daha sonra  Kilikia geçitlerine dayandı. Ertesi gün şafakta emrindeki orduyla kolayca boğazdan geçerek Kilikia’ya girdi. Süvari birlikleri ve hafif silahlı piyadelerle çabucak Tarsos’a yürüdü. Antik
kaynaklarda Tarsos’a giren İskender’in yorgunluktan bitap düştüğü, Kydnos Irmağı’nda (Tarsus Çayı) yüzdükten sonra
ateşlendiği ve uyuyamadığı anlatılmaktadır.
Tarsos’tan ayrılarak, önce Ankhiale (Mersin civarında) kentine sonra da Soloi’a (Mezitli, Viranşehir) gelen İskender orada bir muhafız birliği bırakarak, kenti 200 gümüş talanton para
cezası ödemeye mahkûm etti. Çünkü kent hâlâ Perslere sempati duyuyordu. Oradan dağlarda pusu kurmuş olan Kilikialıların üzerine yöneldi. Bir haftada onları püskürtmeyi başardı,
bir kısmını esir aldı ve Soloi’a döndü. Burada Sağlık Tanrısı
Asklepios’a kurban adadıktan sonra askerlerini teftişten geçirmek üzere meşale yarışı, spor ve edebiyat yarışmaları düzenledi. Soloi’dan ayrılan İskender Tarsos’a doğru yola çıktı. Bu
arada Magarsos’a (Karataş yakınlarında Dörtdirek) uğrayarak
Athena Magarsia’ya adakta bulundu. Mallos’a (Kızıltahta yakınlarında) vardığında Kahraman Amphilokhos’un mezarını
ziyaret etti. Mallosluların bir iç savaşın eşiğinde olduklarının farkına varan İskender, bu kargaşaya son vermelerini istedi; Pers kralı Dareios’a ödedikleri vergiden muaf tuttu çünkü
Mallos bir Argos kolonisiydi ve İskender’in kendisi de Argoslu Heraklesoğulları soyundan geliyordu. İskender Mallos’tayken Dareios’un Assur topraklarında
Sokhoi’da karargâh kurduğu haberini aldı ve ertesi gün yola çıktı. Dareios ise Issos’a (Yeşil Höyük, eski adıyla Kinet Höyük) doğru yola çıktı ve farkında olmadan daha önce İskender’in
geçtiği yoldan geçerek onun arkasına sarktı ve Pinaros Irmağı’na yöneldi. Bunu haber alan İskender hemen geriye
dönerek Pinaros Irmağı’nın kıyılarına vardı. Dareios’un ordusu Pinaros Irmağı’nın (Deliçay veya Payas Çayı?) kuzeyinde, İskender’in ordusu ise güneyinde mevzilendi. Burada şiddetli bir savaş oldu. İskender, sayıca daha fazla askere sahip olan
Dareios’un ordusu karşısında üstünlüğü ele geçirdi. Dareios kaçtı (MÖ 333) (Fig. 2). Issos zaferinden sonra İskender, kendi adını taşıyan Aleksandreia (bugünkü Esentepe/İskenderun) kentini kurdu.
Anadolu’nun Ötesinde
İskender daha sonra Suriye’ye (Syria) girerek Perslerin en önemli donanma üslerinden Fenike’ye (Phoinikia) geldi.
Sidon, karşı koymadan alındı, Tyros (Sur) ise kuşatma sonunda ele geçirildi (MÖ 332); Filistin de İskender’in kontrolüne geçti. İskender MÖ 332 sonbaharında Mısır’a yöneldi; Mısır ele geçirildi ve burada, Nil Deltası’nda, kendi  adını taşıyan bir kent kurdu: Aleksandreia (İskenderiye). İskender, Mısır’da çok
iyi karşılandı; Mısır Tanrısı Ammon ile özdeşleştirildi. Mısır’da yönetimi, âdet olduğu üzere, yerli bir yöneticiye bıraktı; fakat yine mali ve askeri kontrol Hellen ya da Makedon kökenli kişilerin elindeydi. 
İskender, MÖ 331’de Mısır’dan ayrılarak, Pers Kralı
Dareios’un asıl ordusunun bulunduğu Babylonia’ya girdi. İki ordu Mezopotamya’da Arbela (Erbil) yöresindeki Gaugamela Ovası’nda karşılaştı. Savaş taktiği ve İskender’in zekâsı, Pers
ordusunun bozguna uğramasına neden oldu; Dareios kaçtı.
Gaugamela Savaşı’ndan sonra İskender “Asya Kralı” ilan edildi; Persler ise bir daha toparlanamadılar. İskender, İran (Persia) içlerine girerek Pers İmparatorluğu’nun başkentleri olan
Babylon, Susa, Persepolis ve Ekbatana’yı (bugün Hemedan) ele geçirdi; imparatorluğun hazinelerine el koydu. Bir süre sonra Dareios, kendi adamlarından biri olan Baktria Satrabı Bessos tarafından öldürüldü. İskender, MÖ 330-329 yıllarında herhangi bir karşı koymayla karşılaşmadan Hindikuş Dağları’na kadar ilerledi. MÖ 327-325 yılları İskender’in Hindistan seferine çıktığı yıllardır. Böylece imparatorluğun doğu
sınırlarını Hyphasis ve Aşağı Indos (Sind) havzalarına değin
genişletti. Kuzeybatı Hindistan’da Paurava Kralı Poros’un
karşı koymasıyla karşılaşan İskender, Hydaspes Irmağı yakınında Poros’u yenilgiye uğrattı. Hydaspes Savaşı zaferinden sonra Pencap’a girdi. Fakat yorgun düşen askerlerinin daha
fazla ilerlemek istememeleri nedeniyle geri dönmek zorunda kaldı. Ordusunun bir kısmı Indos Irmağı’ndan gemilerle, bir kısmı da kara yoluyla Indos Deltası’na vardı. Daha sonra yine hem deniz hem kara yolunu kullanarak ordusuyla Persia’ya döndü (MÖ 325-324). Ne var ki İskender çok geçmeden ateşli bir hastalığa yakalanarak MÖ 323’te, henüz 33 yaşındayken Babylon’da (Babil) öldü.

İskender İmparatorluğu’nun Yapısı ve Niteliği

İskender, kurduğu imparatorluğun yönetiminde Pers sisteminden de yararlanmış, Perslerin satraplık idaresini
benimsemişti; çünkü bu denli geniş bir coğrafyada tek merkezden yönetimin güçlükleri olacağı kesindi (Harita). Oysa
bir tür yerel yönetim örgütü olan satraplıklar ile bu işi çözümlemek daha kolaydı. İskender, satraplıkların başına önceleri Pers yöneticileri geçirmişse de zamanla Makedon yöneticileri atadı; imparatorluğun başkenti olarak Babylon’u (Babil) seçti. Askeri ve sivil yönetimi birbirinden ayırdı, bir de maliye örgütü kurdu. Devletin resmi dilinin Hellence (Attika lehçesi) olması kararlaştırılmıştı. Pers seferi sırasında
İskender’in yaptığı en büyük işlerden biri de yeni kentler kurmasıdır. Bu kentlerin çoğu Tigris’in (Dicle) doğusunda bulunuyordu. En önemlilerinin başında, hiç kuşkusuz, Mısır’daki Aleksandreia (İskenderiye) gelmektedir. İskender, ticaret ve ulaşıma da önem vermiş, Perslerin yol şebekesini
daha da geliştirmiştir.
İskender, bir kültür birliği oluşumunu sağlamak için Makedonlar ile Perslerin evlilik yapmalarını istiyordu. Nitekim,
Arrianos’tan öğrendiğimize göre 10.000 Makedonyalı asker, Anadolu ve İran’daki yerli halktan kişilerle evlenmişti.
İskender’in kendisi de Susa’da yapılan bir törenle iki Pers prensesini eş olarak aldı.
İskender’in zaferlerindeki en önemli askeri unsurlardan biri, daha önce babası II. Philippos tarafından kullanılmış olan ve sarissa adını taşıyan uzun mızraklı (5 metreden fazla)
“hoplit” denen askerlerden oluşan phalanks’tır. Hızlı ve hareket yeteneği yüksek bu askeri birlik, hantal Pers güçleri karşısında kolaylıkla zafere ulaşabiliyordu. O sıralarda henüz 16 yaşında
olan İskender, babası II. Philippos’un Yukarı Strymon’daki Maidlere ve MÖ 339’da kuzeydeki kabilelere karşı yaptığı savaşlarda bulunmuştu. Babasının, Atina ve müttefiklerine karşı kesin zaferini elde ettiği Khaironeia Savaşı’nda sol kanatta mevzilenen Makedonlara komuta etmişti. Kısacası, doğu seferi öncesi kazandığı bir deneyimi vardı. İskender, bir “dünya imparatorluğu” niteliğini taşıyan devletinde tek bir para sistemi kabul etmiş olup Makedonya’dan İran ve Fenike topraklarına kadar yayılan darphanelerde bastırmış olduğu gümüş sikkelerde ön yüzde Herakles başı, arka yüzdE ise tahtta oturan Zeus vardır (Fig. 3). Büyük İskender’in Anadolu’daki ilk darphanesi olasılıkla Tarsos idi. Birim ise esas olarak drahmi ve tetradrahmidir. Giderek, sikkelerinde “basileus” (kral)
unvanını da kullanmış ve ölümünden sonra pek çok kral daha
bu unvanı kullanmaya devam etmiştir. İskender, beraberinde götürdüğü bilim insanlarına, fethettiği ülkelerdeki hayvanlar ve bitkiler üzerinde gözlemlerde bulunma ve coğrafi araştırmalar yapma olanağı sağlayarak bilimsel çalı şmaları da desteklemi ştir.
İskender’den SonraBüyük İskender’in MÖ 13 Haziran 323’te Babylon’da (Babil)ölümünden sonra, imparatorluğun ba şına kimin geçeceği  sorun oldu; çünkü İskender, tahta vâris bırakmamıştı. Bubelirsizlik nedeniyle kısa bir süre sonra taht kavgası başladı. İskender’e en yakın komutanlar, imparatorluğun başına geçmek ya da belirli bölgelerde yönetimi ele almak için birbirleriyle mücadeleye başladılar. Çok geçmeden, “Diadokhlar”(Diadokhoi; tek. diadokhos) adı verilen İskender’in ardılları,yani ona yakın olan komutanlar, Babylon’da bir Devlet Konseyi oluşturarak, imparatorluğun yönetim biçiminin nasıl
olacağı konusunu tartıştılar. Devlet Konseyi, imparatorluktopraklarının yönetimini komutanlar arasında bölüştürdü.
İmparatorluk ordusunun ve Asya’nın yönetimi Perdikkas’averildi. Dolayısıyla, en büyük güç Perdikkas’ın elinde toplanmış oluyordu. Krateros ve Antipatros, Makedonya ve
Yunanistan’ı; Antigonos Monophthalmos (“tek gözlü”), Büyük Phrygia, Lykia ve Pamphylia’yı; Leonnatos, Hellespontos
Phrygiası’nı (Küçük Phrygia); Menandros, Lydia’yı; Lysimakhos, Trakya’yı; Philotas, Kilikia’yı; Laomedon, Suriye’yi; Eumenes, Kappadokia ve Paphlagonia’yı; Ptolemaios da Mısır’ıaldı. Seleukos ise bir süre bu paylaşımın dışında kaldı. Kendisine, Perdikkas’ın sağ kolu olarak, Süvari Birliği’nin komutasıverildi. Devlete yeni bir düzen vermek ve yönetim şeklini belirlemek üzere aynı yıl (MÖ 321) Suriye’deki Triparadeisos’ta,ikinci bir Devlet Konseyi toplandı. Bu toplantıda alınan kararuyarınca Antipatros imparator vekili; Antigonos ise Asya’da
ki büyük ordunun komutanı seçildi. Seleukos, Babylonia Satraplığı’nı; Ptolemaios da Mısır ve Kyrenaika’yı aldı. Ancak diadokhlar arasındaki mücadele daha da kızıştı; yeni savaşlarkaçınılmazdı.
MÖ 281 yılında Anadolu’nun bazı kentleri Seleukos’uLysimakhos’a karşı yardıma çağırdılar. Seleukos, büyük birorduyla Toroslar’ı aşarak Anadolu topraklarında ilerlemeyebaşladı. Son yıllarda Lysimakhos’un kötü yönetimine maruz kalan kıyı kentleri Seleukos’a kucak açtılar. Smyrna’nın kuze-yinde Hermos (Gediz) Vadisi’ndeki Koroupedion’da yapılan sava şta, Seleukos, 80 yaşındaki Lysimakhos’u yenilgiye uğrattı
ve öldürdü (MÖ 281). Böylece, “Diadokhlar Savaşı” sona erdi.Koroupedion zaferinden sonra Seleukos, Anadolu’nun veIndos’a değin Doğu’nun egemeni oldu. Bu, hemen hemen Mısır ve Hindistan dışında, İskender’in fethettiği topraklara eşitti. Anadolu’da Seleukos egemenliğinin başlamasıyla birlikte daha küçük bazı krallıklar da kuruldu: Bergama (Pergamon), Bithynia, Pontos ve Kappadokia. Gerçekte bu krallıkların kuruluş yılları daha önceye gitmektedir ancak tarih sahnesinde belirgin bir şekilde yer almaları MÖ 3. yüzyılda olmuştur. Bölgesel güçler Apameia Antlaşması sonucunda Seleukosların gücünün azalmasıyla çok daha güçlü bir şekilde ortaya çıktılar. Koroupedion Savaşı galibi Seleukos’un ertesi yıl (MÖ 280) Ptolemaios Keraunos tarafından öldürülmesiyle
İskender’in üniter devlet politikası tamamen ortadan kalkmış oldu. Onun yerine, devletin paylaşılan topraklarında şu krallıklar oluşturuldu:
Mısır’da, Ptolemaioslar (I. Ptolemaios Soter’in yönetiminde) Önasya’da, Seleukoslar (I. Antiokhos Soter’in yönetiminde) Makedonya’da, Antigonoslar
(I. Antigonos Gonatas’ın yönetiminde)

Büyük İskender’in ele geçirdiği toprakların mirasçıları olandiadokhların tarih sahnesinden çekilmesiyle de onların yerini oğulları aldı. Bu nedenle MÖ yak. 280-220 arasındaki dönem “daha sonra doğanlar” ya da “ardıllar” anlamına gelen epigonlar (çoğ. epigonoi) olarak adlandırılır. 

KAYNAKLAR BAKINIZ 

Bosworth, A.B. 1993. Conquest and Empire. The Reign of Alexander the Great. Cambridge University Press.
Bosworth, A.B. 1996. Alexander and the East. The Tragedy of Triumph. Oxford: Clarendon Press.
Chaniotis, A. 2005: War in the Hellenistic World: A Social and Cultural History. Oxford: Blackwell Publishing.
Errington, R.M. 2010. History of the Hellenistic World. 323-30 BC. Malden, Mass.: Blackwell Publishing.
Errington, R.M. 2017. Hellenistik Dünya Tarihi, çev. G. Günata. İstanbul: Homer Kitabevi.
Hammond, N.G.L. 1992. The Macedonian State. Oxford: Clarendon Press.
Leveque, P. 1969. Le monde hellénistique. Paris: Armand Colin.
Sartre, M. 2004. L’Anatolie hellénistique de L’Egée au Caucase. Paris: Armand Colin.
Wood, M. 2016. Büyük İskender’in Ayak İzlerinde. Yunanistan’dan Asya’ya Yolculuk, çev. S. Altınçekiç. İstanbul: BBC Books

25-12-2020/ KÜLTÜR SERVİSİ KAYNAK
-