Bahar kendini duyurduğundan beri ,sabahları uyandıktan sonra , balkondaki bitkilere bakıp onları sulamak günün ilk ritüeli oldu benim için.Bunun için de genellikle annemden öğrendiğim bir usulü uyguluyorum.Bir önceki sabahtan kalan, içinde yumurta haşladığım demliğin içindeki suyu kullanıyorum.Bu su mineral bakımından zenginmiş,annem öyle söylüyor.Ben anne sözünü dinlerim.
O sabah yine balkona çıktığımda, balkon korkuluğunun sol ucundaki köşede mermerin üzerindeki bodur gül ağacının bulunduğu saksıda, iki küçük beyaz yumurtayla karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu.Bunlar şimdi böyle sahipsiz,yalnız mı kaldılar,ne zaman yumurtladı kuş bunları diye düşünürken,anne kumru da önümden süzülerek saksının kenarına konuverdi.Beni yan yan süzerek ,yumurtaların üzerine bir güzel yerleşiverdi.Gözlerini benimkilerden ayırmıyordu.Tedirgin olmasına tedirgindi ancak yine de yumurtaların üzerinde oturmak için bir ısrarı vardı.Neredeyse yarım metrelik mesafe koyarak saksıya yaklaştığım halde, yerinden kıpırdamadı.
Yumurtladığı yer doğru bir seçim mi diye geçirdim içimden. Balkon kuzey cephedeydi ve saksı oldukça korunaksız bir konumdaydı. Saksı, yuva olacak mıydı? Dışarıdan gelecek tehditlere,rüzgara,güneşe,yağmura karşı kendisini ve yumurtalarını nasıl koruyacaktı?Saksının yerini değiştirsem,belki de yumurtaları terk edecekti.Kaygılanmıştım.Ve maalesef kaygılarım doğrulandı.
İki günlük bir ısrardan sonra,bir sabah yumurtaların öyle boş ve boynu bükük saksının içinde yattıklarını gördüm.İşe gitmek zorundaydım.Belki kısa bir ayrılık olabilir diye düşünmek istedim,annenin bir engeli olmuştur, gelecektir yine yuvaya.Akşam işten geldiğimde,yumurtaların yine yalnız olduklarını gördüm.Üzülerek anladım ki,yumurtalar için yapacak bir şey yoktu.Anne kumru bunu benden önce kabullenmişti.Bense kendimi saksıdaki yumurtalar gibi hissedip,bu terk edilişi hazmetmeye çalışıyordum.
Bir iki gün içinde ev arkadaşımın odasından çıkılan diğer balkondaki sağ köşe mermer set üzerindeki beşlik pet şişeden bozma, yanlamasına keserek bir yüzeyini açtığım saksının içinde yine bir kumruyla göz göze gelmek ikinci sürpriz oldu.
Bu bahar, sürprizler kumrularla geliyordu. Kumru nüfusunda bir patlama mı vardı ne?Bu evde geçmiş iki sene boyunca hiç böyle bir faaliyet görmemiştik.Sadece kumrular yoktu etrafta.Sığırcıklar ve serçeler vardı.Kargalar ve saksağanlar da vardı.Gün içinde işte olduğumdan, havadisleri akşam geldiğimde alıyordum.Saksı yuvayı ısrarla, özellikle kargalar ziyaret ediyordu.Arada da saksağanlar.Bu öyle hayra alamet ziyaretlerden değildi.Önceleri yumurtaların,sonra da yumurtadan çıkan yavruların peşinde olacaklardı.Arkadaşımın gözlemlerine göre,anne baba kumruların en küçük dalgınlığını değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Kumrular daha küçük olmalarına rağmen kargalar ve saksağanları yuvalarının yanından kovalıyor, hatta bu kovalamada belli mesafelere uçarak onların peşinden gidiyorlardı. Şu kargalar,özellikle saksağanlar ne fena kuşlar.Daha önce seviyordum aslında onları.Her iki tür de zeki,meraklı kuşlar.Özellikle saksağanların parlak cisimlere merakı bilinir.Kargalar ise resmen alet kullanan kuşlar.Zekiler ama acımasızlar.Acımasız tuhaf kaçtı aslında.Fırsatçı oldukları kesin. Fırsatçı? Küçücük yavrulara nasıl da kıyacaklar?Onların da yuvaları olmalı ama, bir yandan.Yuvalarında yavruları.Küçük kumru yavrularından kopardıkları et parçalarını kendi yavrularına taşıyor olmasınlar?Off off. Doğanın kanunu mu diyeceğiz şimdi?
Sonra,bir sabah kuzeye bakan balkonun diğer ucunda,kombiden çıkan baca borusunun üzerine kumruların ısrarla gidip geldiklerini gördüm.Ağızlarında getirdikleri küçük dal parçalarını,borunun üzerine yerleştirmeye çalışıyorlar ancak başarılı olamıyorlardı.Yuva kurmaya niyetlenmişlerdi ancak malzeme borunun kaygan zemininde tutunamayıp,yere düşüyordu.işte orada aklıma bir fikir geldi.Borunun üzerine bir yuva inşa edersem kumrular onun içine yerleşebilirlerdi.Yine beş litrelik bir pet şişeyi yanlamasına açarak,pet şişenin gövdesinde açtığım küçük bir delikten geçirdiğim tel marifetiyle yuva taslağını boruya bağladım.Kumruların daha önce getirdikleri dal parçalarını pet şişenin içine koyarak,işin bana düşen kısmı tamamladım.Üstü kapalı,korunaklı bir potansiyel yuva oluşturmuştum.Artık iş kumrulardaydı.Bu plastik ucubeyi yuva olarak sahiplenecekler miydi?
Acelesi vardı kumruların,bir an önce yumurtlama derdindeydiler.Hemen ertesi günün sabahında,artık yuva olan plastik içinde,bir kumruyu görmek sürpriz olmadı aslında.Zaman burada daha akışkan hale geldi sanki.Birbirini takip eden minik değişimlerle istikrarlı bir hayat döngüsünün sahnelenmesi.Sabahları ve akşamları,yuvaya meraklı gözlerle baktım.Her defasında anne? kumruyla gözgöze geldim.Onun gözlerinde bir uyanıklık,aşina olmanın verdiği bir rahatlık hali vardı sanki.
Bir sabah, yumurtalar kırçıl küçük çirkin yavrularla yer değiştirdi.Anne sanki hala yumurtaymış gibi yavruların üzerinde oturmaya devam ediyordu.Bir kaç gün sonra ise artık yuvayı gittikçe daha uzayan zaman aralıklarında terk ettiğini gördüm.Yavrular büyüdükçe annenin yuvanın dışında geçirdiği zaman da artıyordu.
Sabahları kuzeye bakan balkona çıktığımda yuvayı boş görüyordum artık.Balkon ve pencere kenarlarına ayaklarımı basarak yuvaya doğru kendimi yükseltiyordum.Yavruların sağlıklı,yaşıyor olduklarından emin olmak istiyordum.Birbirine sokulmuş,kanatları ve tüyleri oldukça belirgin hale gelmiş iki yavruyla göz göze geliyorduk.Herhangi bir hareket yapmıyorlar,şaşkın öylece duruyorlardı.
Diğer balkondaki yavrulardan biri kargaların saldırısındaki hengamede ortadan yokolmuştu.Arkadaşım köşe bucağa,balkondan aşağıya bakmış,yavruyu görememişti.Yavrunu öldüğünü düşünüyordu,belki de uçup gitmiştir diyordum,yok ölmüştür diye ısrar ediyordu.Ölümde neden ısrar ediyor ki?Bu ısrarı sinirimi bozuyordu.Hayır ölmedi işte,kaçıp-uçup kendini kurtardı o.Diğer yavruysa bir sabah uyandığında yuvada yokmuş.O da uçup,gitti.Yavrular yuvadan uçuyorlar.Arkalarında hüzün ve buruk bir gurur bırakarak.
Gelelim kuzeye.Bir pazar sabahı, uyanıp balkona çıktığımda yavrulardan birini,hemen yuvanın yakın karşısındaki mermer çıkıntının üzerinde tünemiş buldum.Küçük kıpırtılarla olduğu yerde duruyor , aşağıya doğru bakıyordu. Arada da kanatlarını açıp,tüylerini gagasıyla havalandırıyordu.Sanki ilk uçuşu için kendini hazırlıyordu.Uçmak için hazır gibiydi ama ben hazır mıydım bilemedim.Üzerinde durduğu zeminin iyice ucuna geldiğinde,kalbimin atışları hızlanıyor,nefesim kesilecek gibi oluyordu.Nereden buluyordu bu cesareti?Ya kendini boşluğa bıraktığında uçamaz,yere çakılırsa?En azından bir kere uçtuğu kesindi oysa.Yuvadan durduğu yere yürüyerek gelmiş olamazdı.
Öyleyse bendeki bu heyecan,bu kaygı neden?Annesi değilim,babası değilim.Bana ne oluyor böyle?Annesi geldi,yanına kondu,gagasından yavrunun ağzına bir şeyler verdi.Sonra anne uçup gitti.Yavru durduğu yerden ,az ötedeki balkon trabzanına kısa bir uçuş yaptı.Trabzanın oval,kaygan zemininde tutunmak için önce zorlandı,kanatlarını çırparak dengesini buldu sonra.Durduğu yerden aşağıya bakmaya devam ediyordu.Ben o sırada ondan ileriye doğru bir hamle beklerken,göz açıp kapayıncaya kadar bir üst katın muhtemel bir çıkıntısına doğru uçuverdi.Nereye gittiğine bakmadım,bakamadım.Artık o kadarını da yüreğim kaldırmadı.Ama sezgiyle,her nereye uçtuysa orada güvende olduğunu biliyordum.
Biraz sonra annesi onu beslemek için geldi.Ona bakındı.Guruldayarak yavrusuna seslendi.Karşılık alamayınca kısa bir an duraksayıp,uçup gitti.Anne biliyordu,zamanı gelmişti.
Yuvada bir yavru daha vardı. İki gün sonra,kontrol etmek için kendimi yuvaya yükselttiğimde onu korkutup apartmanın otuz metre karşısındaki çınar ağacına kaçırttım.Güzel ve temiz bir uçuştu.Güvende olduğuna ve yaşayacağına inandım.
Güvercin tedirginliği içgüdüsel ,hayata tutunmaya yarayan bir hal.İnsan psikolojisini tarif etmede kuşlardan insanlara armağan kullanışlı bir benzerlik.Güvercin tedirginliği ölçülü bir kaygı durumu aslında. İnsanın nevroz olarak tariflenen tabloda yeralan tedirginliği ise ucu açık,ölçüsüz bir hal.Güvenlik ihtiyacının abartılması ve hayatımızı etkileyen değişkenler üzerinde mutlak kontrol arzumuz,hayatımızı çekilmez kılıyor.
Balkonlardaki kumrular,insanın doğadan nasıl da uzaklaştığını,yabancılaştığını anlamak için eşsiz gözlem ve deneyim imkanı sundular. Bu anlamda iyi öğretmen oldular bana ve arkadaşıma.Onlar modern insanın unuttuğu doğal ebeveyn ve doğal yavru kuşlar oldular.Şöyle ki: Anne-baba kumru,önce yuvanın hazırlanması,sonra yumurta ve yavrular için ısrarlı ve ölçülü bir çalışmanın içinde oldular.Yavrular için,bu süreçte koruma ve bakım yaptılar.Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra,anne-babanın yuvadan ayrı olduğu zamanın giderek arttığını görebiliyordum.Yavruların büyüme süreciyle birlikte,anne-babalarıyla olan mesafe artıyordu.Hatta gözlemim yanlış değilse,yuvayı terk etmeden geçirdikleri son dört beş gün yuvada yalnızdılar.Bu yalnızlığı kabul ettiler,yuvadan uçmak için bunu ‘fırsata’ çevirdiler.
Uçuş deneyimi başlı başına bir dersti. Benim nazarımda çakılmayla,ölümle özdeşleşen ‘boşluk’, yavrular için kanat çırpacakları ve uzaklara gidecekleri yaşam alanları anlamına geliyordu.Elbette benim kanatlarım yok.Boşluktan korkum bundan mı?Hayatın belirsizlik yasası da ,bir anlamda boşluk sayılmaz mı?Boşluk uçmak,özgürleşmek için bir imkan olabilir mi?