30 Ağustos ve Zafer

30 AĞUSTOS VE ZAFER
30 Ağustos 1923 Ülkemizin işgalci devletlerden arıtıldığı tarih olarak bilinir.

Bu tarihin Osmanlı Devleti'nin çöküş ve yıkılışı döneminden gelen geçmişi, bir de zaferden bu güne uzanan sonrası var.

Halkın içinden çıkan her büyük şahsiyet; halkının en güçlü yönlerini ve zekasını kendi kişiliğinde taşır. Bu büyük şahsiyetler bulundukları çevrelerin ürünüdür. Hiçbiri ithal değildir. Toplumlar ihtiyaçları olan lideri yetiştirirler. Toplumda sanat açlığı varsa büyük sanatçılar yetişir. İnanç ve iman boşluğu varsa , din adamları rağbet görür, toplum bilim ve teknikte ilerlemek istiyorsa; bilim ve tekniğe yatırım yapar, bilim adamlarına destek olur. Yani her lideri toplum istek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi içinde besler büyütür. O'na inanır, güvenir, peşinden gider. Hiçbir lider veya büyük şahsiyet gökten zembille inmemiştir. İşte 30 Ağustos 1923 'ün dev adamı Mustafa Kemal Atatürk de Osmanlı Devleti' nin yıkılışına şahit olan, bu acıya çare arayan vatanseverlerin özüdür. O'nun şahsında bu değerli insanlar yıkılan bir devletin küllerinden Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ne can vermişlerdir. Dış düşman yurttan atıldıktan sonra bu yeni ülkenin yaşam planı, yönetimi, iç ve dış siyaseti geçmişteki hataları tekrarlamamak üzere şekillenmiş, yeni çehresi ortaya konmuştur.

Yokluklar içinde sıfırdan başlayan bu mücadelenin kahramanlarına canlarını ortaya koyarak bize bağımsız, rotası belirli, yaşam haritası en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış bir ülke bıraktıkları için Büyük Atatürk' ün şahsında minnettarız. Zaferi takip eden hızlı yükseliş ve gelişme ne yazık ki bir süre sonra irtifa kaybetmeye başladı.. Güçlü bilinen ülkeler dağılıyor, doğru bir düşünceyi hayata geçirebilen ülkeler refah seviyelerini yükseltiyorlar. Toplumları dağıtan veya yücelten liderler bu başarı veya başarısızlığın tek sorumlusu değiller elbette. Ülke güçlü ya da zayıfsa, toplum cahil veya eğitimliyse tek neden yöneticinin basireti değildir. Vatandaşlık; vergi ödemek, askerlik yapmak ve yasalara uymaktan ibaret değildir. Yaşlı , genç, zengin , fakir, cahil veya eğitimli her yurttaş ,devletin gidişatından sorumludur.

Bugün doların yükseliş hızını seçtiğimiz yetkili reis sihirli sopasıyla normale çekecek diye bekleyenlerin sayısı hiç az değil. Bir de tek adam rejimine karşı çıkanlar vardı.( Gidişatı önceden açıklayan ekonomistlerin , siyasilerin iktidar üzerinde biraz yaptırım gücü olsaydı. Bugün bu çıkmaza düşmezdik.) diyenler.Haklılık paylarını zaman gösterecektir. Ne yalan söylüyeyim. Bu iktidar; bir çok badireyi burnu kanamadan atlattı. Buz dağının görünen kısmından tık çıkmıyor. Demek ki ülkede ciddi bir sıkıntı yok. Mutlu çoğunluk mutlu olunca, mutsuz azınlığın sesini duyuramaması normaldir. 
Zafer Bayramı coşkumuz, yutamadığımız koca bir lokma gibi neden boğazımızda takılı .... 

Şimdi şapkalarımızı önümüze koyup düşünelim ;biz bugünkü iktidarı niye seçtik, reisimize tam yetki verdik, büyütüp güçlendirdik, bir dediğini iki etmiyoruz. O'nda bizim sahip olduğumuz hangi basiret, zeka veya karakter özelliklerini bulduk. Güvendik, peşine takıldık. Karısını , kızını peşkeş çekmeye kalkanlarımız, kıçına kıl olanlarımız, bir sözüyle kendini tank önüne atanlarımız var. Demek ki ülkemizin bu düzene ihtiyacı varmış. İhtiyacı olan lideri yaratmış. Mutsuz azınlık ülkenin gidişatındaki payı kadar konuşacak. İki kere iki dört ediyor diye biliriz.

Var mı itirazı olan?
ULVİYE KARA AKCOŞ -BANDIRMA