GETİRDİĞİ GİBİ GÖTÜRÜR DE…
Artvin’den, Erzurum’dan, Adıyaman’dan, Isparta’dan, Ankara’dan, Afyon’dan, Bursa’dan kısaca Anadolu’nun herhangi bir şehrinden Marmara Denizi’nin incisi Kapıdağ Yarımadasına ulaşmanın en ekonomik şekli, hatta tek seçeneği karayolunu kullanmaktır.
Taşlık alanları bırakıp Beyköy ve Bezirci arasındaki birinci sınıf tarım toprakları üzerine kurulmaya başlanan metal sanayinden olumsuz etkilenmesi kesin bölgemizin, tertemiz havasını solumak ve billûr sularında son kez serinlemek için Erdek Körfezi’ne gitmek, 3000 yıl öncesinin medeniyet merkezi Kyzikos’u görmek, Avşa ve Marmara adalarında keyifli zaman geçirmek isterseniz yol sizi illâki Bandırma’ya getirir.
Haziran başlarında Bandırma’ya gelirseniz, bu yıl otuz birincisi gerçekleştirilen Uluslararası Kuş Cenneti Festivali’nin etkinliklerinde, yaşadığınızı hissettirecek kültürel veya müzikal bir aktiviteye katılabilir, dertlerinizi kısa bir süre için bile olsa unutabilirsiniz.
Ancak:
Bandırma’dan, Kapıdağ yarımadasına doğru gideyim de çoğrafi etiketi olan kırmızı soğan için Ballıpınar’a, enfes kirazlar için Çakıl’a uğrayayım derseniz; yola koyulduktan kısa bir süre sonra Bandırma Körfezi’ne dere gibi “soğutma suyu” boşaltan, bacasından sarı dumanlar çıkaran gübre fabrikasını göreceksiniz. Ülkemiz için çok gerekli gübrenin üretiliyor olmasını “takdir” edecek; deniz canlıları için üzülecek, para kazanma isteği ile doğayı koruma arasında ister istemez kendinizi, toplumu ve yetkili olanları sorgulayacaksınız.
Bir zamanlar kılıç balıklarının dolandığı Bandırma Körfezi’nin haline daha yakından bakayım isterseniz: Yapımından dolayı tek yönde gidiyor olduğunuz yoldan, sizi sağa döndürmeyip akla izana uymayan yöntemle bir kilometre ötedeki Edincik kavşağına yönlendirecekler. Kızacak, çok basit bir işlemle mevcut yolun kullandırılmamasına “Mühendislik bu mu?” demekten kendinizi alamayacaksınız.
Edincik kavşağından dönüp geldiğinizde, Kyzikos’un doğu limanı kenarına park edecek, doğanın insan eliyle yok edilmesinde katkısı olanlara ‘içten dileklerinizi’ ileteceksiniz. Koku nedeniyle daha fazla kalamayacağınız için “Devam,” deyip Erdek’e yöneleceksiniz, ama akla izana uymayan bir yöntemle sizi yola çıkarmaya çalışan trafik düzenlemesini bu kez “Mühendislik ölmüş,” olarak not edeceksiniz.
Belki de:
Bütün bu olanlar, “Vatandaşa eziyetten başka bir şey değil,” diyecek; bu hale gelinmesinde (varsa) katkınızı sorgulayacaksınız…
-
Çevre sorunları, iç turizm ve karayolundan bahsedince; insanın aklına ister istemez litresi otuz liraya dayanan akaryakıt ve akaryakıta yapılan zamlar geliyor.
Akaryakıta yapılan zam, mazot ve benzin fiyatlarının yükselmesinden ibaret değil ki!..
Hele mazota yapılan zam:
Toplu taşıma dediğimiz belediye otobüslerine, dolmuşlara ve taksiye…
Şehirlerarası insan taşımacılığına…
Sebze, meyveden tutun da aklınıza gelen her şeyin nakliyesine…
Çiftçinin ürettiği, buğdaydan marula; domatesten süte, peynire kadar her şeyin fiyatının artması demek.
Zamlar, fiyat ayarlamaları, ÖTV düzenlemeleri yağmur gibi…
Memur, işçi, emekli bezgin; öğrenci umutsuz; esnaf önünü göremiyor.
Dar gelirli halk yığınları, dünü arar halde.
İğneden ipliğe gelen zamlar, hayatı zorlaştırıyor. Yaşam kalitemizi bozuyor; çocukların gelişimine, erişkinlerin sağlığına olumsuz etki ediyor, ama (ki burası çok önemli) tenceresini kaynatmakta zorlanan seçmenin, “Kendim ettim, kendim buldum…” nakaratını diline doluyor.
İnsanımız: Zam yağmurunun, pahallılık seline dönüştüğünün farkında.
Ey! Sebep olanlar, siz de farkında mısınız?
Bilinir ki:
Bu sel, getirdiği gibi götürür de…
11-06-2022/ SÜHA ORAL / BANDIRMA