26-27-28-29-30-9

Yazının başlığına bakınca “bu da ne?” demiş olmalısınız.

Baştan beş rakamın sağ yanına Ağustos, son rakama da Eylül eklerseniz,

Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluşu için attığı ilk altı adımı göreceksiniz.

*

Büyük Taarruz’un başlamasından,

(26 Ağustos 1922’den)

bu güne kadar tamı tamına 95 yıl geçmiş.

*

Bilinir ki, “Büyük Taarruz” başarı ile neticelenmeseydi;

Malazgirt’i ve İstanbul’un fethini kutlamak, konuşmak bile mümkün olamazdı.

*

1922 yılının, 26 Ağustos’u:

Anadolu insanının, Atatürk önderliğinde kazandığı büyük zaferin başladığı gündür.

İşgal, parçalanma ve köleleştirmeye son verişin;

emperyalistlere uşaklık edenlerin İzmir’den denize dökülmesinin ilk adımıdır.

*

“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir… İleri!” emriyle:

Ülkenin “kara bahtı” aydınlanmaya başlıyor,

30 Ağustosta neticelenen zaferle prangalar koparılıp atılıyor,

9 Eylül’de İzmir’de KURTULUŞ taçlanıyordu…

*

Marşlar canlanıyor,

“İzmir’in dağlarında çiçekler” açıyordu…

*

O günleri anlatan satırları Nazım’dan okuyalım.

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır

Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.

Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır.

……

Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi

Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den

Dünyanın en yıldızlı karanlığını.

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki

Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

Güzel ve rahat günlere inanıyordu

Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,

Birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar: ‘üç’ dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.

Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

…….

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü

Ve şu türküyü duydu.

‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

Bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim..’

*

Zafer Bayramı haftanız kutlu olsun!