YUNAN RESMİ TARİHİNDE "KÜÇÜK ASYA FELAKETİ" (1.KISIM )
" KRAL ALEXANDER ( İSKENDER )BANDIRMA'DA " MAKALE : MEHMET LEVENTOĞLU - BANDIRMA
1. Dünya Savaşında galip tarafta yer alan Yunanistan MEGALO İDEA adını verdiği Büyük Yunanistan hayalini gerçekleştirmek için Batı Anadolu'yu işgal harekatı başlattı.
İşgal Paris Antlaşmasının şartlı tespitlerine rağmen KÜÇÜK ASYA işgal harekatı alelacele İZMİR'den başlatıldı. Yunanistan kendisini kuran kollayan BATI''dan bir ikramiye daha kazanmış gibiydi. Türk şehirleri birbiri ardına baş döndürücü bir hızla Yunanistan'ın eline düştü, tıpkı "kumar makinesi" nde kazananın paraları gibi. Bu ifade kendilerinin.
Son hamle ise İstanbul' hristiyanlığın kutsal abidesi muhteşem Ayasofya'nın bulunduğu Konstantinopolis olacaktı. Bekliyordu.
Ve emperyalist devletlerin koruyuculuğunda bağımsızlığını kazandığından beri Osmanlı İmparatorluğundan sürekli toprak kazanarak büyüyen Büyük Yunanistan için son bir hamle kalmıştı.
Ve talihin tersine dönüşü Küçük Asya'nın işgaliyle başladı ve yüzbinlerce insanı yaşadıkları topraklardan koparırken yaşanan ricat ve zorunlu göçlerin geride bıraktığı acı hatıralarıyla sona erdi..
KÜÇÜK ASYA FELAKETİ.
Bu başlık Yunanistan resmi tarihinin İzmir'le başlayan Yunan işgal harekatının sonuçlarının kendilerinde yarattığı travmanın adıdır.
İşgal günlerinde BANDIRMA'ya 2 kez, 2 farklı yunan kralı davet üzerine gelir. Önce oğul kral 1. Alexander ve sonra baba Kral Baba 1 Konstantin.
Baba Konstantin de BANDIRMA'ya gelecektir. Onun da sonu hüsranla sona ermiştir. Bandırma adeta işgalciilerin laneti olmuştur .
*
KÜÇÜK ASYA FELAKETİ VE BANDIRMA .
98 yıl önce yapılan mübadeleyle sona eren vahşi kapışmadan yıkılıp yakılarak nasibini alan kentlerden biri Bandırma igalciler için özel bir yerdi ve yüzyıl önce neler yaşandı.. Yazımızın konusu bu.
**
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna imza atan büyük zafer, komşumuzun resmi tarihinde Küçük Asya Felaketi'başlığıyla yer alır.. Büyük coşkuyla karşılandığı Bandırma ziyareti dönüşü maymun ısırığından ölen Yunan kralı Kral 1.Aleksander'in dramatik akıbeti ise tarihin acı bir ironisidir.. Adeta işgalde öldürülen masum insanların temsilinde Bandırma'nın lanetidir. Winston Churchill şöyle yazacaktır: " Bir maymunun ısırığının 250.000 kişiyi öldürdüğüne işaret etmek abartı olmaz ."
Peki tarihin akışını değiştiren ve talihin tersine dönmesine neden olan bu "maymun ısırığı " olayı nedir?
Bandırma ile ilgisi nedir?
İşte bu yazımda genelde Türkiye'de ve yaşadığım Bandırma ile ilgili kısımları da içeren dramatik hikayeyi - belgelere ve kaynaklar ve de resmi kayıtlardan derlediğim bilgilere göre - aktarmaya çalışayım.
**
Yunanistan bildiğiniz gibi Roma'yı yeniden ihya etmek isteyen Sultan 2. Mehmet -Fatih-tarafından Osmanlı imparatorluğu topraklarına dahil edildi. 400 yıllık bir zaman diliminde bu coğrafya İstanbul'dan atanan valilerce ve yerel eşraf la birlikte Pers ,İskender ve Roma İmparatorlukları geleneklerine uygun yöntemlerle yönetildi. Kimsenin dinine inancına ırkına yönelik baskı soykırım yapılmadı. Oysa aynı tarihte Katolik İspanya soyluları ,Endülüs İspanya'sında müslümanları ve yahudileri tek kişi bırakmadan ya İspanya'dan sürdü ya da öldürdü. Katolik hristiyan inancı dışında İspanya'da kimseye yaşam hakkı tanımadı. Etnik katliamların ilk örneğidir İspanya . Hiç bir dine izin vermediler, müslümanları musevileri sürdüler yada öldürdüler. Nitekim İspanyadan İstanbul ve çevresine gelen yahudiler bu zaman dilimindedir. Osmanlı'da sadece azınlıklara değil herkese olduğu gibi ekonomik olarak baskı var olsa da, din ve ticaret serbestliği rumlara yüksek yaşam standartı sağladı. Her zaman daha iyi eğitim adılar. . Kadim dillerini ve kültürlerini korudular . Bugün Atina'da övündükleri Partenon hala ayakta. Kendilerine mahsus ticari yetenekleriyle, sadece savaşmakla yükümlü müslüman ahaliden çok daha refah ve zengin statü kazandılar. Karadeniz ,Trakya ve Ege sahillerindeki hemen her şehrin Belediye Başkanları ve Belediye meclislerinin çoğunluğunu zengin Rumlar teşkil ediyordu. Nitekim Bandırma'da Osmanlı'nın son günlerinde Belediye meclisi zengin yerel eşraf teşkil ediyordu.. Karadeniz sahillerinde de zenginlik ve refah rumların elindeydi. Bandırma'da o dönemlerde eğitim veren 20 den fazla özel kolej olduğu kayıtlarına göre net göstergedir.
**
Burada kısaca komşumuzun yakın tarihini bilmemiz gerekiyor..
Yunanistan 1832 yılında dönemin güçlü devletleri başta İngiltere , Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Prusya(Almanya öncesi), Fransa ve Rus Çarlığı'nın maddi manevi askeri himayesiyle suni oluşturulan devlettir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Rus Çarlığı orduları karşısında sürekli yenildiği zor yıllarda önce Romanya'da olmadı sonra Mora'da üst üste çıkarılan isyanlarla 30 Ağustos 1832 tarihli antlaşmayla tarihte ilk kez Yunanistan diye bağımsız bir devlet kazandırdılar. Neredeyse 2 Bin yıl geçmişte bu coğrafyada böyle bir devlet yoktur. Sırplardan sonra Osmanlı Devletinden ayrıldılar.
*
Yunan Bağımsızlık Mücadelesinin lider ismi Yannis Kapodistrias bağımsızlık kazanıldıktan hemen sonra şüpheli bir suikastle öldürüldü. Ve devletin kurucusu batılı ülkeleri yöneten soylu aileler, kurdukları bu devletin başına ,17 yaşındaki Bavyeralı (Alman) Prensi Otto'yu getirip Yunanistan Krallığı'nın ilk kralı olarak açıkladı. Bavyeralı Alman Otto Yunan Kralı olarak tahta oturdu.
Kral Otto 1863 yılında devrildi yerine Danimarka Kralı'nın yine 17 yaşındaki oğlu Prens William I. Georgios adı ile Yunanistan Kralı yapıldı.
Kral I. Georgios bir süre sonra Selanik'li bir rum tarafından suikastle öldürülünce batılı ülke temsilcileri geçici olarak yönetimi üstlendi,ve 1910'da 1. Konstantin kral yapıldı. BATI'nın temsilcisi Elefthérios Venizélos , meşrutiyete çevrilen yönetimde Kral I. Konstantin'e yardımcı olarak tayin edildi başbakanlık görevine getirildi.
Şimdi buraya kadar kısa tarih dersinden sıkılmadıysanız az daha sabredin.
İşte tamda bu anda emperyalizmin dünyayı paylaşmayı planladığı I. Dünya Savaşı'nın başlatıldı. İngilizler ile Fransızların desteğini alan Başbakan Venizélos ile Almanlar'ın tarafını tutan kral I. Konstantin arasında doğal olarak ayrışma doğdu. Çünkü o İngilizlerin adamıydı. Ve Başbakan Venizelos bir darbeyle Kral I. Konstantin'i tahttan indirip Almanya'ya gönderdi. Ve onun yerine kendi sözünden çıkmayacak olan oğlu 1.Aleksander'i ikna ederek getirtti Yunan Krallığı tahtına oturttu..
İşte Bandırma'yı işgal yıllarında ilk kez ziyaret eden Yunan Kralı 1. Alexander budur.
Bandırma'lı yerli rumların kadim zamanlardan gelmiş bir antik kahraman gibi coşkuyla karşıladıkları camilerin halılarını önlerine serdikleri 1.Alexander.. Daha sonra Konstantin de gelecek.
Ve 1.Aleksander'ın kısa ama muhteşem şatafatla geçen kısa yaşam öyküsü Bandırma ziyaretinden sonra çok dramatik bir şekilde bitti. Atina Pire yakınlarında kaldığı yazlık sarayı bahçesinde bir Maymun tarafından ısırıldı zehirlendi ve öldü.
*
Almanya ,Avusturya,Bulgar krallığı ve entrikayla savaşa soktukları Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya savaşında Müttefik devletlere yani İngiliz,İtalyan ve Fransızlara yenildi. Kayıtsız şartsız teslim olunarak biten savaş sonunda Paris konferansı akabinde imzalanan Sevr Antlaşması, Kral Alexandros'a İstanbul ve Batı Anadoluyu Yunanistan topraklarına katma fırsatını doğurdu ve böylece savaşmadan büyük toprak kazançları elde etti. Bu süreçte Batı ve Doğu Trakya'nın tamamı Yunan birliklerince hızla işgal edildi. Ve işgal için zamanını bekleyen İstanbul kapılarına dayanıldı. İstanbul'a girmek için beklenmeye başlandı. Yunan Kralı Aleksander işte bu muhteşem -sözde- zafer günlerinde, Yunanlıların efsane zırhlı savaş gemisi AVEROF 'la bir Anadolu zafer gezisi planladı. Savaş kazanmadan Büyük İskender edasıyla muzaffer kral sıfatıyla ele geçirilen topraklarda bulunan gözde şehirleri gezmek onun için önemliydi ve zafer turuna çıktı. İzmir Taburu’nun başında önce Edirne’ye, oradan Kırklareli yolu ile Midye'ye ve oradan Erdek ve Bandırma'ya geldi . Yerli rum ahali tarafından coşkulu törenlerle geçen kısa süre sonra Avrupadan gelen nişanlısıyla buluşmak üzere Gelibolu ve İzmir üzerinden Pire Atına’ya geri döndü
(Tarih : 8 Ağustos 1920 Bandırma Osmanlı Hükümet konağı Yunan kralı Alexander'ın Yunan işgal güçlerini teftişini yaşadı.)
Şimdi biraz geriye gidelim. Trakya cephesini ziyaret önceliğinde Kral Aleksander ,Başbakan Venizelos'un talimatları doğrultusunda çıktığı yolculuğuna Pire'den başlandı. Gösterişli merasimlerle ünlü zırhlı "AVEROFF" a bindirilen 1. Aleksander ilk olarak İZMİR'e (Smyrna) geldi ancak Limanda bekledi ve sahile çıkmadı. Ancak İzmir'li yerli rum ahalisi onun geldiği duyurulduğu için kentte zaferin sarhoşluğuna kapılaak coşkuyla sahile giderek krallarını selamlayan gösteriler yaptılar ama Yunan Kralının, nihai Barış Antlaşması imzalanmadan önce Küçük Asya'ya inmesi İngiliz komiserlerince doğru bulunmadı. AVEROF 'a Lidya Krallarının su içtiği ALAŞEHİR'den (PHİLADELPHİA) kutsal suyu törenle zırhlıya getirip krala sundular.
AVEROFF İzmir'den ayrıldıktan sonra , İşgal yıllarında kenti yöneten azınlıkların hakim olduğu Belediye Meclis kararıyla özellikle davet edilen Bandırma'ya doğru rota çevirir.. Sevr anlaşmasının zafer sarhoşluğuna kapılan yerli rumlar ve kentte sürekli bayram havasıyla krallarını bekliyorlardı. İngiliz Amiral gemisi eşliğinde BANDIRMA (Panormos)'a yakın demirlenir. Bu arada Bandırma'da (Kuvay i Milli) - Milli Kuvvetler- güçlerin de konuşlandığı istihbaratı gelince kentte bulunan gözlemci İngilizlerce güvenlik nedeniyle Kral Aleksander Majestelerinin karaya çıkmaması gerektiği tavsiye edilir. Türklerle diplomatik karışıklıklar yaratmaması uygun görülen ancak bu karara çok kızan Aleksander kendince bu aptal kısıtlamaları umursamaz ve resmi statüsünü unutarak, kente çıkmaya karar verir ve neredeyse tamamı rum ahaliden oluşan ERDEK'e (Artaki)'den muzaffer bir kral olarak BANDIRMA'ya getirilir.. Aleksander kendisine gösterilen sevgiden sarhoş coşkulu bir kalabalık eşliğinde Bandırma'yı gezer. Kayıtlarda ki ifadelere göre; kolejli kızlı erkekli öğrencilerin sunduğu çiçeklerle çıktığı binanın balkonunda geride yükselen kasabaya özlemle bakan doğu fatihi Makedonyalı İskender gibi mutluluk denizinde yelken açmaktadır . Yakışıklı Yunan Kralı Aleksander'in vakur duruşu sadece BANDIRMA (Panormos)rumlarına gurur dolu eşsiz bir anı vermekle kalmaz aynı zamanda gençliğiyle diğer işgalci güç olan müttefiklerce de bu görüntüler memnuniyetle karşılanır.
**
Bu kara günlerde Çerkes Anzavur çeteleri işgalci ve padişah işbirliğinde Balıkesir Biga Gönen üçgeninde kuvayi milliye güçlerine büyük sıkıntılar yaşatmakta direniş ateşi giderek yükselmektedir. Ethem Bey'in süvarileri daha sonra bu işbirlikçileri kovacak ancak Anzavur kaçacaktır.
Biz Kralın hikayesine geri dönelim.
***
Aleksander izinsiz karaya çıkma işini fazla uzatmadı istediğini elde etmiştir. Muhteşem gösterilerle, yerli rumlara geleceğe dair güven ve coşku vermiştir. Batı Anadolu İngiliz ve Amerikalılarca tamamen yunanlılara resmen bırakılacağı günlerde görüşmek üzere Bandırma'dan vedalaşılır ve efsane AVEROFF zırhlısına geri dönülür. Ve oradan Tekirdağ'a . Doğu Trakya'da da yerli Rum sakinleri coşkuyla genç krallarını selamlarken o kendisini bekleyen nişanlısı Aspaia'ya bir an önce kavuşmanı hayalindedir. Ağustos ayının son günlerinde "AVEROFF"a biner ve zırhlının rotası acilen Pire'ye çevrilir.
Aleksander gemiden iner inmez Pire yakınlarında olan kendisine tahsis edilen muhteşem doğa içinde ki Tatoi Yaz Sarayına hızla gider. Bandırma'da Erdek'te Ayvalık sahillerinde Trakya ve Hellespontus'ta 'da tattığı tüm sevinçleri ayrıntıları coşkuyu nişanlısı Aspasya'ya anlatmak için sabırsızlanmaktadır. Peri masalı devam etmektedir.
10 Ağustos 1920 gecesi geç saatlerde bir haberci Tatoi Sarayına koşar ve Aleksander'a Paris'ten Venizelos'tan çok acil bir telgraf gönderilmiştir. Venizelos Paris'te galip devletlerden Batı Trakya ve On İki Adanın Yunanistana resmen katılma İmtiyaz Sözleşmesini almayı başarmıştır. Bu ilhaklar da törenle Büyük Majesteler Tacı'na eklenir.
**
BİR KİBRİT, 3 SİGARA UĞURSUZLUĞU VE MAYMUN MORİÇ
**
Hikayeyi aktarmaya devam edelim.
Pire'nin yakın ovaları geçilince Tatoi orman bölgesine girilir ve yeşillik doğaya hakim olur. Ormanda bir sürü hayvanla dolu sonsuz çam ağaçları içinde malikane ; ahşap bir çit ile özel bir muhafaza içinde kraliyet ailesinin köpekleri, diğer avcılık ve diğer "dekoratif" öğelerle muhteşem bir malikane görüntüsü hakimdir.. Bu sessizliği zaman zaman bozan Kral İskender'in sürmeyi çok sevdiği motosikletiydi. Boş zamanlarında ormanda toprak yollarda ve hatta patikalarda motosikletiyle gezer ve yürüyüş yapardı.
Bandırma'dan ayrılışından henüz iki hafta geçmişti. Eylül ayının o günlerinde genç kralın kulağı Büyük Yunanistan için sabırsızlandığı Küçük Asya projesi için büyük bir mutluluk içindeydi. Aspasya Tatoi'ye geldiğinde, iki aşık sık sık birlikte yürüyüşe çıkarlar..
Ve o gün 17 Eylül 1920 sabahı Alexander canı sıkılır gezmek ister ve sonra motosikletine binerek ormanı tek başına dolaşmaya çıkar. Saray'ın bahçesindeki köpekler motosikleti kovalamaktadır ve Alexander tüm hayvanları sevdiği için çok dikkatlidir.. Tabii ki, köpekler çok yaklaşmaya cesaret edemez çünkü motosikletin peşinden gelen gerçek bir Cerberus cinsi sadık köpeği olan Fritz geliyordur. , Bulgar Cephesine yaptığı ziyaretinde kendisine hediye edilen bir Alman kurt köpeği Fritz . . Aleksander Hayran olduğu bu doğada siyasi çatışmaları, Venizelistleri ve Anti-Venizelistleri unutmuştur... Ancak unutamayacağı şey sürgündeki ailesidir. Annesini görmesi yasaktır. Atina'ya gelmesi de siyasi nedenlerle yasaktır. Tüm icraat İngilizlerin çıkarlarını korumakla görevli olan Başbakan Venizelos'un emrindedir . Yürüyüş devamında saat sabah 11. Öğleden sonra arkadaşı ve en iyi adam Zalokostas'ın evine Aspasia ile birlikte öğle yemeği için gitmesi ayarlanmıştır.. Motosikletiyle evine dönmek için yaklaştığında bir takım sesler duyar ve durur. En sevdiği köpeği Fritz'in artık onu takip etmediğini fark etmiştir. Bir korku filmi gibi hızla gelişen sahneler yaşanır. Köpeklerin vahşi çığlıkları arasında ve küçük bir hayvanın ürpertici seslerini duyduğu çalıların arkasında kızgınlıkla havlayan kurt köpeği Fritz'i görür. Fritz bir maymunla dalaşmaktadır. Hayvan dostu Aleksander hem köpeğini hem de maymunu kurtarmak için müdahale eder. Bir an için eliyle Fritz'i boynundan tutarken, diğeriyle maymunu köpeğin ağzından kurtarıp tehlikeden uzaklaştırmaya çalışır.. Ama asıl tehlike de olan Aleksander'dir. Bahçivanın baktığı Moric adlı bir erkek maymun , Aleksander'ın sol baldırını (tıpta denildiği gibi gastrocnemius) öfkeyle ısırır. Aleksander dönüp Moriç'i eliyle uzaklaştırmaya çalışırken, maymun iyice öfkelenir ve elini de ısırır. Aleksander yaralardan korkunç bir acı hisseder...
Alexander acı çekiyordur ve baldırındaki yaranın kontrolsüz bir şekilde kanaması nedeniyle olay yerine gelenlerle ilk yardım yapılr tedavi edilir. Kral dikkatle saraya gider ve oradan iki telefon görüşmesi yapar: Kişisel arkadaşı Teğmen Stefanos Metaxas'a ve bandajlı bir doktor getirmesini söyler. Endişelenen Metaxas ona ne olduğunu sorar. Bir maymunun kralı ısırdığını öğrenirse, halkının ve dünyanın gözünde küçük düşeceği ve alay edeceği korkusuyla Aleksander'ın yanıtı :" Hiçbir şey, ciddi bir şey değil ",olur.
Aleksander'in muhtemelen motosikletten düştüğünü sanan metaxas, cerrahi profesörü Konstantinos Mermigas'ı çağırır ve ondan bir kırık için gerekli şeyleri almasını ister.
Aynı zamanda, ikinci bir telefon görüşmesi ile Alexandros, Aspasia'yı Tatoi'ye gitmesi konusunda bilgilendirir. Almanya'da eğitim gören Atina Üniversitesi'nde seçkin bir cerrahi profesörü olan Mermigas, Tatoi'ye gelir ve yaralanmaları dikkatle inceler. Yaralı eli görünce endişelenmez, ancak bacağı ciddidir en az yedi ısırık ve çok derin bir yara vardır. Bacağı maymunun öfkesi tarafından ezilerek ısırılmıştır.. Mermigas yaraları alkolle yıkar ve daha sonra savaş yaralarında antiseptik olarak kullanılan benzin ister. Benzin yoktur. Metaxas arabasının deposundan bir şişe benzin getirir. Daha sonra ezik kasları iyot emdirilmiş gazlı bezle sarar ve topikal tedavinin ilk aşaması burada sona erer.
Antibiyotikler'in 1920'lerde var olmadığını belirtelim.
Öte yanda olayı duyarak Tatoi Sarayı yolunda olan nişanlısı Aspasia çok endişelidir. Boşuna, onu sakinleştirmeye çalışılır: " İskender hafif bir kaza geçirdi, ciddi bir şey değil" . Ama kadınsı içgüdüsü onu kötü bir şey olacağı konusunda uyarıyordur. Çünkü önceki gece ilginç bir olay yaşanmıştır.
Faliro'da vali tarafından davet edildikleri bir İngiliz savaş gemisinde Aleksander'le birlikte öğle yemeği yemişlerdi. Yemekten hemen sonra İngiliz pürosu içilmesi nedeniyle Vali sigaraların yakılma anında kibritini çıkardı aynı anda Aspasia ve Alexander'ın pürolarını ve kendisinkini yakar! .
Yemek dönüşü gemiden inildiklerinde, Aleksander mutsuzdur. Bir kocakarı sözünü hatırlamıştır. Bir kibritle üç sigara yaktığınızda, üç sigara içenden biri ölür!
Aleksander endişeyle teğmenine mırıldanır: " Aptal adam! Savaş gemisini batırsaydı , üç sigarayı bir kibritle yakmaktan daha iyi olurdu ."
İşte Aspasia bu anı hatırlayınca daha da endişelenir.
Tatoi Sarayı'na gelen Aspasia koşar ve sevgilisine sarılır. Aleksander ilk şoktan kurtulmuş sakindir. Ona güvence vermek için gülümser ve çevresindeki herkese bu haberin sızmaması için herkes tembih edilir. Onun için bir onur meselesidir. Dünya ne der sonra. Yüce Kralın bir maymunla ne işi var ?
İlk gece, Aleksander üç kez acıyla uyanır, ancak sabah bilinçsiz olsa da iyidir.. Yaranın değişimi sırasında bir miktar kızarıklık vardır.. Sonraki üç gece boyunca, hastada 39 dereceye ulaşan ilerleyici bir ateş başlar. Bu aşamada Venizelos ve hükümeti üzgün ve telaşlıdır. Özellikle sürgünde ki Alman yanlısı Kral Konstantin'in hiçbir koşulda geri dönmemesi gerekiyordur çünkü bu hassas dönemde İngilizler Küçük Asya Harekatıne sıcak bakmayacaktır.. Venizelos. Böylece ülkenin en iyi doktorlarıyla bir sağlık konseyi toplar. Başlangıçta dört tıp uzmanı ve ünlü doktor Mermigas ve sonra yedi tıbbi danışman daha Tıbbi danışmanlar, daha önce bahsedilen Profesör Mermigas'a ek olarak Savvas Konstantinos: Mikrobiyoloji Profesörü, Fokas Gerasimos: Cerrahi Profesörü, Geroulanos Marinos: Önde Gelen Cerrah, Bensis Vividikos Panadimiros: Patoloji Profesörü, Özel Nosoloji ve Anagnostopoulos Konstantinos: Aleksander'ın kişisel doktoru Venizelos hükümeti tarafından ayarlanır.
Sağlık konseyinin toplandığı günden itibaren, basın için günlük tıbbi bülten çıkarılmasına karar verilir. Bültenler hastalığı doğru bir şekilde tanımlanır ama gerçek hep saklanır. Ateş ve diğer semptomların sınırlı lokal enfeksiyondan kaynaklandığını gösteren bir iyimserlik notu içerse de gerçek olan kuduz şüphesiyle enfekte ve derinlere nüfuz eden, maymunun orak dişlerinden gelen büyük bir yara gittikçe kötüleşmektedir.
Beşinci günde, mikrobiyoloji profesörü Bay Savvas, o zamanki laboratuvar araçlarıyla bir mikrop olan streptokoku izole etmeyi başarır. Ama kesin tedavi yoktur çünkü henüz antibiyotik ilaç bulunmamıştır. Bu arada, iltihaplanma ilk önce inguinal lenf düğümlerine yayılmaya başlar cerrahları endişelendir. Bundan sonra, irin dışarı akışını kolaylaştırmak için yaralarda büyütmeler yapılacaktır. Talihsiz İskender başlangıçta yaranın genişlemesinden acı çekmez ama daha sonra bu yerel ameliyatlar onun kabusu olacaktır. Gelecek hafta ateş 40 ° 'ye ulaşır. Doktorlar, iltihabın azalmasını bekledikleri için endişelendiler. Birbirleriyle tartıştılar ve sonra gelişimi doğru şekilde tahmin eden tek kişi olan Profesör Fokas, onlara şüphelerini dile getirir:
"Artık lokal bir iltihaplanma değildir. Beyler, yaklaşmakta olan bir "sepsis" ile karşı karşıyayız ".
Sepsis kan zehirlenmesidir bugün için dahi organ yetmezliğine yol açan tedavisi zor sinsi tehlikeli bir gelişmedir
Fokas, geniş savaş yaraları deneyimiyle doğru bir şekilde teşhis koyar ve başka bir cesur teklifte bulunur: meslektaşlarına kralın kurtarılması için ayağının kesilmesini önerir! Diğer doktorlar, bugün için de bir cankurtaran olacak olan teklifini reddederler. Psikolojik faktör de akıl yürütmelerinin önüne geçmiştir. Neredeyse antik zamanlardan çıkıp gelmiş bir yunan Kahramanı olan kralın bacağı nasıl kesilebilirdi?
İlk bozulma ve karışıklığın bu aşamasında, Aleksander'ın Tatoi Sarayı'ndaki sadık arkadaşı Christos Zalokostas inisiyatif aldı. Bu arada salgın olan gripten muzdarip Venizelos'un evine koşar ve onu kralın durumu hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirir. O zamana kadar, Venizelos günlük olarak hastalığın farkındaydı, ancak hiç kimse ona sorunun ciddiyetini açıklamamış gibi görünüyordur. Bu aksilikler yüzünden üzgün hemen Paris'ten dünyaca ünlü bir profesörün acilen çağrılmasını ve hatta onu almak için bir Yunan muhribine yola çıkmasını emreder. . Tabii ki, kralın İsviçre'deki ailesine aynı duyarlılığı göstermez.
Fransız profesörün tıpta tarihsel bir geçmişi vardır: Vidal (Widal, Ferdinand, George ve Isidore), enfeksiyonlar ve özellikle tifo konusunda temel laboratuvar araştırmalarıyla bağlantılıydı. Vidal kan testleri bugün hala kullanılmaktadır. Vidal hastalığının on üçüncü gününde Atina'ya gelir. Mustakbel Kraliçe Aspasia Tatoi'ye geldiği andan itibaren ve ilk şoku aştıktan sonra, gece gündüz sevgili kocasının yanındadır. Tüm formaliteler kaldırılmış ve adeta kocası Alexander ın yatağının yanından hiç ayrılmaz. Onuncu günden sonra , sepsis mideyi sarar ve kontrol edilemeyen kusma şokları başlar ve hızla kilo veren Aleksander. Sepsis'ten kaynaklanan Sarılıkla derisi sapsarı olur.. Genç kralı tehdit eden ölümcül tehlike artık ülke çapında yaygın olarak duyulur. Kiliselerde ise gerginlikler artıyor, telgraflar sağlık temennisiyle geliyor ve sürgündeki ailesi İsviçre'de bekliyordur.. Venizelos, İsviçre'de bulunan sürgündeki aileye Alkesander'in tüm tıbbi kayıtlarını günlük olarak telgraf etme talimatı vermiştir, ancak Kraliçe Sophia'ya oğlunu ziyaret etmesine izin vermesi söylendiğinde Venizelos reddeder. Önceki kavgalar kronik düşmanlık haline gelmiştir. İsviçre'deki saray doktoru Anastasopoulos, Sofya'nın Venizelos'un yanına giden Profesör Savvas'a gelme arzusunu telgrafla iletmiştir.
Venizelos'un kibirli tepkisi ise şöyle özetleniyor: " Sophia istese bile Atina'ya gelemez ."
Onikinci günden sonra Aleksander 'in kabusları başlar. Doktorlar ve arkadaşlarI aniden bir mucizeyi dört gözle beklerler. Yirmi üçüncü günde (10 Ekim 1920, eski günlük ile) cerrahi büyük bir isim olan Profesör Cerrah Pierre Delbet gelir ve bir yarış arabasıyla neredeyse baş döndürücü hızla Tatoi'ye ulaşır. Son dakikada ölüm öncesi yol yarışıyla kralın yanına gelen Delbe, İskender'i umutsuzluk içinde bulur. Sepsis ayrıca akciğeri de etkilemiş ve sürekli hemoptizi ile sonuçlanmıştır. Aleksander, kanı görür ancak Aspasia ona endişelenmemesini söyler. Delbe derme çatma bir laboratuara çekilir ve kendi testlerini yapar. Yaşlı doktorları ayıran yaratıcılıkla, kanda sepsise neden olan mikrop hakkında kendinden emin olmak istiyordur kangren ayağı kesmek için görüşmek üzere son bir sağlık konseyi toplanır. Bu çözüm de reddedilir. çünkü çok geç ve İskender kusmaya başlamıştır. 11 ila 12 Ekim gecesi, Aleksander geçici bir komaya girer.
12 Ekim sabahı, Aleksander önceki günler gibi bir süre uyanmaz, ancak gece sanrılarını sürdürür. Nefes alması çok zor durumda bir şey söylemek istiyordur. Doktorları ve arkadaşları sessizce ona yaklaşır ve dinlerler. Yarı sönmüş bir sesle Aleksander, gördüğü rüyayı anlatır. Herkes donmuştur. Sesi biraz daha netleşir. Sayıklar. Bir nehir görmüştür ve büyükbabası, Kral I. George, Aleksander'ın gözdesi. Hadi oğlum. Seni alma zamanı … " Aleksander cevaplar: " Evet, büyükbaba, geliyorum ... Biz ayrılmadan önce sadece Aspasia ile vedalaşmak istiyorum " ?? Kulağını yaklaştıran Aspasia son arzusunu dinler, döner ve etrafındaki kişilere “… Kral sadık rehberini Mitsos'u istiyor! "der.
Herkes koşar ve Mitsos'u sarayın içinde bulur. Sürücü dev gibi biridir ama büzülmüş halde yatağın yanında diz çöker, Aleksander'a yüksek sesle seslenirler “… İşte Mitsos, sizi dinliyor. .Son sözleri duyulur. " - "Mitso, araba hazır mı? "
- Her zaman hazır, Majesteleri ..."
- İyi ışığı hazır mı ?"
Mitsos dönüp Aspasia'ya bakıyor. Ve "evet" der..İskender'in yüzü hoş bir memnuniyet ifadesi alır.
" Mitso, hemen hazırla, uzun bir yolculuğa çıkıyoruz… "Ve fısıldar:" ... Mitsos, direksiyona geç yorgunum "
Öğleden sonra saat üç buçuk.. Aspasia eğilir ve dudaklarından öper. Solunumu durmuşur, başı son kez yana yatırılır.
*
12 Ekim ayının son tıbbi bülteninde ki ifadeler Kral Aleksander'in ölümü açıklandı .
Sadık rehberi Mitsos Fougalas ise bir süre Saray'da kaldı ve evine gittiğinde intihar etti! .
İsviçre'nin Luzern kentindeki kraliyet ailesine ertesi sabah ölüm hakkında bilgi verildi. Telgraf 12'inci gecesi Lucerne'ye gelmişti, ancak saray doktoru Kral Konstantin'in kardeşi Prens Nicholas ile anlaşarak Konstantin ve Sophia'ya geceleri duyurmak istemedi.
12 Ekim öğleden sonra, hükümet " Kral Aleksander'in vefatı üzerine bir konuşma " yayınladı
Bu arada, İskender'in büyükannesi Kraliçe Olga, hükümetin Atina'ya gelmesine izin verdiği ailenin bir üyesi olduğu için Aleksander'i canlı görmek için İtalya'dan geliyordu. Olga, İtalya'da küçük bir özel yat aldı, ancak şiddetli bir Adriyatik fırtınasıyla karşılaştı ve çok geç kaldı.
Büyükanne, torununun ölümünden yirmi dört saat sonra Tatoi'ye geldi. Ceset mumlanmış ve büyük bir takım elbise giymişti. Yüzü sakin ve güzeldi. Kraliçe Olga Saray'a gelir gelmez mevcut olan Dr.Savva'ya şunları söyledi: " Torunum için günlerce koyduğunuz tüm sıkı çalışma için teşekkür ederim " Çocuğum Cennette dinlenecek. Çocuğum iyiydi ."
Ertesi sabah Venizelos başkanlığındaki Bakanlar Kurulu Tatoi'ye gider. Aspasia'nın zemin kattaki oturma odasına iner ve :
" Hanımefendi, Kralın ölümü nedeniyle, Bakanlar Kurulunuz samimi taziyelerini ifade eder. Sana içi boş teselli sözleri vermeyi düşünmüyorum. Böylesine korkunç bir sefalet içinde sadece Tanrı'nın teselliğini çağırabiliriz. Sizden sadece iyi kralımızı kaybetmek için halkın acısının derin olduğu kadar derin olduğuna ve kısa yaşamındaki mutluluğunu paylaşan onun için olan sempatinin böyle bir zalimce erken çarptığına inanmanızı rica ediyorum. ".
Aspasia Venizelos'a ve bakanlara baktı ve gözyaşlarıyla boğulmuş bir sesle, " Başsağlığı dilekler için Bakanlar Kurulu'na çok teşekkür ederim ."
*
Ölümünden birkaç gün sonra, kral büyük bir törenle Diokese'de dedesi Kral I. George'un mezarının yanında gömülür. Onuruna, Trakya'daki Dedeağaç şehri 1920'de Aleksander olarak yeniden adlandırıldı.
Almanyalı soylu Yunan Kralı 1. Aleksander'in Kısa saltanat hikayesi bu... Görevlendirildiği yıllarda anayasal çerçeve içinde hareket ederek aktif siyasete karışmadı, tüm parlamento kararlarını ve Başbakan Eleftherios Venizelos'un entrikalarıyla kurmak istediği Büyük Yunanistan projesini destekledi.
Saltanatı sırasında Yunanistan, İtilaf tarafındaki I. Dünya Savaşı'na katıldı. Doğu Makedonya ve Batı Trakya, Bulgaristan tarafından Yunanistan'a teslim edilirken, bir yıl sonra Sevr Antlaşması'nın imzalanmasıyla İstanbul dışında doğu Trakya Yunanistana verildi ve Küçük Asya projesi hayalinın ilk durağı İzmir ise hala KRAL'ını beklemektedir.
**
Hikayenin devamı var!.
KÜÇÜK ASYA seferinde işgalle başlayan acılar, ve utanç verici yenilgiden sonra geri dönüşte tarihin yaşadığı en büyük ricatın getirdiği dram.. Ve arkasından mübadele ile katlanan acılar bir kez daha felaketin üstüne koymuştur.
Küçük Asya işgal hayali toplamda 25.000 yunanlı askerin hayatına mal olmuştur.
Asıl kaybeden ise Küçük Asya'da bin yıllardır kültürel geleneklerini sürdürerek yaşayan 1.694.000 ortalama zengin refah içinde yaşayan rum'un felaketle sonuçlanan akıbetidir.. Trakya ve İstanbul bölgesinde 731.000 çok daha iyi koşullarda ve Karadeniz sahilinde Trabzon bölgesinde 350.000, Adana'da 70.000. Bölgenin ekonomik olarak baskın nüfusunun% 20'sini oluşturan toplam 2.845.000 kişinin yaşamlarını yok eden dramatik kaderi artık geçmişin izinde kalan trajedi olarak tarih sahnesinde yer almıştır.. Ve tüm bunların sorumlusu olduğu halde Yunanistan resmi tarihi milyonlarca insana birbirini boğazlatan bu tarihi hatasından dolayı kendi halkından bile özür dilemeyen özeleştiri yapamayan duruşudur.. Emperyalizme karşı tüm yoksulluğuna rağmen dişiyle tırnağıyla direnerek kurulan yeni Türk Cumhuriyeti'ni suçlayıcı tavır ve küstahlığını iç politik çıkarlar için sürdürmekte ısrar etmektedir.
KÜÇÜK ASYA FELAKETİNE DAİR DÜŞÜNCELERİM.
Burada alıntıların dışında ekleyeceğim düşünceler olarak yaşanan acılara rağmen benim olsun çevrem olsun gözlemlerimde nefret duygusuyla gelerek işgal ettikleri topraklarda on binlerce insanı öldüren süren yunanlılara karşı düşmanlıktan ziyade onları zorlayan emperyalistlere karşı nefret var.. Çünkü batılı ülkelerin emperyal hedeflerle kolonleştirmek istediği coğrafyanın ortak mağdurlarıyız. Bin yıllarca ortaklaşa yaşadığımız coğrafyada barış içinde nasıl kader birliği yaptıysak din den başka bizi ayıran başka bir özellik yoktu. Aynıyız çünkü. 400 yıl Osmanlı döneminde birlikte yaşarken sürgün soykırım düşünmedik, Ama ilk fırsatta işgalde İspanyolların Endülüs'te yaptığı insanlık dışı yöntemlerle karşılaştık. Direnişimiz yokedilmeye karşı insanlık isyanıydı. Buna rağmen Küçük Asya Felaketinde yaşananların suçlusu değiliz. Yeniden şekillenen dünyada bu coğrafyada birlikte var olacaksak din ve etnik unsurları öteleyip birlikte barış içinde daha büyük sinerji üretebileceğimizi düşünüyorum. Çünkü Türkiye aynı zamanda kadim Roma'nın da tek mirasçısıdır.Geçmişte yapılan hataların bilinmesi objektif değerlendirilmesi bu nedenle önem kazanıyor.
DEVAM EDECEK- İŞGAL SÜRECİNDE YAŞANANLAR VE KÜÇÜK ASYA'DAN KAÇIŞ YOLUNDA YAŞANAN DRAMLAR
EDİT : MEHMET LEVENTOĞLU - 01-02-2021-NOT. Alıntı metinlerde çeviri hataları olabilir düzeltmeye açıktır.
YUNANCA KAYNAKLAR S. A. Mazarakis (Genel) Atina, 1948
O. Stratigos, I HELLAS EN MIKRA ASIA, Atina, 1925. 45.
D. Tsirigotis: MIKRA ASIA 1919-1922'DEKİ YUNAN STRATEJİSİ, Kalite Yayınları, Atina, 2010.
D. Fotiadis: SAGGARIOS, SOPHITI MASTIIA VE KATAS Fitraki Yayınları - TA NEA, Atina, 2011.
- «Eleuthère Vénizélos», Hommes d’Etat célèbres – Paris, (edited by Sorbonne professor François Crouzet, Editions Mazenod, vol. 5, 1975.
- Yunan propagandası –İstanbul, Meydan Neşriyat, 1964. (2nd edition : İstanbul, Kaynak Kitaplar,1974)- DİMİTRİ KİSİKİS
(https://www.historical-quest.com/histquest/374-poso-orthi-itan-iapofasi-...)