Çanakkale Ezine Güveçleri yok satıyor.
Dünyaca ünlü beyaz peyniriyle meşhur Çanakkale Ezine yöresi özel killi topraktan imal edilen güveç ve yemek pişirme kaplarıyla da iddialı. Geçmişte mutfaklarımızda çok sık kullanıldığı çoğu evlerin mutfak rafında bulunan toprak güveçler yeniden revaçta.. İçerisinde beyaz ve kırmızı et yemekleri, sebze yemekleri, bakliyat yemekleri, deniz ürünleri, pilavlar, çorbalar ve hatta kekler pişirilebilen topraktan imal edilen güveç içerisinde yapılan yemeklerin lezzet farklılığı nedeniyle ev hanımları ve profesyonel aşçılarca tercih edildiği ifade ediliyor..
Çanakkale Ezine'den Bandırma'ya kendi imal ettiği özel güveçleri satmaya gelen İsmail Çanakçı 'dan toprak güveçlerle ilgili olarak " Güveç ve sürahileri genellikle sırlı ve sırsız olarak iki tip olarak pek çok yerde yapılıyor . Bu iş binlerce yıllık bir kültür . Bu iş dedelerimizden atalarımızdan miras bir kültür Çömlekçiler şimdi azaldı ama biz ısrarla devam ediyoruz Şimdi bu sırlama işlemi su sızdırmazlığı için yapılırken az da olsa kurşun da bulunmakta ve biz asla koymuyoruz . Güveç alırken iç kaplamasının kurşunsuz olmasına dikkat etmelisiniz ve etinizin sebzenizin tadını güveçlerimizde deneyin mucizeyi göreceksiniz iddialıyız" diye konuştu. Güveçlerden satın alan Bandırmalı Murat Özgüler " Ben Güveç nedir bilmem ancak anneannem eşime ısrarla Toprak Güveç'te yemek yapmamızı tavsiye ediyor bakalım deneyeceğiz , dogal ve el emeği bir ürün üstelik fiyatları da çok ucuz " diyerek İsmail Usta'ya teşekkür etti.
BGHABER- MLEVENTOĞLU
Not : Haber başlığında geçen mısra nın yer aldığı ünlü şiir :
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ
Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
Nâzım HİKMET