İKİ SUÇLUNUN BİR ŞEHRİ - 1

 İKİ SUÇLUNUN BİR ŞEHRİ - 1

 

 Ayten’in bir suçu yoktu.

Yağmur hızla yağarken, Ordu Caddesi’nden aşağı süzülen suların, su sıçratan aptal arabaların ve de göğü delmek için gün geçtikçe uzayan ağaçlardan aşağı damla damla yağan yağmur taneciklerinin hiçbirinden o sorumlu değildi. Asıl sorumlu olan Günday‘dı.

Onun,akşam vakti görünmeyen gri bulutların ardında kalan güneşin yine de batışını bilerek kararan göğün altında, gece vardiyasına gitmeye zorunlu kılan eşinin kendisini çalıştırarak iyi bir hayat sürebileceğini, çift maaşın yaşam için gerekli olduğuna inandırılmış zavallı düşlerinin suçu olmadığını biliyordu Ayten. Bakımsız caddenin içinde bozuk kaldırımın saçları gibi bakımsız olduğunu bir kez daha düşündü.

Oysa güzeldi Bandırma.

Ruhu, bir çocuğun ruhu gibi temiz fakat dağınıktı ya, yine de güzeldi. Suç gibiydi bu yaşamak. Suçlu olduğun için yaşıyorsun sanki. Bunu düşünmeden edemezken, kira bedeline bağlıydı bedenleri. Yüksek faturaların esir şehrinde güzellik aramakla meşgul iki çift göz, suçlarının altında yatan masumiyetleri yaşamakla ilişkili… Peki zayıf kemiklerinin suçlusu kimdi? Eşi Günday mı? Enerjilerini çekip alan sığlık, yetersiz zaman mı? Güçsüz bileklerine baktı bir kez daha, uzun zamandır bunları düşünmemişti Ayten, düşünmeyi unutmuş gibiydi. Fabrika ruhunu sömürmüştü. Ferahlık arayan karamsarlığına yaz doğmak üzereyken, yazı ıslak yolda hayal ederken martın sonuna takıldı aklı.

Ayten, yıkılan Tekel binasının önüne geldiğinde servis aracının da aynı zamanda geldiğini fark etti. Yürüdüğü tüm cadde insansız, çıplaktı. Beklemektense şuan servise binebilmenin sevinci doğdu içine. Günday’ı düşündü. Adam sessizliğine gömülü evde yapayalnız uyuyacaktı.

 Aracın motoru beyaz minibüsü hınçla yola sürüklediğinde, aynı vakitte Günday sessizce yorgun kollarından ıslak mavi kabanını çıkarttı. İşte dedi, işte yine yalnızız…

Ramazan KUTLU - BANDIRMA - 06-03-2017