Türkiye ve Avrupa Solu nun Neoliberalizm Çıkmazı

Kapitalizm çöküş den çıkış yollarını düşünürken ,Sol ne düşünüyor.. 
''... Yeni çağın getirmiş olduğu sorunları eski düşünce sistemleriyle çözmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştr.
Merkez bankalarıyla hükümetlerin gösterdiği yoğun gayretlere rağmen finans piyasaları hala hassas, ekonomik büyümeyse cansız. 
Yeni bir modele ihtiyacımız var.

*
Dünyada son 30-35 yıllık döneme bakıldığında sorunun büyüyememekten ziyade, büyümenin adil ve eşitlikçi bir şekilde paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Dünyanın acilen daha eşitlikçi ve daha sürdürülebilir bir ekonomik modele ihtiyacı var. Bu modelin, ekonomik büyüme konusunda başarısı
İkinci Dünya Savaşı sonrasında tescillenmiş kapitalizmden farklı bir model olması gerekmiyor. Ancak, mevcut yapının sürdürülemez olduğunu kabullenerek, kapitalizmi yeniden düşünmemiz gerekiyor. 
Bir başka ifadeyle, kapitalizmin kendini yeniden keşfetmesi, yeni bir dinamizm ortaya koyarak dünyamızı bir dönem daha ileriye taşıyacak bir yapıya dönüşmesine ihtiyaç duyuluyor.”
Bu günün dünyası dengesizlikler üretiyor. 
Küreselleşme denen kuralsızlığın belirleyici olduğunu görmek gerekir. Üretim faktörlerindeki sermayenin önündeki tüm engeller kaldırıldı, diğerlerinin hareket yeteneği daraltıldı. Kamu yararı kavramı sıfırlandı. Bunun ürettiği bir tek şey var, yoksulluk sınırının altında bir yoğunlaşma. 
Bu güven bunalımı yaratıyor, sorunları çözümsüz hale getiriyor. Açmazdan çıkmak için bakış açısı değişmeli. 
Vahşi kapitalizm küreselleşme ile geri döndü. 
Ve bu süreç kendisini de yok edecek ve dünyayı da istikrarsız hale getirecek. Bu noktadan gelmeden bunların konuşulması lazımdı.
Ekonomik büyümenin tek başına fayda getirmiyor. Büyümeden elde edilen kazanımlar toplumun tüm kesimlerine fayda sağlayacak şekilde yaygınlaştırılmalı ve sosyal kalkınmaya hizmet etmeli.
Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum. Eminim bu da hepiniz için geçerlidir.
Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir, .. ''
DOĞRU BULDUĞUM , isabetli bir teşhis olarak gördüğüm bu sözleri BEN söylemiyorum
Koç Holding Yöneıtim Kurulu Başkanı Ali Koç bu sözleri Antalya’da G20 zirvesi öncesi iş dünyasının bir araya geldiği B20 toplantısında bunları söylemişti.
Yarattığı eşitsizliği ve tahribatı mütemadiyen yazsın çizsin ,bir Engels yada Robert Owen olsun demiyorum. Kendi işletmelerinde adaleti sağlasın, çalışma standartlarını insani hale getirsin, çalışma hukukunun evrensel standartlarına, ILO’nun insani iş tanımına işyerlerin de uysun yeter. 
Ali Koç’un kapitalizme ve eşitsizliğe ilişkin eleştirilerinin tutarlı olması için önce Ford’a bakmak lazım. Ali Koç , İki sene önce bu sözleri söylerken ,Ford’da işçilerin sendika seçme özgürlüğüne neden müdahale edildiğini açıklasın. Önce Ford Gölcük fabrikasında bir başka sendikaya üye olduğu için işten atılan işçileri izah etmesi lazım.
Vahşi kapitalizmin’ artık mevcut makul iş kesimini de rahatsız ettiğinin iyi bir örneği. 
20 yıl öncesine göre çok farklı bir yerdeyiz.
Küreselleşme , görmekten kaçınamayacağımız bir tabloyu hep göz önünde tutuyor. Gelir ve servet adaletsizliği sürüyor. 
Bu konunun küresel servetin kabaca yüzde 80’inin, küresel yetişkin nüfusun sadece yüzde 9’unun elinde bulunduğu, 900 milyon kişinin yoksul olduğu bir dünyada 
Ancak kapitalizm kapitalistlerin zalimliği veya vicdanı ile açıklanacak bir konu değil. Kapitalistler zalim ve vicdansız oldukları için kapitalizm vahşileşmiyor.
Kâr'ı yüksek tutmak ve sömürü kapitalizmin doğasında var. 
Kapitalistlerin eleştirdiği bir sistemde Sosyal Demokrat,ilerici güçlerin ve solun güçlerini arttırmaları gerekiyor değil mi. .?
Ama görünen durum pek öyle değil. 
Türkiye de Sosyal Demokrat Parti ,sol ve ilerici güçler toplumsal değişimi dönüşümü sağlamak için alternatif stratejiler oluşturmak yerine günlük siyasete zaman ayırmaktadırlar. 
Avrupa birliği ülkelerinde , burjuvazi bütün karşı reformlar hayata geçirdi.. İşçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla sömürülmesinin olanaklarını artırarak ve daha fazla zenginlik; vergi muafiyetleri ya da düşürülmeleri ile, onların ceplerine aktarıldı. 
Bu karşı reformlar, neoliberal politikaların yürürlüğe geçmesine katılan sınıf iş birlikçi sendikaların gücünü de arttırdı. 
Son olarak ise el iş yasasına karşı mücadelede sendikacı, genç militan ve her türlü toplumsal mücadele yürütenlere karşı açılan dava ve cezalandırmaların da açıkça gösterdiği gibi, devlet, elindeki polis şiddetini ve yargıyı seferber ederek sermayenin çıkarlarını savunuyor. 
Kapitalist sistemde , krizinin derinleşmesi kitlesel işsizliğin yüksek seviyesi, kitlelerin yoksullaşması ve kapitalistler arası rekabetin artması 
İşçiler cephesinde, sınıf bilinci daha da artırmış olabilir.
Ancak sistemin çelişkilerinin keskinleştiği bu koşullarda işçi sınıfı, emekçi kitleler lehine hiçbir ilerleme, güçlü bir GÜÇLER DENGESİ sağlamadan mümkün değildir. 
Bu, sorunun giderek iktidar sorunu olarak gündeme geldiği anlamına geliyor:
Bu sistemde, toplumda kim iktidarda? 
Kuşkusuz sermaye.

*
2000’li yılların başında İtalya’daki Rifondazone Comunista (PRC), 
Batı Avrupa’nın en güçlü komünist partisi ve Avrupa’daki sol partilerin umudu idi. Ülkenin komünist geleneğinin içinden çıkmış, tarihine eleştirel bakan, parti içinde eleştiri-öz eleştiri mekanizmasını çalıştıran yapısıyla tüm kıta için genç, radikal bir sol parti modeli oluşturuyordu. 
Cenova’daki emperyalist küreselleşme karşıtları eyleminin motoruydu, 15 Şubat 2003’te Roma’da üç milyon insanı sokağa dökmüştü. 2006-2008 yılları arasında PRC, daha kötü olmasını engellemek için orta-sol bir hükümete katıldı. Silvio Berlusconi’nin geri dönüşünün mutlaka engellenmesi gerekiyordu. PRC, tarihi bir görev olarak koalisyon ortağı oldu.
Başlangıçta kısıtlamalara, Lübnan ve Afganistan’a asker gönderilmesine karşı çıkan PCR, birdenbire ikisine de onay verdi. Aynı Karl Liebknecht’e yapılan gibi PCR’li iki senatör, Afganistan’a asker gönderilmesine karşı oldukları için partiden atıldılar. Halk hareketinin partisi, hükümet partisi haline geldi ve neoliberal politika PCR ile sürdürüldü.
Sonuç da ortaya çıkan tablo büyük bir hayal kırıklığı.İki yıl içinde Berlusconi Hükümeti geri geldi. PCR, parlamentoya giremedi, 1945’ten beri ilk kez komünist partisi olmayan bir meclis vardı artık. Solun , halkın sorunlarına sahip çıktığı, çözüm sunduğuna duyulan inanç kayboldu. 
Görüldüğü gibi son 25 yılda Türkiye dahil hiçbir sol parti hükümet ortağı olarak neoliberal politikalardan vazgeçilmesini sağlayamadı. 
Önemli sayılabilecek iktidar ortaklığı 1973 yılında Avrupa Komünizmi eksenindeki İtalyan Komünist Partisi’nin Hıristiyan Demokratlar ile çizdiği “tarihsel uzlaşma” açılımından esinlenerek, kurulan CHP- MSP uzlaşma hükümetidir. 105 gün sürmüştür.. İşsizlik sigortası getirilmesi, kıdem tazminatlarının artırılması, toplu iş sözleşmelerinde yetkili sendikanın belirlenmesi için yargı denetimi ve işçilerin gizli oy kullanması, tarım işçilerinin sigortalanması gibi konular ön plana çıkmış ama uygulama imkanı bulamamıştır. Kıbrıs ve haşhaş ekim yasağının kaldırılması konusunda emperyalist güçlerin uyguladığı ambargolarında etkisiyle iktidar ortaklığı sona ermiştir.
Daha sonraları yerine getirilemeyen vaatler sermayenin baskılarına boyun eğme iç ve dış politikalardaki tutarsızlıklar sola duyulan güveni azalttı ve sağ popülist ve etnik kimliği öne çıkaran ırkçı partiler demagoji yaparak oy oranlarını artırdılar.. 
Hükümet ortağı olan sol partileri, başarısızlık nedenlerini dönemin toplumsal GÜÇLER DENGESİNDE aramak zorundalar. 
SERMAYE, neoliberalizm döneminde, solun tek başına parlamentoda oturarak veya hükümet ortağı olarak etkili olamayacağı bir GÜCE ERİŞTİ. 
Sol reformcu politikanın hükümet ortağı olarak toplumsal adaletsizliği ve sermayenin baskılarını yok edemeyeceğini ve solu güçlendiremeyeceğini ortaya koydu. 
Türkiye ve Avrupa solu toplumsal değişimi dönüşümü sağlamak için alternatif stratejiler oluşturmalı. 
Partiler, toplumsal hareketler, sendikalar, kadın ve gençlik örgütleriyle birlikte mücadele etmek zorundalar.
Parlamento dışı mücadele, sermayeye geri adım attırırsa egemenler gelecek korkusu içinde uzlaşmaya da hazır olacaklardır.