Türklerde Nevruz'un Yeri

TÜRKLERDE NEVRUZ’UN YERİ VE ÖNEMİ
Yusuf Ziya BİLDİRİCİ*
GİRİŞ
Toplumsal kültürün başat örneklerinden olan bayramlar millî ve dinî
özellikleriyle milletlerin yaşamlarında etkin bir şekilde kutlanmıştır. Millî
kimliğin oluşturulmasında ve sürdürülmesinde bayramların önemi
yadsınamaz. Tarih boyunca milletler millî varlıklarını ortaya koymak için
çeşitli motifler geliştirirler ve kültürel unsurlarla yerlerini alırlar. Bu
bağlamda, Türk toplumlarında baharın gelmesi olayının bayram olarak
kutlanması, millî benliğin ve millî kimliğin oluşturulmasında (Tutar, 2002, s.
611) büyük bir önem taşımaktadır.
Türkler, gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart gününü yılın ilk günü
kabul etmiş ve binlerce yıl bu günü Ergenekon, Bozkurt, Çağan, Yengi Gün,
Uluştın Uluğ Kün (Turan, 1998, s. 90) gibi adlarla yılbaşı olarak
kutlayagelmişlerdir. İnsanlık tarihinin en eski bayramlarından olan Nevruz,
dinî bir bayram olmaktan öte bir halk bayramıdır. Her dinden insanlar bu
bayramı kutlamaktadırlar. Nevruz, doğayla insan arasındaki ilişkiyi artıran
sevinç demlerinden biridir (Kafkasyalı, 2005, s. 149).
Nevruz, Türk dünyasında ortak kültürel değer olması özelliğiyle önemli
konuma sahip olup, yüzyıllardır Türk kültür zenginliğiyle kutlanmaktadır. Bu
bayram günüyle ilgili olarak Türk topluluklarında çeşitli gelenekler meydana
gelmiştir. Bu gelenek ve törenleri Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Balkan
Türklerine kadar çok geniş bir coğrafyada tespit etmek mümkündür.
1. NEVRUZ KELİMESİNİN KÖKENİ
Nevruz Farsça bir kelime olup nev; yeni, ruz; gün yeni gün
anlamındadır. Yılbaşının ilk gününe yeni gün anlamında Nevruz, Nevroz
denmiştir. Eski ön Asya kavimlerinin yılbaşı ve bahar bayramının adıdır.
Rumî Takvim’de Mart’ın 9’u, Miladî Takvim’de Mart’ın 21’i Nevruz
günüdür (Devellioğlu, 1997, s. 830, Sami, 2006, s. 1474).
Nevruz toprak altındaki canlıların dış dünya ile buluşmalarının günüdür.
Türk ve İran topluluklarında ortak bir kültür unsuru olarak görülen Nevruz,
İran efsanelerinde M.Ö. XI. yüzyıl gibi geç bir zamana denk gelirken,
Türklerde III. yüzyıldan itibaren kutlanan bir bahar bayramıdır. Adlandırma
ve kutlanışında bazı farklılıklar olmakla birlikte Türk dünyasına zamanla
yerleşen Nevruz, birbirine benzer törenlerle kutlanmaktadır (Tutar, 2002, s.
611).

* Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi, yziya@pau.edu.tr
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
82
Türk dünyasında Nevruz, Novruz, Navruz, Sultan-ı Nevruz, Sultan-ı
Navrız, Navrez, Nevris, Naorus, Novros, Navrıs, Noruz gibi ağız
değişiklikleriyle anılmaktadır (Türkdoğan, 1996, s. 29).
Baharın gelmesi olayının kardeş Türk toplulukları arasında
kutlanmasıyla ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, Altay
Türklerinde; Cılgayak Bayramı, Karaçay Türklerinde; Gutan, Sabantay, Tegri
Toy, Başkurt Türklerinde; Ekin Bayramı, İrte Yaz, Navruz, Kazan Türkleri ve
Karakalpaklarda; Ergenekon Bayramı, Nogay Türklerinde; Navruz, Saban
Toy, Kumuk Türklerinde; Yazbaş, Uygur Türklerinde; Yeni Gün,
Tatarlar/Terekemeler; Ergenekon, Bozkurt Bayramı, Doğu Türkistan’da;
Yeni Gün, Baş Bahar, Gagavuzlarda; İlk Yaz, Kazakistan’da; Nevruz
Bayramı, Nevruz Küce, Ulus Günü, Türkmenlerde; Teze Yıl, Kırgızistan’da;
Noruz, Özbekistan’da Nevroz (http://devlet.com.tr/makaleler/y
170ERGENEKON_BAYRAMI_NEVRUZ.html), Hakas Türkleri; Cılsırtı, Ulu Kün
(Demir, 2009, s. 14) Çuvaşlar; Nartukan-Nurıs, Hakaslar; Çılpazı, Altaylılar;
Cılgayak, Kırım Tatarları; Gündönümü-Navrez, Özbekler; Yeni KünNevrezu Sultan, Nogaylar; Sabantoy-Navruz kelimelerini, Azerbaycan,
Türkiye Türkleri ve Tatarlar Nevruz kelimelerini kullanarak(Bayat, 2008, s.
140) ve Babu Marta, Körklü Marta, İlkyaz Yortusu, Yeni Yıl, Mart Dokuzu,
Mereke, Meyram Nartukan, Isıakh Bayramı, Altay Ködürgeni, Bahar
Bayramı, Yörük Bayramı, Mevris (Tutar, 2002, s. 611) gibi farklı adlarla
baharın gelişini kutlamaktadırlar.
Türk dünyasında baharı kutlama geleneğinin adının Nevruz şeklinde
anılması, Türklerin İslâm dinine intisap ettikten sonra Türkçe adların yerine
Arapça, Farsça adlar almalarıyla açıklanabilir. Tanrı kelimesinin yerine
genellikle Rab, Halik, Hüda; Yalvaç yerine Peygamber, Resul; gök yerine
asuman; Yeni Gün yerine de Nevruz kelimesini almışlardır. Nevruz
kelimesinin Farsça olmasından hareket ederek Türk milletinin çok eski
çağlardan bu yana kutladıkları bir bayramı başka milletlere atfetmek tarihî
gerçeklerle uyuşmamaktadır. Nevruz bayramının İran coğrafyasında
kutlanması geleneğinin nedeni, burasının milattan 4400 yıl öncesindan Türk
yurdu olmasından kaynaklanmaktadır. Türk milletinin en belirgin kültürel
kimliği olan Türk halk edebiyatının paydaşlığı burada da ortaya konulmuştur
(Kafkasyalı, 2005, s. 149-150). İran’da hüküm süren Hükümdar ailesinin,
bütün askerî bürokrasinin ve ordunun ana dili olan Azerî Türkçesi, İran
kültürünün ve Farsçanın eksilmeyen etkisine karşın konuşma dili olarak
hâkim unsur vasfını ortaya koymuştur (Attar, 2008, s. 2).
Bazı bilim adamları, Nevruz kelimesinin Farsça kökenli olmasından ve
Firdevsî’nin Şehnâme’sinde Nevruz kutlamalarının İran Şahı Cemşid
Dönemi’nde başladığı yolundaki mitolojik bilgilerden hareketle, Nevruzun
İran menşeli olduğu fikrini ileri sürmüşlerdir. XI. yüzyılda yaşayan El
Biruni’nin eserinde Nevruzun Türkler de dâhil Ön Asya ve Orta Asya
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
83
toplulukları arasında canlı bir şekilde yaşatıldığı üzerinde durmuştur ve
Nevruzun Türklere ait bir bahar bayramı olduğunu belirtmiştir (Tutar, 2002,
s. 616). Hasan Tutar (s. 611) ilgili yüzyıl İran efsanelerine dayandırılan
Nevruzun, Türklerde M.Ö. III. yüzyıldan yani Mete Han zamanından beri
kutlanan bir bahar bayramı olduğunu belirtmektedir.
Eski İran kültür ve medeniyetinde Nevruz Bayramı geleneği yoktur. İlk
kez 1020 yıllarında Gazneli Mahmut’un Firdevsî’ye yazdırdığı Şehnâme’de
görülmektedir. 999 yılından 1925 yılına kadar İran coğrafyasına hâkim olan
Karahanlı, Gazneli, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Afşar, Kacar
Türk devlet ve hanedanları zamanında Nevruz geleneğinin yaşatılıp yayılması
sırasında İran kültürüne geçmişliği (Kafkasyalı, 2005, s. 150)
değerlendirilmektedir.
Persler Nevruzu XI. yüzyıldan itibaren kutlamaya başlamıştır.
Parmaksızoğlu (1989, s. 218), Nevruzun Pers milliyetçisi Firdevsi’nin
teşvikiyle kutlanmaya başladığını, Firdevsi’nin bu bayramı Perslerin bayramı
olarak gösterdiğini, oysa Perslerin Nevruzu Türklerden öğrendiklerini ileri
sürmektedir.
Nevruzu Pers geleneğine bağlayan Şehnâme ve diğer kaynakların
çarpıtıcı olduğunu öne süren Mustafayev (2013, s. 70), milattan önceki yıllara
ait Pers metinlerinde Nevruz hakkında bir kayıt bulunmadığını, Nevruzla ilgili
bilgilerin Perslerde XI. yüzyıldan itibaren görüldüğünü savunmaktadır.
Mustafayev (s. 71) 1200 yıldır diğer Türk topluluklarıyla ilgisi kalmamış
denilebilecek olan Sakalarda Nevruz geleneğinin bugün de varlığına işaret
ederek, “Eğer Nevruz Batı ve İran kaynaklı bir gelenek idiyse, bu bayramın
Sakalara nasıl gittiğini de kaynaklara müracaat ederek açıklamak gerekir”
demektedir.
Mustafa Kafalı (1995, s. 25), Türkçeyi ve Türk kültürünü Araplara
öğretmek amacıyla Kaşgarlı Mahmud tarafından 1074’te yazılan Divan-ı
Lügati’t-Türk adlı eserinde Nevruzun 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde
geçtiğini, onun yaşadığı bin yıl öncesindeki duruma bakıldığında, İran-Sasanî
Devleti’nin tarihten silineli 400 yılı geçmiş ve İranlılığı temsil edebilecek en
küçük kültür unsuru ve siyasî gücün kalmadığını belirtmektedir. Kafalı,
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın hazırlattığı Celali Takvimi olarak anılan Güneş
Takvimi’nde yılbaşının 21 Mart olarak kaydedildiğini, bu durumun dahi
Güneş esasına dayanan Nevruz ananesinin Türk menşili olduğunun delili
sayılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Ahmet Pirverdioğlu (s. 45), Nevruzun eski İran takvimine göre dört
yılda bir gün kayarak farklı mevsimlere rastladığını, İran’da yılbaşı olarak 21
Mart’ın sabitleşmesinin Selçuklu Hükümdarı Melik Şah ile başladığını,
Farsların çoğunlukta olduğu güney bölgelerde Türklerdeki gibi coşkulu ve
ihtişamlı bir şekilde kutlanmadığını, Nevruz kelimesinin Farsçaya, Türklerle
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
84
temasın başlamasıyla yerleştiğini, o tarihlere kadar Farsların kullandığı
terimin Ferverdegan Şenliği olduğunu, Farsça kurallarına göre Ruz-i Nev
olması gereken Nevruzun, Kaşgarlı’da geçen Yeni Gün, Yeni Kün, Yangı Kün
tabirinin tercümesi olarak kullanıldığını belirtmekte, Orta Asya ve diğer Türk
topluluklarında Mart ayına “Bayram ayı” denmesinin, eskiden Nevruz yerine
bu kelimenin kullanıldığına dikkat çekmektedir.
Nevruzu İran geleneğine bağlayan Firdevsi’nin Şehnamesi başta olmak
üzere, ilk kez XI. yüzyıl kaynaklarında görülmesine dikkat çeken Reşat Genç
(1995, s. 16); “İran’da, Hunlarda olduğu gibi milattan önceki yıllarda Nevruz
geleneği bulunmuş olsaydı, M.S. XI. yüzyıldan önceki metinlerde de bunların
izlerinin bulunması gerektiğini” savunmaktadır.
Dolayısıyla, Mâd-Part, Pars gelişme tarihlerine bakıldığında İranlılar
İran coğrafyasına gelmeden önce çevre ve yerleştikten sonra hâkim kültürlerin
etkisinde kalarak, onların dinsel ve kültürel özelliklerini kendi kültürlerine
katarak (İdrisi, 1995, s. 137), özellikle Türk kültüründen de etkilenerek
yeni bir kültür meydana getirmişlerdir.
Tarihî vetireler Nevruzun, Yenisey-Orhun çevresinden Altaylara,
buradan da Hunların Avrupa’ya yürümeleriyle Macaristan’a, Balkanlar’a
ulaştığı, M.S. 800’lerden itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve
Mezopotamya’ya taşındığı (Turan, 1998, s. 90) gerçeğidir.
2. HUN VE GÖKTÜRKLERDE BAHAR BAYRAMI
Türkler zaman değişiminin başlangıcı saydıkları, bağışlandıkları için
Tanrılarına teşekkürlerini ifade ettikleri Yeni Kün adını verdikleri bayramda
özel bir tören yaparlardı. Milattan sekiz yüz yıl önceye ait Çin kayıtları,
Hunların atalarının 9 veya 21 Mart günleri, yani tabiatın dirilmeye başladığı
günlerde hep birlikte kırlara çıktıklarını, sürülerini otlaklara saldıklarını, kırda
ateşler yaktıklarını ve bu ateşin etrafında oyunlar oynadıklarını, çimenler
üzerinde okçuluk, yarış, güreş gibi sporlar ile müzik eşliğinde çeşitli oyun ve
eğlenceler yaptıklarını bildirmektedir (Genç, 2004, s. 211; Ekrem, 2016, s.
71).
Asya Hunları yılın birinci, beşinci ve dokuzuncu ayında olmak üzere
yılda üç kere bayram yaparak göğe kurbanlar sunarlardı. Yılın ilk ayında,
Ongın Nehri bölgesinde Karakurum şehri yakınında bir yerde, yapılan tören
Tanhu’nun sarayında olurdu. Hunlara bağlı boyların başbuğları Tanhu’nun
sarayında toplanırlar, yer-su ve gök tanrılarına kurbanlar sunarlardı (Gömeç,
1998, s. 39). Beşinci ayda Lung-Ç’eng denilen yerde atalarına, yer-sulara, ve
Göktanrı’ya kurbanlar sunmak suretiyle büyük bir tören yapılırdı. Bütün bu
bayramlar sırasında bir ormanın etrafında, veya yere çakılmış işaret vazifesi
gören dalların çevresinde at yarışı yapılması adet halinde idi (Çay, 1991, s.
47). M. Ö. ll. yüzyılda yaşayan ünlü Çin tarihçisi Simaçen, Tarihî Hatıralar-
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
85
Hunlar Tezkiresi adlı eserinde: “Her yıl başı günü Hun liderleri Tanrı-Kut
sarayında yeni yılı kutlarlar ve nezirçırak verirler” ( İltebir, 1996, s. 218) diye
yazdığını, Fenye’nin Son Han Sülâlesi Tarihi’nde, başta Nevruz olmak üzere
yılda üç kez toplanıp Tanrı’ya kurbanlar kestikleri ve çeşitli törenler yaptıkları
kaydedilmiştir (Ekrem, 2016, s. 71).
Türklerde söylenilegelen olayların en önemlisi bu günün bir kurtuluş
günü olarak kabul edilmesidir. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime
adlı eserinde detaylarıyla naklettiği Ergenekon Destanı bu bayramla ilgili
bilgileri içermektedir. Bu destana göre, Göktürk Hanı İlhan’ın düşmanlarıyla
yaptığı savaşta hepsi ölürler. Sağ kurtulan küçük oğlu Kıyan/Kayan ile yeğeni
Negüş/Tukuz Ergenekon’a sığınır ve zamanla çoğalarak buralara sığmaz
olurlar. Atalarının eski yurtlarını almak amacıyla, dağdaki zayıf bir noktayı
eriterek çıkış yolu bulurlar. Türk tarihinde yeni bir hayat, yeni bir başlangıç
sayılan bu tarihi gün 21 Mart’a tekabül eder ve zamanla yeni bir yılın
başlangıcı sayılır. Bu olay her yıl benzerine yakın canlandırılır, eğlenceler
düzenlenir, millî şuur canlı tutulmaya çalışılırdı. O günden beri yeni yılın
başladığı gece Göktürklerde bayram olarak kutlanmaktadır. Bir parça demiri
ateşe salıp kızdırırlar. Önce Kağan bunu kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle
döver. Ondan sonra beyler de aynısını yaparlardı. Türkler bu günü mukaddes
bilirler, böylece Tanrı’ya şükretmiş olurlardı (Ögel, 1971, s. 62-64). Aşina
ailelerinin Tabgaç darbesinden kaçıp sığındıkları yerden kurtulduktan sonra
devlet töreni şeklinde kutlaya geldikleri Ergenekon veya Bozkurt bayramının
(Koca, 2002, s. 53) ortaya çıkış gerçeği bu şekildedir. Chou Sülalesi Tarihi
(557-581) adlı eserde de “Göktürkler, bitkilerin yeşerdiği zamanı yılbaşı
olarak kutlarlar” ifadesi vardır (Turan, 1998, s. 90).
Çin imparatorları baharın gelişini saban tutarak kutlarlarken, Türk
hakanlarının bahar bayramında örs üzerinde kızdırılmış demir döğmeleri
(Turan, 1978, s. 107-108), Türklerdeki demirciliğin millî sanat olması ve
demir kültü (İnan, 1966, s. 242-244) ile açklanabilir.
Çin kayıtlarına göre, örf ve adetleri Hunlara benzeyen (Ekrem, 2016, s.
72) Göktürklerin biri ilkbaharda olmak üzere yılda üç defa tekrarladıkları
törenleri vardı. Törenlere başta Kağan olmak üzere, devlet ileri gelenlerinin
tamamı iştirak ederlerdi. Göktürklerin büyük bayramı beşinci ay olarak
bilinen Haziran ayının ikinci yarısında olup, bu bayram Ötüken Bölgesi’nde
Tamır Irmağı kaynağında Göktanrı’ya, yer-sulara kurbanlar sunulmasıyla
başlardı (Kafesoğlu, 2009, s. 47). Kurbandan sonra da topluca yapılan
eğlencelere geçilir, kızlar tepük denilen ayak topu oynarlardı. Herkes kımız
içer, şarkılar söylenirdi (Koca, 2002, s. 54). Batılı araştırmacılar, Göktürklerde
görülen ilkbahar bayramının taze çayırların yetiştiği ve tayların çoğaldığı
zaman yapıldığına (Eberhard, 1942, s. 94; Turan, 1998, s. 90) dikkat
çekmektedirler.
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
86
Şamanist gelenekleri ve inançlarına göre, ateş bütün pislik ve kötülükleri
temizler, kötü ruhları kovar (Erdoğan, 2003, s. 33-46). 6. yüzyılda Batı
Göktürk Kağanı ile görüşmeye gelen Bizans elçileri huzura alınmadan önce
iki ateş arasından geçirilmişlerdi. Bu tören elçilerle (Grousset, 1993, s. 96)
gelmesi muhtemel kötü ruhları kovmak (İnan, 2000, s. 68) maksadıyla
yapılırdı. Başkurtlar ve Kazaklar bir yağlı bezi yakarak onu hastanın etrafında
“alas...alas” diyerek gezdirirler. Bu olaya Anadolu’da “alazlama” (Döğüş,
2015, s. 89) denmekte olup, çocukluk yıllarımızda rastladığımız hasta
odalarında kokulu bitkiler yakılarak etrafın tütsülenmesi ile alâkası vardır.
Tabgaçlar’da (315-550, 557) ilkbaharın ilk ayında ülkenin doğu
bölgesindeki tapınak görevini gören “Taş-ev”de Gök Tanrı’ya, ata ruhlarına
kurbanlar sunarlardı (Kafesoğlu, 2009, s. 290).
3. UYGUR TÜRKLERİNDE BAHAR BAYRAMI
Uygur Kağanlığı döneminde (745-840), Gök-Türklerde olduğu gibi,
beşinci ayda Tamır Irmağı kaynağında kurbanlar sunarak törenler yapılırdı.
Uygur Kağanlığı dağıldıktan sonra, Turfan bölgesine yerleşen Uygur Tükleri
ilkbahar aylarında topluluk halinde civardaki mabetlere giderlerdi (Özkan,
1996, s. 309; Kafesoğlu, 2009, s. 289).
840 yılından sonra Tarım Havzası’na gelip, yarı yerleşik hayata geçen
Uygurlar, din olarak Budizm’i kabul ettikleri halde eski geleneklerini terk
etmemişlerdi. 10. yüzyılın ilk çeyreği içinde Uygur kağanını ziyaret eden Çin
elçisi Wang Yen-te’ye göre; Uygurlar, üçüncü ayın dokuzunda, yani 9 Mart’ta
Soğuk Yemek Festivali düzenliyorlar, birbirlerinin üzerine su atmak suretiyle
eğlenirlerdi (Koca, 2002, s. 51).
923 Tarihinden önce yazılan Uygurca Mayrısimit adlı eserde Uygurların
“Yengi Kün” bayramlarının bulunduğunu ve yılın ilk günü yapılan bu
bayramda güreşler yapıldığı, piyesler oynandığı, canlı ve kâğıt tasvirlerle bazı
olayların canlandırıldığı kaydedilmektedir (İmir, 2012, s. 87). Kutsal ve
görkemli törenlerle kutlanan bu yeni yıl bayramı her yıl miladî takvime göre
22 Mart günü kutlanır. Ünlü tarihçi Tarımşah’ın; “Her yıl yeni yılın ilk yedi
günü Kuçar’da boğa, aygır ve buğra güreşleri yapılır ve onbinlerce kişi bunu
seyreder” (İltebir, 1996, s. 218) ifadesi, Uygurların bu tarihi şenlik ve bayram
ortamında kutladıklarını ortaya koymaktadır.
Uygur Kağanlığı’nın yerine kurulan Kırgız Kağanlığı’nın (840-920) bir
kolu olarak Yenisey Kırgızları 9 Mayıs’ta İlkbahar Bayramı’nı kutlarlardı. Bu
mutlu gün, Kırgız takvimine göre Kükük yani Mart ayına tekabül etmekteydi
(Çay, 1991, s. 48).
Baharın gelişi, tabiatın yeniden canlanması olayı ile bağlantılı olarak her
çağda Nevruz törenlerine benzer inanç ve törenlere rastlanmaktadır. Bu
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
87
anlamda Yakut Türklerinde Göktanrı adına törenler yapıldığı, yeşil ağaçlar
altına gidilerek kımızlar içildiği, hatta ortada yakılan bir ateşin üstünden
atlandığı bilinir. Aynı şekilde Moğollar, Kalmuklar ve Tunguzların da buna
benzer törenler (Güzel, 1996, s. 168) düzenlerlerdi.
Türklerin İslâmiyetten önce Orta Asya’daki yaşantılarında kendilerine
özgü bu bayramların oluşumunda ve doğuşunda, hiç şüphesiz onların
yaşantılarını en çok etkileyen doğa şartları ile destanlarına konu olan olayların
başlıca rolü bulunmaktadır. Bu da, söz konusu bayramların dinî olmaktan
ziyade millî nitelikli (Koca, 2002, s. 51) bayramlar olduğunu göstermektedir.
Kutlanan bahar bayramı doğayla barışık olma ve ondan yararlanma
dileğine dayanır. Yaratılış ve türeyişe, yeniden doğuş ve doğanın canlandırma
inancına ait inanma ve pratikleri vardır. Nevruz ateşinden atlama, günahlardan
arınmaya yönelik davranışlardandır. Türklerde ateş kutsanır, doğanın
uyanması ateşle kutlanırdı. Ateş kültü pek çok uygarlıkta aydınlık, kötülükten
arınma, temizleyicilik ve bereket sembolüdür. Aynı zamanda yakılan büyük
ateş toprağın ısınıp uyanması simgesidir.
4. OSMANLILARDA VE DİĞER TÜRK TOPLULUKLARINDA
BAHAR BAYRAMI
İslâmiyetin büyük Türk kitleleri tarafından kabulünden sonra sözü
geçen Yenigün Bayramı’ndan ilk bahseden kaynak, 11. yüzyılda Kaşgarlı
Mahmut tarafından yazılan Divan-ı Lügati’t-Türk’tür. Eserde bayram
“Neyruz” (Ekrem, 2016, s. 75) şeklinde kaydedilmiştir.
Tabiatın canlanışı ve kurtuluş sembolü olarak Nevruz’u kutlayan atlıgöçebe bir yaşama biçimi sürdüren Türklerin yeryüzündeki müthiş
değişmelerden etkilenmeleri kaçınılmazdı. Bayramın kutlandığı ayda
bolluğun, bereketin yaşanması ve yeryüzünün yeni yeni renklerle bezenmesi
Türkler arasında bayram olarak kutlanmıştır. Türk geleneği gereği bayram
kutlanan günlerde yenilip içilmesi, cirit, çavgan oyunlarının oynanması, ok
atma ve güreş müsabakalarının yapılması, İslâm öncesi devirden Selçuklulara,
Osmanlılara ve bunlara çağdaş olan Türk devletlerinde de aynı anlam ve coşku
ile devam ettirilen millî kültür zenginliğimizi ortaya koymaktadır.
İlhanlılar zamanında (1220-1350) da bahar bayramı geleneğinin
sürdürüldüğü görülür. Bu bayramın kutlanma gününün muhtemelen Mayıs
ayının ilk haftasında olduğu söylenebilir. Söz konusu bayramda beyaz
kısraklar takdis edilir, kımızlar dağıtılırdı (Çay, 1991, s. 48).
Bu günü yeni yıl olarak kabul ettirerek Selçuklu devlet hayatına
kazandıran Nizamülmülk, vergileri sözkonusu günün birincisinde toplatmıştır
(Güzel, 1996, s. 178). Türklere ait olup, dünyanın en doğru takvimlerinden
olan ve Sultan Melikşah zamanında malî meselelerde kullanılmak üzere
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
88
hazırlanan ve Celalî Takvimi olarak anılan Güneş Takvimi’nde yılbaşı önce
15 Mart kabul edilmiş, daha sonra 21 Mart olarak düzeltilmişti (Halaçoğlu,
1996, s. 183).
İlgili tarih Osmanlılarda Nevruz-ı Sultânî veya sadece Nevruz olarak
adlandırılmış ve kanunnamelerde verginin ilk taksidinin alındığı zaman
olmuştur. Türkler tarafından kutlanagelen ve genelde Ergenekon, Yeni Gün
olarak adlandırılan bahar bayramı Osmanlılarda yeni yılın başlangıcı olarak
kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra
gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar ve 92 gün, 20 saat,
4 dakika ve 27 saniye sürerek yaza ulaşır (Halaçoğlu, 1996, s. 183). Bu gün
Anadolu’nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultânî, Mart 9’u (Çay, 1991, s. 117
vd) olarak bilinmektedir.
Türkler Fars kültürü ile karşılaştıklarında, en az 4-5 bin yıllık “tülüğ
yazım” sözünü bırakıp Farsça’daki halı kelimesini aldıkları gibi, yine onun
kadar geçmişi olan Yeni Kün sözünü zamanla bırakarak Farsça’dan Nevruz
kelimesini kullanmaya başladılar (Genç, 2004, s. 212).
Nevruzun Osmanlılardan başka çağdaşı olan Memlüklülerde de aynı
şekilde malî yıl başlangıcı ve baharın ilk günü olarak kutlanıldığı görülür.
Yine bir Türk devleti olan Safevilerde de Nevruz’un kutlandığı, III. Ahmed
döneminde elçilikle İran’a gönderilen Dürrî Efendi’nin Sefaretname’sinde
(Halaçoğlu, 1996, s. 187) kayıtlıdır.
Osmanlıca metinlerde Nevruz, Nevrûz-ı Sultanî veya Sultan Nevruz
olarak geçmektedir. Bayramla ilgili kutlamalar 21 Mart’tan önce başlar,
insanlar evlerini genel bir temizlikten geçirir, hediyeleşir, kabir ziyaretlerine
giderlerdi. 21 Mart günü Padişahın Nevruz tebriklerini kabul ettiği, halkın
bayramını kutladığı bu güne Nevrûz-ı Sultani denilmiştir. Osmanlı
Devleti’inde bu güne ait hediyeleşme, günü şiirler yoluyla anlatımdan oluşan
nevruziye âdeti II. Meşrutiyete kadar devam etmiş (Halaçoğlu, 1996, s. 185),
daha sonraları yerini 5 Mayıs’ta kutlanan ve eski Türk inancının İslâmileşmiş
bir şekline bürünen Hıdırellez (Döğüş, 2015, s. 85) şenliklerine bırakmıştır.
1938 yılında Aksu Yaylası’na 7-8 ilçeden gelip Nevruz Bayramını
kutlamak ve bu vesile ile at ve oğlak tartış yarışları amacıyla toplanan
300.000’den fazla Uygur Türkünün törenleri Doğu Türkistan diktatörünün
emri ile yasaklanmasına rağmen, günümüzde kutlanmaya devam edilerek
(İltebir, 1996, s. 218), Türk kültüründeki paralel çizgi ortaya konulmaktadır.
Günümüzde Balkan Türkleri arasında Nevrus, Mervis, ve Sultan-ı
Nevrus olarak 21 Mart’ta kutladıkları bayramları vardır. O gün soğan
kabuğuyla boyanan yumurtalarla yumurta kırma, yakılan ateşin üzerinden
gençler atlama yarışı, mani atışmaları yaparlar (Hafız, 2004, s. 255-257).
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
89
Gagauz Türklerinde Mart ayının ilk günlerinde Babu Marta, Babu
Evdokiya diye adlandırılan geleneksel olarak yapılan temizlikten sonra, 11
Mart’ta ilk yaz yortusunda gençler at yarışları yaparak kutlarlar, 22 Mart’ta
Nevroz ile baharın başladığına inanırlardı. Dağıstan’da ve Hazar Denizi’nin
Azerbaycan ile Çeçenistan arasında kalan kısmında yaşayan Kumuk
Türklerinde Nevruz, Navruz, Yazbaş olarak adlandırılan bahar bayramı 21-
22 Mart’ta kutlanmaktadır. Türkmenistan’da Nowruz, Kırgız Türklerinde
Nooruz, İdil-Ural Bölgesi Tatar Türklerinde Newruz, Güney-Batı Sibirya’da
yaşayan Hakas Türklerinde yıl başı anlamında Çıl Pazı adlı bayramların
kutlandığı tarih 21 Mart’a denk gelmektedir. Kazak Türklerinde Nawrız, Çıl
Pazı olarak adlandırılan bayram 22 Mart’ta kutlanmaktadır. Baltık kıyısının
doğu kesiminde yer alan Litvanya’da yaşayan Karay Türkleri arasında 15
Mart’a denk gelen ve yılbaşı olarak kabul edilen günde kışın uğurlanması ve
baharın karşılanması kutlanır (Yıldız, 2004, s. 37-42).
Kazakistan’da bahar bayramı yaklaştığında yerleşim yerlerinde ve
evlerde genel temizlik ile çevre düzenlemeleri yapılır, kutlamalar için ayrılan
kapalı ya da açık alan düzenlenip süslenmeye başlar. Kutlamaların yapılacağı
merkeze keçe çadır kurulur. Çadırların önüne mensup olanan yerleşim
biriminin veya ailenin tamgası ya da flaması asılır. Yemeklerin yapılacağı
ocaklar hazırlanır. Çeşitli oyun ve yarışmaların yapıldığı kutlamalar Kazak
toplumunda dinî bir bayram gibi kabul edildiğinden ileri derecede önemsenir
ve bayramlaşma şeklinde kucaklaşarak kutlanılır (Çetin ve Çetin, 2004, s.
291).
Doğanın canlanmasını içeren baharın gelişinin Türk dünyasında farklı
tarihlerde kutlanması tamamen coğrafî nedenlere dayanmaktadır. Bahar
Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya’da Mart, Sibirya ve Altay’da Haziran
ayında geldiğinden yeni yıl geleneğinde kutlama yaparlar. Gece ile gündüzün
eşitlendiği Mart ayında sadece sıcak bölgelerde yaşayan Türkler yeni yılın
gelmesini bayram ortamında kutlarlar. Nitekim bahar kutlamalarının
mitlerinin kökeninde takvim karakterli kış ile ilkbaharın mücadelesi vardır.
Türk dünyasında ölen ve dirilen doğa mitleri, takvim dilinde yeni taze bir
başlangıcın ritüelistik anlatımı (Bayat, 2008, s. 143) olarak yaşatılırken, soğuk
kış ortamından sıcak bahara geçişin yaşanmadığı coğrafyalarda baharın
gelmesi olayını kutlama geleneği bulunmamaktadır.
5. KIZILDERELİLERDE BAHAR BAYRAMI
Soy kütükleriyle ilgili çalışmalar ve tartışmalar yüzyıllardır devam eden
Amerika yerli kızılderili kabileleri ile Sibirya, Saka, Altay-Hakas-Telvit ve
Tuva bölgesinde yaşayan eski Türk âdetlerinin, mevsimlik dinî merasimlerin
birbirine benzemekte ve büyük paralellikler göstermektedir. Amerika’nın
toprakla ve ziraatle uğraşan kızılderili kabileleri arasında dinî ağırlıklı
merasimlerle kutlanan mevsimlik bayramların başında, Mart ayında “yeni
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
90
yılın başı” için yapılan kutlama törenleri ve şenlikleri gelir. Bu kutlamalar eski
yıldan yeni yıla geçişi, ölümden sıyrılıp yeniden dirilişi, kısırlıktan kurtulup
yeniden üremeye dönüşü kutlamak maksadıyla yapılmaktadır. Yeni yılın
başlangıcı olan Mart’ta kutlanan “Diriliş” kutlamaları ile ilgili kızılderililerin
yaptığı merasimlerde kabilenin yaşadığı köy veya kampın tam orta yerine
uzun ve düzgün bir direk dikilir. New Mexıco, Arizona ve Kaliforniya
eyaletlerinde yaşayan kızılderili kabileleri köyün orta yerine dikilen bu direğin
kâinatın ekseni olduğuna ve dünyayı yaratan 1’i temsil ettiğine inanırlar.
Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi,
kabilenin şamanının Gök Tanrı olarak kabul edilen “Ulu Ruh”a daha çok
yaklaşmak ve kabilesi için onun yardımını ve rahmetini talep etmek amacıyla,
bu düzgün direğe tırmanmasıdır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya
eyaletindeki Camella kızılderilileri arasında oldukça yaygındır (Arslan, 2006,
s. 21-39).
Kaliforniya eyaletinde Maidu kızılderili kabilesinin düzenlediği yakarış
merasiminde kabilenin şamanı bu direğe tırmanır. Köyün orta yerine dikilen
bu direk ölümlü dünya ile ahiret arasında kurulan mistik bağı ve ruhî köprüyü,
bazen de kâinatı 1’den yaratan ve herşeyi sonunda yeniden 1’de biraraya
toplayacak olan 1’in, yeni Gök Tanrı’nın yeryüzündeki sembolü olarak kabul
ediliyor. Kuzey Amerıka yerli kızılderili kabilelerinden Kutenai ve Crow
kabileleri de köyün ortasına dinî merasimler maksadıyla dikilen direği, bu
mukaddes bağlılığın köprüsü olarak kabul ediyorlar. Büyük Ruh, ManituTanrı, Kutsal Ruh olarak adlandırılan Gök Tanrı’ya daha yakın olma, onunla
konuşma, ondan yardım dileme maksadıyla yapılan bu direğe tırmanma
merasimine Orta Asya, Sibirya, Altay, Hakas, Tuva şamanizmi ve bu
bölgelerde yaşayan Türk topluluklarının ve boylarının dinî geleneğinde de
yaygınca rastlanmaktadır (Arslan, 1995, s. 251-267).
Sioux (su) kızılderili kabilesinde yeni yılın başlangıcı için yapılan
merasimlerde ateşe büyük önem verilir ve bununla ilgili tören Mart ayında
yapılır. Atlara çok önem verilen bu kızılderili kabilesinde 2 yıllık damdan
çıkma taylara eğer vurulur. Mart ayının girmesi ve yeni yılın başlamasıyla
Sioux kızılderili kabilesi müthiş bir hazırlığa girişirler, gelecek kış için
hazırlıklara başlarlar. Novajo (Novaho) ve Apeche (Apaçi) kızılderili
kabileleri, dünyanın da insanlar gibi doğup-büyüyüp gelişmesini
tamamladıktan sonra öldüğüne inanıyorlar. Toprağın ilk nefeslenmesi,
canlanması bu kabileleri yeni yıla ve bahara hazırlanmaya sevkeder. Baharın
gelişi özel ve mevsimlik merasimle, ilahili, danslı şenliklerle kutlanır. Aynı
şekilde Chilula, Hupa, Karok, Tolowa, Wiyot ve Yurok kızılderili kabileleri
de Mart ayında baharın başlamasını yeni yılın başı olarak mevsimlik
merasimlerle kutlamaktadırlar (Arslan, 2006, s. 23).
Özetle, ateş ve yeni yılın, baharın kutlanması Türk mitolojisi ve kültür
hayatında olduğu gibi kızılderili şaman hayatı ve kültürünün de en önemli
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
91
unsurlarındandır. İslâm öncesi Türk kültür zenginliğini ortaya koyduğumuz
bütün Türk topluluklarında yeni yılın başlamasının büyük törenlerle
kutlanması, örs üzerinde korlu demirin dövülmesi, ateş kültü ile ilgili inanç ve
kutlamalar millî birlik ve beraberliğin pekişmesinde, millet olmanın
sorumluluk, gurur ve sevincinin duyulmasında büyük bir önem arzeder.
Amerika’daki Kızılderili kabilelerinin de Mart ayını yeni yılın başı
olarak saymaları ve Orta Asya Türklerine benzer ritüellerle kutlamaları, Türk
dünyasının tarihi ve kültürü konusundaki bilgilerin yeniden
değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
SONUÇ
Geçmiş tarihî olayların tecrübesine göre, öz değerlerine kayıtsız kalan
milletlerin önce yabancılaştıkları, zamanla da benliklerini kaybederek başka
bir kimliğe büründükleri bilinmektedir. Nevruz kutlamaları sırasındaki ateş
geleneği, mecusî Acemlerin ateş kültüründen farklı olarak çok önceleri Orta
Asya’da Türk topluluklarına kadar uzanmaktadır.
Baharın gelişi üzerine çeşitli adlar verilerek kutlanması, geçmiş uzun
süreçte süreklilik kazanmasına neden olmuştur. Türklerin kutlayageldikleri
ateş kültünün başka bir versiyonu olan Nevruz, tabiatın değişmesi olayı ile
işlev değiştirerek günümüze kadar getirilerek, şenlik şeklini almıştır.
Orta Asya’dan başlayan tarihî yolculukta Anadolu’yu vatanlaştıran Türkler,
göçleri sırasında çeşitli kültürlerden etkilenerek bunları Anadolu’ya
getirmişlerdir. Anadolu’ya taşınan Orta Asya ve göç yolları kültürü, yeni
vatan Anadolu kültürü ve İslamî kültürle yüzyıllar süren özümleme sürecinde
kaynaşarak günümüz kültürünü oluşturmuştur.
Bayramlar toplumsal yaşamda canlandırıcı etkisinin bulunması,
geleneklerin sürmesine aracı olması, törelerin kökleşmesini sağlaması
yönüyle işlevseldir. Baharın gelişinin kutlanması geleneğini sürdürenler,
kültür taşıyıcıları olarak görev yapmaktadırlar. Bu nedenle Bahar Bayramı,
halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getiren, Türk kültürünün korunup
yaşatılmasında önemli yeri olan geleneklerimizdendir.
Türk tarihinde kültür asimilasyonuna karşı Türk milletine en büyük
uyarıyı Orhun Anıtları aracılığı ile Bilge Kağan’ın yaptığını görüyoruz.
Geçmiş tarihi olayların tecrübesine göre, öz değerlerine yabancı kalan
milletlerin önce yabancılaştıklarını, zamanla da benliklerini kaybederek başka
bir kimliğe büründüklerini görüyoruz. Ateşle ilgili geleneklerimizin kökeni,
mecusî Acemlerin ateş kültüründen farklı olarak çok önceleri Orta Asya’da
Türk topluluklarına kadar uzanmaktadır. Bu nedenlerle Nevruz adıyla
kutlanagelen bu günün adınının Türkçe anılması, kültür değerimize sahip
çıkarak yaşatılması gerekmektedir.
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
92
Dünyadaki bütün Türkler tarafından aynı gelenek ve âdetlerle ortak
özelliklerin kutlanması, millî birlik ve beraberliğimizin daha sağlam bir
şekilde sonsuza kadar yaşatılması, yarınımız için yapacağımız işlerde
kendimize güveni sağlayacaktır. Bu nedenlerle, geçmiş zamanda yanlış
şekilde Türk kültürüne giren ve kutlanması gelenekselleşen Nevruz’un, Bahar
Bayramı veya diğer Türkçe adlarla anılarak yaşatılmasının genelleştirilmesi
gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Arslan, A. (1996). Amerika Kızılderili Kabileleri ve Türk Dünyasında “Yeni Yıl
Başı” Merasimlerinde Paralellikler. Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası
Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri, Haz.: Sadık Tural, Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi Yayınları: 100, 251-271.
_________ (2006). Amerikan Kızılderili Şamanizmi ile Orta Asya- Sibirya Türk
Şamanizmi’nin Benzerlikleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma. KırgızistanTürkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (15), Bişkek: KTMÜ
Yay.: 76, 21-38.
Attar, A. (2008). İran'ın Farslaşma Süreci ve Bu Süreçte Farsçanın Rolü. Erdem, (52).
1-39.
Bayat, F. (2008). Sosyo-Kültürel ve Sosyo Ekonomik Bağlamda Yeni Kün (Nevruz):
Mitolojik Olgudan Mitolojik Kurguya. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 7 (1), 139-148.
Çay, A. M. (1991). Türk Ergenekon Bayramı NEVRÛZ, Ankara: Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları: 119.
Çetin, İ.–Çetin, A. (2004). Kazakistan’da Nevruz. Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları: 298,
285-296.
Demir, N. (2009), Türk Tarihinin ve Kültürünün Kaynağı Olarak Kaya Resimleri
(Petroglifler) ve Yazılar. Journal Of World Of Turks, Volume 1 (1), 5-19.
Döğüş, S. (2015). Anadolu’da Hızır-İlyas Kültü ve Hıdrellez Geleneği. Türk Kültürü
ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, (74). 77-100.
Eberhard, W. (1942). Çin’in Şimal Komşuları, (N. Uluğtuğ, Terc.). Ankara.
Ekrem, N.-Ekrem, E.H. (2016). Çin Kaynaklarına Göre Türklerde Nevruz. Current
Research in Social Sciences, 2, (2), 67-78.
Erdoğan, Ö. (2003). XVIII. Yüzyıla Kadar Anadolu’daki Türkmenlerin Dinî Durumu.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Ana Bilim Dalı.
Genç, R. (2004). Renklerde Nevruz. Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları: 298, 211-215.
___________. (1995). Türk Tarihinde ve Kültüründe Nevruz. Nevruz, Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 100, 15-23.
Grousset, R. (1993). Bozkır İmparatorluğu, (M. R. Uzmen, Çev.). İstanbul: Ötüken
Yayınları.
Gömeç, S. (1998). Şamanizm ve Eski Türk Dini. PAÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, (4),
38-51.
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences
93
Güzel, A.(1996). Türk Kültüründe Nevruz ve Millî Birlik-Beraberlik. Nevruz ve
Renkler, Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri,166-181.
Hafız, N. (2004). Balkan Türklerinde Nevruz ve Bahar Bayramı. Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 255-257.
Halaçoğlu, Y. (1996). Osmanlılarda Nevruz Kutlamaları. Nevruz ve Renkler-Türk
Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, 183-188.
İdrisi, H. (1995). Eski İran ve Azerbaycan Eyaletinde Nevruz. Nevruz, Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 100, 135-145.
İltebir, A. (1996). Uygur Türkler’inde Eski Töreler ve Nevruz. Nevruz ve RenklerTürk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, 209-220.
İnan, A. (2000). Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
_______ (1966). "Türklerde Demircilik Sanatı", Türk Kültürü, S. 39 (Ocak), 542-543.
Kafesoğlu, İ. (2009). Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken Yayınları: 376.
Kafkasyalı, A. (2005). Türk Dünyasında Nevruz Geleneğine Toplu Bakış. Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 06 (02), 149-172
Koca, S. (2002). Eski Türklerde Bayram ve Festivaller. Türkler, C. 3, Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları, 51-57.
Mustafayev, B. (2013). Adriyatik’ten Çin Seddine Uzanan Nevruz Geleneği, Avrasya
Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2 (3), 60-73.
Nerimanoğlu, K. V. (2004). Politik Süreçlerde Nevruz. Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 205-210.
Ocak, A. Y. (1999). İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara:
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
Ögel, B. (1971) Türk Mitolojisi, 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Özkan, İ. (1996). Uygur Efsanelerinde Nevruz. Nevruz ve Renkler-Türk Dünyasında
Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri.309-315
Pirverdioğlu, A. (2002). Türklerde Yılbaşı ve Bahar Bayramı. Türkler, Cilt 3, 44-50.
Turan, M. (1998). Tarihi Kaynaklar Işığında Nevruzun Menşei Meselesi. Millî
Folklor Türk Dünyası Folklor Dergisi, 5 (37), 90-104.
Turan, O. (1978). Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul.
Tutar, H. (2002). Tarihte ve Mitolojide Nevruz, Türkler, Cilt 3, 611-621.
Yıldız, N. (2004). Nevruz Adlandırmaları. Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi,
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 37-42.
I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sosyal Bilimler Sempozyumu
I. International World of Turks Symposium of Social Sciences

19-02-2022/BİLİMSEL MAKALE -Yusuf Ziya BİLDİRİCİ