Ya Yeni İnsan, Ya da Sartre'nin deyişiyle "Cehennem başkaları"dır.
Bilmece gibi girişi nasıl açabiliriz deneyelim.
Her yıl milyonlarca insanın ölüm nedeni olan bildiğimiz Grip. Bu kez yeni bir türü olduğu iddia edilen 19 numaralı virüse karşı çaresiz kalan seçkinlerin yaşaması için kısıtlanan yaşamların şimdi ucundan özgürlüğe gevşetildiği zaman dilimindeyiz. Covid-19 un ne olduğu belirsiz söylenenlere göre zatürreye yol açan ilaçsız bir virüs . Bu nedenle parayla herşeyi satın alabilen seçkinler için bu bir kabus . Çünkü en lüks şartlarda bile para sökmüyor. Bu nedenle kitlelere karantina uygulanıyor. Ve bu durum otoriter rejimler için adeta cankurtaran oldu. Milyarlarca insan evde kal, yat - kalk emirlerine kuzu kuzu itaat ediyor.
Bakın eğer sadece aşağıdakileri ilgilendiren bir hastalık olsaydı asla kısıtlamalar falan olmazdı. Milyonlarca sefil proleterya ölürken umurunda olmayanlar neden şimdi ürktü. Çünkü herkese aynı mesafede dokunuyor her ne dokunansa. Ve Anların ve aslında ne oluyor dediğimiz belirsizliklerin yaşattığı düşünceler kaosu, insan yaşamına başka bir bakış açısı getirdi. Çünkü içinde var olduğumuz modern düzen kendimiz olmaya zaten izin vermiyor. Kendimize yabancılaştığımız yaşamı yaşıyoruz.
Baskıcı, kontrol edilebilir, sınırlanmış yaşamları dayatmak ne kadar kolaymış değil mi? Toplumun taleplerini isteklerini, bu salgını bahane ederek erteleyip dikensiz gül bahçelerinde yaşamak.
Evlerde kıstırılıp dar alanlarda zincire vurulanların kapitalist sistem için ne denli gereksiz kitle olduğunu çıplak gerçek olarak bir kez daha yüzümüze tokat gibi vurdu.
Efendilere hizmet edenler için zorla kısıtlamanın olmadığının farkındasınız. Çarkların dönmesini sağlayan ellere kısıtlama yok. Çarklar dönmesi gerek aksi halde her şey tepetaklak olabilir. Sadece tüketen gereksizlere kısıtlama var. Varoluşsal tıkanma işte burada kolay anlaşılması için kendine ışık tutuyor.
**
İnsan yaşamını sürdürmek zorunda olduğu metalaşmış emeği kutsallayarak belli yaşam modeline mahküm eden Modernizm bildiğimiz süreçle geldi. Pat diye dünyaya düşmedi. Feodal süreç sanayi devrimi teknolojik sıçrayış elektriğin insan yaşamını dizayn ederek geldiği yerdeyiz. Ve bu yer yeni formatlarla hızla değişiyor. Bir insan ömrü uyum sağlaması değişime sürekli değişime yetmiyor. Yaşar Hoca'nın sistemin dayattığına direnmesi , örneğin android telefona geçmeme inadı boşuna çabadır. . Neden boşuna açıklayalım.
Sisteme razı olup bir yandan da direnirsen, gereksizleşirsin. Doğa gereksizi dışlar yok eder.
Çünkü insan kendisi için insan değil başkaları için var olan bir insan. Başkalarının istemediği insansan yaşam hakkın nafile çaba.
ARTIK MİLYONLARCA İNSANIN BİRKAÇ YIL İÇİNDE ÖLDÜĞÜ ÖLDÜRÜLDÜĞÜ BÜYÜK KONVANSİYONEL SAVAŞLAR YOK. BUNDAN SONRA DA OLMAYACAK.AMA..
Kapitalizm yaşamak zorunda olduğu krizleriyle sürecekse savaşlar hep olacak. Güçlü olanlar güçsüzlerin ellerindeki zenginlikleri yine zorla alacak. Kabul edilen sisteme göre Hiç bir evrensel hukuk bunu önleyemez. Hukuk eyleme uydurulur. Artık insan yerine yapay zeka robotlar savaşacak. Üretilen zenginliklerden payını alamayanlar kısaca Proleterya var olduğu sürece bu olacak. Sınıfların kaldırıldığı dünyada proleterya da olmayacağı için savaşlara da gerek olmayacağını not düşelim.
Emek en yüce değerdir diyerek kurnazca çalışmayı kutsallaştırıp insan hayatını sadece çalışarak geçirilmesi gereken bir süreç olarak dayatan modern KAPİTALİST yaşamda "gerçek insan"ın yerine, artık yalnız ve başına gelenlerin sorumlusu kendi olan olan bir modeliz. 1800 lü yıllardan itibaren değişen yaşam biçimi ; işi olmayanı toplumsal alanının dışına çıkartıp ayak altından çeken ve istenmeyen bir kitleye dönüştürdü. Çünkü kapitalist düzenlerde çalışamayanların yükü artık kaldırılacak gibi değil. Çözüm üretim ve hizmet araçlarının tümünün kollektifleştirilmesi . Ama şimdi ne mümkün! Gelişmiş ülkelerde sarı ceketlilerin ortaya çıkmasıyla paralel gelen virüs tesadüfte olabilir! Ama kimlere nefes aldırdı belli.
Bu yaşam biçimine uyum sağlayamayanlar için hapishaneler, klasik suç tanımının dışında uyumsuzlar için akıl hastaneleri eski deyişle tımarhaneler, kanunla tespit edildiği halde çalışmayacak yaştakiler için ki bu 6 yaşından başlamak üzere 30 lu yaşlara kadar süren tam gün zorunlu eğitim yerleri okullar modern hapishaneleri dayatır. Ama şimdi yine hapishane olsun ama masrafsız olsun evde eğitim önerilecek.
Michael Faucalt 'a göre bin yıl önce çok farklı olduğu halde , çalışmaya odaklı düzenle insan yaşamı dönüştürülürken, insanlar arası ilişkiler de yeniden biçimlendi. Stalin en güçlü döneminde ilk müdahale ettiği kurum çekirdek aileydi. Komünizm de aile yoktur. Aile mülkiyetin sahiplenme duygusunun birincil kaynağıdır dedi ve hazırlıksız kitlelere çok canını yaktı. Milyonlarca insan yeni yaşam biçimine alıştırmak için sabırla direndi ama olmadı. İnsanın genleri veya kodlaması diyelim bunu reddediyor. Aile kutsallığı devam ediyor. Çekirdek aile çerçevesi Karl Marks ın kapitalizmi çözdüğü süreçte kendiliğinden bitecek bir olgu..Aile kurumunun çözülmeye başladığı ilk örnekler tabii ki en gelişmiş refah düzeyine ulaşmış sömürgeci sanayi ülkelerinde çoktan başladı. 18 yaşından sonra aile sorumluluk kabul etmemekte ne halin varsa gör demeye çoktan başladı. Kapitalizm de baba veya anne için çocuklar mülkiyet kavramına girer ve doğu kültüründe şiddet kınansa da sanal bir MÜLKİYET HAKKI İÇERDİĞİ İÇİN legaldir. Oysa batı da çocuğuna şiddet uygulama tespit edildiği anda devlet çocuğu aileden alıp kendi yetiştirme hakkına sahiptir.. Bunlar ilk ışıklardır. Yani Stalinin kestirmeden gitmek istediği süreç aslında kendiliğinden gelmektedir.
Modern toplumda insanlaraarsı her ilişki ,baba anne çocuk ilkişkisi de dahil olmak üzere kurallar, normlar, yapılacaklar,yapılmayacaklar yazılı olmayan kurallar halinde kendiliğinden uygulanır.
İşte burası önemli; modern yaşamın tamamen yalnızlaştırdığı insan modeliyle bizde tanışıyoruz. Dinsel öneriler gidişatı engelleyemez. Sokağa çıkma hakkı verilenler çıkmayanları umursuyormu sizce. Çünkü insan artık kendisini kendi üzerinden değil başkalarından çevresinden mahallesinden kentinden, devleti ve inancı üzerinden kendini tarif ediyor.. Örneğin bu satırları okuyan sen! Doğduğunda konuşacağın lisanı sen seçmedin. Kültürünü de sen seçmedin. Konuşmayı öğrendiğin dil, çevrendekilerin konuştuğu dildir, inancın çevrendekilerin inancıdır. O çok öğündüğün kültür senin tercihin değil, ailenden mahallenden köyünden, kentinden edindiğin yaşam biçimidir. Şarkılarını türkülerini eğlenceni düğününü nasıl ve neye üzüleceğini çevren tayin eder. Sen edemezsin,sadece uyarsın. İşte budur insanın yabancılaşması kendi kendinin insanı olamaması. Kendi tercihini yapamayan insan zaten kendi değildir.
İnandığın din, annenin babanın ve devletin sana önerdiğidir..Kendin BİLİNÇLİ SEÇTİĞİN değildir. Kendi tercihin olmasa da kayıt olduğun inancı savunursun. Arkadaşlarının dostlarının ailenin düşünceleri fikirleri senin de fikrindir,sen onlarsın aslında kendin değilsin. Varoluşsal çıkmazda yaşayan modern toplumun insanları hele az gelişmiş kalıplardan ortalama gelişmişliğe doğru yol alan bizim ülkenin insanlarının kaosuna bakarmısınız. Asla kendi olamayan insanlar olarak biz kendimiz değiliz diğerleriyiz. Diğerlerini yok say sende yoksun. Bu olması gerekenin dışına çıkmış insana doğanın lanetidir.
Ürettiklerine ulaşamayan ve yabancılaşan insanın çalışmanın kutsallaştırıldığı anlamsızlıkta çevrenin baskısıyla açlık intiharıyla gelen ölümün de kutsallaştırılması bundan. Konser yasağı için ölümü kutsallaştırma duyarsızlığımız bundan. Bu cehennemden kurtulmanın yolu başkalarının inşa ettiği insan modelini yıkmak olabilir.
İnsan artık evreni keşfetmenin başlangıcında. Bunun için farklı bir epistemoloji gerekiyor. Kuantumla başladı. Evreni yeni insan keşfedecek ve orada yaşayacak.
Yeni İnsan'ın oluşabilmesi tüm epistemolojik bilgilerin kuramların geleneklerin kültürlerin sıfırlanıp evrensel değerlerle yeniden biçimlendirilmesiyle olacak. Yeni İnsan tüm sosyo- psiko- ekonomik ve politik kavramların sıfıra indirgenip yeniden yüklenmesi ve sistemin yeni insana göre yeniden yapılandırılması ve praxisle gerçekleşecek.. Gerçek insan inançların önerdiği soyut kavramlar değil somut güvencelerle ikna olacak..
Bu da düşünenlerin düşüncelerini özgürce ifade etmenin önemini ortaya koyuyor.
08-05-2020/MEHMET LEVENTOĞLU/BANDIRMA