Özbekistan Notları .. Hüseyin Atıcı Yazdı

Özbekistanı Notlar

Hüseyin Atıcı 

 

“Alem gider Mersin’e ben giderim tersine” bir durum oldu.

Orta Doğu, Asya ülkeleri ve coğrafi olarak güzel ülkemin insanları mutluluğu, huzuru ve zenginliği Avrupa’da ararken benim yolum Orta Asya’ya düştü. Bunu normal görüyorum. Çünkü hep aykırı oldum, aykırı yaşadım. 
Kazakistan’a geleli beş ay oldum. Kazakistan’la ilgili sizlerle paylaşacağım çok gözlemlerim var. Biraz iş yoğunluğu biraz tembellik biraz da gündem dolayısıyla ara verdim. Kazakistan notlarına bir ara verip bugün size Özbekistan izlenimlerimi aktaracağım.
Geçtiğimiz hafta dört günlüğüne Özbekistan’a gitmem gerekti. Çok fazla gezme şansım olmadı. Ama bu kısa zaman içinde Taşkent ve Semerkand ile ilgili gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. 
Beş aylık Kazakistan gözlemlerimle dört günlük Özbekistan gözlemimi bir cümle ile özetlemek gerekirse; Özbekistan kabına sığmayan bir ülke durumunda. Alma-Atı ve Astana’ya gitmedim ama Kazakistan’ın üçüncü ve dördüncü büyük şehirleri olan Şimkent, Türkistan ve Kızılorda ile karşılaştırdığında aradaki fark muazzam. 
Özbekistan’da beni en çok etkileyen birçok araba markasının fabrikaları kurarak sanayileşme hamlesi yaparken tarıma verdikleri büyük önem. 
Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın kararlılığı, “her yer tarımsal üretim için değerlendirilecek. Ne yetişiyorsa ekilecek dikilecek. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacak. “
Bu sözler bizdeki siyasilerin sözleri gibi değil. Semaerkand’da bir doku kültürü laboratuvarına gittim. Ülkenin en büyük doku kültürü laboratuvarı. Tam kapasite çalıştığında yılda on yedi milyon adet taş çekirdekli meyve fidanı üretim kapasitesine sahip. Doku merkezinde çalışanların ikisi hariç tamamı kadın. Adeta bir uzay üssü gibi. Doku kültürü merkezinin olmazsa olmaz koşullarının tamamı en muhteşem şekilde yerine getiriliyor. 
Merkezin bahçesinde anaç için kullanılan ceviz ve kiraz bahçeleri dışında seralar mevcut. Benim hayran kaldığım bir yer. Merkeze, komşu ülkelerden tutun Arap ülkelerine kadar birçok yerden ziyaretçi geliyor. Benim olduğum gün Suudi Arabistan’dan bir grup gelmişti. Merkezin planlayıcısı ve kurulumunu yapan mühendis bir Türk. 
Bence sizleri asıl şaşırtacak olan ise Doku kültürü Merkezinin sahibi. Özbek bir iş insanı. Yani özel bir kuruluş. Milyon dolarlık yatırımları yapan ülkenin önde gelen tarımsal üretim holdinglerinden birine ait. Rant sağlamak için birinci sınıf tarım alanlarına “sanayileşme” adı altında talan edenlere ithaf olunur.
Sanayi mi tarım mı saçmalığına düşmediklerini gördüm. Bu beni daha da mutlu etti. Bizim kavrayamadığımız, bir ülke için tarımsal üretimin olmazsa olmaz olduğunu sözde “abilik” yaptığımız Özbekistan çoktan kavramış. 
Bununla birlikte çok uluslu tarımsal şirketler meydanı boş bırakmamış. Tohumları, ilaçları ve yönlendirmeleriyle cirit atmakta. 

Kısa ziyaretimde Semerkand’da beni en çok etkileyen bir diğer konu ise; sosyal ve laik yaşam tarzı. Bizde Semerkan adıyla bir geri düzen özlemcileri bin türlü rezalete ortak olurken merkezinde laik bir yaşam biçimi var. Kilise açık. Beni misafir eden, Tarım Bakanlığının üst düzey görevlisi aynı zamanda Doku Kültürü Merkezi Müdürü İlec Uzwalnuts ile sohbetimizde kilisenin açık olduğunu ayin yapıldığını hiçbir sorun olmadığını anlattı. Semerkanda yemyeşil caddeleri, büyük parkları ile benim gördüğüm en güzel şehirlerden biri. Aksak Timur’un büyük heykelleri ve türbeleri ile özel bir şehir. 
Beni en çok şaşırtan Kazakistan ve Özbekistan’da 70 yıl Sovyet Yönetimi altında kalmalarına rağmen tarih ve kültürlerine sahip çıkmaları. En büyük endişem ise Sovyet Rejiminin yapamadığını neo liberal sistem yapacak gibi. Çünkü Türkiye gibi olmasa ‘da İngilizce Tabelalar az da olsa görünüyor. Bu endişemi paylaştığım Kazak ve Özbek dostlarım bana hak vermekle birlikte ailelerin geleneksel yapısını koruduğunu bunun kolay olmayacağını söylediler. Umarım onlar haklı çıkar. 
Dört günlük Özbekistan ziyaretim bende çok pozitif düşünceler oluşturdu. Bir defa şunu gördüm; öyle Türkiye’de düşünüldüğü gibi Sovyet Rejimi artıkları, geleneksel yapısı bozulmuş halklar değiller Tam tersine kendi ifadeleriyle bu yapıyı korumak için birçok insanın sürüldüğünü, asıldığını ve öldürüldüğünü anlattılar. 
Bir yanda Rusya halen etkisini korumak isterken öte yanda Batı’nın gözü doymayan neo liberal politikalarıyla bu güzelim ve zengin ülkelerin halkları arada kalmış bir halde. 
Türkiye’nin adı ise daha çok dizilerden Deli Yürek’ten Kemal İmirzalıoğlu, Muhteşem Süleyman’dan Halit Ergenç ve diğer dizilerle anılıyor. İtiraf etmek gerekir bir de Cumhurbaşkanı’ın “One Minutéu unutulmayanlar arasında. İki ülkenin halkları çok büyük bir sevgi ve iyi niyet besliyor. Bunu suistimal etmemek gerekiyor. Türk olduğunu anladıkları veya söylediğiniz anda herkes büyük bir sevgi ve yardım gösteriyor. 

Son olarak Taşkent’te Gaziantepli Cevdet Usta’nın “Hanım Ağa” Restoranındaki özlediğim Türk Kahvesi, çayı, rakısı, yemekleri, mezeleri daha da önemlisi o güler yüzü ve sıcaklığını belirtmek isterim. Eşiyle birlikte İstanbul’dan gelmiş Taşkent’te restoran işletiyor. Genel olarak halinden memnun olmakla birlikte yaşadığı ufak tefek sıkıntılardan söz etti. Özbeklerin yaptığı yemekleri çok sevdiğini gelenin bir daha geldiğini işlerinin yavaş yavaş iyi olduğunu söyledi. 
Bu yazı dolayısıyla bu güzel insanlara bir kez daha teşekkür edeyim. 
Yolları açık olsun.    

16-07-2023 /    HÜSEYİN ATICI - KAZAKİSTAN