Bildiğiniz üzere aile bireylerimiz, günlük yaşamımızda muhatap olduğumuz insanlar, içinde yaşadığımız toplum, devlet ve tüm insanlık bizden ahlak, etik, hukuk ve nezaket kurallarına uymamızı isterler. İnsanlar ancak bu kuralların geçerli olduğu toplumlarda huzur, refah ve güvenlik içinde yaşadıklarını hissederler. Eğer kurallara uyulmadığına tanık olurlarsa can, mal ve namus güvenliğinden yoksunluk duygusuna kapılırlar. Bu duygu insanları öncelikle yaptırım gücüne sahip güç odaklarına yönlendirir. Bu güç odaklarının en büyüğü devlettir. Ancak bundan sonra örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve benzeri güç odaklarından medet aranır.
Devlet somut bir varlık değil, kendisini somut varlıklarla, yani görevlendirdiği yetkili kişilerle temsil ettiren soyut bir varlıktır ve bu varlık, ancak insanların güvenine sahip olduğu sürece bir anlam taşır. insanların (yurttaşların, komşu devletlerin, dünyanın) güvenini yitirdiği anda artık o bir devlet değil, ancak silah gücüyle ayakta kalmaya çalışan bir terör örgütüdür.
Devletler, güçlerini önce egemeni oldukları topraklarda yaşayan insanların mal, can, namus, insan ve yurttaşlık haklarını koruma yükümlülüğü iddiasıyla iktidara talip olur, sonra da egemenlik sınırları içindeki tüm gerçek ve tüzel kişilerin yasal haklarını, hukuk kurallarını koruyacaklarını açıklarlar. İktidarlar bu sözlerini tutacaklarına dair yemin ederler. Yurttaşlar ve dünya, bu yeminin tutulacağına içtenlikle ya da “inşallahla” inanırlar.
İktidar, çok hızlı sarhoş edebilen bir etkiye sahiptir. hele de bizim gibi toplumlarda… Şöyle bir koltuğa oturmaya görün. Anında başınız döner, “Ben neymişim be abi” oluverirsiniz. Seçilmenizde ya da atanmanızda yardımı, etkisi ve hele torpili olanlar sıraya girerler kutlama törenlerinde. Size çok güvendiklerini, görevinizde çok başarılı olacağınıza inandıklarını, hep arkanızda olacaklarını beyan ederler. Sonra onlar dedikleri dedik, siz de çaldıkları düdük olursunuz.
Bay-Bayan Muktedirler;
İnanç da iktidar gibi sarhoş edici bir şeydir. Gerçekten sözünüzün namusunuz, liyakatinizin, kişiliğinizin tartışmasız olduğuna içtenlikle inananlar da tıpatıp sizin gibi sarhoşturlar. Öyle inanmışlardır ki dürüstlüğünüze, ahlakınıza, liyakatinize, muhaliflerinizin aleyhinizdeki en dobra eleştirilerini bile dinlemezler. Ayrıca sizin dediklerinizi de dinlemezler. Öyle ki “Bana oy vermeyen illere, ilçelere asla hizmet götürmem.” dediğinizde bile avuçlarını patlatırcasına alkışlarlar sizi. Hiç bir önlem alınmadan işletilen maden ocaklarında iş cinayetlerine kurban giden çocuklarının ölümünü fıtrat diye açıklarsınız, sizin en sadık yandaşlarınız olurlar. Oğulları, kızları üniversiteyi başarıyla bitirip devlet kadrolarına girmek istediklerinde liyakat sınavlarında çok başarılı oldukları halde MÜLAKAT denilen yüz kızartıcı uygulamayla kapı dışarı edildiklerinde çoğunun anne-babaları sizleri değil, gül gibi evlatlarını kusurlu bulup azarlarlar, kahrederler. Her KPSS sınavı ardından mülakatın bir daha uygulanmayacağına söz verdiğiniz halde bir kez daha uygulayıp geldiğiniz mülakat iğrençliğine rağmen velilerin hala size karşı sessiz, tepkisiz kalmalarına ne denileceğini bilemiyorum. Bu rezillik toplumumuzda tarih boyunca yedi gün yirmi dört saat sürdürülen güce tapınma (ya da tapındırma) eğitiminin sonucu olmalıdır…
Bay-Bayan muktedirler;
Ahlak, hukuk, etik ve nezaket kavramlarının sizler için ne ifade ettiğini bilmiyor isem de bunların insanlığın tarih boyunca ödediği çok büyük bedellerle oluşturduğu değerler olduğunu çok net biliyorum. Bu ve benzeri bir çok insani değerin kitaplı – kitapsız bütün dinlerce ve felsefi sistemlerce benimsetilmeye çalışıldığını da biliyorum. Bu ve benzeri değerlerin saygı gördüğü toplumlarda insanların ister yurttaş ister yabancı kökenli olsun bütün insanların sağlıklı, mutlu, tok, huzurlu ve güven duygusu içinde yaşayabildiklerini, hayvanlara sağlıklı ve güvenli yaşama haklarının tanındığını da biliyorum. Fakat ne yazık ki hükümdarlıklarınızda yaşayan yerli – yabancı, pek çok insanın ve sahipli- sahipsiz pek çok hayvanın her çeşit haktan, olanaktan yoksun olduğunu da biliyorum.
Başka ve gerçekten çok üzücü bir şey daha biliyorum bay ve bayan muktedirler! İnsan olarak ancak bir kez gelinebilen şu dünyadaki her kaç günlük ise ömrünüzü adil, hakka, hukuka, etik ve nezaket kurallarına uygun, kısacası sizi gördüklerinde insanların da hayvanların da sevindiği bir varlık, kısacası ERDEMLİ BİR İNSAN olmak varken, uyacağınıza uygulayacağınıza söz verdiğiniz, yemin ettiğiniz ahlak, etik, hukuk, nezaket kurallarına uymak insanlık ve namus borcunuzdur. Saltanat uğruna yemininizi yok sayarsanız kendi kendinizi çöpe atmış olursunuz. insanlık tarihinin çöplüğü yeminini çiğnemiş yok hükmünde sultanlarla doludur.
Devletin zenginlik kaynaklarını yakın adamlarınıza beşer onar maaş vererek, şemsiyeniz altındakilerin milyarlık vergi borçlarını sıfırlayıp milyarlarca liralık teşvikler vererek halkı benzeri yollarla sömürmenize bir anlam veremiyorum…
22-03-20247 REMZİ KISA