Sevgisizlik: İnsanlık Suçu

SEVGİSİZLİK: İNSANLIK SUÇU !
Psikologlar, psikiyatristler pek çok sonrunlu insanı incelemiş, araştırmalar yapmış, sonuç olarak psikopatinin temelinde sevgisizlik, ilgisizlik, itilip kakılmışlık, aşağılanmışlık, görmezden gelinmişlik, yok sayılmışlık, taciz ve tecavüze uğramışlık gibi, insanların daha çok küçük yaşlarda uğradıkları olumsuzluklardan kaynaklandığını saptamışlardır.

Söz konusu araştırmalar göstermiştir ki, insan, daha dünyaya geldiği andan itibaren annesinin, ebesinin, ninesinin ve çevresindeki tüm insanların ilgi, sevgi ve korumasına derin bir gereksinim duymaktadır. İlk nefesini aldığında  aldığı nefesteki oksijenin ciğerlerini  yakmasından doğan acıyla ilk çığlığını atması sonucunda gördüğü ilgi ve yardım sonunda yaşamsal bir ders alır bebek: Canın yanıyorsa ağla; ağlaman çevredekilerce duyulur ve acını dindirmek için sana gerekli yardım yapılır! Bu, ilk derstir. Bebek acıkır, gazı olur, pişik canını yakar…  Bunlar ağlamayla çevreye, doğal olarak anneye ve yakınlara duyurulur; ağlamanın sonucu hep istenilen, beklenilen yardımdır. Ağlamaya karşılık bebeğin bekledigi yardımı alması, onun yaşamında aldığı ilk dersi  pekiştirir.

İkinci ders, bebeği insan olmağa yönelten önemli bir adımdır. Bundan sonra o, çevresinde bir ağlama, bir çığlık duyduğunda ağlayanın canının yandığını, çevresinden yardım beklediğini anlar. Eğer çevreden gelen çığlık, ağlama devam ederse, bebek, bundan kendi acılarını hatırlar ve ağlamakta olana yardım edilmediğin sonucuna varır; durum böylece sürerse, o da ağlamağa başlar. Kendi annesine ağlayan bebeği gösterip ona yardım edilmesi gerektiğini anlatmağa çalışır. İşte bu, insanlaşmaya doğru atılan ilk adımdır; EMPATİ’dir.

Empati, doğumu izleyen ilk dersin ürünüdür; ancak ailece, sosyal çevcrece ve eğitim sistemince bilinçle geliştirilmesi gerekir. Aile, sosyal çevre ve eğitim sistemi bunu geliştirecek bilinçli adımları atmazsa, bebeğin doğduğunda aldığı ilk ders unutulur gider; ailenin ve çevrenin, giderek insanlığın acı çekenlere yardım etmediği, etmeyeceği yeni ve çok tehlikeli bir ders olarak bebeğin bilincine yerleşir: O bu dersle insanların birbirlerine sahip çıkmadıkları, sorun her ne olursa olsun, insanlardan yardım istenmemesi, beklenmemesi gerektiği kanaatine varır; ağlayıp sızlamayı bırakır, kendi başının çaresine bakmaktan başka yol bulunmadığı sonucuna varır. Bundan sonra başkalarının ağlayıp sızlaması, çığlıklar atması da onun için gürültüden başka bir anlam taşımaz olur…

Kısaca, yukarıda anlatmağa çalıştığımız nedenlerle  çocuklarımızı ve tüm çocukları  iyi birer insan olarak yetiştirebilmek için bize düşen görev onların bizden bekledikleri ilgi, sevgi, varlıklarının farkında olmamız,  saymamız, kendilerini güvenilir, değerli birer insan, gelişmeye aday birer varlık olarak gördüğümüz yolundaki beklentilerini en iyi biçimde  karşılamaktır. Onların beklentilerini  en olgun, en doyurucu ve inandırıcı biçimde karşılamaz, onlara başka insanların ve başka canlıların beden dillerini öğretip onların çekmekte oldukları açlığın, susuzluğun, korkunun, sıkıntının, beklentilerinin farkına varmayı öğretemezsek yalnız onlara değil, tüm insanlığa, tüm canlı ve cansız varlıklara zarar vermiş oluruz.

Sevgiden ve ilgiden, farkına varılmışlıktan, önemsenmekten, şefkatten yoksun bıraktığımız için başta kendilerine de olmak üzere tüm varlıklara, tüm insanlığa düşman olan, o yok sayılanların, itilip kakılmışların  işledikleri  suçlar onlardan önce bizim suçlarımız, bizim ayıplarımızdır.

Bu suçlardan, bu ayıplardan kurtulmanın bir tek yolu vardır: Başta kendi çocuklarımız olmak üzere tüm çokuklara sevgi, saygı ve ilgi göstermek, gelişmeleri için elimizden gelen her şeyi yapmaktır.

Bu, çok  zor bir iş midir?
REMZİ KISA – BANDIRMA – 18-01-2019