8 Nisan Dünya Romanlar Günü

8 NİSAN DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ
 

8 Nisan 1971’de Romanların sorunlarını tartışmak üzere Londra yakınlarında ilk kez “Uluslar arası Roman Konferansı” toplandı. Bu konferansa atfen 1990 dan itibaren “8 Nisan Romanlar günü” olarak kutlanmakta. Elimizi uzatsak dokunacağımız kadar yakın bir tarih. Bu güne kadar ciddi olarak kimse Romanların dertleriyle dertlenmemiş. Oysa hiçbir halk Romanlar kadar uluslararasılaşmamıştır. Bütün dünyaya dağılmışlardır. Neredeyse yeryüzünde Romanların olmadığı coğrafya yok gibidir. Henüz diğer gezegenleri bilmiyoruz…

Yaşadıkları ulusların kültürleri ile kendi kültürlerini sentezlemeyi becermişlerdir, ama asla asimile olmamışlardır. Bulundukları her yerde kendilerine özgü kültürel yapılarını, yaşam biçimlerini sürdüre gelmişlerdir.

Dünyaya yayılmaları üzerine birden çok rivayet vardır. Ben bunun üzerinde durmayacağım. Değinip geçeceğim. Bu rivayetlerden en yaygın olanı  Mahmut Gazi’nin, Hindistan seferi sonunda Sindh ve Penjap’ı işgali sonrası 500 000 Hintliyi esir almıştır. Esir ticareti ve ülkelerinden zorla atılmanın sonunda dünyanın dört bir yanına yayılmışlardır. Kimi kaynaklara göre MS. 420 yılında, kimi kaynaklara göre de MS.1050 yılında Hindistan'dan göçmek zorunda kalmışlardır.

Göçebe yaşamlarıyla renklerini, renklerini derken çingene pembesi değil kastım. Kültürlerini, yeteneklerini  dünyanın her yerine taşımışlardır. Bulundukları her ülkede başka isimlerle tanımlanmışlar. Yunanistan da-Gypsy, İspanya da-Gitano, İran da-Luri, Mısır da-Nuri, Rusya da-Tsigani, İtalya da-Cingali, Macarıstan da-Cıgany, Polonya da-Cyganie…

Romanlar, beş bin yıllık insanlık tarihinin hiçbir döneminde devlet kurmamışlar. Egemen olmamışlar, egemenlik sürmemişler. Kendi kültürlerini empoze etmemişler, dayatmamışlar.   Savaşmamışlar. Edebiyatta, sanatta, kültürel yaşamın her alanında ağırlıklı yer almalarına karşın, objesi oldukları bu alanlarda, yazılı bir eserleri yoktur, çünkü yazılı bir dilleri olmamıştır. Romanlar dillerini, geleneklerini ve yeteneklerini gittikleri her yere götürdüler, ama yaşayan dilleri  zengin değildir, unutulma riski vardır. Dilleri ve dinleri çoğunlukla yaşadıkları ulus devletin dili ve dini olmuştur. Son zamanlar kültürlerini, kendilerini anlatan eserler yazılmıştır, Roman yazarlar, Roman düşün insanları tarafından. Kuşkusuz vatandaşı oldukları ülkelerin dili ile. Bu durum kendilerine özgü bir alfabelerinin olmamasının doğal sonucu olmalı…

Bilinenin aksine yaşadıkları hiçbir coğrafyada tehdit unsuru olmamış barışçıl bir halk olmalarına karşın. Hep öteki olmuşlardır. Tarihte belki de en büyük bedeller ödeyen halk olmalarına, büyük haksızlıklara uğramalarına karşın yaşam enerjileri hep yüksek olmuştur. Yurtlarından sökülüp atılmışlar. Gittikleri her yerde, öteki olarak görülmüşler, dışlanmışlar. Güçlü bir lobi faaliyetleri de olmadığından olsa gerek, Hitlerin gaz odalarında Yahudileri boğdurduğu bilinir ama önemli sayıda romanların da öldürdüğü  pek bilinmez. Bu acılı kahırlı, bu çilekeş  halk yaşanmışlıklara inat neşeli bir toplum olma özelliğini hiç yitirmemişlerdir. Hayatın neşesini de kederini de özgürce yaptıkları danslarla, söyledikleri şarkılarla ve kıskanılası bir canlılıkla, enerji ile dile getirmekten hiçbir zaman geri durmamışlardır…

Bu denli trajik olaylar yaşamış olmalarına karşın bu mutluluğun kaynağı ne? Bana göre burası üzerinde durup düşünülmesi gereken bir olgu. “Dün geçti, yarın garanti değil, bugüne bak.” Bu tarz bir anlayış içerisinde oldukları içindir belki de.  Yani demem şu ki, Romanlarda aşırı bir mülkiyet hırsı yok. Doğal olarak toprak, menkul, gayrı menkul biriktirmek için aşırı hırsları olmadığından, kaybetme kaygıları da yok. Mala mülke esir düşmek de yok. İnsanın yaşam enerjisini alıp götüren hırs, kaygı, esaret yok. Tam aksine yaşamlarında vazgeçemeyecekleri  dansları, müzikleri, özgürlükleri var.

Günlük yaşamlarını idame ettirmek için ihtiyacı olan bir çift ayakkabı, çamaşır ipinden bir parça giysi çalmaları, bohem yaşamaları her türlü suça mehili  oldukları etiketini yemelerine neden olmuştur. Bu çok haksız bir itam. Ben banka soyan Roman bilmiyorum, Çiftlik bank kurup milleti dolandıran bir Roman da bilmiyorum. Mafya babası da duymadım. Milyar dolarlara varan vergi borcu silinenini de duymadım. Galiba bir giysi, bir ekmek çalmak, ülkeyi dolandırmaktan daha büyük bir suç. Büyük hırsızlıkların kirini pasını, büyük hırsızların büyük paraları örtüyor. Ne denir? Sen Büyüksün ağbi demekten gayri… Romanlar, muktedir tarafından yerleşik düzene geçmeye vergi mükellefi olmaları istenir. Onlar da bu durumu kabullenir tamam olsun  derler, derme çatma evlerini yapar mahallelerini kurarlar. Muktedir bir zaman sonra bu mahallenin rant değerinin yükseldiğini görür, kentsel dönüşümü gerekçe yapar Romanları yıllardır oturdukları mahalleden atar.   Küçük büyük hiçbir haksız kazanca izin verilmesin. Hiçbir kimseye de yaşam biçimi dayatılmasın. Söz konusu Romanlarsa ki öyle, onların kültürlerine, geleneklerine göre sosyal projeler yapılıp ona göre iş imkanları sağlanırsa onların neler yapabildikleri binlerce kez kanıtlanmıştır…

İspanya, Meksika, kültürlerinin Roman kültürü ile  kaynaşması sonunda flamenko müziği ve dansı ortaya çıkmıştır. İtalya da, doğu Avrupa da çigan müziği, bizde Roman havaları, Hindistan da hit müziğinde ve dansında Roman kültürünün derin izleri olduğunu görüyoruz, ayrıca Roman müziğinin tutkulu nağmeleri, klasik müzik bestecilerini de etkilemiştir. Bunlar arasında Beethoven, Brahms, Dvorak, Haydn, Lisat, Mozart, Rachmaninoff, Ravel, Rossini, Saint Saensve, Sarasate… sayılabilir. Dünyayı güldüren, güldürürken de düşündüren Charlie Chaplin, ressam Pablo Picasso gibi ünleri, sınır tanımayan değerlerin de Roman olduğunu düşünelim. Bu durumda Romanların, Dünyanın sanat ve kültür elçileri olduğu gerçekliğini kabullenelim. Saygın insanlar oldukları gerçeğini de, eşit haklılık temelinde eşit yurttaş olduğumuzu içselleştirelim. Üstenci davranmayı, tutum almayı bırakıp, gerçekleri görüp, gereğini yapalım…

 

Konu ile ilgili okumalar:

Çingenelerin insanlık arayışı / Hamza Türkmen

Flamenko dans ve müziği / Kerim Usta

Sulukule müziği / Ahmet Say

Çingeneler tarihi ve Çingene mitolojisi /Özhan Öztürk

Yüzleş(tir)me / Özlem Çuhadır

İyi ama sorunun adı nedir? / Sinan Şanlıer

Yazarlarını bilmediğim makaleler:

Topraksız bir halk Çingeneler

Bilinmeyen Çingene gerçeği

Romanlar bin yıllık neşe ve keder

Çingene müziği, müzik dayatmaları

 

 H.Gencer Uçar
hgencerucar@gmail.com      ERDEK - 08-04-2018