Pinti Memet

Pinti Memet

Pinti Memet birinci sigarasını dudakları yanana kadar içerdi. Ağzı yanıp can havli ile tükürdüğünde birinciden arta kalan izmarit, leblebi kadar bile olmazdı. Yelesen Köyü’nün bütün erkekleri bıyıklı olmalarına karşın Pinti Memet’in salt bu yüzden bıyık bırakmadığı söylenirdi. Oysa gerçekte Pinti Memet’in sakalı çıkmıyordu. Onun bir adı da Köse Memet’ti. Pintiliği köseliğinden de önde geldiğinden, çoğunlukla onu Yelesen Köyü’nde Pinti Memet diye ünlerlerdi. Pinti Memet’in cimriliği köyün sınırlarını çok ama çok aşmıştı. Yedi köye ulaşmıştı. Hatta tüm yörede bilinir olmuştu. Bir gün Pinti Memet, evine bol miktarda balık alıp gelir. Balıkların çokluğu karısını biraz şaşırtsa da ses etmeden onları kocasının elinden alır, ayıklar, temizler pişirip sofraya getirir. Pinti Memet, karısı Sümsük Kadriye, oğlu Kabak Cavit, kızları Terlik Fatma, Çangal Şaziye bu akşam kendilerine güzel bir balık ziyafeti çekeceklerken kapının tokmağı tahta kapıyı hızla dövmeye başlar. Pinti Memet, herkesin şaşkın bakışları arasında sofradaki balık tepsisini kapar ve kimse kapıyı açmasın, ben açarım der. Balık tepsisi elinde yan odaya geçer, tepsiyi yatağın altına saklar, susmak bilmeyen kapının tokmağının sesine doğru aheste aheste yürür. Kapıyı çalan her kimse vazgeçse de dönüp gitse diye oyalanıp durur. Ne var ki sonuç düşündüğü gibi olmaz. Kapının ardındakiler kapıyı inatla, ısrarla çalmaya devam ederler.

Bu sırada Sümsük Kadriye ile büyük kızları Terlik Fatma kapıya yaklaşırlar. Sümsük Kadriye, Pintiye işaretler yaparak hadi aç şu kapıyı, rezil edeceksin bizi konu komşuya demeye çalışır. Terlik Fatma da kazandığı terlik unvanına halel gelsin istemez. En küçük bir zaman buldukça ayağına terlikleri takıp kapı kapı dolaştığı için almış bu unvanı. Ayakkabı giyinmeyi dahi zaman israfı sayarmış bu yüzden her gittiği yere terlikle gidermiş. Komşulardan birine dahi gidemez olmak onun hiç işine gelmezmiş. Vakitli vakitsiz, yerli yersiz gittiği kapılardan biri dahi eksilsin istemezmiş. Çünkü her bir kapı onun için bir haber kaynağı. Nasıl olsa kimilerine göre kendisi köyün ayaklı gazetesi. Pek hoşlanmasa da bazılarına göre de köyün dedikoducusu. Evet, Terlik Fatma kendisine köyün ayaklı gazetesi denmesine bir şey demezmiş, hatta hoşuna bile gidermiş. Ama köyün dedikoducusu denmesine çok içerlermiş, itiraz edermiş, köyün dedikoducusu ben değilim. Köyün dedikoducusu Sütçü Şainde. Ben köyün dedi-dedicisiyim, kendimden tek bir şey koymam, söyleneni söyler deneni derim, yani dedim var kodum yok, diye itiraz edermiş. Her bir komşunun kapısının kendisine açık olması Terlik Fatma için çok önemliymiş.

Bu sebeple, o da babasına hadi baba aç şu kapıyı, belki çok önemli bir durum vardır- demeye çalışır. Babasının inadından vazgeçmesini ister. Pinti Memet de onlara – karışmayın bana, gidin oturun içeride gibisinden işaretler yapar, itiraz eder. Ama kimse ses yükseltmez. Bu şekilde kapı önünde bir iki dakika kadar adeta bir pandomim oynanır. Nihayet ayak seslerinin kapıdan uzaklaştığı duyulur. Pinti Memet gelenlerin kim olduğunu merak ettiği için yan odaya geçer. Pencerenin perdesinin ardından kendisini belli etmeden dışarıyı gözetler. Gelenlerin karşı komşu Sütçü Şainde ile kızı Nazife olduğunu görür. Aşağıdan yukarı sallana sallana onlara doğru gelenin ise kim olduğunu ancak iyice yaklaşınca tanır. İşlet Ali’nin karısı Cimit Hala’dır gelen. Üç kadın bir araya gelince, kaçınılmaz olarak aralarında ayak üstü de olsa, koyu bir sohbet başlar.

-Cimit Hala: Kız Şainde! Ana kız nereden geliyonuz?

-Şainde:(Soruyu beklermiş gibi, nefes nefese anlatmaya başlar); Geçen hafta fırtına patladıydı ya, Nafiz Reis de o gün fırtınaya denizde yakalanmıştı ya… Makinası da su alıp istop edince, teknesini balıkçı barınağına bir türlü sokamadıydı ya… İşte o vakıt dua etmeye başlamış. Senin anlayacağın zorda kalınca, Allah’ın adını anar olmuş imansız; “Allah’ım bu afetten tayfam ile birlikte sağ salim kurtulursam, yüklü miktarda balık yakaladığımda tüm balıkları köylüye dağıtacağım. Çoluk çocuğumuzun yüzü suyu hürmetine sen bizi koru ya rabbim…” diye Rabbime yalvarırken, tam bu esnada böyük bir dalga gelir, eliyle koymuş gibi Nafiz Reisin teknesini kimsenin burnu kanamadan barınağın içine sokar… Yalıda bekleyen kalabalıkla tekneden atlayan tayfalar bağrış çığrış, ıslık, alkış sesleri arasında birbirlerine sarılırlar. Sanki orası mahşer günü mü desem, ana-baba günü mü desem, bütün köy oradaymış. Ben, İmam gızı Azime’nin yalancısıyım, o görmüş. Koreli Isak’ın karısı Çilli Sündüs, fırsat bu fırsat deyip mi ne… Günahı boynuna… Eski yavuklusu Nafiz Reis’e sıkı sıkıya sarılmış… Reisin karısı Yanuk Kezban da bunu görmüş… Görmüş ama görmezden gelmiş… Görmezden geldiği o kadar belli imiş ki, Çilli Sündüs’ten sonra, kocasına sarulurken bir yandan göz ucuyla Çilliye bakıp, yiğidim, aslanım, Nafiz’im!.. Rabbim seni bana bağışladı… Evimin direği… Gönlümün eri… ben sensiz ne yapardım… diyesiymiş.

-Cimit Hala: Siz Nafiz Reislerden mi geliyonuz? Ne de çok malzeme toplamışsıyız dedikoduya… Bu kış yeter size…

-Şainde: Aşk olsun Cimit Hala, sen bizi Terlik Fatma ile karıştırdın herhal. Hemi de biz Pintigilden geliyoz… Bu sabah Nafiz Reisin teknesi silme balık doluymuş, barınağa gelince köy kahvesine haber salmış bütün köye balıkları dağıtmış. Cimit Hala yoksa senin haberin olmadı mı? Yoksa Reisgille dargın mısıyız?

-Cimit Hala: Dargın değiliz, senin derdin dedikodu yapmak. Dargın olmamız için bir sebep mi var? Lakin haberim de olmadı balık dağıtıldığından. Kim bilir balık dağıtılırken benim herif neredeydi? Sabah sabah nerede sızıp kaldı gene? Bu saat oldu eve balık malık getiren olmadı…

-Şainde: Üzülme Cimit Hala, aha bu balıkları al götür. Benim büyük kız hamileydi biliyon, daha gününe vardı amma sezaryen mi ne olacakmış, hastaneye yatmış. Kızııııııım, kınalı kuzuuuum bana da haber salmış illa anam gelsin demiş. Bizim de apar topar şehre gitmemiz gerekti. Andıra koyarım işinin gücünün dedim. Balık ayıklamakla, tuzlamakla uğraşamam dedim, balıkları pintigile götürdümdü, onlar da evde yokmuş size nasipmiş…

-Cimit Hala: Sağ ol, ver de götürüp pişireyim. Siz de uğrayıp yemek yeğin de öyle girin yola.

-Şahinde: Sağ ol Cimit Hala, biz vakit kaybetmeden hazırlanıp hemen yola çıkalım. Ben buradayım amma aklım orada. Kaybolmadan varıp yakalayayım.

-Cimit Hala: Bir şey olmaz. Kim ne edsin senin aklıyı, bulan da geri getürür. Kimsenin işine yaramaz nasıl olsa… Güle güle gidin. Mürvet kızıma da selam söyleyin, bebeğini sağlıcakla doğursun mürüvvetini görsün, hepinizin de gözleri aydın olsun… İnşallah dünyaya geldiğine pişman olmaz yavrucak… Zaman tuhaf… Neyse… Yolunuz açık olsun… Ben de gidip bu balıkları pişireyim. İşlet Ali de bugün balıkla zıkkımlansın… Rakısını balıkla içsin… Belli oldu, senin torun bereketiyle gelecek…

Pinti Memet, saklandığı perdenin ardından bu konuşmaların hepsini duyar. Kapıyı açmadığına bin pişman olur. Kendisini sofrada bekleyen karısını ve çocuklarını daha fazla bekletip iyice sabırlarını taşırmadan, sakladığı yerden tepsiyi alacak, garsonluk yaptığı yıllardaki gibi reverans yaparak tepsiyi sofraya bırakacak. Gecikmeden dolayı özür dileyecek. Bekletmenin gerginliğini bu şekilde şirinlikler yaparak alacak. Aklınca ortamı yumuşatacak. Kafasında bu düşüncelerle tepsiyi almaya gider. Ne yazık ki, balık tepsisinde tek bir parça balık olmadığı gibi, tepsi yeni kalaylanmış gibi parıl parıl parlıyor. Pinti Memet camdan dışarıya bakar, pencerenin aralanmış olduğunu görür. Kırçıl ile Püskül pencerenin denizliğinde tüylerini temizlemektedir… Karamel, pencerenin önünden yükselen yaykın ağacının gövdesine sarılmış olan kokulu üzüm teveğinden aşağıya bahçeye iner. Pinti Memet, ayağındaki terliği eline alır. Bunu gören Kırçıl ve Püskül, öncüleri Karamel’in yolunu izlerler. Onlar da kokulu üzüm teveğinden aşağıya bahçeye inip evden hızla uzaklaşırlar.

O gün Yelesen Köyü’ndeki tüm evlerde balık yenir. İşlet Ali de rakı roka balık yapar. Köyün kedileri köpekleri de balıkla beslenir. Köyde her evde balık yenirken, Pinti Memet de kafayı yer. Terliğin teki ayağında, diğer teki de elinde, camın önünde mumyalanmış gibi kala kalır.

hgencerucar@gmail.com