Altıncı Koğuş'ta Sohbet Etmenin Dayanılmaz Hafifliği

ALTINCI KOĞUŞ’TA SOHBET ETMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

- ANDREY YEFİMIÇ -

Derya BALCI

“Kitaplar notaya, sohbet ise şarkı söylemeye benzer.”

(Andrey Yefimıç Ragin)

Okumak, bilgi sahibi olmak ve bilgiyi paylaşmak, bilmenin huzurunu yaşamak… Kitap okumanın hazzını yaşamak, kitap okuyan insanlarla sohbet etmenin mutluluğuna erişebilmek bu yaşamda tadabileceğiniz mutlulukların en yücesidir. Kurmaca dünyada yaşayan kahramanların yolculuğuna eşlik etmek için romanların sayfalarında, satırlarında geziniriz. Kendimize benzeyen ya da kendimizi kendi kişiliğinde bulduğumuz kahramanlar ile tanışmak, bir okur için inanılmaz bir gerçeklik ve şanstır. Aklımıza bir fikir gelir ve o fikri bir arkadaşımıza anlatmak isteriz, içimiz içimize sığmaz. Okuduğumuz kitabı çok beğeniriz, kitabı bütün sevdiğimiz dostlarımızla paylaşır ve onların da okumasını isteriz. O hazzın dayanılmaz hafifliğini yaşamak herkesin hakkıdır diye düşünürüz. Hazzı paylaşabilecek dostu bulduğumuzda da onu kaybetmemek için elimizden gelen çabayı gösteririz.

Doktor Andrey Yefimıç Ragin de bu hazza ulaşabilen nadir roman kahramanlarından biridir. Tutku, insanın içindeki güçlerden kaynaklanan davranış biçimidir. Descartes’e göre tutku, belirli nesnelere, kişilere düşüncelere yönelmiş, güçlü ve sürekli olan duygudur. Duygular ve coşkularla ilgilidir. İnsan zihnine yönelir ve zihinsel işlevleri bastırır, onlara egemen olur. Kahramanımız Andrey Yefimıç, roman boyunca kültürlü, kitap okumuş biriyle sohbet edebilmenin tutku ve coşkusunun peşinden gitmenin mutluluğunu yaşıyor. Bu hazzı yaşamanın bedelini ağır bir şekilde ödeyeceğini bilmeden şarkı söylemeye devam ediyor.

Rus Gerçekçilik okulunun önde gelen temsilcisi olan Anton Çehov, Altıncı Koğuş adlı novellasında taşra kasabasındaki akıl hastanesinde yaşananları konu ediniyor. Bu eser, Rusya’nın ve ülke sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “ deliliği”nin simgesidir adeta. Ayrıca ülkenin sorunlarıyla ilgilenmeyerek seyirci kalan kişilere yönelik eleştiriler, ölüm ve ölümsüzlük, tanrının varlığı veya yokluğu, yozlaşan memurlar, kitap okuma alışkanlığı gibi konularda çok sayıda iç ve karşılıklı konuşmalara da yer veriyor.

Altıncı Koğuş sefilliğin, düzensizliğin, eskimişliğin göstergesidir adeta. Hastanenin sorumlusu ve bekçisi Nikita; solmuş üniformasını üzerinden çıkarmayan emekli bir askerdir. Kısa boylu, sıska ve damarlı bir vücuda sahip olmasına rağmen heybetli bir duruşa ve kocaman yumruklara sahiptir. Bu dünyada düzeni her şeyden çok sevdiği için dayak atma gerekliliğine inan iyi niyetli, işine bağlı, kıt görüşlü insanlardandır. Hastalar gelir gider ama Nikita sanki hastanenin sahibidir.

Altıncı Koğuş’un beşinci sakini bir zamanlar postanede tasnifçi olarak çalışan kısa boylu, cılız, kurnaz yüzlü orta sınıf mensubu İvan Dmitriç Gromov’dur. Son sakini ise şarkı söylemenin mutluluğuna erişecek olan Andrey Yefimıç’tır.

İvan Dmitriç Gromov, otuz üç yaşındadır ve soylu bir aileden gelmektedir. Her sabah arkadaşlarına günaydın der, her akşam da iyi geceler diler; Nikita dışında herkese saygılıdır. Gromov’un hastalık belirtileri arasında aniden arkadaşlarına bir şey söylemek ister gibi bakması gelir. Onu dinlemeyeceklerini ya da anlamayacaklarını düşündüğünden konuşmaz, başını sallamaya devam eder. Fakat konuşma arzusu bütün düşüncelerinin önüne geçer ve konuşmaya başlayınca tutkulu, coşkulu sözler sarf eder. Ne dediğini kimse anlamaz; içgüdüsel, coşkulu, düzensiz bir konuşmadır bu. İnsanların alçaklıklarından, zorbalıklarından bahseder. Gelecek güzel günlerin yakın olduğundan dem vurur arada. Konuşmasını dinleyenler onun deli olduğunu anlar. İvan Dimitriç’in hayatında kardeşi Sergey’in ölümü dönüm noktası olmuştur. Felaketler bu ölümün ardından peşi sıra gelerek Altıncı Koğuşa kadar takip eder. Babasının ölümünün ardından annesiyle birlikte ellerinde hiçbir şey olmadan ortada kalakalır. Sabahtan akşama kadar az bir para karşılığında ders vermek, yazı işleriyle uğraşmak zorunda kalır. Parasını annesine gönderdiği için kendisi açlık çeker. Böyle bir hayatı kaldıramaz ve annesinin yanına döner. Annesinin ölümünden sonra işsiz kaldı, ekmek ve suyla beslendi. Her zaman rengi soluk, zayıf, üşütmeye yatkındı. Asabi yapısı ve kuruntuları yüzünden kimseyle arkadaşlık kuramaz ve kasabalılara küçümseyerek bakar. Uyuşuk ve hayvanca hayatlarının kendisine aşağılık ve mide bulandırıcı geldiğini söyler. Ona göre kasabada yaşamak boğucu ve sıkıcıdır. Yüksek ideallerden yoksun olan toplum zorbalıkla, kaba bir sefahatle ve ikiyüzlülükle cansız ve anlamsız bir yaşam sürmektedir. Namuslular kıt kanaat geçinirken, namussuzların karnı tok sırtı pektir. Ona göre insanlar zaten namuslular ve namussuzlar olmak üzere ikiye ayrılır. Dimitriç yardımsever, iyi eğitimli, kültürlü biridir ve adeta yürüyen bir sözlüktür. Kasabada sevilen biridir ve arkasından sevgiyle Vanya diye anılmıştır. Okumak onun hastalıklı alışkanlıklarından biri olarak kabul edilir, dergilerin ve kitapların içine gömüldüğü anlarda okumaktan ziyade onları çiğnemeden yuttuğu söylenebilir. Fakat bir sonbahar sabahı olanlar olur. Paltosunun yakasını kaldırmış, orta sınıf birine kesilen cezayı tahsil etmek üzere dar ve arka avlularda çamur sıçrata sıçrata giderken kelepçeli iki tutukluyu götüren silahlı dört muhafızla karşılaşır. İçinde bir huzursuzluk uyanır. Nedense aniden kendisini de kelepçeleyebileceklerini ve hapishaneye götürebileceklerini düşünür. Paranoya başlar ve Altıncı Koğuş’ta bulur kendini.

Altıncı Koğuş, özgürlüğü elinden alınmış insanların, özgürce şarkı söyleyebilecekleri bir yerdir.

Doktor Andrey Yefimıç Ragin, Altıncı Koğuş’un son sakini olacaktır. 1863 yılında İlahiyat Akademisi’ne girmeye niyetlenmiş ancak tıp doktoru ve cerrahı olan babasının ısrarı üzerine baba mesleğini tercih etmiştir. Doktor Andrey’in kaba ve köylü bir görünüşü vardır. Uzun boylu, geniş omuzlu, elleri ve ayakları kocaman olmasına rağmen yürüyüşü sessiz ve ihtiyatlıdır. Giyim kuşamı hiçbir zaman doktoru andırmayacak şekilde olmuştur. Aynı redingotuyla hem hastaları kabul eder hem öğle yemeği yer, hem de misafirliğe gider. Fakat asla cimri değildir. Andrey Yefimıç, akla ve doğruluğa aşırı değer vermesine rağmen kendi yaşamında bunu uygulayabilecek güçlü bir karaktere ve inanca sahip değildir. Emir buyurmayı, yasak koymayı, mecbur bırakmayı kesinlikle bilmez bir yapıdadır.

Göreve başladığı hastaneyi inceledikten sonra buranın ahlaksız bir kurum olduğu, insan sağlığı için tehlike arz ettiği sonucuna varır. Düşüncesine göre hastaları salıvermeli ve hastaneyi kapatmalıdır. Göreve başladıktan sonra hastanede süregelen düzensizliğe karşı kayıtsız kalır. Canla başla çalışmaya başlayan Andrey Yefimıç, zaman içerisinde işinin tek düze olduğunu anlar ve değişik düşüncelere itmeye başlar. “ Ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaret ise insanların ölmelerine engel olmak niye? … Acıları hafifletmenin amacı nedir?” gibi sorular ve düşünceler altında ezildiğini hissedince işleri oluruna bırakır.

Andrey Yefimıç, hastaneye gitmeden önce mutlaka evinde kitabını okur. Kitap okumak, hayatının vazgeçilmezidir. Eve gelir gelmez masasına oturur ve okumaya başlar. Oldukça fazla okur ve okumaktan büyük keyif alır. Kendine göre bir sohbet arkadaşı bulamadığı için kasabada, ziyaretine gelen tek kişi postane müdürü Mihail Averyanıç’tır. Kasabadaki aydın kesimin bile bayağılıktan öteye geçemediğini söyler ve sohbeti her zaman Andrey başlatır.

İnsan aklı her şeyden daha değerli ve yücedir. İnsandaki ilahi yöne ışık tutan akıl dışında her şeyin önemsiz olduğunu düşünür. Akıl elimizde olan tek zevk kaynağıdır.

Kitaplar, canlı sohbetin yerini tutmuyor olduğunu düşünür ve postane müdürü ile konuşmaktan zevk almayan Andrey’e göre kitaplar notaya, sohbet ise şarkı söylemeye benzer.

Zeki insanlarla sohbet etme hevesi, aşkı rüyalarını da etkiler. Rüyasında zeki insanlarla sohbet ettiğini görür. Kitaplardan okuduğu güzel düşüncelerin etkisiyle geçmişi ile şimdiki hali arasında kafa yorar.

Andrey Yefimıç ile İvan Dmitriç’in karşılaşması martın sonunda, toprakta karın kalmadığı ve hastane bahçesinde sığırcıkların öttüğü bahar akşamlarından birinde olur. Doktorun sesini duyan İvan, hastaneden çıkma isteğini dile getirerek sohbetin başlatıcısı olur.dışarıda yüzlerce deli dolaşırken kendisinin neden bu tımarhanede tutulduğunu anlayamayan İvan Dmitri, doktora dış dünyayı, kasabayı anlatmasını ister. Doktora göre dışarısı korkunç derecede sıkıcıdır, konuşacak kimse ve sözü dinlenecek kimse yoktur. Andrey Yefimıç, hastaneden çıkıp eve giderken, evinde kitap okurken sürekli İvan Dmitriç’i düşünür ve tekrar yanına gitmeye başlar. Doktor ile hastası arasında felsefik sohbetler başlar böylece. İvan Dimitriç, düzene karşı çıkan bir tutum sergiler; doktor ise toplumdaki aksaklıkları, düzensizlikleri görse bile ses çıkarmayan, olumsuzlukları görmezden gelen bir tavır sergiler. Doktor için önemli olan sohbet edebilecek, kültürlü, kitap okumuş birini bulmuş olmasıdır. Hastasını ziyaretlerini sıklaştırır ve kültürlü biriyle sohbet etmenin mutluluğunu yaşamaya başlar. Andrey Yefimıç, acıyı küçümseyebilmek gerektiğini, her daim hayattan memnun kalabilmeyi ve her şeye şaşırmamak gerektiğini savunur. İvan Dmitriç ise bu düşünceye katılmaz ve bunu, doktorun gerçek acıyı tatmadığı için rahatça böyle şeyler söyleyebildiğini dile getirir. Bu Rus tembellerine göre bir felsefedir.

Kısa sürede kasabada doktorun Altıncı Koğuşu ziyaret etmeye başladığına dair dedikodular yayılmaya başlar. Durumu anlamak için Doktor Hobotov görevlendirilir ve Andrey Yefimıç’in izne çıkması tavsiye edilir. Doktorun davranışları herkesçe yadırganmaktadır. Sonunda postane müdürü ile bir süreliğine yolculuğa çıkarlar. Andrey Yefimıç bu yolculukta bütün parasını harcar. Kasabaya döndüklerinde işsiz kaldığını öğrenir ve geçimini sağlayacak kadar parası da yoktur. Sonunda hastaneye yatmaya ikna edilir. Altıncı Koğuş’a İvan Dmitriç’in oda arkadaşı olur ve bir daha hastaneden dışarı çıkamaz. Cenazesine sadece postane müdürü ve hizmetçisi Daryuşka katılır.

Sevinç ve heyecanla başlayan bir şarkı, hüzün ve acı ile son bulur.

İnsanın huzuru ve memnuniyeti dışarıda değil, içindedir. (s.37)

Anton Çehov, Altıncı Koğuş, çev. Yulva Muhurcişi, Türkiye İşbankası Kültür Yayınları, 20. Basım, 2021, İstanbul.

Bu yazı sinada dergisinin 37. Sayısında yayımlanmıştır.

04-11-2022 /DERYA BALCI/ ERDEK