Bir Buğday Danesinin,İsraf Edilen Ekmeğe Dönüş Serüv...!

BİR BUĞDAY DANESİNİN, İSRAF EDİLEN EKMEĞE DÖNÜŞ SERÜVENİ!

Fikret Çağın.

Değerli okurlar, Ülkemizdeki EKMEK İSRAFI’nı her gördüğümde bir buğday danesinin serüveni gelir aklıma, Milletçe Ekmeksizlikle terbiye edilmekten korkar ve çocukluk yıllarımı anımsarım hep.

1940 lı 50 li yıllardı, henüz traktörün olmadığı, Kimi çiftçilerin, koca öküzün yanına ineğini, kimi de eşeğini eş koştuğu, hali vakti iyice olanların da eş öküz eş beygir (at) koştuğu demir pulluklarla ya da kara sabanla, Arpa, Buğday ekmek için tarlalarını sürmeye ekime hazır hale getirmeye çalıştıkları zamanları ve bir buğday danesinin ekmek olup soframıza gelinceye kadar geçirdiği evreleri düşündüğüm için bazı yazılarımda “KÖY KÖKTÜR, KÖY TOHUMDUR, KÖY ET’TİR EKMEKTİR, Köyü ve Köylüyü göz ardı etmeyin diye feryat ederim.

Çünkü o yılların çiftçisi çok zor koşullara, araç gereç ve ekipman yokluğuna rağmen tarlasını en az iki kez sürer ve ekime hazırlardı, Ekim zamanı geldiğinde, ikinci sürümden sonra tohumluk buğdayını tarlaya saçar ve son kez sürgüsünü çeker verimini Allahtan beklerdi.

Bir ay gibi kısa bir sürede ekinler çimen şeklinde topraktan baş kaldırır, tarlalar yeşile boyanırdı, devamında kış gelir, o yeşil tarlalar karla kaplanır beyaza bürünürdü, Bu duruma atalarımız, KAR ekinlerin yorganıdır, bereketi arttırır diye sevinirlerdi.

Kış etkisini yitirip Baharın kokusu geldiğinde Tabiat ananın kucağındaki tüm bitkiler ,Ağaçlar, otlar, tarlalardaki çeşitli ekinler uyanır, hızla büyürler, bir çok yerde beyaz Papatya ve kan kırmızı gelincik tarlaları oluşur, Ağaçlar çiçek açar meyveye durur, Ekinler başak vermeye başlarlar, yavaş yavaş yaz sıcakları kendini Hissettirmeye başladığında olgunlaşmış Buğday başakları da sararıp kurumaya geçer.

Az sonra hasat edilme zamanı gelmiştir, Nefes almanın zorlaştığı Yazın bunaltıcı sıcağında Hilal biçiminde keskin yüzlü oraklarla buğdaylar elle biçilip demet yapılır, önce tarlada küçük yığınlar halinde toplayıp (buna yöremizde “tokurcun” denir) tarlada beş on gün kurumaya bırakılırdı.

Bu arada köy merasının münasip bir yerine herkes kendisine birer Harman yeri açar, o yerin otu çöpü temizlenir, yer birkaç gün defalarca suyla ıslatılır, zemini asfalt dökülmüş gibi sıvanır düzgün hale getirilirdi, Tarlada bırakılan ekinler, uzun kanatlarında sivri çubuklar olan (yöremizde “ANGIÇ” denilen) kanatlar konulmuş arabalarla taşınıp harman yerinin yanına daha büyük yığınlar yapılarak istiflenir.

Artık Harman zamanı gelmiştir, Önce yığından demetler harman yerinin ortasına atılır, demetlerin bağları çözülüp harman yerinin tamamına eşit şekilde yayılır ve DÜVEN getirilir, Öküzü olan öküzünü Beygiri olan beygirini düvene koşarak başlar sabahın köründen akşam ezanına kadar dön baba dönelime, arada bir kısa mola verilip dövülmüş sapların kıyıdan ortaya aktarımı yapılır, sonra yine dönmeye devam.

Ve akşam olmuş o günün harmanı yeterince dövülmüştür, Daneler başaktan ayrılmış saplar saman olmuştur, bu karışım harmanın alt başına sürgülenip uzunca bir Tınaz yapılır, Çiftçi dayı eline tınaz yabasını almış tınazın başında rüzgar bekliyor eğer biraz rüzgar eserse tınazı savuracak daneyi samandan ayıracak, esmezse el mahkum yarını bekleyecek.

Rüzgar esip tınazı savurursa ayrılan daneleri Gözer denilen (kalburun daha büyük gözeneklisi) o araçtan eleyerek geçirip çuvallara dolduracak evine götürecek.

Ama Buğdayın işi bununla bitmiş değil, en az bir ay süren harman işi sonrası, elde edilen buğdayın içine karışan fiğ ve yabani yulaf vs. gibi yabancı maddeleri ayırmak için elle çevrilen buğday eleme makinelerinden geçirilir, bu da yetmez makinenin ayıramadığı buğday büyüklüğündeki, sap köklerinden ya da harman yerinden karışmış toprak parçacıklarından temizlemek içi buğday yıkamaya temiz akan çaya götürülür yıkanır ve kurutulurdu.

Bu son aşamadan sonra Buğday genelde dağ köylerinde bulunan SU DEĞİRMENLERİNE götürülüp öğütülür, evde annelerimiz gelen unları eleyip kepeğinden ayırdıktan sonra Hamurunu yoğurur, Ekşi maya ile mayalayıp pinet’lere (pasa) yerleştirerek, önceden yakılıp kızdırılmış fırınımıza atar piştiğinde çıkarırdı.

İşte bir Buğday danesinin EKMEK olup soframıza gelinceye kadarki kısaca serüveni eskiden böyleydi, ( bunları bilen bizim nesil günümüzdeki ekmek israfına ziyadesiyle üzülür.)

Günümüzdeyse Buğdayın, teknolojik gelişmelerle hemen hemen hiç zahmetsizce elde edilip tarladan tüccara gidiyor olması iyi bir şey ancak, kolay elde edilen her şeyin değeri, kıymeti bilinmediği gibi son yıllarda buğdayın, Ekmeğin de kıymetini yeterince bilemiyor ve Dünyada açlık çeken ülkeleri görmezden gelerek aşırı derecede israf ediyoruz.

Bu yetmiyor, Tarım girdileriyle Ürün fiyatlarındaki ters orantı köylüyü buğday ekmekten vaz geçiriyor ve tembelliğe itiyor.(İthalatı da zorunlu kılıyor, ama nereye kadar)

Artık, Kentliler gibi Köylüler de 17 çeşit katkı maddeleriyle tadı yok edilen ve sağlığa zararlı hale gelen ekmeği satın alarak yiyor, ne diyelim Afiyet olsun…

Esen kalınız…

FİKRET ÇAĞIN - 03-04-2019 BANDIRMA