Ne Mutlu Türküm Diyene

ANDIMIZ

Son cümlesi “Ne Mutlu Türküm Diyene!” ile biten, Atatürk’ün sözü; birilerini son zamanlarda rahatsız ediyor. Danıştay Daire’sinin Andımız ile ilgili kararı bizi bir kez daha Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözü üzerinde düşünmeye sevk etti. Biliyorum bu netameli bir konu; hemen ırkçı diye suçlanabilirsiniz ya da siz de çok ulusalcı, milliyetçi yaklaşıyorsunuz gibi değerlendirmeler olabilir ama yazmazsam vicdanım rahat etmeyecek, herkes üzerine düşeni alsın bunlar da benim hür düşüncelerim. Tarihçi ve hukukçu olarak, bir cumhuriyet evladı olarak bu konudaki düşüncelerimi yazmayı vicdani bir görev olarak görüyorum.

Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk bu sözü belli bir ırk aidiyeti üzerine değil tam aksine Anadolu’daki bütün etnik yapıları kucaklayan, kapsayan bir kimlik olarak ifade etmiştir. Zira “Ne Mutlu Türk” olana değil, “TÜRKÜM” diyene” diyerek bu kapsayıcılığı bütün inanç ve etnik yapıları kapsamak bütünleştirmek için ifade ettiğini ortaya koymuştur. Bu farklı etnik yapıların kendi farklılıkları, kültürlerini, gelenek, örf ve adetlerini, dillerini yaşatmalarına engel de değildir. Mesela, ülkesinin ulusundan bahsederken Türklük kelimesini çeşitli kaygılarla söyleyemeyen bir kesim Türk entelektüel aydınlar vardır. Fransız, Yunan, Alman aydınları hatta Afrika’dan ataları köle olarak getirilen siyahiler bile ulusunun çıkarlarını savunur, ait olduğu ulusunu gururla ifade eder. Ancak bizdeki bazı kişiler solculuğa ters düşer kaygısıyla Atatürk bile diyemezler, PKK gibi ırkçı terör örgütlerini açıkça kınayamaz ama gizlice ve sessizce özgürlükçü olarak görme eğilimleri de vardır. Bu tavrın tabi sol ideoloji ile tutarlılığı yoktur. Bu tavır sahipleri solculuğun anti emperyalist bir duruş gerektirdiğini, emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı mücadele edilmesi gerektirdiğini maalesef göremezler. Bu tavrın sol ideoloji ile bağdaşmadığı gibi emperyalizme ve onun işbirlikçilerine yarar sağladığını maalesef göremezler ya da görmezden gelirler.

Bu tutumların en nihayetinde temel hak ve özgürlüklere, demokratik değerlerin gelişmesine zarar verdiğini belirtmek gerekir. Bu kesim; Ergenekon, Balyoz davalarında İlhan Selçuk ve Türkan Saylan’ın bile tutuklu yargılandığı hukukun ve insan haklarının ayaklar altına alındığı ve FETO kumpaslarının dizayn ettiği süreçte Ergenekon’a destek için Aydınlar Bildirisi yayınladı, yine aynı kesim daha sonra tek adam rejimi ile yargıyı teslim alan Anayasa referandumunda yetmez ama evet diye bir bildiri yayınladılar. Tek adam rejimine giden yolda bu muhteremlerin döşediği taşlar ve entel desteği vardır. Bugüne kadar da demokrasi adına yaptıkları ama tek adam rejimine hizmet eden bu tutumları ile ilgili bir tek özeleştirileri de yoktur. Bir kısmı şimdi bir zamanlar çılgınca alkışladıkları tek adam rejiminin hışmına uğrayarak, cezaevlerinde desteklerinin bedelini ödüyorlar. Tanıdınız değil mi bunları?

Kurtuluş Savaşı kime ve neye karşı verildi? Emperyalizmin dayattığı Sevr Antlaşması nasıl yırtıldı? Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu? Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu neden kuruldu? Atatürk, mirasının önemli bir bölümünü TTK ve TDK’ya neden bıraktı? Bu soruların yanıtlarını öğrenmeden tarih bilinci oluşmaz. Tarih bilinci olmayan toplumlar da varacağı limanı belirsiz gemiler gibidir, okyanusta oradan oraya savrulur.

İşte o nedenle Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri savrulmanın önündeki en büyük engeldir. Asıl hedefimiz; demokratik özgürlükleri genişletmek, ülkemizde yaşayan tüm farklı siyasal düşünce, inanç ve etnik yapılarla, kültürlerle; onların farklılıklarına ve gelişimlerini

destekleyerek ama bütünlüğümüzü de koruyarak, insan haklarına saygılı, çağdaş değerleri benimseyen bir toplumda herkesin işi ve aşının, insanca yaşayacak bir gelirinin olduğu barış içinde ve kardeşçe yaşayacak bir toplum yaratmak olmalıdır. Kuruluş değerleri ile oynamanın buna hizmet etmediği açıktır.

Av. Namık Havutça

CHP 24,25 ve 26. Dönem Balıkesir Milletvekili Adalet ve Anayasa Kom. Üyesi

15-03-2021/BANDIRMA