Sabır ve bambu ağacı
Salih Ağabey, Adil Bey’i karşısına almış, sözlerine ek olarak ellerini kaldırıp indirerek, başını sallayarak tüm vücuduyla anlatıyor da anlatıyordu… Konuşmanın içeriğine kendilerini kaptırmış olan ikili yanlarındaki masaya “Merhaba” diyerek oturan Cumhur’un farkına bile varmadılar. Cumhur Halkapınar da telefonunu çıkarıp sosyal medya hesaplarına, sanal alemin derinliklerine dalıp özlü sözler veya eleştiri paylaşımı yapan arkadaşlarının gönderilerine kalp veya başparmak havada “beğendim” ifadeleri iliştirdi. Kahvehanenin bahçe zeminindeki beton, paspas edilmiş; sonbaharın serin poyrazı, güneşin ateşini azaltmıştı.
Cambazlık işinin inceliklerini konuşturup yurt dışından gelen büyükbaş hayvanlar sayesinde banka hesapları kabaran Adil Kasımpaşalı,
“Söylediklerinde haksız sayılmazsın abi, ama biraz sabretsek her şey düzelecekmiş…” dedi.
Matematik öğretmenliğinden emekli, çevresine duyarlı, memleket sevdalısı, doğruya doğru eğriye eğri demekten çekinmeyen; piyasanın üçte bir saat ücretiyle özel ders vererek geçim derdini hafifletmeye çalışan Salih Ağabey,
“Sence, sırtımıza yüklenen pahalılık belası: ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’, ‘Yeni Ekonomi Modeli’, ‘dolar yükselecek, ihracat artacak’ uygulamalarının sunucu değil mi? Enflasyonun artışı dursa ne olacak? Peynir ucuzlayacak, et yarı fiyatına düşecek, simit beş liraya satılacak, çay bir lira olacak mı?” diye üsteledi.
“Olur mu abi, sen Türkiye’de artan fiyatların düştüğünü gördün mü? Olsa olsa daha fazla pahalanmaz.”
“Ağzına sağlık… Görünen o ki: Gününü gün eden, ‘vur patlasın çal oynasın’ yaşayıp bolluk içinde hurmalı manda yoğurduna kaşık sallayanlar; acı reçeteyi tatlı çocuk şurubu misali hepimize içiriyorlar. 2025 sonuna kadar da içirmeye devam edecekler. Hem de zorla! Sence, Maliye Bakanı; akaryakıtı daha pahalı alan, çocuğuna defter kalem parası bulmakta zorlanan, kirasını öderken güçlük çeken ve gelmekte olan kış günlerinde nasıl ısınacağını kara kara düşünen milyonların farkında mıdır? Sence, milletvekili maaşını az
bulanlar, sanayi ve ticarethanelere yapılan yüzde yirmilik elektrik ve doğal gaz zammı ile emeklinin, asgari ücretlinin sofrasından bir şeylerin eksileceğini bilmiyor mu?”
“Farkında olmaz mı? Adam, koca Maliye Bakanı! Bak, Dünya bankasından 35 milyar dolar para yoldaymış… Belki de ‘psikolojik hayat pahalılığı’ o parayla yok edilecek.”
Salih Ağabey, “O para neyimize yeter? Hem, üç yıl içinde taksitler halinde vereceklermiş, tabii verirlerse… Rusya’ya doğalgaz borcumuz bile o gelecek dediğin paradan daha çok. Sabır isteniyor ya… Söyle bakayım, sabır dedikleri ne?” diye sorduktan sonra ‘Lahavle’ çekti, Adil Bey’in cevap vermesine fırsat vermeden çayından bir yudum aldı, konuşmasına devam etti.
“Sabır: ‘Acıya, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, dinin gösterdiği yolda üzüntü verici şeylere katlanmak’ mı?”
“Sabretmeden de olmaz ki…”
“Tam yerine geldi, geçmiş deneyimlerden yararlanan, aklın ve bilimin gereklerini yerine getiren bir örnek anlatacağım:
‘Bambu ağacının önce tohumu ekilir. Sulanır, gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
İkinci yılda da toprağın dışına filiz vermez, ama yine sulanıp gübrelenir.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Sabırla beşinci yılda da su ve gübre vermeye devam edilir. Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar, altı hafta gibi kısa bir sürede 20 metreyi geçer.’ Tohumu ekenler: Aklın, bilimin ve geçmiş deneyimlerin ışığında zamana direnmiş, gerçekleşebilecek riskleri göze alarak beklenen sonuca ulaşmıştır. Yani sabır, sadece beklemek ve üzüntü verici şeylere katlanmak değil: çalışarak, emek vererek direnmektir. Anlıyor musun?” Yardım arar gibi etrafına bakındı. Cumhur’u gördü,
“Oğlum, şu telefonu bırak ta yanıma gel.”
“Tamam, geliyorum abi.” diyen Cumhur, telefonu cebine koydu:
“Abi, anlattığınız hikâyeye kulak misafiri oldum. Ümit etmeyi de unutmamak lazım. Umut, mücadele ederek direnenlerin verimli toprağı değil mi? Bu pahalılıktan çıkmak istiyorsak, kaybedilen seçimlere takılıp kalmamak gerekir. Bir gün, umarım yakında; siyasetin çıkar ve koltuk kavgası olmadığı,
hedefin vatandaşın hayat standardını yükseltmek olduğu kavranacak, kendisine danışman atamada bile özensiz davrananlar gidecek,” dedi.
Salih Ağabey, Cumhur’a gülümseyerek baktı:
“Gene, partizanlık yaptın...”
“Amacım partizanlık değil. Sen daha bilirsin ya, politikacı: dürüst, çalışkan ve şeffaf olmalı.”
“Doğrudur, aslında iki özellik bile yeter, ama üçünün bir arada olması imkânsız gibi… Yani sizin, işiniz zor.”
“Zor, mor… Siyaset, ticaret, tarikat üçgenindeki çıkar ve şehvet bataklığı dışında yaşayanlar var, sayıları da çok. Gün gelecek, ‘Sarışın Kurt’a inanan ve onun fikirlerini savunan bireyler ya bir yol bulacak ya bir yol açacak.”
“Yahu, gündem değiştirip konuyu başka tarafa çekmede üstüne yok! Neyse… bizim konumuz; pahalılık, parasızlık ve zamlardı. Yardım edesin, sen de iki örnek veresin diye çağırmıştım. Lafı başka bir yere getirdin, iyi etmedin.” dedikten sonra masada Cumhur’la baş başa kaldığını fark etti. “Onu lavaboya gidiyor sanmıştım, nereye gitti?”
Adil Kasımpaşalı, fırsatı yakalamışken kalkmış, konuyu muhalefetin havanda su döven konuşmalarına getiren Cumhur’a göz kırparak soluğu kapının önünde almıştı. Kahvenin hem ocakçısı hem garsonu olan Vahdet’e ödeme yapıyordu.
Kim bilir? Belki de birkaç sokak ilerideki derneğe gidecek, diğer cambaz arkadaşlarından nereden ucuza canlı hayvan alınır, nereye iyi fiyatla satılır "öğrenmeye çalışacaktı.
03-10-2023/TATLISU /ERDEK