İNSAN HADDİNİ DE RABBİNİ DE BİLMELİ!
Değerli okurlar, bugün affınıza sığınarak, şahsi bir konumuzdan söz etmek istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde zaman zaman "Mizansen şeklinde" yazdığım hayal ürünü, kötü kalpli, kötü sicilli toplum parazitlerini paylayan ve yeren yazılarımı üzerine alan yerel basınımızda yazan bir gazeteci, uzun zaman önce benim hakkımda şöyle yazmıştı.
("İsim vermeden, benim hakkımda yazı yazıp, yalan düzmece ve kuru iftiralarla beni karalamaya çalışarak gündeme gelmek isteyen 80 yaşının üstündeki kişiye yanıt vermeyeceğimi, daha önce başkalarına yaptığım gibi, hemen yargıya havale ettiğimi belirtmiştim. Aynı yazımda benim köşe yazarı! Yaptığım bu kişinin çok bozuk Türkçesini de benim düzelttiğimi ve hocam sen olmasaydın ben bugün buralara gelemezdim, dediğini belirtmiştim" Diyor Bandırma’nın 40 yıllık! bir gazetecisi!
Ben hayatımda hiç ama hiç kimseye iftira etmedim, sadece bazı yazılarımda, “kız talebelerine cinsel istismarda bulunan öğretmen müsveddelerini” yazılı ve görsel basından öğrenerek yer ve zamanını da belirterek ağır cümlelerle eleştiriyorum, bundan da yarası olan gocunur!.
Bu zatı muhterem! Bugünlerde yine yazılarıma alınganlık göstererek aynı şekilde ve benzeri cümlelerle, sözüm ona hocalık taslayarak Kamuoyunda, Basın camiasında ve okurlar nezdinde, Beni itibarsızlaştırmak için, adeta Narsistçe davranışları öne çıkan bozuk bir ruh hali içinde yine bana saldırıyor.
Ama çok yanlış yapıyor.
Ben Fikret Çağın. Bu gazeteciyle! Bundan 31 yıl önce 1988 yılında, Bandırma “Merkez Avcılık, Atıcılık ve ihtisas Derneği” Başkanlığım döneminde, Manyas kuş gölünde tüfekle vurulan bir kuğunun, yerel basında Çepni köyü avcılarınca vurulduğu, haberinin doğru olmadığını, bir Askeri helikopter tarafından avlanıldığını tespit ve rapor ettiğim olayı, haber yapmak için Avcılar lokalimize geldiğinde tanımıştım.
O günlerde kendisi de bir yerel gazetede spor muhabiriydi. Yerel haberleri de takip ediyor, yaptığı haberleri gazetenin Yazı işleri Müdürü ve sahibi onaylarsa yayımlanıyordu.
O gazetenin sahibiyle uzaktan bir merhabamız vardı.Bir gün beni gazeteye çağırıp seni aramızda görmek istiyorum dediğinde mutlu olmuştum, çünkü ülkemizde Avcılık iyice ihmal edilmiş, sorumsuzca yapılan avcılık yaban hayatın sonunu getirmek üzere olduğundan, Başkanlığım döneminde, yaban hayatı korumaya yönelik bir şeyler yapmaya çalışırken, bir yandan da yazarak ilgililere ulaşabileceğimi düşündüm ve elimden geldiğince, dilimin döndüğünce Av, Avcılık, Yaban hayat ve Çevre konularında yazmaya çalıştım ve bu yolla da bir çok defa Ankara’ya, İlgililere ulaştığım oldu.
O yıllarda teknoloji malum, ben yazılarımı iyi olmayan el yazımla yazıp gazeteye götürüyorum, bu spor muhabiri muhterem de yazılarımı önce daktiloya çekiyor, sonra yayına veriyordu, Av, Avcılık ve Yaban hayatın bazı deyim ve terimlerini bilemediği için, kendince bir takım değişiklikler yaparak yazımı kuşa döndürdüğü de oluyordu, “Yazılarındaki çok bozuk Türkçesini ben düzeltiyordum” dediği budur.
Bakınız, 31 Ocak 1996 da o gazetede, Belediyenin çöp toplama işini özelleştirdiğini, mizahi bir biçimde yazmışım, bu yazıma atıfla o günlerin en güçlü kalemlerinden olan bir köşe yazarı “BİR BANDIRMA’LI” başlığı ile hakkımda şunları yazmış.
“Yaşadıkları çevreyi güzelleştirme çabasıyla didinip duran, onlarca güzel İnsan tanıyorum. Fikret Çağın, bu insanlardan sadece biri. Dört dörtlük bir mücadele insanı.
Fikret Çağın’ı (8 yıl önce Gazetemizde yayınlanan yazılarıyla tanıdım, Bandırma Avcılar Derneği Başkanıydı. Bir avcının bu denli bilinçli bir Çevre sevgisiyle dolu oluşu ilginçti. Avcılık konusunda çok gerçekçi ve tanıyıp, doğa sevgisini özümsemiş olan Fikret Çağın “Doğa”ya sahip çıkılması adına yılmadan ve hiçbir kişisel beklentisi olmadan çırpınıp duran ve ender rastlanan mücadele insanlarından sadece birisidir.
Kuş Gölü’nden Petrokok sorununa..
Sahipsiz insanların yaşadığı sel yatağına dönmüş sokaklardan çevre kirliliğine kadar onlarca sorunu kendine dert edinmiş, içtenlikli, mücadeleci ve gerçek bir Bandırma severdir Fikret Çağın.
Gazetemizde yayınlanan 31 Ocak 96 tarihli yazısını büyük bir keyifle okudum. Demogojiyi bile eline yüzüne bulaştıran Belediye Başkanımızın Akıldaneleriyle ürettiği uygulamalardan “ÇÖP KONUSU”nu öyle yumuşak bir üslupla hicvediyor ki, bu üsluba saygı duyulur, diyor bu usta kalem. “Tarihlere bakar mısınız” 31 Ocak 1996 tarihli yazımı örnek gösteriyor ve Fikret Çağını bundan 8 yıl önce Gazetede ki yazılarından tanıdım diyor!.
Yani yıl 1988. Sen o zamanlarda köşe yazısı falan yazmıyordun, seni gazeteden nereye gönderirlerse oraya gidip haber toplamaya çalışıyordun, bana yazı yazmayı hangi ara öğrettin de ben senin sayende bir yerlere geldim. Bu ne saçmalık? Ben neredeymişim de nerelere gelmişim? Şu iyice bilinmelidir ki, Ben her yaşımda bulunduğum halden ziyadesiyle memnunum, benim yazarlık ve gazetecilik gibi bir iddiam yok ve olmayacak da.
Ancak Edebiyat ve Türkçe konusunda çok bilmişliğini! birçok yerelde yazan arkadaşlara satmaya çalıştığın ve bir başka gazeteye gazetecilik ahlakı ve dersi vermeye çalıştığın gibi, boşuna bana da yazarlık konusunda ahkam kesmeye iş öğretmeye çalışma. Dediğim gibi benim yazarlık ya da yazmak gibi bir iddiam yok bunu kafana sok.
Ben kimi hobi olarak, amatörce zaman zaman toplumun duyarlı olduğu konularda bir şeyler karalıyorum. Kısa öyküler, mizansenler, hayal dünyamda canlandırdığım kötü karakterlere yüklediğim senaryolar gibi pek çok yazılar yazdım. Bir “İDRİS GÖRÜNÜMÜNDEKİ İBLİSLERİ, bir ZIRTABOZ’u mizansen olarak yazdığım gibi, bir ZİBİDİYİ de çok kötü bir karakter olarak canlandırdım ve bu kötü elbiseyi kimseler üstüne giymez diye düşünürken, birden bire sen ortaya çıkıyor ve bu karakter tam da beni tarif ediyor bu bütünüyle "Ben’im" diyorsun ama yanılıyorsun! Ben seni veya bir başkasını kast ederek yazmadım. Hem ben senin bu denli kötü bir karaktere sahip olduğunu inan bilmiyordum, beni hayal kırıklığına uğrattın, gerçekten sen öyle misin?. Haşa ben seni öyle görmüyorum, bu denli süfli bir karakteri sana asla yakıştıramıyorum ama sen ısrarla bu kötü karakter tam da bana göre diyorsan buna benim söyleyecek bir sözüm olamaz. Tercih senin demekten başka.
Bir de beni itibarsızlaştırmak için, yakın zamana kadar her yerde, “Yazdığın bir yazı yüzünden yargıdan aldığınız tazminat cezasının yarısını ödemiyor” diye her yerde dedikodusunu yaptığın bir arkadaşının İnternet sitesinde ve bir zamanlar maddi beklentini karşılamadıkları için haber ve makale yazmayı bıraktığın ve gazetecilik dersi vermeye çalışarak yerden yere vurduğun bir yerel gazetede Cumhuriyet Savcılığına beni şikayet ettiğini ismimle yazarak çok büyük bir cesaret! örneği sundun kutlarım!. İnsana hak ettiğini toplum vicdanı verir acaba yaşadığın yerde seninle ilgili müspet düşünen senle rantı ilişkisi olmayan bir kişi varmı? Bir araştır! Senin paranoyalarınla uğraşan Adalet sistemine verdiğin zarar bile senin umurunda değil oysa hakimlerin savcıların vaktini de çalıyorsun kıymetli zaman diye bir derdin de yok.
Beni Savcılığa şikayet edecek ve ailemdeki hukukçulara dil uzatacak kadar şuursuz davranacağına, Geçip karşıma bana sıkıntını belirtip Kahramanca! ve cesaretle! Hesap soramaz mıydın?. Soramazdın, çünkü sende yürek Selanik değil ama galiba Kavala. Meğer “sen neymişsin be abi” Her esen rüzgardan NEM kapıyorsun, her yazımdan alınıyor, İkide birde aynı cümlelerle bana laf çakmaya çalışıyorsun, Nedir sendeki bu ruh bozukluğu..Ayıp ediyorsun! Nedir bu Kin, Senin gibi düşünmeyenlere bu hazımsızlık ve huzursuzluk? Derdin ne senin?.
Rant sağladığın kurumları yöneticileri göklere çıkardığın , menfaat sağlayamadığın zaman ise yerin dibine sokmak için uydurup yazdıkların arşivde,bu kentte herkes kimin ne olduğunu biliyor, dön bir kendine bak nasıl çelişkidesin.
Yapma böyle, maazallah sağlığından olursun, bak kendin de (Nedense Ruhlarımız değerbilirlikle değil, Kıskançlıklarla dolu) diyor, kendi ruh halini anlatıyorsun, çok yazık.
Çelebi liman Müdürünün, savrulan tahıl tozlarının İnsan sağlığına zararı yoktur sözünü yayınlarken "Martı ve Barok" sitelerinde ve Paşakent'te küçük bir araştırma yapsaydınız yüzlerce insanın sağlık sorunlarına tanık olabilir ve bu semtlerin en hayati sorunlarını dile getirerek toplum yararına iyi bir şey yapmış olurdunuz.
Ayrıca, “Tahıl tozlarının sağlığa zararı yoktur” diyen bu kişiye “bu tozların besin değerleri çok mu yüksek,? Vitamini, Kalorisi ne kadar?” şeklinde imalı sorular sorar, çevre önlemlerinin alınmasının gerekliliğini hatırlatabilirdiniz.
Yazımızı güzel bir sözle bitirelim.
Hayranım: Hem haddini bilene, Hem Rabbini bilene.
Esen kalınız… Fikret ÇAĞIN…
09-11-2019/FİKRET ÇAĞIN/ BANDIRMA