YAĞLI URGAN
Son günlerin korkunç siyasi paylaşımı. Yağlı urgan, matah bir şeymiş gibi, elden ele, dilden dile dolaşıyor. Konuşma, yazışma, tartışma bitmiş. İletişim yolları tıkanmış. Mesaj aracı olarak; ilkelliğin, vahşetin, korkunun sembolü olan yağlı urgan çıkmış ortaya. Meydanlarda sallanıyor, elden ele dolaşıyor, her ne amaç düşünüldüyse dilsiz uşağın üzerine asılıp bekletiliyor.
Koskoca bir ulus da; yediden yetmişe televizyonlarda olanları merakla izliyor. Bu da yetmiyor! Bütün dünya bunu izliyor. Yağlı urgan, insanlara idam cezasını hatırlatıyor...Üzerinde kan var , kanlı siyaset var, baskı var, tehdit var, terör var, intikam var...
Suçluların ve muhaliflerin idam edilmesi, dünya üzerindeki medeniyetlerin başlangıcından bu yana neredeyse tüm toplumlar tarafından kullanılmış.
Resmi infazın kullanımı kayıtlı tarihin başlangıcına kadar uzanıyor. Çoğu tarihi kayıt ve çeşitli ilkel kabile uygulamaları, ölüm cezasının adalet sistemlerinin bir parçası olduğunu gösteriyor. Ancak bu cezanın, toplumlar üzerinde caydırıcı olduğuna dair bilgi yok. Aksine, uygarlık ilerledikçe bu uygulamanın çok kez keyfi ve haksız yere yapıldığı da görülmüş, cezaya dair bakış açısı değişmiş.
Yakın tarihimizde; 2022 yılının sonları itibarıyla 53 ülkede idam cezası devam ederken, 111 ülke tüm suçlar için hukuken idam cezasını tamamen kaldırmış, yedi ülke ise adi suçlar için idam cezasını kaldırmış. Ülkelerin çoğunluğu idam cezasını kaldırsa da, dünya nüfusunun %60'ından fazlası Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Singapur, Endonezya, Pakistan, Bangladeş, Nijerya, Mısır, Suudi Arabistan, İran, Japonya ve Tayvan gibi idam cezasının devam ettiği ülkelerde yaşamaktaymış. Bu ülkelerde de uygulama en aza düşmüş.
Ölüm cezası tartışmalı bir konudur ve birçok kişi, kuruluş ve dini grup bu cezanın etik açıdan uygun olup olmadığı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Uluslararası Af Örgütü, ölüm cezasının insan haklarını, özellikle de "yaşam hakkı ve işkence ya da zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da cezaya maruz kalmadan yaşama hakkını" ihlal ettiğini beyan ediyor.. Bu haklar, Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi kapsamında korunmaktadır. Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesinin 2.maddesi, idam cezasının uygulanmasını yasaklıyor. 46 üye ülkesi bulunan Avrupa Konseyi, üyeleri tarafından ölüm cezasının kullanılmasını tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ancak bu sadece protokolü imzalayan ve onaylayan üye ülkeleri etkiliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, konu ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor.
İnsan vicdanı, suçluların cezasız kalmasını istemez, aynı zamanda da kimseye hak ettiğinden fazla ceza verilmesini onaylamaz.
İdam, bir insana verilecek en ağır ceza. Ancak, ülkeler arasında, toplumlar arasında fikir birliği yok. Aynı suçu işleyen insanlar, farklı ülkelerde farklı uygulamalarla cezalandırılırlar. Farklı dönemlerde farklı yasalar çıkarılıyor, kaldırılıyor. Bu durum vicdanlarda rahatsızlık yaratmaz mı?. Belki kırk elli yıl önce idam edilen insan, bugün yaşasaydı, şimdiye kadar cezasını çekmiş özgürlüğüne kavuşmuş olacaktı... Bugün farklı suçlardan tutuklu olan, hapis cezası çekenler, aynı suçtan yetmiş seksen yıl önce idam edilirlerdi. Çoğu ülkede; cani, tecavüzcü, kundakçı, hırsız, soyguncu hafif cezalarla kurtulurken, insanlar düşüncelerinden ötürü veya muhalif oldukları için idam ediliyorlar. Sorgusuz sualsiz idam edilenler de var. İdam edildildikten sonra suçsuz olduğu kanıtlanan da... Yüksek yargının olmadığı veya keyfi işlediği durumları da göz önünde bulundurmak gerek. İnsan, her yerde insan, can, her yerde candır. Dünyanın neresinde olursa olsun insan kanı kırmızıdır. Yağlı urgan, etik ahlak kuralları ve din siyaset malzemesi değildir, olmamalıdır.
Suçluların; geçmişleri, yaşadıkları, genleri, sosyal yapıları derinlemesine incelenmeli, insanı suça iten koşullar düzeltilip insanlar suç işlemeden önlem alınmalı, iyi güzel ve doğrulara yönlendirilmelidirler. Uygar, doğru eğitim almış , vicdanı hür insanların önceliği budur.
Toplumlarda suç; açlık, kıtlık, yokluk, cehalet, haksızlık, gelir dengesizliği, ayrımcılık, liyakatsizlik, baskı ve zulümle doğar, büyür ve gelişir. Bunların kontrol alındığı ülkelerde suç oranının düşüp insanların huzur ve refah içinde yaşadığı ortadadır.
O halde; göz önünde, örnek konumda olan sorumlu siyasilerin; ipi, urganı, dini, gösterişi, showu bırakıp, birbirlerine hakaretler edip aba altından sopa göstermek yerine; yıpratılmış kurumların nasıl toparlanacağını, yaşam kalitemizin nasıl düzeltileceğini, ülkemizin tehditler karşısında ne yapması gerektiğini kaliteli bir dil ve davranışla konuşup çözmeleri gerekmiyor mu?
ULVİYE KARA AKCOŞ