ZAĞNOS PAŞA CAMİİ
Geçtiğimiz hafta, Zağnos Paşa Camii hutbesinin yıldönümü idi…
Doksan beş yıl öncesinin şubat ayına gidelim.
Mustafa Kemal, 6 Şubat Salı günü eşi Latife Hanım’ı yanına alarak
Kazım Karabekir Paşa’nın da bulunduğu bir heyetle Balıkesir’e gelirler.
İzmir’in, Yunan işgalinden bir gün sonra örgütlenen ve kongreler düzenleyerek,
Batı Anadolu'da Kuvayi Milliye cephelerini kuran Balıkesirliler tarafından çoşkulu
bir kalabalık ile karşılanırlar.
*
Geceyi Sacitzade Mahmut Bey’in evinde geçiren Mustafa Kemal,
7 Şubat 1923 günü Mevlit programına katılmak için Zağanos Paşa Camii’ne gelir.
Cemaatle öğle namazını kılar.
Şehitlerin ruhuna Kur’an ve Mevlit okunur.
Devletimizin dirliği, milletimizin birliği için dualar edilir.
*
Namazdan ve şehitlerin ruhuna okunan Mevlidi dinledikten sonra
Mustafa Kemal minbere çıkarak konuşmaya başlar:
"Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın esenliği, sevgisi ve iyiliği
üzerinize olsun.
Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini
gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce
bilinmektedir ki, yüce Kuran’daki manası açık olan ayetlerdir.
İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir.
En mükemmel dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.
Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat
kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan
Cenabı Hak'tır.
Arkadaşlar;
Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu.
Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi.
Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı.
Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize;
milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla
bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz.
Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır.
Bundan dolayı çok memnunum.
Bu fırsat ile büyük bir sevap kazanacağımı ümit ediyorum.
Efendiler;
Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır.
Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli
olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır.
Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur.
İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle
egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum.
Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum.
Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir.
Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir.
Efendiler, hutbe demek topluma hitap etmek, yani söz söylemek demektir.
Hutbenin manası budur.
Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır.
Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir.
Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi.
Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği
şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır.
İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca,
Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir.
Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi.
Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu
göstermek için bir şart lâzımdı:
O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması!
Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir.
Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun
arkasından gitmeyecektir.
Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar.
Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün
gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir,başka şey değildir.
Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağıngerisinde bırakmak demektir.
Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir.
Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki,
"Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı
olmuştur. "
Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır.
Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur.
Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur.
Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır.
Ve olacaktır."
*
Bu konuşmadan sonra HALK, Mustafa Kemal’e sorular sorar.
O’da:
“GİZLİSİ SAKLISI OLMAYAN,
YANLIŞ ANLAMALARA MEYDAN VERMEYEN,
AKILLARA VE VİCDANLARA İLİM İRFAN, IŞIK KAYNAĞI” cevaplar verir.
*
Dünden, bugüne; bugünden, yarına ne çok şey değişiyor değil mi?
SÜHA ORAL - BANDIRMA 12-02-2018