ELEŞTİRİYE TAHAMMÜLSÜZLÜK
Eleştiriye tahammülsüzlük bir toplumun temel özelliklerinden biri olduysa o toplum iflah etmez.
Eleştiriye tahammülsüzlük sarmalına giren bir toplumun ilerlemesi mümkün değildir. Hep aynı sorunlarla uğraşıp aynı sonuçlarla karşılaşırsın. İnsan eleştirildikçe yanlışlarını düzeltir. Kimse en kmükemmel insan değil,gözden kaçırdıklarını, ihmal ettiklerini böylece farkedebilirsin. Fakat eleştirilere kulak tıkar, eleştirenleri düşman görür ve sürekli pohpohlayanları dost zannederseniz. Gün gelir yaptığınız yanlışların sarmalında boğulursunuz.
Bunun örneklerini çevrenizde yakınınızda örneğin siyasette çokça görmüşssünüzdür.
Eleştirilmeye tahammül göstermeyen insanlar eleştirmekten de korkar. Korkak insanlar ise dedikodu dünyasında yaşar, gıybet mekanizmasına kendini kaptırır.
Özellikle özgüveni düşük insanların eleştirmekten ve eleştirilmekten korktuklarını gördüm. Bu tür insanlar düşünmekten de, sorgulamaktan da eleştirmekten de korkar. Oysa dedikodu düşünmeyi gerektirmez. Herkeste yoktur ama bazı insanlarda benci olmak,makam mevki hırsı var.Sizlerde fark etmişsinizdir. Dikkat edin kendini bu hırsa kaptıranlar kibirlidirler. Bu kibirleri sonucu at gözlüğü ile dolaşırlar , her yöne tek pencereden bakarlar.
'' Ya kovulursam, ya rezil olursam, ya küçük düşersem, ya koltuğu kaptırırsam '' korkusu ise çok fenadır. Hiçbir şeye benzemez. Herkesten şüphe eder paranoyak olursun. Örneğin bir kurumdasın yapılan yanlış ve eksik işleri dile getirmek zorunda kalırsınız. Yazılan ve söylenenler yanlışsa düzeltilir değil mi? Yanlışı söyleyenler dokuz köyden kovulmamalı. Kurumlar hiçbir zaman kişilere bağlı değildir. Ben gidersem sonrası tufan mantığı kendini kaf dağında gören vazgeçilmez sanan sakat düşüncenin ürünüdür. Senin gidip gitmemen değildir önemli olan . Sen gidersen de hiçbir şey olmaz. Ama gelenlerde aynı yanlışları ihmalleri sürdürüyorsa işte kurum asıl o zaman zarar görür.
Özellikle kamu kurumlarında gelenek olmuş bir ritüel var. Yöneticiler bir yandan kendi astlarından gelecek tehlikeleri kollamakla uğraşırken diğer taraftan kendinden üstteki yapıya kimin ayağını kaydırıp koltuk yenilerim derdindedir. Bu adeta paranoya olmuştur. Kimse astını kendi yerine layık görmez üst'ünede bulunduğu yeri layık görmez. Çünkü kendi daha iyidir. Siyasette de çokça benzerlikler gösterir. Buna birde ben neymişim bensiz olmaz algısı eklenince kendini kaf dağında görmeye başlarsın.. Oysa kurumlardan onlarca idareci gelip geçmiştir hatta bunların kimi müfettişle , kimi polisle gitmiştir, ama kurum ayaktadır. Önemli olan tüyü bitmemiş yetiminde hakkı olduğu devlet kurumunun işlevini mükemmelleştirmektir. Sen gidersen de bir şey olmaz. Koltuğa yapışmış olmakla ve eleştiri yapanları hedef göstermekle, bozguncu göstermekle suya sabuna dokunmadan günü kurtarmaya çalışmakla herkese kendine de ihanet edersin.
. Bir şekilde de oturduğu koltuğu korumak isteyenlerin sığındığı asıl ihanet ve bozgunculuk budur.
Genel yönetim anlayışında da aynı şeyler geçerli. Alt yapıda ne var ise üst yapıda aynı şekildedir. Varlığını korumak isteyen üst yapı da kendi varlığını sürdürebilmek için alt yapıyı ona göre şekillendirir. Bu zincirin halkaları asla zincir kırılsın istenmez. Odalarda , borsalarda, sendikalarda,siyasette olan biten budur ve ülke bu statükocu durumdan çok ama çok zarar görmektedir. Başarı değil ,alt üst, ahbap çavuş ,yandaş ilişkileri ülkenin içini görünmeyen kurtlar gibi kemirmektedir.
Siyasette çok yakın örnekleri hatırlayalım. Ne zaman başarısız yönetime yönelik sert ve ciddi bir eleştiri gelse savunma hazır. Eleştirilere yanıt vermek yerine; eleştirenleri suçlamak dışlamak ötekileştirmek adet haline gelmiştir .
Kime ne fayda sağlamıştır. Hiç.
Eleştirenler, yandaşlar,dalkavuklar tarafından değersizleştirilir, yetmezse korku salınır ve ısrarla yanlışa, doğru diyerek yola devam edilir. Eleştiriyi kabullenmek eksiklik ve yenilgidir. Oysa onlar mükemmeldir. Onlar her şeyin en iyisini bilir. Onlar yanına birde kadrolu yancı alırsa kutsiyette kazanır. Asla dokunulmaz ve eleştirilemezler.
Peki sonunda kim kazanır? Bunun yanıtı geçmişte ki yaşanmış örneklerde dir.
Kurumlar yeni öngörü ve bilgi üretimleriyle devamlılık sağlar. Bunu yapamayanlar yok olmuştur.
Hiçbir kamu kurumu kimsenin babasının malı değildir. Orada var olan bu toplumun ameleliğini yapmak için var.
Eleştirilerden kurtulmanın yolu samimiyetle işini doğru ve eksiksiz yapmaktır. Yanlışa ortak olmamak, personeli kendi çıkarına sınıflandırmamaktır.
Bir bilgenin sözünü hatırlatayım; ‘’Bir Aptalın Hatasını Düzeltmeye Kalkmayın, Sizden Nefret Edecektir. Bir Bilgenin Hatasını Düzeltin Size Minnettar Kalacaktır.’’
06-09-2021/SERHAT OZAR