KUĞULU PARKIN KUĞULARINI AYIRDILAR
Ankara’ya yolumuzun her düştüğünde, ilk fırsatta Kuğulu parka gider, beyaz kuğularla siyah kuğuların, ördekler ve ördek yavrularıyla birlikte, parkın havuzunda süzülüşlerini ve beslenme gayretlerini seyrederiz. Bu sevimli hayvanların ortak yaşam alanları olan, sonsuzluk işaretini –yatay konumundaki sekiz rakamını- anımsatan havuzda kardeş kardeş, kuğul bir tarzda yüzmelerini izlemek, sadece bizim gibi orta yaş grubunu değil, genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk, evli evsiz her türlü insanı keyiflendirmektedir.
Son gelişimizde, tel örgüler çekilerek havuzu üçe böldüklerini, siyah kuğularla beyaz kuğuları ayırdıklarını gördük. Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü geçtiğimiz günlerde haber bültenlerinde –tabi ki layt haber olarak, insanları çektikleri ekonomik sıkıntılardan uzaklaştırmak adına- Kuğulu parkın sorumlularınca verilen açıklamayı izlemiştik. Orada, siyah kuğuların, beyaz kuğularla kıyasıya dalaştıklarını ve tel örgülerle kavgaya son verdiklerini dinlemiştik. Kapitalist dünyanın kuralları Kuğulu parka da sirayet etmişti nihayetinde; Böl ve yönet!
Eğer ortak üretilen değerler, ortak paydada pay edilemiyorsa orada gerilim artar ve “hır” çıkar…
Kapitalizmin en kestirmeden tanımını hatırlayacak olursak; ‘Toplumsal üretim, bireysel temellük ’tür. Yani toplumsal üretim ortaktır, ama üretimin getirisine el koymak, mülkiyet yasalarının getirisiyle, üretim araçlarının sahiplerine aittir.
Üretim ölçeğinin büyüklüğü, ülkelerin “organik bileşenin” pay ve paydası ile benzerlik içindedir. Nasıl mı? Sabit sermaye dediğimiz üretim araçlarının oranı, ekonomisi gelişmiş uluslarda yüzde doksan ise, değişen sermaye oranı – işçi ücretleri – yüzde ondur. Gelişmişlik seviyesine göre; %90 /10, %80 /20, %70 /30, %60 /40… %10/90 şeklinde organik bileşen sıralanmaktadır. Örneğin, %10 /90; üretimin emek yoğun olduğu, teknolojik gelişmeden nasibini alamamış, gerekli makine parkurunu elde edememiş, çağ ötesi bir yaşam sürdürülen insanlar topluluğunu verir bizlere.
Üretim seviyesini, sabit sermayenin yoğunluğu belirlediğine göre, üretilen değerlerin ulus içindeki sınıfsal dağılımını da büyük oranda sabit sermayeye ayrılan payın büyüklüğü, yatırımların büyüklüğü belirlemektedir. Örneğin Alman ekonomisi, günümüzde en gelişkin ekonomilerden birisidir. Bilgisayar tümleşik, otomatik makinelerle üretilen otomobiller dünya piyasasında liderliğini korumaktadır. Makinelerin başında görevlendirilen birkaç işçinin gözetiminde (bilgisayarın tuşlarına basma yeteneğini ve bilgisini sağlamış vasıflı işçilerle), dakikada bilmem kaç otomobil üretip, satışa sunabilmektedir. Darısı, bizim üretmeye başladığımız, A’dan Z’ye her parçası, motoru, şasesi, elektrik aküsü yerli üretim ve %90/10 organik bileşenli TOGG markalı aracımıza olsun!
Alman otomobil fabrikasında çalışan, nispeten düşük sayıda işçiler, kurslarla, eğitimle edindikleri, sahip oldukları vasıflarıyla, yine organik bileşeni düşük bir ülkenin çok sayıda çalışan otomobil üreticisi işçilerine nispeten daha yüksek oranda işçi ücreti alabilmektedir.
Gelişmiş ekonomi olarak örneklediğimiz Alman ekonomisinde organik bileşenin, %90/10 olduğunu varsayarsak, yıl sonunda elde edilen G.S. M.H. (Gayrı safi milli hâsıla) oranından fert başına düşen kısmı da yüksek olmaktadır. Ve ülke gelirlerinden işçi ücretlerine düşen ile kapitalistlere ayrılan kısımlar arasında, en azından uçurumlar oluşmamaktadır. Mesela %60- 70 kapitalistlerin, kar, faiz ve rant gelirlerini teşkil etmekteyse, kalan %40-30’da işçi sınıfının ücretlerini karşılamaktadır. Bizim gibi gelişmekte olan- diğer söylemiyle ekonomisi gelişmemiş- ülkelerde bu oran, %80/20 iken, global krizin müzminleşmiş konumunda, hızla %90/ 10 oranına kaymaktadır. Yani ülke gelirlerinin %90’lık kesimini, %10 “tuzu kuru” kesimi, artı-değeri kar, faiz ve rant olarak aralarında pay eden kesimi elde etmektedir. Ülke gelirinin %10’luk kısmı ise, üretim ve geçim araçlarından uzak düşmüş, ülke nüfusunun %90’lık kısmına düşmektedir.
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik; Liberté, égalite, Fratérnité…
Ankara’ya her gelişimizde, eşimle birlikte Kuğulu parktaki kardeş kardeş geçinen kuğuları ve çeşit çeşit ördek sürülerini izlemeyi gelenekselleştirmiş bulunmaktayız. 0.25 lt. Pet suyun bile 15 TL’den satıldığı ülkemizde, halkımızın %90’ı bedavadandır diye parklarda, bahçelerde vakit geçirmektedir. Zafer parkı, İnönü parkı, Lozan parkı, yine yürüyüş amaçlı her akşam sabah dolaştığımız parklardandır. Oldukça geniş bir arazi üzerinde, birbiriyle bitişik, Çankaya’nın bakımlı, havuzlu, asma köprülü, ağaçlandırılmış, soluklanmak için banklar ve kamelyalarla donatılmış nezih ortamında vakit geçirmek, yaşadığını hissetmek açısından oldukça önemlidir.
Parklar, bahçeler bedava, sokaklarda, caddelerde dolaşmak bedava, vitrinleri seyretmek bedava, yürüyen merdivenlere binmek, AVM’leri dolaşmak bedava. Bedava yaşamaktayız bedava, susamamak ve tuvalet ihtiyacının olur olmaz yerlerde gelmemesi halinde tabii ki!
Sedat PAMUK, 9.09.2024, Ankara