Gerçekten Tam Kapanma mI Yoksa KAPATMA MI ?

GERÇEKTEN TAM KAPANMA MI, YOKSA KAPATMA MI ?

Covit 19 Salgını nedeniyle artık yaşadığımız Dünya'da, daha bir görünür hale gelen Emperyalist-Kapitalist Sistemin içinde bulunduğu kriz derinleşerek, ağırlaşarak sürmekte.
Kapitalist üretim ilişkilerinin belirleyici olduğu Ülkeler, bu sisteme entegre olan Yönetimler ile bunun dışında kalan ve Salgın koşullarında Insanı merkeze alan, daha akılcı, bilimsel çalışma ve uygulamalar ile hasarsız aşılmasını önceleyen ve İnsanlığa umut veren Ülkelerin varlığı da günümüz Dünya'sının bir gerçeği olarak İnsanlığın önünde durmakta.
Bu gerçeklik karşısında Ülkemizin durduğu yer konusunda ise yaşadığımız birçok gelişmeyi, ard arda sıralamak mümkün ve bir başka geniş değerlendirmenin konusu olarak, şimdi daha güncel olana yoğunlaşalım.
Ülkemizde Covit-19'un ilk görüldüğü tarih olan 11 Mart 2020'nin hemen ardından  CB Erdoğan, AKP Iktidarı ve Sözcüleri tarafindan yapılan, PANDEMİ SÜRECİNİ FIRSATA ÇEVİRECEĞİZ söylemi İşçi Sınıfını, Emekçileri, geniş halk yığınlarını nasıl gelişmelerin beklediğinin ipuçlarını vermekteydi.
Bu söylem, 20 yıla yaklaşan İktidarlarının bugüne kadar, Sermaye Sınıfının çıkarları doğrultusunda izledikleri uygulamalar ile bu süreçte de neler olacağının açık bir ilânıydı.
Bugün Kapitalist Sistemin içinde bulunduğu global krizin etkilerinin altında, İktidarın yönetim tercih ve anlayışının tıkanmakta olduğu, giderek derinleşen yöneteme me halinin ortaya çıkardığı bir süreçten geçiyoruz.
Bir belirsizliğe doğru sürüklenmekte olduğumuz bu süreçten, hangi yol ve yöntemler ile nasıl çıkılacak sorusunun yanıtının bulunması artık kendini dayatmaktadır.
Kuşkusuz farklı siyasal parti ve çevrelerin, ülkede ki bu olumsuz gidişin nasıl ve hangi yolla aşılacağına ilişkin, mevcut kapitalist üretim ilişkilerinin sürekliliğini önceleyen sınıfsal tercihlerin, programı ve anlayışları çerçevesinde bir yönetim anlayışını savundukları da bir gerçekliktir.
Yani Emek Sermaye çelişkisinin ortaya çıkardığı Sömürü Mekanizmasının işleyişini, ortadan kaldırmayı hedeflemeyen bir program ve işleyiş.
Oysa ki, bu türden program ve anlayışların İşçi Sınıfının, Emekçilerin, geniş halk yığınlarının İnsanca yaşama koşullarını,
Bir Başka Bahara Erteleme anlamına geldiğini bilmekteyiz.
Ülke şu anda salgın gerekçesi ile
Anayasa ve Yasalar da yer almasına rağmen, Sosyal bir Hukuk Devletiyiz demogojisi eşliğinde Hiçbir Sosyal, Ekonomik Destek içermeyen ve adına da TAM KAPANMA denilerek  dayatılan bir uygulamanın içinde.
Hemen belirtelim ki Salgını kontrol altına alma gerekçesi ile başlatılan bu süreçte yaşanan BİR KAPANMA değil, KAPATMADIR.
Bu durum İktidarın artık yönetmekte zorlanma halinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur.
Amaçlananın da,
Giderek yoksullaşan milyonların arasındaki, sosyal iletişimin, ilişkilenmenin, dayanışma ve mücadele sürecinin gelişmesinin önüne geçmeyi hedefleyen bir uygulama olduğu apaçık orta yerde durmaktadır.
Tam Kapanma denilen ve öyle olmadığının en açık göstergesi,
Hemen her İşkolu'na yayılan Işyerleri'nde Üretim faaliyeti'nin devam ettiği gerçeğidir.
Hani Salgın vardı,yapılan uygulama da,Tam Kapanma! idi.
Bu sürece ilişkin Iktidar'a sorulması gereken soru çok ve hemen herkes tarafından da,yanıt alınamasa da zaten sorulmak ta.Yani karşılığı alınmayan, #HavandaSuDövmeMisalinde olduğu gibi.

Salgın ile birlikte, Sınıfsal kayıpları yoğun yaşadığımız bu süreç ve dayatmadan bir çıkış yolu açılmasında, başta Sendikalar ve Konfederasyonlar olmak üzere, tüm Meslek Kuruluşlarının yerine getirmeleri gereken görev ve sorumluluklar bulunmaktadır.
Talepler karşılık bulmasa da, Sorulara her ne kadar yanıt verilmese de bu süreçte, adı geçen kuruluşların gündeme getirmekten bir an bile geri durmamaları gereken bir Hak olan,  ILO'nun 155 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi'nin Md.13de, “Çalışanlara işyerlerinde sağlığı ve yaşamı için ciddi ve yakın tehlike bulunması halinde çalışmaktan kaçın-ma” hakkı tanıyan,  #İşçilerinÇalışmaktanKaçınma#HaklarınınOlduğuGerçeğidir.
Üstelik İLO tarafından 3 Haziran 1981 tarihinde kabul edilen ve
Türkiye tarafından da Onaylanan bu sözleşme, Resmi Gazete'nin 13.01.2004/25345 tarih sayısında yayımlanarak
22 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Meşruiyeti tartışılamayacak olan bu hakkın kullanılması ve bu hakkın ihlalinde ortaya konacak Müdadele'nin #GenelGrev dahil,
bir Meşruiyet noktası olduğu bilinmesine rağmen Sendikal Hareket tarafından neden gündeme taşınıp olgunlaştırılmaz.
Sorulabilir, Sendikal Hareket'te böylesi bir Mücadele anlayışı varmı dır ya da buna yönelik bir istek veya Mecali varmı dır?
İşte onu da bugün itibarıyla söyleyebilmek oldukça zor.
Üstelik te bu durum uzun yıllardır devam eden Sendikal Mücadele'deki Erozyonun bir yansıması.
Sendikal Hareketin, yaşadığımız bu sürece yönelik, yeni bir Mücadele perspektifi ortaya koymaktan her geçen gün uzaklaştığı ve bu durumun da giderek içselleştirildiği ağır bir süreçten geçilmekte.
Kuşkusuz Sınıfsal Mücadele'nin sürdürülmesinin olmazsa olmaz dinamiği olan Sendikal Mücadele'de ki kararlı ve inatçı,
çaba ve girişimleri görmekle birlikte, Sendikal Hareketin genel durumunun, #TakkeDüştüKelGöründü deyişine uygun seyrettiği realitesidir.
Sendikal yapılara egemen olan Popülist söylem, Bürokratik ve Uzlaşmacı, Reformist bir İşleyiş, henüz İşçi Sınıfının çoğunluğu ve geniş toplumsal kesimler tarafından görülmemekle birlikte, görülmesi gereken gerçek,
Artık bu Virüs'ün ne Mutasyonu bitecek ne de Varyantı.
Esas Virüsün Kapitalizm olduğunun kavranıp,
Sömürü çarklarının tersine çevrilmesi hedefiyle yol yürünmesi gerekiyor.
Bu süreçten çıkış yolunun açılması mücadelesi ise,
Çarkları Döndürenlerin ve Üretenlerin Yeter diyebilecekleri sürece kadar da devam edecek.
Bu nokta da sorulması ve yanıtının bulunması gereken soru ise, Böylesi bir süreç Kendiliğinden gelişebilir mi ?
İşte bu sorunun yanıtının bulunması ise, sınıfsal mücadelenin gerekliliğini vurgulayan herkese ait bir sorumluluk olduğu gerçeğidir.

08-05-2021/BANDIRMA