Ben Bıraktımsa Herkes Bırakır. Sen De Bırakırsın…

Ben bıraktımsa herkes bırakır. Sen de bırakırsın…

Bugün, ayın on altısı. 16 Temmuz 2017, Emekli aylığımı almama tam on gün var. Daha birkaç gün önce Turgut’tan iki yüz lira borç para aldım o da bitti. Küçük bir ekstra harcama yapma durumunda kalınca, emeklinin bütçesi büyük açık veriyor. Geçtiğimiz ay, Ocaklar’dan, Erdek’e taşınmam nedeniyle ekstra harcamalarım oldu. Biliyorum bu durumda ayağımı yorganıma göre uzatmam gerek. Büyüklerimizden biz böyle öğrendik. Kendileri doymak bilmediler. Ama bize gelince, şükretmeyi öğrettiler. Tamam da, ne yapılır, nasıl yapılır, bu durumda, üstümüzdeki yorgan, kalmış mendil kadar. Üstümüzde yorgan mı bıraktınız? Malum emekliyim, yolun yarısını da geçmişim, hiçbir şeyin farkında olmadan. Sağlık sorunum da var… Bu durumda sigarayı bırakmam gerekirken aksine daha da artırdım. Beni bırakırsa yaşayamam dediğim sevgilim de bıraktı gitti. Sigara da günde iki paketi aştı, üç pakete yaklaştı. Prensip olarak yatak odasında sigara içmezdim, orada da küllük dolu. Salonda, oturma odasında, balkonda ve çalışma odasında olduğu gibi… Paketler boşalmış, küllükler dolmuş. Vakit olmuş gece yarısı. Ben sigara bulma derdinde… Açık büfe vardır gidip bir paket sigara alıp geleyim. Keyifle içeyim…

Beş damarı değişmiş, kalp ameliyatı geçirmiş biri olarak bu yaptığım, intihar. Yaşam ne denli çekilmez olursa olsun bana göre intiharı düşünmek zayıflık. Nerede okudum, kimden duydum hatırlamıyorum. Bir yerlerden aklımda kalan şu sözü hatırladım. “İntihar; faili ile mağduru aynı olan tek eylem.” Fail kim? Ben. Mağdur kim? O da ben. Allah aşkına kimin umurundasın sen? Bırak kendine acımayı. Yeter artık, sayıyla kendine gel! Düşündüklerimden utandım, geçmişimden utandım. Kendimden utandım…

Cep delik cepken delikken, elde yok avuçta yokken, ciddi sağlık sorunların varken, günde ortalama iki paket sigara içmenin ne keyfinden bahsediyorsun sen? Bu aczi, bu teslim oluşu, bu esareti keyif diye nasıl kutsarsın? Nasıl olur da, parmak kadar sigaraya kocaman adam, esir düşersin? Bir de parasal boyutu var bu işin. Günde ortalama iki paket sigara içtiğini düşün. Ne yapar? Bir günde yirmi, ayda altı yüz, yılda, yedi bin iki yüz lira yapar. Ya ben ne durumdayım? Anlamak için, cebimde ne kadar para varsa çıkartıp saydım. Otuz bir lira, elli kuruş... O da ancak, bir buçuk günlük sigara parası olur... Maaşı almama daha on gün var. Borç para bulabilirim. Eşim dostum, arkadaşlarım var. Ama nereye kadar…

Dibe vurunca kendini bırakmayacaksın. Bırakırsan yok olursun. Bu senin sonun olur. İntiharın olur. Kendine gel. Dipte yaşamak olanaklı değil ama dipten kurtulmak olanaklı. Yeter ki kurtuluşun için gerekli iradeyi göster.

Ben de kendimle ilgili radikal kararları genellikle bu durumdayken alırım. Görece rahat konumdaysam yapmam gerekenleri yapmam, ertelerim. Oysa, şimdi öyle bir lüksüm yok. Şimdi Zümrüdüanka gibi küllerimden yeniden doğma zamanı. Çünkü ben güçlüyüm. Çünkü ben özgüveni tam olan biriyim Kaldı ki, zor şartlarda bir şeyleri başarmış olmak, çeliğe su vermek gibi gelir bana. Mutlu eder beni, zor olanı başarmak. Bugün sigarayı bıraktım. Otuz bir lira elli kuruş da ay sonuna kadar bana yetecek. Nasıl olsa, buzdolabında, derin dondurucuda, erzak dolabında on günü rahat geçirmeme yetecek kadar stok var. Çok zorlanacağımı sanmam. Ne olur birkaç gün yarı aç, yarı tok yatsam.

Nuriye Gülmen’i, Semih Özakça’yı düşün. Hak için, hukuk için, adalet için, mücadele edenleri düşün. Aklının, emeğinin, göz nurunun, alın terinin hakkı için açlık grevinde olanları düşün. İşini, aşını geri almak için mücadele verenleri düşün. Kimseler düşünmezken düşün. Umudu yükseltmek için uğraş verenleri düşün. Ekmeğimize aşımıza göz koyanlar olduğunu da düşün. Yürekleri sağır, vicdanları kör olanların olduğunu da… Ganimeti fırsat, fırsatı ganimet bilenleri de düşün… Düşün ki safın belli olsun. Doğrudan, haklıdan, adaletten, özgürlükten eşitlikten yana saf tut. Saf olma…

Tüm bu gerçeklikleri unutma, unutturma. Sakın ola bu durumu sigara içmek için bahane yapmaya da kalkma. İrade bir bütündür, hayatın her alanında gerekir…

“Kendi kendine çektiğin ajitasyon yeter, sadede gel!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bu yazı bugünlük bu kadar. Çünkü ay sonuna kadar düşmem gereken notlar var. Mesela sigarayla aram nasıl? Otuz bir lira elli kuruşluk bütçeyle nasıl idare ediyorum? Bakalım azmin elinden neler gelirmiş? Gün, gün yazacağım.

· 16.07 2017 Bugün harcamam yok. Hâlâ otuz bir lira elli kuruşum var.

· 17.07 2017 Bugün ekmek ve su aldım. Toplam dört lira yetmiş beş kuruş harcadım. Hâlâ yirmi altı lira yetmiş beş kuruşum var.

· 18.07.2017 Bugün de tek kuruş harcamam yok. Bugün, üçüncü gün. Tek bir dal sigara da yok.

· 19.07.2017 Bugün kesenin ağzını biraz açtım. Domates, biber, ekmek, su, beş yumurta aldım. Tam on bir lira yirmi beş kuruş harcadım. On beş lira elli kuruşum kaldı. Ayın yirmi altısına daha çok var. Beni küçük de olsa, bir telaş aldı. Mutfak tüpünü ne zaman değiştirdiğimi de anımsamıyorum. İster misin o da bu sıra bitsin. Yanması garipleşti ya da bana öyle geliyor. Biterse tüp, bende ızgarayı kullanırım. Su ısıtıcısı da var nasıl olsa, çayı da orada demlerim…

· 20.07.2017 Bugün de harcamam yok. Ama anlatacaklarım var. Sabahleyin erkenden kalktım. Saat henüz altıya on var. Giyinip yürüyüşe çıktım. Bazı sabahlar, yataktan erken kalktıysam bir saat kadar yürürüm. Bu sabah da öyle yaptım. Eve döndüm, son zamanda hiç aksatmadığım sporumu da yaptım. Duşumu aldım. Bir yandan da Barış Manço’nun dilime pelesenk olmuş bir şarkısını mırıldanıyorum. “Deli gönül sevdasını ben bilirim, ben bilirim / Yardan ayrı kalmasını ben bilirim, ben bilirim…” Yardan ayrı kalmasını bildiğimi göstermek için olsa gerek, yapmam gereken ya da normal insanların yapması gereken rutin işleri yapmayı da ihmal etmiyorum. Diş fırçalamak, tıraş olmak gibi… Tıraş olmak için tıraş köpüğünü elime aldım, köpük bitmiş. Bitsin, canım sağ olsun. Biten tıraş köpüğü olsun. Yeter ki çare bitmesin. El yıkadığım sabunu çoktandır kullanmadığım fırçayla köpürtüp yüzüme sürdüm. Köpük yüzümden çabucak kayboluyordu ama ben buna da çare buldum. Köpürtme işlemini sık yaptım ve tıraş oldum. Tıraş oldum diye sanmayın ki kahvaltıdan sonra hemen sokağa çıkacağım. Emekli tıraşı işte, işe gitmeyeceğim ya. Bir daha ancak akşam yürüyüşüne evden çıkarım. Evet, ara sıra yaptığım sabah yürüyüşünden hariç bir de her gün hiç aksatmadan çıktığım iki - iki buçuk saatlik gece yürüyüşlerim var. Bunları iki nedenle gece yapıyorum. Hem para harcamamak için hem de tansiyonum olduğu için güneş batmadan evden çıkmıyorum. Evde günümü sıkılmadan geçirebiliyorum. “Yardan ayrı kalmasını ben bilirim, ben bilirim…” diye bir şarkı tuttursam da bu durum gündelik ev işlerini yapmama, haberleri izlememe, internette dolaşmama engel değil. Tabi kitap okurken şarkı söylemeyi bırakıyorum çünkü kitap okumama engel. Farkında olmadan bir sürü sayfa okumuşum ama anlamamışım. Bu kez sayfaları geriye doğru çevirip yeniden okuyorum. Gerçi bu durum ilk başlarda daha sık oluyordu. Artık, sigara aklıma gelmiyor. Biliyorum

inanmıyorsunuz. “Aklına gelmez tabii... Aklına gelmesi için önce aklından çıkmış olması lazım.” diye düşünüyorsunuz. Gün geceye döndü, hava hâlâ sıcak ama yürümek için daha uygun… Benim yürüyüş saatim geldi. Bugün para harcamamam gerektiği için yanıma da tek kuruş para almadım. Evden çıkıp Kurbağalı’nın ucuna, Kaya Rock Bar’ın oraya kadar gittim. Erdek’i bilenler bilir; bir uç burasıysa öbür uç da Cuğra tarafı. Erdek, bir ucu Kurbağalı Dere, öbür ucu Cuğra Deresi olacak şekilde suyu olmayan iki dere arasına kurulmuş… Ben evden aheste aheste Kurbağalı’ya kadar geldim. Tabi burası, start verdiğim yer. Bana göre gerçek anlamda yürüyüşe başladığım yer. Bundan ötürü tempomu da artırdım. Kurbağalı’dan Cuğra’ya doğru yürüyorum, “Ali Haydar Sarı Sahil Bandı” yazan takın altından henüz geçtim. Daha çok yolum var. Üstüne üstlük çok da çişim geldi. Yanımda para da yok. Uca kadar gidebilsem köprüyü geçer geçmez ağaçların arasına dalarım. O tarafa pek geçmiyor insanlar. Ne ki, oraya kadar dayanabilecek miyim onu bilmiyorum. Tempoyu bir tık daha artırıyorum. Helin Otel’in önüne geldiğimde karşımdan da Nurten Hemşire geliyor. Selamlaştık, geçer yoluna devam eder sanmıştım. Nurten Hemşire durdu, “seni gördüğüme çok sevindim.” dedi. “Ben de!...” dedim. “Terliyim, terimi soğutmamalıyım. İzninle…” diyerek yoluma devam etmeye çalıştım. “Dur, ben de seninle Agrigento’nun oraya kadar geleyim.” dedi ve benimle yürümeye başladı. Nurten çeneyi otomatiğe bağladı, ha bire bir şeyler anlatıyor: “Biliyor musun? Bugün ben on bin beş yüz adım attım. On bir bini tamamlarım eve gidene kadar. Ama ayaklarım ağrıyor.” Ben de “O kadar yürürsen ağrır tabi, attığın adımların sayısına bakarsan normal. O kadar adım attığını nerden biliyorsun, adım ölçerin mi var?” diye sordum. “Telefonuma indirdim, istersen senin telefonuna da yüklerim.” Ben, sessiz kaldım. Derdim başka. Çişimi ha boşalttım, ha boşaltacağım. Sürekli vites büyütüyorum. Tempoma ben de hayret ediyorum. Sigarayı bıraktım ya ondandır, adeta uçuyorum. Hızıma Nurten bile yetişemedi. Bile diyorum çünkü Nurten profesyonel yürüyüşçü. “Benim ayaklarım ağrıyor ben dönüyorum” dedi ve MKE Kampının önünden döndü. Ne yapsın kadın, yan yana yürüyoruz güya, benim surat şekilden şekle giriyor, tempom yürüyüşle koşma arasında, onun anlattıklarını dinliyormuşum gibi yapıyorum ama dinleyemiyorum. Belki de sezdi. Nurten ayrılsa peşimden ne iyi olur diye düşünmüyor da değildim. Aklımdan, böylece köprüye varmadan koyuverirsem hiç değilse ona rezil olmam, diye geçiriyordum ki o da zaten ayrıldı. Ondan sonra ben koşmaya başladım. İki yıl üç ay önce olduğum kalp ameliyatından sonra ilk kez koşuyorum. Yok, ben uca kadar gidemeyeceğim. Bari şuradan arka sokaklara geçip, üstüme işeyeyim. Karanlık sokaklardan eve giderim kimseye çaktırmadan, sonra da banyoya girerim… Ben bunları düşünerek kah koşuyor, kah yürüyorum. Derken Yeşilim’in yola taşmış, kalabalık masalarını gördüm. Görünce yaklaştım deyip ha gayret köprüye doğru son bir depar attım. Hay Allah köprüden öbür tarafa geçen pek olmazdı ama ne hikmetse bu gece, buradan da gelen geçenin ardı arkası kesilmiyor. Yapacak bir şey yok ağaçların arasına gittim ve başladım işemeye… Tanker mübarek, boşalmak bilmedi. Rezil etti beni kumsalda yürüyenlere… Hava sıcak, çok hızlı yürüdüm, koştum ter boşalıyor sırtımdan, bir yandan da soğuk terler döküyorum sıkıntıdan. Soğuk terle, sıcak ter karıştığından mı ne, buhar çıkıyor tepemden. Ağaçların dalları arasından sızan ışıklardan gördüğüm bu durumu gören başkaları olsa, kaynar kazanda haşlandığımı düşünür. İşimi, çişimi bitirdim. Tepkili uçak gibi arkamda iz bırakarak gelip, bahçe ile kumsalı ayıran duvara oturdum, dinlendim. Başımın üstündeki duman dağıldı, terim soğumak üzereyken yola koyuldum. Evet, bugün de tek kuruş harcamadım. Dönüşe geçtim. Benim çişten önceki yürümem gibi, tempolu yürüyenleri görünce sataşmak geçti içimden. Ne o senin de mi çişin geldi, diye... Hızlı yürüyen herkesin çişi varmış gibi geldi bana… Evet bana geldi… Bize neden emekli diyorlar? Bizde yürüyecek derman bırakmadıkları için mi? Emeklemek durumunda kaldığımız için mi? Çişimizi tutmakta zorlandığımız için mi? Bize emekli diyorlar…

Farkında mısınız? İktidarları değiştirecek kadar çoğuz biz… Ne ki, bu durumun henüz biz farkında değiliz… Dalga geçer gibi verilen zamlarla farkında olacağız sayenizde…

· 21.07.2017 Bugün sadece ekmek aldım. İki lira elli kuruş harcadım. On üç liram kaldı.

· 22.07.2017 Sigarayı bıraktığımdan olacak, iştahım açıldı. İki günde bir ekmek alırken, günde bir ekmek almaya başladım. Bugün de bir ekmek aldım. Gitti, iki lira elli kuruş daha. Kaldı on lira elli kuruş.

· 23.07.2017 Bugün ekmekle birlikte bir de su almam gerekti. Dört lira yetmiş beş kuruş harcamak zorunda kaldım. Kaldı mı beş lira yetmiş beş kuruş…

· 24.07.2017 Sigara içmiyorum ya, dediğim gibi, iştahım açıldı. Kahvaltılık da kalmadı. Bir parça beyaz peynir ve zeytin kaldı. Beyaz peynir de yarın biter, sadece zeytin kalır. Kesilmesin zeytinlikler, soframızdan eksilmesin zeytinler! Bugün sadece ekmek alabildim. Hâlâ üç lira yirmi beş kuruşum var. Bir de yarın… Ne güzel insanın yarını, yarınları olması…

· 25.07.2017 Bugünü de atlatınca, yarın maaş günüm. Sigara bitti artık. Sağlık bedenime, parası cebime… Evde su da bitti. Ancak çaydanlıkta kaynayıp soğuyan suyu iki gündür sürahiye alıyorum, onunla idare ederim. Bugün sadece ekmek alırsam yeter. Yetmiş beş kuruş da param artar. Onu da önümüzdeki ayın bütçesine aktarırım. Yüzde dört mü, dört buçuk mu ne bir de zam alacağız. Yaşadık… Allah devletimize “zeval” vermesin…

· 26.07.2017 Bugün maaş günüm, artık param var. Evin eksiklerini tamamlayabilirim. Kira, su, elektrik ve diğer faturalar için para ayırdıktan sonra en az yirmi, yirmi beş paket sigara alacak param da kalıyor

.

Harcamaları yapınca, evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördüm. Yirmi, yirmi beş paket değil ancak dokuz on paket sigara alacak kadar param kalıyor. Kesin kararlıyım artık sigara içmek yok. Nefesim düzeldi, yolda daha rahat yürür hale geldim. Yataktan kalkarken kendimi daha dingin hissediyorum. Yediklerimin tadına varır, kokusunu alır olmaya başladım. Görüldüğü gibi hesap ortada, sigaraya ayıracak param da yok. Şunu da söylemek istiyorum. Otuz bir lira elli kuruşluk bütçeyle on günü tamamlayınca öz güvenim arttı, kendimi hesap uzmanı gibi görmeye başladım. Yılda yedi bin iki yüz lira sigaraya verdiğimi söylemiştim. Otuz yıldır sigara içtiğime göre, iki yüz on altı bin lira sigaraya vermişim. Bunun bir de bileşik faizini hesaplasam, bir de onun yüzünden yaptığım sağlık harcamalarını katsam, sigaraya bir servet vermişim. Bundan sonra kuruş çalışmaz. Hal böyle olunca bir iki ay sonra bütçeyi düzeltirim. Sigaraya verdiğim paraları biriktirmeye devam edersem, ki edeceğim. Birkaç ay sonra su geçirmez bir sırt çantası, iyi bir yürüyüş ayakkabısı, dijital bir fotoğraf makinesi bile alabilirim. Kapıdağ yürüyüşlerine katılırım. Dört mevsim çektiğim fotoğraflardan gezi esnasında yaptığım söyleşilerden yeterince arşiv oluşturunca da belki Kapıdağ’ı anlatan bir dergi çıkartırım. Bu durum da beni motive eden başka bir neden daha olur. O da yıllardır gazetesinde yazı yazmama rağmen tek kuruş para ödemeyen Mehmet Leventoğlu’nu kıskandırmak.

Sigarayı bırakmak için sayısız nedenim var. Hiç kuşku olmasın ki, çok daha önemli şu dört nedenim varken, hiçbir güç bana sigara içiremez.

1. Sağlıklı bir yaşamım olacak.

2. Hobilerim için belli bir bütçe ayırabileceğim.

3. Mehmet Leventoğlu na rakip olabileceğim.

4. Kimse bana ne kadar paran, o kadar adamsın diyemeyecek…

Sen de sigarayı bırakabilir, hobilerin için bütçe ayırabilir, sağlıklı bir yaşama kavuşabilirsin. Mesela evinin bahçesine bir hobi atölyesi kurabilir, orada ağaç oyma işleri yapabilirsin.

Çim biçme makinesi alıp güzel bir bahçe yapabilirsin. Küçük bir tekne alıp balık avlayabilirsin. Şimdiden misina takımı alıp kıyıdan avlanmaya başlayabilirsin. Tuval, boya, fırça, şövale alıp resim yapmaya başlayabilirsin. Belki sana daha uygun bir hobin vardır, onu gerçekleştirebilirsin… Sigarayı ben bırakamam deme bırakabilirsin. Ben bırakabildimse herkes bırakabilir sen de bırakabilirsin.

H.GENCER UÇAR-ERDEK