Yapay Zeka Dedikleri

YAPAY ZEKÂ DEDİKLERİ…

Yapay zekâ denilen şey, eskilerin dedikleri; “Sokma akılla akıllı olunamaz!” naziresi midir? Aklı kıt olanları, algılama güçlüğü çekenleri uyarı mahiyetinde, biraz da yerme amaçlı söylenen; “Beynine huni ile akıl mı sokmalıyım?” söylemini, çocukluk çağımda çokça duymuşluğum vardır hani!

Yapay zekânın başlangıç yılları, hesap makinesinin icat edildiği 17. Yüzyıla kadar uzanmakta mıdır? Yoksa İngiltere’de 19. Yüzyıl dokuma işçilerinin “Makine kırıcıları” – Ludistler- olarak anılması mı yapay zekâya karşı tavır alınmasının başlangıcı kabul edilmelidir? Malum olduğu gibi o yıllarda, emek gücünden tasarruf sağlayan makinelerin üretimde kullanılmaya başlanmasıyla, işsiz kalacakları endişesinin doğmasına, işçilerin makinelere cephe almalarına yol açılmıştı. 

Günümüzde, gündemden hiç düşmeyen, her daim karşılaştığımız bir konudur, yapay zekâ denilen robotların dünyayı işgal edeceği, dolayısıyla işsizliğin artacağı, emeğiyle geçinmek zorunda olanların geleceğinin çok karanlık olduğu, mülksüzlerin işsizlikten ve de açlıktan kırım kırım kırılacağı konusu.

 Bilişim sektöründe ışık hızıyla kat edilen yol, bilgisayar uzmanlığının dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılması ve yazılımın sektör haline gelmiş olması, eğitimde, sağlıkta, üretimde, lojistikte, bankalarda, marketingde ve akla gelen gelmeyen her alanda kullanımın yaygınlaşması, kas gücüyle geçimini sağlayan büyük insanlığı,” işsizlik endişesiyle” kara kara düşündürmektedir.

 Üretim araçları sahiplerinin-kısacası biz onlara kapital sahipleri demekteyiz- toplumsal üretimde, insan emeği yerine robotları tercih edeceği korkusunu yaratmaktadır. Özellikle yaratılan bu düşünce, büyük insanlığın, yani emekçi kesimin, bir avuç azınlığın elinde bulundurduğu, üretim ve geçim araçlarının sahipliğini, dünya döndükçe sürdüreceğini düşündürmektedir. Oysa teknolojinin gelişmesinden korkması gerekenler, kendi mezar kazıcılarının bir gün, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya, yeter artık diyebileceklerini hesaba katması gereken, mutlu azınlık kesimidir.

Çipli, dijital üretimin otomobillerde yoğunluklu kullanımı, sürücüsüz ve insan güdümsüz araçların yaygınlaşacağını ve yaşamın her alanında insansız üretimin hızla çoğalacağının düşünülmesi bile bilim-kurgu filmi izlercesine, ütopik bir dünyanın eşiğinde olduğumuzun habercisi gibidir. Günümüzün, endişe uyandıran sorusu şudur kanımca: Dünya, robotların parmağında mı dönecek bundan sonra?

İnsan bilincinin gelişimi, somut nesnelerden soyutlama yapabilme yeteneğini kazanabilmesi öylesine, kolayca oluşmamış, tam tersine, oldukça uzun bir tarihsel süreci gerekli kılmıştır. Unutmayalım ki başlangıçta, tepsi şeklinde hayal edilen dünyanın öküzlerin boynuzlarında döndüğü ve öküzlerin kafalarını salladıklarında depremlerin oluştuğu düşünülmekte idi. Sizlere komik gelecek ama televizyonun içinde insanların gizlendiği bile düşüncelerden uzak değildi. Vizontele repliğindeki, “Zeki Müren de bizi görecek mi?” sözcüğü hala şaka mahiyetinde de olsa kullanılmaktadır.

Bilindiği üzere insan emeği, insanın aletler vasıtasıyla doğayı biçimlendirme, doğaya şekil verme eylemidir. Doğa üzerindeki etkinliği, açlığı bastırmak, soğuklardan ve vahşi hayvanlardan korunmak, neslini devam ettirme güdüsü gibi, fiziksel ihtiyaçların doğurduğu, alet yapımıyla başlayan “bilinç” oluşumu ve gelişimiyle sürüp giden bir toplumsal eylemler bütünlüğüdür. Hesap makinesi yapımıyla başlayan yapay zekâ, günümüzde bilişim sektörünün kat ettiği yol ile robot üretimine kadar gelip dayanmıştır.

Emekçi kesimin, teknolojik gelişimlerden hiçbir endişe duymasına gerek yoktur. Taşı sıkıp, suyunu çıkartan eller, bugüne kadar kurmuş oldukları dünyayı, üretimle ve yeniden üretimle kurmaya devam edeceklerdir. Bundan hiçbir şüphe duyamayız. Yapay zekâ denilen olgunun da, emek gücünün özne olduğu, üretim araçlarına biçim verdiği, toplumsal bilinç ürünü olduğunu düşünmekteyim.

21.06.2024, Tatlısu, Erdek. Sedat PAMUK