Goriot Baba ..

GORİOT BABA  - HONORE DE BALZAC
1835 yılında yayımlanan “Goriot Baba”, Dünya edebiyatının başyapıtlarından birisidir.  Konusu itibariyle William Shakespeare’in “Kral Lear” adlı tragedyasından esinlenmiş olma ihtimalini düşündürmektedir. Her iki eserde de kızlarına düşkün baba figürlerinin, kızları tarafından maddi- manevi duygu sömürülerine maruz kalmaları anlatılmaktadır. Şu kadar farkla ki; Goriot Baba’nın yazıldığı dönem, devlet yönetiminin aristokratlardan burjuvazinin hâkimiyetine geçiş dönemine rastladığı süreci işlerken, Kral Lear’ın yaşamış olduğu dönem, Hristiyanlık öncesi karanlık bir çağın atmosferini yansıtmaktadır. Ve hikâyenin örgüsü, Shakespeare’den önce de ele alınmış, ancak Shakespeare zekâsı konuya dâhil olup oyunlaştırılınca, Kral Lear, unutulmaz başyapıtlar arasına girmiştir.
Mademki Goriot Baba klasik eserinden bahsederken, Antik Dönem kahramanı Kral Lear ’den söz açıldı, o zaman Kral Lear’ın konusunu kısaca hatırlamakta da bir sakınca yok demektir; Oldukça yaşlanan Kral Lear, ülke yönetimini kızlarına bırakmak ister. Üç kızını da sevgi konusunda teste tabi tutar. Kendisini en çok sevdiğini gösteren kızına topraklarının en büyük parçasını vereceğini söyler. İki büyük kız, sevgi gösterisi sınavında başarılı olurken, küçük kız, babasını ikna etmede yapmacıklığa sapmaksızın doğallığı seçer ve kaybeden olur. Oysa en samimi duygularla babasına sadık ve sevecen kızı, küçük olandır. Hikâye bu ya, küçük kız Britanya’dan uzaklaştırılmak amacıyla Fransa kralıyla evlendirilir. Büyük kızlar aralarında iktidarı paylaşırlar ama bir süre sonra ülke yönetiminde yegâne söz sahibi olmak için birbirlerine düşerler ve emekliye sevk olan babalarını yok etmeye kadar vardırırlar işi. Olayın sonu, heyecanı kaçar diyerek, filmin bitiş sahnesini aktarmak gibi pek anlatılsın istenmez ama Goriot Baba’ya ölüm döşeğinde yapılan haksızlığın ölçüsünü kıyaslayabilmek adına, Kral Lear’ın içine düştüğü durumdan, küçük kızı tarafından kurtarıldığını ve krallığını geri kazandıktan sonra ölümle buluştuğunu söylemek zorundayım. 
Kral Lear oyununda da, Goriot Baba’da da, Stendhal’in Kırmızı ve Siyah Romanında da ortak anlatı; Ahlaki değerler ve açgözlülük ile soyluluk üçgeni arasında geçen insani ilişkilerdir. Sonunda ölüm de olsa, iyilerin kazandığı, kötülerin yaptıkları ile kaldığı; İyiler ve kötüler arasında geçen mücadele anlatılmaktadır.
1789 Fransız devrimi sonrası kurulan 1. Cumhuriyet, pek uzun soluklu olamamış, ardından iktidarı eline geçiren Napoleon, Fransa’yı savaştan savaşa sürüklemiş, bütün Batı Avrupa topraklarında fırtınalar estirmiş ama 1814’de yenilgiye uğrayarak Elba adasına sürülmüş, oradan kaçmayı başararak tekrar tahtı ele geçirmiş, ertesi yıl 1815 Waterloo yenilgisiyle iktidarı tamamen yitirmiştir. Bunun sonucunda Saint Helena adasına sürgün edilmiş ve orada ölmüştür. 
1815- 1830 döneminde Bourbon hanedanlığı hüküm sürerken, geniş toprak sahibi soylulara karşı yükselen ticaret ve sanayi burjuvazisi, iktidarda söz sahibi olma mücadelesine girmiştir. Nitekim burjuvazi, bir burjuva devrimi olan, 1830 Temmuz Devrimi’yle tahttaki kralı devirip kendi kralları ve de Liberal kral olarak anılan Orléans Dükü Lui Philippe ’yi tahta oturtmayı başarır. 1830’dan sonra 18 yıl, 1848 Şubat Devrimine kadar iktidarda Liberallerin borusu ötmüş, en nihayetinde, sanayi burjuvazisi ile birlikte palazlanan İşçi sınıfı, Şubat 1848 Devrimi ile iktidar mücadelesinde ben de varım diye bayrak kaldırmıştır.

Ve bunun sonucunda Kırmızı ve Siyah Romanı 1830 yılında, Goriot Baba Romanı ise 1835 yılında yayımlanmıştır. Her ikisi de Gerçekçi Roman olarak Fransa’nın aristokrasi/ burjuvazi arasındaki taht kavgalarında geçen Dönem romanlarını temsil etmektedir. Stendhal de Balzac da Klasik Roman denilince ilk akla gelen realist yazarlardandır. Ne var ki Stendhal, Napoleon ordusunda bulunmuş, İtalya’da diplomatlık yapmış, yenilikçi bir yazarken, Balzac, tutucu, kralcı yanıyla bilinmektedir. Honoré de Balzac (1799-1850), kısa ömründe yüzün üzerinde eser yazarak, haklı bir yazı fabrikası unvanına kavuşmuştur. Monarşi yanlısı olmasına rağmen Marx’ın en çok beğeniyle okuduğu yazarlar kategorisinde Balzac ilk sıralarda yer almaktadır. 
Roman kahramanı Goriot Baba, un ticaretinden edindiği bütün servetini iki kızı arasında harcayarak kendisini ucuz bir pansiyon yaşantısına mahkûm etmiştir. Paris’in ücra köşelerinde bulunan 3 katlı pansiyonda toplam olarak18 kişi barınmaktadır. Pansiyon sahibi orta yaşlı dul kadın, zenginliğinden etkilendiği Goriot Baba’ya karşı ilgi duymaktadır, lakin ona ziyarete gelen genç ve gösterişli kadınları kıskanmaktadır. Goriot Baba’nın servetini tüketen geçici ilişkileri diye düşünmektedir. Goriot Baba, ikisinin de kızları olduğunu söylemesine rağmen, kadınların oldukça lüks tavırları ve her seferinde Goriot Baba’nın mal varlığından aşırı derecede eksilme olması, Goriot Baba’nın uçkuru peşinde koşan bir yaşlı çapkın olduğu kanısını uyandırmaktadır. Goriot Baba, kullandığı gümüş takımlardan, elmas iğneli kıyafetlerine, ona ömür boyu yüksek gelir getirecek tahvillerinden, gösterişli mavi takım elbisesine kadar, her şeyini 3-4 yıl içinde tüketir. İki kızının balo kıyafetlerine, kumarbaz olan Kont ve Dük kocalarının tefeciye imzaladıkları senetleri ödemeye, Goriot Baba koşturur. Kendisini, kızlarının mutlu bir yaşam sürmesi gerektiğine inandırır. Neticede kızları, ölüm döşeğinde bile Goriot Baba’yı yalnız bırakır. Goriot Baba’nın cenazesini kaldırmak, aynı pansiyonda kalan Hukuk öğrencisi ve dürüstlük timsali olan Eugene de Rastignac’a kalır.
11.06.2024, Sedat Pamuk, Tatlısu, Erdek