Toplumsal Değer Yasası Yıkılırsa..

TOPLUMSAL DEĞER YASASI YIKILIRSA
TOPLUMSAL KAOS OLUŞUR

Meta üretimine dayalı kapitalist toplumsal yaşamı ayakta tutan; toplumsal üretimin bir düzen içinde tıkır tıkır işlemesini sağlayan, gelir dağılımını; ücretler, kar, faiz ve rant gelirleri adı altında düzenleyen, metaların değişim değerlerini belirleyen ve dolayısıyla pazarda fiyatların oluşumunu sağlayan, metaların üretiminden, nihai tüketiciye kadar dolaşım zincirini yaratan en temel toplumsal yasa; DEĞER YASASI’dır.
Değer Yasası’nın tek cümleyle tanımı; meta denilen değerlerin, eşdeğerleriyle, karşılıklarıyla değişimidir…
Kapitalist üretim tarzında, üretim ilişkileri, tamamen bu yasanın düzenlenmesi doğrultusunda işler… Ezcümle: Değer Yasası; Toplumsal yapının mihenk taşını oluşturur… Değer Yasası’nda zaman zaman sapmalar görülse de, bu sapmalar süreklilik arz etmez ve sermayenin güdümündeki piyasalarda, kısa sürede yeniden denge sağlanır. 
Hemen akla gelen soru şudur: Değer Yasası’ndan, dönemsel sapmalar nasıl oluşmaktadır? Ev fiyatları, araba fiyatları biranda nasıl ulaşılamaz seviyelere gelmektedir? Ev kiraları, özel okul taksitleri dudak uçuklatacak seviyelere yükselmektedir? Gelirler, matematiksel dizilimle; 1,2,3, 4 artarken; giderler nasıl, geometrik dizilimle,2,4,8,16 diye artmaktadır? Birçok hanede, halk diliyle söylersek; Delik büyüdükçe büyümekte, yama ise küçüldükçe küçülmekte… 
Değer Yasası’ndan sapma: Metaların üretim fiyatları ile piyasa fiyatları arasındaki dengenin bozulmasıyla oluşur. Piyasalarda, arz talep dengesinin bozulmasıyla oluşur. Sermayelerin kendi aralarındaki yoğun rekabetin getirisiyle oluşur. Kar oranlarının düşme eğilimiyle oluşur. Ve de kapitalizmin yapısal krizleriyle oluşur.
Değer yasası, kapitalizmin mali ya da yapısal krizlerinde, yani toplumların yaşadıkları ekonomik depremlerde, her ne kadar sarsılsa da yıkılmaz. Yeniden küllerinden doğar ve toplumsal üretim yeniden bir durgunluk dönemine girer; onu takip eden yeniden bir yükselme dönemi, gönenç dönemi yaşanır; yeniden iş yerleri açılır, yeniden evlilikler ve düğünlerin sayıları artar ve yeniden nüfus artışı yaşanır. Yeniden diğer metaların fiyatları gibi, emek-gücü metasının karşılığı olan ücretlerde de artışlar görülür, yeniden tüketim katsayısında bir yükselme doğar ve bunun ardından yaşanan bir “boom” dönemi ve yeni bir kriz dönemi gelir… Yeniden bir “sermayenin değersizleşme” dönemi yaşanır… Bu periyodik çevrimler, 25- 30 yıl gibi hatta 40 yıl gibi, toplumsal yaşamın zaman dilimleri içinde tekrarlanıp durur…

1876 Dünya krizi, 1. Dünya Savaşı’na kadar uzanmıştır ve 1929 Dünya krizi de 2. Dünya Savaşı’na sebep olup, 1946 yılına kadar sürmüştür. İçinden çıkamadığımız 2001 Dünya krizi de, Asya’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Ukrayna ve Rusya’da, Azerbaycan-Ermenistan’da sürüp gitmektedir. İsrail’in Gazze’deki, Filistin’deki soykırımına hepimiz şahit olmaktayız.
 Değer Yasası’nın tamamen rafa kalktığı, kapitalizmin uzun dalga halinde süren yapısal krizlerinde; üretim de ticari yaşam da büyük darbe alır; çekler ödenmez olur, işyerleri ardı ardına kapanır, iflaslar yaşanır, banka kredileri kesilir, bankalar birbiri ardına, zincirleme kapanır, temel gıda maddelerine ulaşabilmek güçleşir, hastaneler dolar, ilaç bulmak zorlaşır.
 Krizlerin yol açtığı, ekonomik yaşam denilen toplumsal alt yapı çökerse, tam anlamıyla kaos –kargaşa- oluşur. Düzen denilen olgu yerle bir olur. Siyaset kurumları, partiler, dernekler, sivil toplum kuruluşları işlevlerini yitirirler…  Soygunlar, cinayetler artar ve her türden işlenen suçların önüne geçilemez hale gelir. Yasalar işlemez, mahkemeler çalışmaz, kolluk kuvvetleri görevini yapamaz durumuna düşer; hiyerarşik yapı bozulur ve Devlet denilen kurumsal yapı dağılır. Yargıtay, en büyük, en üst mahkeme olan, çıkardığı kararları tartışılmaz olarak kabul edilen Anayasa Mahkemesi’ni anarşist davranmakla suçlayabilir!.. Toplumsal üst yapıyı oluşturan; hukuk –Anayasal kurallar-, din, örf adet, gelenek, kültür, sanat gibi, yüzyılların oluşumları, toplumların bozulmasını, çökmesini, dahası yerle bir olmasını engelleyemez.
Asgari ücretlerin, yoksulluk sınırının altında tespit edilmesi, açlık sınırında ücretler ödenmesi ve asgari ücretlerin, toplumun ortalama ücreti durumuna gelmesi; Değer Yasası’nın önemsenmemesi, rafa kaldırılması anlamını içermektedir. Üretimin ve yeniden üretimin sekteye uğraması demektir. Karnını doyuramayan işçi, nereye kadar üretimini sürdürebilecektir ki?
Asgari ücret belirlenmesi, 25 milyon çalışanı, üreteni ve çalışanların ellerine bakanları doğrudan ilgilendirirken, emekli maaşlarının belirlenmesi de 16 milyon emekliyle birlikte onların ailelerini yakından ilgilendirmektedir. Yıllarca çalışmış, üretmiş, prim ödemiş, ekonominin çarklarını çevirmiş, ömrünün son çeyreğine gelmiş insanları açlık sınırının altına mahkûm ederseniz, orada Değer Yasası’ndan söz edemezsiniz…
Ücretleri, maaşları TÜİK’in güvenilmez, sahte verileriyle belirleyip, kar, faiz ve rant gibi kapitalist gelirlerden mahrum olan işçi sınıfını köleler gibi yaşamaya mahkum ederseniz, onları ev kiralarını dahi ödeyemez, çocuklarının eğitim giderlerini, sağlık giderlerini ödeyemez durumlarına düşürürseniz, orada Değer Yasası’nın işlediğinden bahsedemezsiniz…
Neydi Değer Yasası? Eşdeğerler, eşdeğerlerle değiştirilir… Ne kadar emek-gücü harcandıysa, o kadar ücret elde edilmesi gerekir. Gelişmiş kapitalist toplumlarda bu yasa işlemektedir.
Sedat Pamuk, 22.01.2024, İzmir