Ödül ve Ceza Sistemi


Yeni yıla girmekte olduğumuz bugünlerde; geçtiğimiz yılların pandemilerle, depremlerle, sel ve toprak kaymalarıyla, savaş ve orman yangınlarıyla insanlığa ağır kayıplar yaşattığını, doğanın insana ve de insanın insana ölümler kustuğunu düşünerek, 2024 yılının tüm insanlığa ödül gibi gelmesini, acıların tekrar yaşanmamasını temenni ediyorum. Özgür ve sömürüsüz bir dünya için…
Her koşulda etkili olan “Ödül ve ceza”; diyalektiğin temel yasalarından olan “karşıtların birliği” için örnek gösterebileceğimiz bir uygulama yöntemidir. Rekabete dayalı bir üretim ve her şeye rağmen, “dünya yansa umurumda değil” dercesine işleyen, “azami kar” elde edebilmeyi amaçlayan bir sistem üzerine kurgulandığı, bunun koşullarını oluşturabilmek adına, sürekli olarak meta üretildiği kapitalist üretim sisteminde, ödül/ceza, her zaman geçerli akçedir.
 Ödül törenleri düzenleyerek, her alanda ödüller dağıtılması, sistemle barışık, sistemden nemalanan insanlar için, her daim özendirici, teşvik edici ve verim arttırıcı sonuçlar üretir. Kırmızı halılar serili salonlarda bu türden düzenlenmiş törenler, ödül alanlara ve onları izleyenlere hoşça vakit geçirtirken, aynı zamanda insanları mükemmel şeyler üretmeye yönlendiriyormuş, en güzeli seçiliyormuş gibisinden bir algı da uyandırabilmektedir. Oysa güzellik yarışmaları, sözde bilgi yarışmaları, ya da moda ikonları seçimleri gibi hava-cıva işler için dahi törenler, gösteriler düzenlenmekte, para ödülleri koyulmaktadır. Bol keseden ödül dağıtmanın ardında, esas olarak, egemen sınıfın menfaatleri yatmaktadır. Bu “görüngünün ardındaki gerçeği” çok güzel tarif eden bir deyim vardır; “Bedava peynir, ancak fare kapanında bulunur!”
Ödül vererek terbiye etmek, sirklerde ayılara, aslanlara ve de diğer birçok gösteri için kullanılan hayvan türlerine uygulanmakta olan, oldukça eski bir yöntemdir. Bildiğiniz üzere, hayvan terbiyecisinin bir elinde kırbaç, diğerinde ise ödül türünden yiyecek nesnesi bulunmakta ve bunlarla, hayvanı istenilen hareketleri yapmaya zorlamaktadır. Seyircilerin şaşkınlıkla izledikleri, izlerken eğlendikleri gösterileri yapan aslanlar ateş çemberinin içinden tereddütsüz geçmekte, ayılar, tıpkı insanlar gibi bisiklet sürmektedir. Havuç ve sopa yöntemi olarak da bilinen bu yöntem, sadece sirklerde hayvan terbiyesi için değil, kırsal alanda da uygulanmaktadır. Öyle ki, bu yöntemle, sürücüsü, üzerine oturduğu deveyi hendekten atlatmakta ya da eşeği hızlı hızlı koşturabilmektedir; hayvanın, hemen uzanabileceğini zannettiği bir mesafe aralığında tutulan sopayla, sopanın ucuna bağlanan havuçları uzatmak, onun koşmasını sağlamaktadır. Hayvan, her an için yiyeceğine ulaşabileceği kanısıyla koşar da koşar…
Annelerin de küçük çocuklarını uslu durmaları veya ders çalışmaları, sınavlarda başarı göstermeleri için uyguladıkları; sana oyuncak alacağım,  ya da çocuk yaşça biraz daha büyükse, onu ikna edebilecek bir ödülle, örneğin, sana bisiklet alacağım gibi vaatlerle çocukları -koşturmaya-başarılı olmaya teşvik etme yöntemidir ödüllendirme. Eğer çocuk, bekleneni sağlayamazsa da ödülden yaralanamayacağı için, bir nevi cezalandırılmış olacaktır.
En büyük ödül ve ceza yaptırımı, kutsal din kitaplarında geçen “cennet” ve “cehennem” vaadidir. Yaratılan temel düşünce; bu dünyanın geçici olduğu, öteki dünyanın ise baki olduğu ve özlem duyulan her şeye “cennette” kavuşulacağı inancıdır. Eğer ki bu dünyada insanlar, istenilen kalıplara uymaz ve dinin emrettiği davranışları göstermezler ve dinin vecibelerine uymazlar ise “cehenneme” düşerek en ağır şekilde cezalandırılacaklardır. Dinler tarihinin, iyi insan olma yolundaki yaptırımlara uymasını sağlayan, koşullayan, onların iradelerini kilitleyen bir yöntemdir. Tek tanrılı dinlere özgü olan, insanları cehennem ateşinde yakarak cezalandırmak sistemi, pagan dinlerinde (çok tanrılı dinlerde) biraz daha farklı seyretmekteydi. Mitolojiden öğreniyoruz ki; ateşi Olympos tanrılarından çalıp, insanlara götüren tanrı Prometheus, baş tanrı Zeus’un gazabına uğrayarak, acımasızca cezalandırılır. 
Bir başka, bilinen bir örnekte ise; Sisyphus, Yunan Mitolojisine göre, bedeninden çok büyük ve yuvarlak bir kayayı, tepenin en yüksek noktasına kadar yuvarlayarak götürmekle cezalandırılmıştır. Kaya, en tepeye geldiği anda tanrılar tarafından yeniden aşağı yuvarlanmakta ve zavallı bir kral olan Sisyphus, sil baştan kayayı yeniden yukarıya taşımaktadır. Bu ceza, efsaneye göre, cehennem azabı gibi, sonsuza kadar sürüp gitmektedir.  
Sanat eserlerine ödül verilmesi, bunun için yarışmalar düzenlenmesi; birinciye şu kadar para, ikinci ve üçüncüye şu kadar para vaat edilmesi, ilk üçe giremeyenlere teselli ikramiyesi –mansiyon ödülleri- dağıtılması, annelerin çocuklarına verdiği ödüller kadar masumane bir duyguyu içermez elbette. Zira ödüllerle süslenen ışıltılı dünyada, havuca koşan binek hayvanı misali, sanatçının özgür düşüncesine ket vurulmaktadır. Sanatçının yaratıcılığı, özgün sanat anlayışı zedelenmekte ve onu siparişle belirlenmiş bir çalışmaya sevk etmektedir. Sanatçı, sisteme ve yanlışlar üzerine kurgulanmış tüm düşüncelere karşı muhalif bir tutum içinde olması gerekirken, tam tersine, ödül uğruna sistemin hoşuna gidecek ve bundan nemalanacak işler yapmaya zorlanır. Ve sanatını satmaya itilmiş olur. Sonuç olarak, sistemin koşullarına uyan bir ortamın ürünü olup çıkar ve süreç içinde, ödülleri geçim kapısı gibi gören bir düzen insanına dönüşür sanatçı. 
“Nobel ödülleri” ve/veya benzer kopyaları, dünyanın her köşesinde, şıkırdım mekânlarda, sanatçılara, sinema dünyasından çeşitli ünlülere ve çeşitli bilim dallarında başarı göstermiş bilim insanlarına her sene birkaç kez dağıtılmaktadır. Başarılı buluşlar yaparak kapitalistlere yeni kar elde edebilecekleri kapıları açabilen zihinsel emek üreticilerine, bol keseden ödüller vermeyi, hâkim sınıfın temsilcileri kendilerine görev addederler. Ağızları sulandıran, insanlara sınıf atlama imkânları bahşeden bu türden ödül törenleri, kapitalizmin canlı kalmasına etki ederken, öte taraftan magazinsel yönüyle, reklam sektörlerine ve magazin dünyasına para kazandırmakta ve seyirci konumundan ileri gidemeyen büyük çoğunluğa ise geçim dertlerini unutturacak görsellikler sunmaktadır. Yani, esas olarak amaçlanan, burjuva sınıfının beslemeleri tarafından, emeğiyle geçinenlerin, mümkün olduğunca sınıf mücadelesi kavramının dışında tutulmasıdır.
Sedat Pamuk, 26.12. 2023, İzmir