Harman Zamanı,Tahıl Piyasası ve İklim Değişikliği

HARMAN ZAMANI, TAHIL PİYASASI ve İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Nihayet üreticinin beklediği gün geldi hasat başladı. Üreticiye, aracıya, sanayiciye, işlenmiş ürünü satan bayiye ve nihai tüketiciye hayırlı olsun.

Hükümet buğday taban fiyatını ton başına 2.250 TL olarak açıkladı. Görece olarak iyi bir artış. Ancak taban fiyat açıklamanın bir mantığı yok. Çünkü TMO sınırlı bir miktarda ürün alıyor. Yani piyasayı kontrol altında tutamıyor. Kaldı ki konunun bir diğer boyutu maliyeti. En önemli boyutu üretim alanı ve üretim maliyeti. Hükümet hububat taban fiyatı belirleme konusunda gerçeklerden uzak kaldı. Gerçeklerden uzak kalmasının sonucu olarak harman döneminde buğday ve arpa fiyatları 2.500-3.000 TL/ ton aralığında. Bu rakamlar üretici açısından cazip görünse de tarımı bir bütün olarak ele aldığımızda sürdürülebilir rakamlar değil. Bu rakamların getireceği yıkımı çok yakında hep birlikte göreceğiz. Hükümet buğday ve unda gümrük vergilerini daha uzun bir süre sıfırlayacak. Hatta kişisel yorumun dışalıma teşvik edecek. Falcı veya şeyh gibi akıl dışı biri değilim. Sıradan orta akıl biriyim. Bu öngörüyü mesleki deneyimime dayanarak yapıyorum.

Durumu özetlemeye çalışayım. 2019 yılı verilerine göre Türkiye’de 20 milyon dekar tarım alanı (2801 futbol sahası büyüklüğü) atıl bir durumda. Yine son beş yıl içinde yaklaşık 50 milyon dekar tarım alanı (7002 futbol sahası büyüklüğü) üretim dışında kaldı. Yine aynı miktarda tarım alanı her yıl nadasa bırakılmaktadır. Özetle tarım küçülmekte, tarım alanları üretim dışında kalmaktadır. Bunun somut örneği hububat üretim alanı ve dış alım rakamlarında gizlidir. Türkiye son 5 yıla kadar ortalama 19-21 milyon ton arası buğday üretirdi. Bu rakam bir süre sabit kaldıktan sonra düşmeye başladı. Bu yılki beklenti yaklaşık 15-16 milyon ton. Son beş yıl içerisinde net buğday ithalatçısı bir duruma geldik. 2020 yılında yaklaşık 9 milyon ton olan ithalat miktarının bu yıl 11-12 milyon tonlara ulaşacağı ve geçeceği açıkça ortadadır. Kalkıp hiç kimse bu rakamlar doğru değil diye saçmalamasın. Bir yandan 3 milyon Suriyeli’yle nüfusunuz artacak öte yanda hububat üretim alanınız daralacak ve biz dış alımı ticaret için yapacağız diyeceksiniz. Kim inanır? Tabi ki belki Kadir İnanır.

Hububat üretiminde tüm dünyada 2020-2030 yılları arasında bir artışın öngörülmediğini geçen yıl bu günlerde yine bu köşede FAO ve OECD raporlarındaki öngörüyü sizinle paylaşmıştım.

Harman zamanı tahıl ve saman fiyatlarının (çiftçi açısından olumlu görünse de) yüksek seyretmesi tarımsal üretimi sürdürülemez bir hale

getirecek, kısa dönemde tüketici açısından daha fazla bedel ödenecek önlem alınmadığı takdirde orta ve uzun vadede gıda kriziyle karşılaşılacaktır. FAO’nun yakın geçmişte açıkladığı rapora göre en zayıf olanların korunması, ülkeler arası tedarik zincirinin kopmaması, Covit-19 salgınının gıda üretim ve paylaşımındaki etkilerinin azaltılmaması halinde bir gıda krizi yaşanacağı uyarısını yapılıyor.

Hükümet Tarımı Yönetemiyor.

Size uzun uzun girdi fiyatlarından AB ile Türkiye arasındaki destekleme oranlarından söz etmeyeceğim. Çok yakın ve somut örnekle açıklamaya çalışacağım. 2020 yılı Ekim-Kasım aylarında çeltik dolayısıyla pirinç fiyatları hasat döneminde artış halindeydi. Çeltik üreticisi bu durumdan memnun bir halde, ürününün iyi para edeceğini iyi kazanacağı beklentisi içerisindeydi. Tüketici ise her gün artan fiyatlardan şikâyetçiydi. Bize özgü başkanlık sistemi içerisinde hemen Tarım Bakanı ve partili cumhurbaşkanı bir araya gelip çeltik üreticisi ve sanayicisini suçlayarak çeltik ve pirinçteki gümrük vergilerini sıfırladı. Akdeniz açıklarında kararı bekleyen gemiler limanlara yanaşıverdi. Çeltik fiyatları 5.5-6 TL’den 3-3.5 TL’ye düştü.

Peki, marketlerde pirinç fiyatları düştü mü? Tabi ki hayır.

Üretici kazandı mı? Hayır.

Sanayici kazandı mı? Hayır.

Çünkü sanayici ortalama 5.5 TL’den aldığı çeltiği işleyip 7-8 TL bandında satacakken birden piyasaya 3 TL’ye hammadde girdi.

Kim kazandı o zaman?

Pirinç ithal edilen ülkelerin çiftçileri ve ithalat lobisi.

İşim gereği fazlasıyla seyahat ediyorum. Bulgaristan ve Yunanistan’daki çeltik üreticisi kendi hükümetlerinin değil Türkiye’nin açıklayacağı fiyatı bekliyor.

Bu durum sadece çeltikte yaşanılan bir olay değil. Siyasal tercihlerinizi bir kenara bırakarak ülkenin son 20-25, hatta daha öncesi Neo liberal politikaların öncüsü Turgut Özal’a kadar dönersek yaşanılan bir kısır döngüden ibaret.

Bugünkü buğday ve arpa fiyatlarıyla hayvancılığın sürdürülebilmesi mümkün değildir. Bu fiyatlarla ekmekle karnını doyuran bir topluma açlık

bekliyor. Bir dönem “simit asgari ücret hesabı yapan” muktedirlerin yönettiği ülkede karın doyurmak daha da zorlaşacaktır.

Siyasal iktidar 18 yıldır yaşanılan her olumsuzluğu ya dış güçlere bağlamakta, ya içerideki düşmanları işaret etmekte ya da “Allah’ın takdiri olan kuraklığa” bağlamakta. Bulgaristan’dan saman ithalatını Allah’ın takdiri olarak yaşadığımız kuraklığa bağlayan siyasal iktidar hububattan baklagile dış alımı “Paramız var alıyoruz” derken ülke parsel parsel Katar Emirine sunulmakta.

Deniz bitti. Tuz koktu. İklim değişikliği tüm dünyada hissediliyor. Bu değişime karşı sanayi ve tarımda öncü ülkeler AR-GE çalışmalarıyla çözüm aramakta. Örneğin iklim değişikliği dolayısıyla ABD’de mısır ekim alanları ülkenin kuzeyine doğru kaymakta. Etiyopya’da ürün deseni değişmekte. Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü Türkiye dâhil pek çok ülkede kuraklığa dayanıklı pirinç çeşitleri üzerinde çalışmakta. Peki dünyanın kıskandığı Türkiye ne yapmakta? Koskocaman bir HİÇ.

Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından yayınlanan rapora göre “iklim değişikliğinin tarım dahil olmak üzere sistemleri çöküşün eşiğine getirdiği ve bunun için temel değişikliklerin gerekli olduğu fikrine dayanan” bir rapor yayınladı. Raporun baş yazarı ve WRI için iklim direnci ve adaptasyon uzmanı Rebecca Carter, sürecin sadece kuraklığa dayanıklı tohum ve verimli sulama ile değil daha entegre bir yöntemle yönetilmesi gerektiğini ifade ediyor. Carter’e göre dünyada şu an 700 milyon insan aç. Bu rakam son beş yılda 60 milyon arttı. Önümüzdeki beş yıl içerisinde ise 100 milyondan fazla insanın yoksulluk sınırının altına itileceğini söylüyor. Yine Birleşmiş Milletler ’in dünya nüfusuna yönelik öngörüsüne göre 2050 yılından itibaren nüfusun azalacağı tahmin edilmekte.

Bugün başta ABD olmak üzere tüm bu araştırmaları büyük oranda finanse eden kişi herkesin yakından tanıdığı Bill Gates ve onun desteklediği vakıflar. Bill Gates ABD’de en fazla tarım alanına sahip kişi olarak bilinmekte. Bir söylentiye göre Trakya Bölgesinde büyük tarım arazisi yatırımlarının bulunduğu efsanesi dolaşmakta.

Konuyu toparlamak gerekirse;

1. Türkiye Tarımı küçülmekte,

2. Hükümet iklim değişikliği başta olmak üzere karşılaştığımız somut durum ve karşılaşabileceğimiz diğer sorunlarla ilgili hiçbir çalışma içerisinde değildir.

3. Türk çiftçisi tamamen kaderine terk edilmiş bir haldedir.

4. Türk çiftçisini yöneten ve planlayanlar uluslararası tohum ve kimya şirketleri ile küresel gıda şirketleridir.

5. Bu politikalar devam ettiği sürece yılsonuna doğru sağmal inekler kasaba gidecek, sonra süt fiyatları artacak, sonra tekrar yandaşlara geri dönüşsüz hayvancılığa teşvik kredileri açılacak ve canlı hayvan ithalatı başlayacak.

6. Özetle bir kısır döngü içerisinde dönüp duracağız.

Sonunda anamızı ağlatan kibirli abiler utanmadan yüksek perdeden bağırarak yeni düşmanlar yaratacak. Bilime, akla uzak kaldıkça bu kısır döngü sürüp gidecek.

Çıkış yolu oy verip koyvermeden demokrasiyi tüm araçlarıyla hayatın merkezine oturtmak, bilimden ve akıldan şaşmamak.

27-06-2021