MÜLKSÜZLEŞTİRME OPERASYONU OLARAK KAMULAŞTIRMA VE BANDIRMA BELEDİYESİ-2
Bir önceki yazımda Avrupa ülkelerinde kamulaştırmanın nasıl yapıldığına örneklerle sizlere sunmaya çalıştım.
Hukuk, demokrasi ve insan hakları kültürünün yerleştiği ülkelerde serbest piyasa ekonomi modeli uygulansa da temel haklar ve yurttaşların çıkarları devlete ve özel şirketlere karşı korunmaktadır. Ancak bizim gibi Ortadoğu Demokrasisinin egemen olduğu alaturka değil Arap liberalizminin egemen olduğu ülkelerde devlet otoritesini arkasına alan her kesim keyfi uygulamalar yapmak hakkını kendilerinde görebilmektedir.
Avrupa ülkelerinde kamulaştırma alanları belirlenirken gerçekten “KAMU YARARI” ön plana alınıp özellikle tarım arazileri üzerinde büyük bir titizlikle durulurken Türkiye’de kamulaştırma uygulamaları “Kamu Yararından” çok siyasal otoriteyle işbirliği halinde olan işbirlikçi sermayeye rant yaratma amacıyla yapılmaktadır. Hal böyle olunca kamulaştırılacak arazinin değerlemesi, ekolojik önemi, bulunduğu habitatta yaratacağı sosyal, siyasal ve ekolojik yıkım göz ardı edilmektedir.
Belirlenen değerler komik kalmakta mülk sahiplerinin taşınmazına “yasa gücüyle” el konulmaktadır. Yapılan çalışmalarla görülmektedir ki belirlenen birim fiyatlarının tamamına karşı mahkemelerde itiraz davaları açılmaktadır. Yine bilinmektedir ki belirlenen kıymet takdiri sonrası ödenen bedelle emsal bir tarım alanını almak mümkün değildir. Dolayısıyla üretici mülksüzleştirilmektedir. Somut örnek olarak Beyköy-Bezirci alanında kurulacak Ağır Metal OSB alanı için kamulaştırma bedelleri dekar başına 20-40 bin TL aralığında değişirken (buradaki ikinci sınıf tarım alanlarının 50 bin liradan aşağı kamulaştırılmayacağına dair bir protokolün varlığı bilinmesine rağmen) aynı alanlar 800 bin ile bir milyon TL aralığında satılmaktadır. Burada yapılan “kamulaştırma” görüldüğü gibi kamu yararına değil arsa spekülatörleri yararınadır. Hiçbir AB ülkesinde kamulaştırma belirli bir zümreye rant yaratmak için yapılmazken bizde kamulaştırmaların hemen hemen tamamı belli bir sınıfa rant yaratmak için yapılmaktadır. Yine birçok AB ülkesinde ortaya çıkan rant mülk sahiplerine yansıtılırken bizde mülk sahipleri oralarda kurulacak fabrikalarda çocuklarına iş olanağı yaratma derdindedir.
Arsa spekülatörlerinin ısrarla bu alanı istemelerinin tek bir nedeni vardır. İlerleyen dönemde bulundukları noktadan denize inmektir. Bu arkadaşların derdi ülke ve bölge olsaydı Bandırma OSB de halen daha uygun ve yeterli alanının olduğunu görürlerdi.
Demokrasi kültürünün egemen olduğu yurttaşlık haklarının kutsal olduğu ülkelerde merkezi otoritenin her dediğini boyun eğen bir yapı yoktur. Hiç kimse ses çıkarmasa bile yerel yönetimler ses çıkartmaktadır. Gerçi hakkının yemeyelim bu konuda Türkiye’de son dönemde yurttaşın ve kentin çıkarlarını ödünsüz savunan Mansur Yavaş gibi bir belediye başkanı var.
Maalesef Bandırma’nın şansızlığı Tolga Tosun gibi Avukat Müteahhit bir belediye başkanının olması. Eğer Sayın Başkan Balıkesir'deki toplantıda “bende müteahhittim, Sizin dertlerinizi bilirim. Sorunlarınızı çözmek için çalışacağım” yerine sosyal medya paylaşımlarında kullandığı “Bandırma Benim ailem” cümlesinin altını doldurabilseydi bugün daha başka şeyler konuşuyor olabilirdik. Başlangıçta 2200 dekarlık bir alanla sınırlanması için mücadele veren Dursun Mirza yönetiminin bıraktığı kararlılığı sürdürebilseydi bugün bu alan için 40 bin dekar konuşuluyor olmazdı. Ancak Sayın Başkan bir “Proje Başkan” tezini doğrularcasına OSB rantiyecileriyle işbirliği yapıp halka hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmedi. Şimdi son dönemlerde görüyoruz ki “Birlikte yönetiyoruz” algısını yerleştirme çabasında. Siz halkın oylarıyla seçilmiş Başkan Yardımcınıza bile tahammül edemediniz şimdi kiminle yönetiyorsunuz?
Kamulaştırma uygulamalarının önündeki en büyük güç yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleridir. Ancak Bandırma özelinde görüldüğü gibi yerel yöneticiler ve stk’lar kontrol altına alındığında hiçbir sorun kalmıyor. Borç batağı içinde debelenen garibim köylüde sesini duyuracak bir muhatap bulamadığı gibi çaresizlik içinde kaderine razı olup mülkünü kaybediyor.
Sonra da bizim üniversite mezunu iyi yetişmiş genç dinamik yöneticilerimiz “köylüler satmasaydı” deme küstahlığını hak olarak görüyor.
Kamulaştırma ve yerel OSB ye yönelik bu ikinci yazımın arasına başka bir yazı girmek zorunda kaldı. O yazı sonrası beni dinci-faşist güçlerle işbirliği yapmakla suçlayan “sözde demokrat” kesimler “kamunun çıkarlarının” ayaklar altına alındığı bir dönemde yereldeki temsilcilerine ne kadar savunabilecekler? Beni Dursun Mirza’yı eleştirmemekle suçlayanlar OSB’nin iki toplantısı sonrası görevini devrettikten sonra dualar ve kurbanlar eşliğinde OSB idari binasının açılışını kimlerin yaptığını bilmiyorlar mı? İftar çadırlarında Çay’la poz vermek için adeta birbiriyle yarışanlar……
Daha konuşacak çok şeyimiz var.
Siz beni suçlamaya devam edin.
19-08-2022/BANDIRMA