"Yarım Porsiyon Aydınların" Yenilgisi

“YARIM PORSİYON AYDINLARIN” YENİLGİSİ
Ben 33 yılını tarım sektörüne vermiş 54 yaşında ömrünün son düzlüğüne gelmiş sıradan bir yurttaşım. Bu güne kadar her platformda tarımsal sorunlara yönelik bildiğim, düşündüğüm doğruları söylemekten vazgeçmedim. Kamuda çalıştığım dönemlerde sürgün, ceza, mobbing gibi her türlü baskı araçlarıyla karşılaştım. Ama yanlışları dile getirmekten vazgeçmedim. 
Şeytan kendini beğenmese çatlarmış. Giriş paragrafını kendimi beğendiğim için yazmadım. Yazdıklarımla vicdan rahatlattığımı da düşünmeyin. Bu girişi aşağıda okuyacağınız açıklamalara kanıt olması için yazdım.
Daha 2014 yılından itibaren Bandırmahaber. Net’te bölgedeki sanayi alanlarıyla ilgili yanlışları yazmaya başladım. Buradan Kadir Galip Aytürk abimi rahmetle ve özlemle andığımı belirteyim. Yazı işlerini beni o iteledi. Işıklar içinde uyusun. O tarihlerde başta Şirin Çavuş köyü için planlanan termik santralin bütün Güney Marmara’yı bitireceğini yaşanmaz hale getireceğini söyledim. Ülkenin kömür rezervlerinin termik santraller için yeterli olmadığını, ithal ve kalitesiz kömürlerle bu santrallerin planlandığını bölgenin cehenneme dönüşeceğini, tüm ekolojik yapının çökeceğini ileri sürdüm. Sonrasında Metal OSB üstüne defalarca yazdım.
Şunu ifade etmeliyim ki Osmanlı’da II. Mahmut ve III. Selim’in yenileşme çabalarına karşı “istemezük” diye bağıran günümüz yobazlarından değilim. Ülkemin sanayileşmesine, insanların iş olanaklarına kavuşmasına, sırf ideolojik olarak onaylamadığım bir yönetim tarafından yapılıyor diye karşı çıkanlardan değilim. Popülizm batağına saplanmış ucuz siyaset tüccarı hiç değilim. Kariyerist bir düşünce içerisinde herhangi bir platform, oluşum, dernek, STK gibi yapılar içerisinde kendine yer edinmek adına samimiyetsiz tutum içerisinde olanlardan değilim. Ben sadece vicdani olarak ve haklı gerekçelerim olduğuna inanarak Metal OSB yapım alanının yapılacağı yerin yanlışlığı üzerinde ısrarcıyım. Sırf bu yüzden “bombayı kucağında bulduğunu” bildiğim halde Müteahhit Avukat Belediye Başkanı Tolga Tosun’u eleştirdim. 
Aynı sanayi Taştepe’nin hemen arkasında, mülkiyeti Hazineye ait mera vasfında olmasına rağmen, taşlık bir alan olan geniş bir yere daha az arsa payı bedeli ödenerek yapılabilirdi. Oysa birinci sınıf tarım arazileri üzerine yapılması tercih edildi. Burada bir rant hesabı var. Benim karşı çıkışım sanayileşmeye, metal osb’ye değil. Benim karşı çıkışım tarım alanlarının yok edilmesine. 1cm tarım toprağı ancak 100 yılda oluşuyor. Siz taşlık bir alana bina yapabilirsiniz. Kayaları delip yol yapabilirsiniz. Ama kayanın üstünde buğday yetiştiremezsiniz. Türkiye 2000 yılında 26 milyon hektar tarım alanına sahip bir ülkeydi. Nüfusu da 50 milyonlardaydı. Bugün Türkiye’nin tarım alanı 22 milyon hektara geriledi. Nüfusu ise 85 milyona çıktı.22 milyon hektar tarım alanını ancak 19 milyon hektarı işlenebiliyor. Hani artan gıda fiyatları için hükümet suçlu arıyor ya. Aynaya baksa görecek.
Geldiğimiz noktada Bandırma özeline dönecek olursak burada yok edilecek 48 bin dekar tarım alanının suçlusu, 2003 yılından bu yana gelmiş geçmiş bütün belediye başkanları ve diğer siyasi figürlerdir. Bunun yanında Metal OSB’nin mütevelli Heyeti Başkanlık görevini yürüten kaymakamlardır. O kaymakamlar ki devleti temsil eder. Devlet ise tüm yurttaşlarına eşit davranma ve tüm yurttaşlarının sağlıklı bir çevrede yaşamasını anayasayla sağlayacağını taahhüt eder. Tarım alanlarının korunması anayasal bir hükümdür. Oysaki “kamu yararı” adı altında siyasal ve ekonomik güç sahipleri anayasal hükümleri göz ardı etmektedir. 
Bütün bunlar olup biterken büyük bir kesim ortaya çıkacak ranttan nemalanma hesabı içerisine girmiş bir haldedir. Bunun içerisinde toprağı elinden alınan köylü de bulunmaktadır. Onun derdi tarlasını üç kuruş daha pahalıya satmak ve kurulacak fabrikada çocuğuna bir iş ayarlamak şeklindedir. Siyaset tüccarları seçim dönemlerinde nabza göre şerbet vererek bazen karşı çıkmış bazen destek açıklamalarında bulunmuştur. Bandırma’nın sinir uçları diyebileceğimiz oluşumların bazıları kariyerist düşünce yapısıyla siyasal güçlerin koltuğuna sığınmış, bazıları küçük olsun benim olsun mantığıyla koltuklarını koruma telaşına girmiştir. Geri kalan kısım ise sürekli olarak birbirini suçlayarak “düşüncede farklılık, eylemde birlik” ilkesine sahip çıkamamış, çevre ve demokratik hak taleplerine yönelik yapılan eylemlerin güvenilirliğini sarsmıştır. “Yarım porsiyon aydın” hastalığı maalesef yenilememiştir. Bu durum sermaye sahiplerinin ve oligarşik yapının işine gelmekte ve bıyık altından gülmelerine sebep olmaktadır.
Yazılarımdan dolayı bana yapılan en büyük eleştiri Tolga Tosun’a fazlasıyla yüklendiğim O’nun bu işte bir suçunun olmadığına yöneliktir. Evet doğru fazlasıyla yüklendim. Sürecin buraya kadar geldiği dönem içerisinde Tolga Tosun önceki dönemde Belediye Meclis üyesiydi. O dönemde süreçle ilgili nasıl bir itirazda bulundu? Şimdiki dönemde konum olarak yanlış yere yapıldığına inanıyor olsaydı kamuoyuna bir açıklama yapardı. Yaptığı tek açıklama. “Biz bu işin gözcüsüyüz. Baca kurulmasına izin vermeyeceğiz. Köylü tarlasını satmak istiyor.” Tarım alanından bahsediyorum. O alana siz beton döktükten sonra ister baca kurun ister kurmayın ne fark eder. Eincik-Gönen yolu üstünde sağlı sollu, birçok silo ve depo var. Hiç birinin bacası yok. Hiç biri çevre kirliliği adına kimyasal baca gazı salmıyor. Ama birinci sınıf tarım toprakları üzerinde. 
Sözün özüne gelirsek eğer, haklı olan bir kavgamızı maalesef kaybediyoruz. Bu kaybedişin sorumluları başta ben olmak üzere, yaşadığı ülkenin ekonomik ve politik yapısını iyi analiz edememiş, küçük hesaplarla kocaman bir geleceği kaybeden “yarım porsiyon aydınlardır”.
Başka hiçbir mazeret aramaya gerek yok.  

CEVDET AYAN / 29-12-2021