Adaletin Kılıcı,Demoklesin Kılıcı ve Yaklaşmakta Olan..

 

14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kala, iktidarın el değiştireceği umudu iyiden iyiye artmaktadır. Bataklığa saplanmış ekonomik yapı içinde bizler, debelendikçe biraz daha dibe batmaktayız. 2 seneye yakın bir süre devam eden Kovid -19 pandemisiyle kaybedilen canların yanı sıra, çok büyük darbe alan evrensel kapitalist üretim sistemi, eğitim sistemi, sağlık sistemi, korunma ve kapanma tedbirleriyle, maske tak, maske çıkar, elini yüzünü sabunla, mesafeye ve hijyene dikkat et! derken, bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de onulmaz yaralar açmıştı. Zaten kör topal yürütülmekte olan siyasal yapı, pandeminin yarattığı sarsıntıyı atlatamadan 6 Şubat depremiyle bir kez daha çok şiddetli çarpıldı. Tarihin en büyük yer sarsıntılarından birisi yaşandı ve on binlerce ölü ve yaralı, yüz binlerce konut yıkımıyla karşı karşıya kalınmış oldu. Depremin etkilediği toplam 10 ilden 13 milyon insan çaresizlik içine düştü. Kurtarma çalışmalarında aksaklıklar yaşandı. Molozların altında kalanlar, yardımların gecikmesiyle, zemheri soğuklarına teslim oldular, büyük bir kısmı kurtarılabilecekken soğuktan, donarak, acı çekerek öldüler. “Beklenmedik afet” denildi yaşananlara, “kader planı böyle yazılmış” denildi, “asrın felaketi” denildi, “Rabbim bir daha böylesi bir felaketten bizleri korusun” denildi. Büyük çoğunluğu oluşturan mütedeyyin kesim de “âmin, inşallah!” diyerek boynunu büktü. Çaresizlik, insanları en acınası hallere sokuyor, sorgulamak ne kelime, insanları adeta celladına âşık ediyor. Bilim adamlarının uyarıları, Naci Görür hocanın uyarıları, duaların ve tekbirlerin arasında, hiçbir etki bırakmadan, toplumun üzerinden uçup giden bir heyula bulutu gibi kayboluyor.

Depremin yaraları sarılmadan, insanları çadırlara, konteynerlere yerleştirmeden, onlara sağlıklı bir yaşam ortamı sağlanamadan, ülke genelinde bir seçim ortamına girildi. 21 senedir değişmeden devam eden muhafazakârların iktidarları, seçimlerde el değiştirecekmiş gibi toplumun genelinde bir beklenti doğdu. İktidar, ülkeyi getirdiği yaşam koşullarının iyice zorlaştığı noktada bırakıp gitmeye hazırlanmaktaymışçasına bir hava yaratıldı. Tünelin ucunda bir ışık belirdi. Bir değişim yaşanabilecek bile olsa, devredilen bilanço çok ağır olacaktır; ekonomik yapı çökmüş durumdadır. Depremler, seller, salgın hastalıklar ve kötü yönetimin sayesinde gelecek olan Kılıçdaroğlu iktidarına tam bir enkaz devredilecektir. Bugün geldiğimiz noktada, 1 kilo soğanın fiyatı, olmuş 30 lira, peynir, zeytin, et, süt, yoğurt, yumurta fiyatları uçmuş durumda. Çarşı-Pazar yangın yeri, asgari ücret, olmuş ortalama ücret. Kiralar, asgari ücretin üzerinde, sağlık harcamaları, eğitim giderleri karşılanamaz boyutta. 3 senede toplam, 1 milyon 38 bin beyin göçü yaşanmış bulunmakta. Doktorlar, veterinerler, mühendisler, mimarlar, öğretmenler, ülkeden kaçan kaçana… “Giderlerse gitsinler’” demesi, söyleyene kolay ama o bağırtının yarattığı etki, umurumuz olmaz dercesine bağırış, kolay kolay kulaklarımızdaki yankısını yitirmeyecektir. Yüksek enflasyon, kurlardaki artış, üretimi de tüketimi de doğrudan etkilemekte. Konut fiyatları, araç fiyatları uçmuş vaziyette. Merkez Bankası, döviz rezervlerinde eksi bakiye veriyor. Ticari yaşam felç olmuş, kredi kartları ile yapılan harcamalarda son noktaya gelinmiş, krediler ödenemez durumda, icra dosyaları her geçen gün katlanarak artmakta ve Adliye’nin raflarına sığmaz duruma gelmektedir. 23 milyon icra dosyası olduğu, içinde bulunduğumuz çöküntüyü resmetmeye yeterli gelir herhalde. Bir tarafta itibardan tasarruf etmeden yaşam sürenler, iktidara yakın çifte maaş alan kesimlerin rahatlığı, diğer tarafta icra dosyaları altında mülksüzleştirilen, köleleştirilen yaşamlar. Böyle bir yıkım ortamında Kılıçdaroğlu, kılıç kuşanmaya hazırlanmaktadır. Hayırlara vesile olsun, kılıcı, adaletin kılıcı olsun, başında sallanan, adaletten saptığı anda kopacak olan, at kılıyla bağlanmış Demokles’in kılıcı olsun…

Demokles’in kılıcı mitolojik öyküsünü, hemen hemen her ülke yönetimine soyunmuş siyasi kimlikler bilmektedir; devlet yönetimindeki mesuliyetlerin adaletli davranmak gerektirdiğini, hangi sermaye grubunun çıkarlarını savunursan, seni hangi tehlikelerin beklediğini, özellikle de “seçimle gelen krallar” çok iyi bilmektedirler, ama ne hikmetse kısa sürede unutulmaktadır. AKP, iktidara geldiği ilk günlerinde, Milletvekilleri lojmanlarını boşaltıp, vekillerin halkın içinde oturmasını sağlamıştı. Erdoğan, kiraladığı bir apartman dairesinde oturmaya başlamıştı. Sonra ne oldu, ne değişti de Atatürk Çiftliği üzerine saraylar, külliyeler yapıldı?

Adaletin kılıcı da, mitolojik bir öyküyü barındırmaktadır ve günümüzde, başta avukatlar olmak üzere adaleti savunan bütün hukukçuların simgesi haline gelmiştir. Adalet, elle tutulamayan, gözle görülemeyen soyut bir kavram iken, Antik Yunan tanrıçası Themis ’in elinde somutluk kazanmış, nesnelleşmiştir. Tanrıça, inanışa göre bakiredir, gözleri bağlıdır, bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutmaktadır. Bakire oluşu, gözleri bağlı oluşu, kılıcı aşağıda tutuşu, teraziyi yukarıya kaldırışı, her biri adaletin tanımlanmasında bir şeyleri anlatmaktadır ve adaleti sembolleştirerek yüceltmektedir.

Kılıçdaroğlu yönetiminden toplumun ezilen kesimlerinin en büyük beklentisi, adaletli bir yönetimdir. Burjuva demokrasisinde adalet, hakça paylaşım, insanca yaşam ne kadar mümkünse, o kadarı beklenmektedir.

Sedat Pamuk, 07. 04. 2023. İzmir