Sabit Sermayenin Devir Hızı ve Gelişmişlik

SABİT SERMAYENİN DEVİR HIZI, 
GELİŞMİŞLİK HIZINI BELİRLER…

En küçük işletmeden en büyük üretim merkezlerine değin, her türlü ticari ve sınai kuruluşlarda, başlangıç sermayesinden oluşan bir “sabit sermaye”, bir de “döner sermaye” bulunmaktadır ki, bu iki sermayenin varlığı, işletmelerin devamlılığını sağlayan unsurlarıdır. 
Sabit sermaye kısa tanımıyla, işletmenin başlangıcında zorunlu olarak bulundurulması gereken demirbaşlarından meydana gelen yatırım sermayesidir. Dükkândır, bilgisayardır, yazarkasadır, masadır, kasadır, mallarını topluca muhafaza ettiği depodur, dağıtım ve mal temini için kullandığı taşıt aracıdır gibi gibi ticari işletmenin olmazsa olmaz “mütemmim cüz”leridir.
Söz konusu işletme, eğer bir üretim merkezi ise, sabit sermayesinin çok daha büyük olması gerekir, zira işin içine fabrika binası, üretim makineleri, çalışan kesimin yoğunluğu gibi faktörler girer.
Sabit sermayenin büyüklüğü, işletmenin ya da sanayi kuruluşunun büyüklüğü ile doğrudan ilgilidir. Sabit sermayenin devir hızı ise, makinelerin yenilenmesi, bilgisayar sistemlerinin değiştirilmesi, üretim merkezlerinin büyütülmesi, depoların genişletilmesi, araç filolarının artırılması ve döner sermayeyi oluşturan işçi ücretleri ile hammadde, yardımcı madde alımlarına kadar üretimin, genişlemiş üretim olarak devamını sağlayan birçok unsuru doğrudan ilgilendirmektedir. 
Sabit sermayenin devir hızı, başlangıçta daha uzun iken, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası, teknolojik ilerleme ve rekabetin yoğunlaşmasıyla daha düşük periyodlara indirgenmiştir. Üretim araçları olan makineler, 20 sene, 30 sene gibi sürelerde kullanılırken ve bunların yıpranma payı olan amortisman giderleri, üretilen metalara daha düşük birimler olarak yansıtılırken, günümüzde bu kullanım süreleri oldukça düşmüş durumdadır. Bilgisayarlar, cep telefonları, taşıt araçları, ofis eşyaları, hatta binaların kullanım alanları, fayansları dahi kısa sürelerde eskimekte ve çağa ayak uydurmak için yenilenmeleri gerekmektedir. Teknoloji ve rekabet koşulları girişimci kapitalisti daha fazla kar elde edebilmesi için buna zorlamaktadır.
Binek araçlarındaki rekabet, onların sürekli değişimini, model yenilemesini gerektirmektedir. Aynı rekabeti gıda üretiminde de gözlemlememiz mümkündür. Örneğin, bizim çocukluk dönemimizde ekmekler “kara fırın” tabir ettiğimiz odun ateşiyle üretim yapan, emek yoğun çalışılan mahalle fırınlarında yapılır ve belirli bir kapasitede üretilirdi. Sonra sonra elektrikli fırınlarda, daha az işçi ile daha fazla miktarda ekmek üretilerek, fabrikasyon imalata geçildi. Kara fırının birim maliyetinden daha düşük ama kara fırının satış fiyatından satılan ekmekler, hem daha çok sayıda üretilip satıldığı için elektrikli üretim yapan işletme sahibine ek kar getirmekteydi. Kara fırınlar, rekabet edebilmek için ya sabit sermayelerini yenileyecek ya da batıp gideceklerdi. Ekmek üretiminde hızlı bir dönüşüm gerçekleşti. 
Bu örnekleri terziler ile konfeksiyon sanayiine de, ayakkabıcılar ile Uzakdoğu’dan gelen markalı markasız ayakkabı ticaretine de uyarlayabiliriz. 
Çiftçilerimizin ürettiği ürünlerin, devlet desteğinin yetersizliği ve üretim fiyatlarının yüksekliği nedeniyle rekabet edememesinde de görürüz. Mazot fiyatı, ilaç ve tohum fiyatı, icar parası derken, çaresizce üretimini sürdürmeye çalışan mercimek üreticisi, Kanada devletinin yüksek oranda çiftçisini desteklemesi karşısında ezilmektedir. Mercimek gibi bütün tarım ürünlerinde, çayda, fındıkta, sebzede meyvede, hayvancılıkta, bizim üreticimizin desteklenmemesi, haksız rekabet koşullarını yaratmaktadır. Çiftçi, üretimini sürdürebilmesi adına desteklenmeyip, tam tersine kösteklenirse üretimini ne kadar sürdürebilir ki? Kara fırın sahibi, ömrünü tamamlamış, sabit sermaye devir sayısını sonuna kadar sürdürmüş fırınını yenilemek için sermaye yaratamazsa, gerekli krediyi düşük faizle temin edemezse dükkânını kapatır. 
Son olarak sabit sermayenin devir hızının –kullanım süresinin-  optimum ayarının kaçması, işletmenin döner sermayesinin verimli kullanılıp kullanılmamasını da doğrudan etkiler. Döner sermayenin ne kadarının sabit sermaye yenilemeye ayrılacağı, ne kadarının işçi ücret artışlarının karşılanmasına, ne kadarının faiz giderlerine ayrılacağı ve hammadde teminine gideceği, hesap edilmesi elzem olan planlamayı gerekli kılar. Dolayısıyla, sabit sermayenin yenilenmesi, yükseltilmesi; İşçi ücretlerini de, grevleri ve toplu sözleşmeleri de, kredi faizlerinin seviyesini de hatta gerekli sermaye temini için, iç/ dış borçlanmaları da, enflasyonun yükselmesini de doğrudan doğruya etkiler demek istiyorum. Sabit sermayenin yenilenmesi,  büyümesi, dünya piyasalarında rekabet edebilmenin, teknolojiye ayak uydurup, karlılık oranlarını korumanın gerekli koşuludur. Ülke ekonomisinin sermaye giriş çıkışları kadar, reel faiz oranları kadar üretim artışlarını sağlayabilmekle alakalıdır.
Sabit sermayenin devir hızı, üretimin ve yeniden, genişlemiş üretimin mihenk taşını oluşturur. Güneş batmayan İmparatorluk olan Birleşik Krallık, dünya pazarının liderliğini, toplumsal sermayesinin yönünü tekstil üretiminden, demir çelik –demiryolları, gemi uçak gibi ulaşım araçları- üretimine yönlendirmekte geç kaldığı için kaybetmiştir. 1870 sonrası Almanya ve A.B.D, demir/çelik üretimi ile merkez ülke konumunu elde ederken, İngiltere, sermayesinin devrini ve yönünü planlamakta geç kalmıştır. O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu ise, gerileme dönemini yaşıyordu ve Kırım Savaşı nedeniyle tefeci faiz oranlarıyla borç bulmaya çalışıyordu.

Ne sermayesi vardı ki sabit sermayesinin devir hızı olacaktı? 
Sedat Pamuk, Tatlısu, Bandırma, 30.08.2024