Türkiye Çiftçisi Yanıyor

GIDA FİYATLARININ ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ-2

TÜRKİYE ÇİFTÇİSİ YANIYOR

İşim gereği geçtiğimiz Salı gününden bu yana yaklaşık bin kilometre seyahat ettim.

Seyahat güzergâhım, Bandırma’dan başladı, Ankara, Çorum ve ilçeleri, Sinop ilçeleri, Çankırı ve İlçeleri olarak devam ediyor. Ve yine işim gereği sürekli olarak köylüyle görüşüyorum, onları dinliyorum. Bu yazıyı da Çankırı’dan yazıyorum. Dostlar üretici açısından buradan size güzel şeyler söylemek isterdim. Ama güzel ve umut verici bir durumla karşılaşmadığım için size güzel şeyler söyleyemeyeceğim. Bir önceki yazımda gıda krizi-1 olarak sizlere bazı veriler sunmuştum. Bugün gözlem ve yeni verilerle düşüncelerimi paylaşacağım.

Yukarıdakiler her ne kadar tarımda her şeyin yolunda gittiğini söyleseler de gerçek durum hiç te öyle değil. Fanatik AKP taraftarında tutun en muhalifine kadar, küçük aile işletmesinden, büyük işletmelere kadar tarım sektöründeki herkes büyük bir karamsarlık ve korku içinde. Kalan son üretim kaleleri de birer birer düşmek üzere.

Örneğin bitkisel üretimin en önemli unsuru sertifikalı tohum ve gübredir. Üreticiler mevcut sıkıntılar dolayısıyla sertifikalı tohumluk kullanımını terk etmeye başladı. Elinde ne varsa onu tohum olarak kullanıyor. İkinci olarak gübre kullanımını azaltmak zorunda kaldı. Daha bugün 50 kg üre gübresini 684 TL’ye (geçen yıl 150-200 TL) satın alan üreticilerle konuştum. Sertifikalı tohumdan ve gübreden vazgeçmek demek direk verim kaybı demektir. Sadece sertifikasız tohum kullanımının tek başına %15-20 arasında verim kaybına yol açtığı bilinen bir gerçektir. Buna eksik gübre kullanımını da eklerseniz, hadi iyimser davranalım, %10 daha eksik verim düşündüğünüzde kayıp %15-30 arasında olacaktır. Tarımsal üretimdeki kayıplar bunlarla sınırlı olmayacaktır. Artan bitki koruma ürünlerinin fiyatları, hastalık ve zararlılara karşı gerekli uygulamanın eksik yapılmasına ya da hiç yapılmamasına yol açacaktır. Literatür bilgisi olarak yaklaşırsanız bazı hastalık ve zararlı türleri epidemi yapması halinde ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda %60-70’lere varan ürün kayıplarına neden olmaktadır. Bu durumu en iyi Karacabey Bölgesindeki domates üreticileri bilir. Bu durum sadece bahçe bitkisi dediğimiz sebze grupları için geçerli değildir. Tarla Bitkileri grubunda yer alan buğday, arpa gibi ürünlerde yaşanabilecek, kök boğazı çürüklüğü, pas ve yabancı ot mücadelesinin gerektiği gibi yapılamaması başlı başına büyük ürün kayıplarına yol açmaktadır.

Durum sadece bitkisel üretimde sıkıntılı değil. Hayvansal üretim de farklı değil. Yemin çuvalı 250 TL’ye ulaşmış bir halde. Bir süt ineğine günde ortalama 10-15 kg arası süt yemi vermeniz gerekir. Saman fiyatları, yonca fiyatları almış başını gitmiş. Ek olarak hayvan sağlığı maliyetlerini hesaplamak mümkün değil.

Tarım sektöründe üretim sürekli aşağı yönlü seyrederken sürekli büyüyen bir şey var. Çiftçi borçları. Onlar hiç düşmüyor. Verileri incelediğimizde görüyoruz ki 2020 Ekim-2021 Ekim arası çiftçilerin bankalara ve finans kuruluşlarına olan borçları%18’lik artış oranıyla 30 Milyar TL daha arttı. Tarım sektöründe kullanılan kredi miktarı 177 Milyar TL’ye ulaştı. Bunun yaklaşık olarak 166 Milyarı bankalara ve özel finans kuruluşlarına 11 milyarı ise Tarım Kredi Kooperatiflerine. (Tarım Kredi kooperatifleri ayrı bir yazı konusu.) Bu borç miktarına piyasa borcu dediğimiz 6-12 ay içinde ödenecek olan 50 Milyar TL’yi de koyduğunuzda borç yükü 227 Milyar TL’ye ulaşmaktadır. Piyasa borcu nedir? Taklacı borç veya çiftçi deyimiyle dalak çıkarılan borçtur. Yani borcu borçla çevirmedir. Kaba bir örnekle; 100 bin TL’lik traktörünü 80 bin TL’ye peşin satar borcunu öder aynı traktörü 120 bin TL’ye vadeli olarak geri alır. Burada ilginç bir durum var. Çiftçilerin bankaların takibinde olan borçlarında azalma görülüyor. 2020 yılı Ekim ayında 5,2 milyar TL olan takipteki borç miktarı 2021 Ekim ayında %14’lük azalma ile 4,5 milyar TL oldu. Peki bu borç nasıl ödendi? Küçülerek. Yani ya tarlasını sattı yada ahırındaki hayvanlarını. İşte bu yüzden bankalar için en garanti müşteri çiftçilerdir. Çiftçi köyde gururuna adına leke sürdürmez. Bankalar da bunu bildiği için kapılarını sonuna kadar açar sonra da malına çöker.

Tüm bu koşullar altında Türkiye çiftçisi çaresiz bir durumda. Bana her yaş grubundan üreticinin sorduğu soru; “Hükümet gübre fiyatlarını düşürür mü”? Eğer buna bir çare bulmazlarsa biz üretim yapamayız, yanarız” diyorlar. Mazot ve elektrik fiyatlarını değinmiyorum bile.

Hükümet sıkıştığı her dönemde olduğu gibi mutlak bir suçlu yaratıyor. Soğanın, patatesin, buğdayın, pirincin depolanması gerektiğin bilmiyormuş gibi “stokçu ve terörist” yaftasını yapıştırıveriyor. Oysa ortada bir arz eksiği var. Bir önceki yazımda Bakanlığın sitesinden aldığım veriler doğrultusunda ülkedeki üretim açığını bilgilerinize sundum. Tekrara gerek yok. Biz oportünist politikalarla günü kurtarmaya çalışan bir toplumuz. Birey olarak en alttan tutun en yukarıya kadar böyle. Dolayısıyla pansuman ve oportünist politikalarla günü kurtarmaya çalışırken büyük bir uçuruma yuvarlanıyoruz.

Bakın Çin Ulusal Gıda ve Stratejik Rezerv İdaresi, buğday stoklarının ülkeye bir buçuk yıl yetecek seviyede olduğunu açıkladı. Ulusal medyada da yer alan haberlere göre Çin’in 2022’de tahıl stokunu sürdüreceğini tahmin ediyor. Bu gerçekleşirse küresel mısır rezervlerinin yüzde 69’u, pirinç rezervinin yüzde 60’ı ve buğdayın yüzde 51’i Çin stoklarında olacak. Stokçuluğa savaş açanlara duyurulur. Bir defa ülkede stok edilecek derecede buğday, mısır, ayçiçeği, pirinç arzı yok. Olmayan bir ürünü nasıl stoklarsınız?

Yine geçtiğimiz günlerde açıklanan bir veriye göre Türkiye 2021 yılında sadece Ukrayna’dan 4 milyon tonun üzerinde buğday ithal etmiş. Bunun üstüne diğer ülkelerden ithal edilen rakamları eklediğinizde 10 milyon tonlara ulaşıyor.

Peki, ortada bir stokçu varsa kim bunlar?

İthalatçılar.

En büyük ithalatçı kim? TMO.

Suçlu kim? Yerli üretici ve sanayici.

Bu yalan kim inanır? Kadir İnanır’mı bilmiyorum ama, benim gezdiğim gördüğüm yerlerde inanan yok.

07-01-2022/BANDIRMA/ CEVDET AYAN-