Denge

DENGE
Denge unsuru; doğa için olduğu kadar, insanlar için, nesneler için, olaylar ve olgular için de o kadar önemlidir.

Doğa dengesini yitirdiğinde, mevsimlerde bir değişim ve dönüşüm görülmekte, seller, fırtınalar, donlar birbirini takip etmekte, göller kurumakta, dereler çekilmekte, kuraklık baş göstermekte ve bütün bunların sonucunda tarımsal ürünlerde yokluk, kıtlık yaşanmaktadır.
İnsanlar, dengesini kaybettiğinde, toparlanmak için çaba sarf ederler ama bulundukları koşullarda bir değişim, bir iyileşme yoksa, düşmesi çoğunlukla kaçınılmaz olur. Örneğin buzlu zeminde yürüyorsa ve de soğuktan dolayı elleri cebindeyse, o insanın düşme olasılığı çok fazladır. Düşmeyle ilgili daha da kötü sonuçlanan örnekler vermek mümkündür; binaların çatısını onarırken düşenler, inşaatın yükselen katlarından düşen, ekmeğinin peşinde olan işçiler, gösteri yaparken düşen ip cambazları vb.
Kıymet verdiğiniz bir nesnenin elinizden kayıp düşmesi ve kullanılmaz hale gelmesi, doğaldır ki canınızın sıkılmasına neden olur. Balkonda otururken cep telefonunuzun elinizden kayıp düşmesi, ya da çalışma masasında, elinizin çarpmasıyla dengesi bozulan bir sürahi suyun, bir bardak çayın bilgisayarınızın üzerine boca oluvermesi gibi.
Uçakların düşmesi, helikopter kazaları… Bu gibi durumların hepsi de arızi nedenlerin yol açtığı denge kaybı ve doğa yasası olan yerçekimine karşı gelememe durumudur.
Siyasi partilerin iktidardan düşmesi…Doğa yasasından ziyade toplumsal yasaların sonucudur.
İster doğa yasaları olsun, isterse toplumsal gelişmelerin sonucu olsun, her halukarda olumsuz koşulların yarattığı denge kaybından kaynaklanan düşmelerdir bunlar. Düşme olayı, ne kadar yüksekten gerçekleşirse o kadar ses getirir ve zayiat o kadar büyük olur.
Ücretlerin düşmesi, asgari ücretin azami ücretmiş gibi muamele görmesi, toplumsal bir olaydır.
Fiyatların yükselmesi, sebze ve meyve gibi gıda maddelerinin tane hesabıyla satın alınması, toplumsal bir olaydır. 
Gelir dağılımının alabildiğine bozulması ve orta-sınıfın ortadan kaldırılması, tamamen toplumsal bir denge kaybıdır.
Akaryakıta, elektrik ve doğalgaza, mutfak tüpüne aralıksız ve acımasızca zam yapılması, toplumsal bir olgudur.
Ulaşım giderlerinin artışıyla başa çıkamayan dar gelirli insanların, bir yerden bir yere gitmede çektiği sıkıntılar. Tatile çıkamayan sabit gelirli insanların kendi ülkelerinde “parya” muamelesi görürken, turistin krallar gibi karşılanması, onlar için “ucuz ülke” yaratılması, toplumun aklıyla alay etmektir.
Yönetimde bulunanların, topluma sabır ve metanet tavsiye etmeleri ve “hamdolsun iyiyiz!”, “aç kalan, açıkta kalan yok!” söylemleri de toplumsal tansiyonu arttırmaktadır.
İktidarın, Cumhuriyet tarihi boyunca birikmiş kamuya ait ne varsa, şeker fabrikaları dahil her şeyi satarak, özel kişiliklere devrederek geçirdiği 20 senelik sürenin sonuna gelinmiş gibi görünüyor. Velhasıl kelam;  İktidarın dengesi, buzda yürümeye çalışan insan misali iken, yönettiğini zannettiği toplumun “şakülü kaymış” haldedir.
Ne var ki, bu sorun sadece bugünkü iktidarın sorunu değildir.

Planlı üretim olmayan, tam tersine "pilavlı üretim" olan kapitalist üretimlerde, üretim ilişkileri denge ve dengesizliğin birliğine dayanmaktadır. Tıpkı, diyalektiğin üç temel yasasından birisi olan “zıtların birliği”nde olduğu gibi.
08, 04. 2022  Sedat PAMUK- İzmir